Makale

Aile içi iletişimde ölçülülük

Aile içi iletişimde
Ölçülülük

Prof. Dr. Ertuğrul Yaman
Yıldırım Beyazıt Üniv.

(eyaman62@yahoo.com)

Uçsuz bucaksız evren, Yüce Yaratıcımız tarafından muhteşem bir dengede yaratılmıştır. Her varlık, her nesne ve her olay harikulade bir denge ve uyum içindedir. İnsanın fıtratı, bu uyum ve dengeye katılmak için son derece uygundur. Bu uyum ve dengeleme sürecinde, bireylerin yetiştiği çevre ve hayranlık duyulan kişilerin örnek davranışlarıdır. Bu süreçte, hiç şüphesiz, alınan eğitim ve rehber nitelikli kitaplar da çok etkilidir.
Bireylerin daha çocukluk çağlarında tadacakları “karşılıksız sevgi, beklentisiz saygı, herkese değer verme, ön yargısız bir yaklaşım ve saygıyla hizmet etme” gibi daha birçok duygu ve değeri düşünce planından çıkartıp uygulamaya koymaları gerekiyor. Bu duygu ve değerler, istisnasız bütün ilişkiler için geçerlidir. Örneğin; aile hayatında, arkadaşlar arasında, iş ortamında ve birlikte olduğunuz kişilerle olan ilişkilerinizde doğruluktan ayrılmamak en temel erdemlerdendir. Bu duygu ve değerlere ulaşma gayretinin özünde ve zemininde ise, “Yaratandan ötürü yaratılanı sevme” ve “kendine ve insanlara saygı” gibi yaklaşımlar yer almalıdır.
İnsanoğlu, yaratılışı gereğince her türlü duygu, değer ve davranışa açık bir canlıdır.
Onu duygu ve davranış bakımından sevk ve idare eden zihinsel süreç, kontrol edilmeye muhtaçtır. Bu kontrolü sağlamada önemli olan tutulacak yol ve kullanılacak ölçütlerdir. Gerek dinî kaynaklarımız gerek kültürel birikimlerimiz ve gerekse yaşadıklarımız; insanı sağlıklı, huzurlu ve mutlu kılacak yolun, orta yol olduğunu göstermektedir. Bu orta yol değişik kaynaklarda “itidalli, mutedil, teenni, makuliyet, ılımlılık” vb. değişik söz ve terimlerle ortaya konulmuştur. Hangi sözcükle ifade edilirse edilsin, burada önemli olan duygu, söz ve davranışlarda ölçü ve dengeyi yakalamaktır. Bilhassa sözdeki ölçüye dikkat etmekte büyük fayda vardır:
“Zengin bir Hintli, geleceğini öğrenmek istedi ve sarayına bir falcı çağırttı. Falcı, önce bu zengin kişinin avucuna baktı, sonra yüzünü göğe çevirdi, yıldızlara baktı, daha sonra da cam küresine baktı ve “gördüklerini” tek tek söyledi:
“Efendimiz üzülerek söylemek zorundayım, sizi büyük bir felaket beklemektedir.” dedi.
“Altı oğlunuzu da kaybedeceksiniz ve altısının da ölümlerine tanık olacaksınız.”
Zengin Hintli, “felaket habercisi” bu falcıyı sarayından kovdurdu. Kendisine bir kese altın verilmesini beklerken kovulan falcı, söylenerek dışarı çıktı.
Zengin Hintli adamlarına, geleceği “doğru dürüst görebilen” başka bir falcı bulmalarını söyledi. Adamları kentte ünlü başka falcı bulamayınca, bir önceki falcıya gittiler, ona danıştılar:
“Ben kılık kıyafetimi değiştiririm, başka bir falcı gibi gelirim. Siz de efendiniz karşısında, başka bir falcı bulamamış beceriksizler durumuna düşmekten kurtulursunuz.” dedi.
Birinci falcı, iki gün sonra başka bir falcı görünümünde yeniden saraya gitti ve bu kez yeni kimliğiyle zengin Hintli’nin karşısına getirildi. İlk geldiğinde yaptığı gibi yine önce zengin Hintli’nin avucuna baktı, sonra yüzünü göğe çevirdi, yıldızlara baktı, daha sonra da cam küresine baktı ve “gördüklerini” yine tek tek ama bu kez değişik biçimde söyledi:
“Efendimiz, Tanrı’nın nimetleri üzerinizden hiçbir zaman eksik olmayacak.” dedi.
“Sizin altı oğlunuz var ama siz onların tümünden daha çok yaşayacaksınız, onların tümünden daha uzun ömürlü olacaksınız. Ne kadar talihli bir babasınız ki, evlatlarınızın hiçbiri, babalarının ölümünü görmeyecek, hiçbiri yaşamında baba acısı tanımayacaktır…”
Falcının, geleceği böyle “görmesinden” çok mutlu olan zengin Hintli, adamlarına emir verdi ve onlar da falcıya bin altın verdiler.”
“İnsanın fıtratı vasatı gerektirir. Yani; insan için aşırılık, abartı, ölçüsüzlük ve dengesizlikler genellikle sıkıntıyla sonuçlanır. Bu bakımdan insanoğlunun her durumda kendini makul bir sınırda tutması en doğru yoldur. İnsanda doğal olarak var olan nefis, istek, arzu, hırs, ihtiras, öfke vb. duyguların doğal ve normal ölçülerde karşılanması insan için en uygun olanıdır. Bunlar karşılanırken ifrata ve tefrite düşülmesi ister istemez sıkıntıyı beraberinde getirmektedir.
Söz gelimi, acıkan bir insanın aç kalması hem biyolojik hem de psikolojik açıdan tehlikelidir. Acıkma hâlinde yapılması gereken iş açlığını giderecek, hayatını sürdürecek kadar gıda almaktır. Orta yol budur. Ancak; acıkan insan gereğinden fazla gıda alacak olursa bu, o kişinin hem biyolojik hem de psikolojik yapısını bozacaktır. Burada önemli olan açlıkla-oburluk arasındaki orta yolun bulunarak ölçünün sağlıklı konulmasıdır. İşin aslında, her söz ve davranışımızda bu ölçünün ve dengenin sağlanması en akılcı yoldur.
Bireysel hayatta olduğu kadar aile içi iletişimde de yukarıda sözü edilen orta yol, huzur ve mutluluğa giden en kestirme yoldur. Eşler, çocuklar ve diğer bütün aile bireyleri; ölçülü olma, orta yolu tutma noktasında, ortak duygu ve değerlere sahip olmalıdırlar. Nitekim, bugün Türk toplumunda aile açısından yaşanan sıkıntıların temel sebeplerinden birisi ölçüsüz, kontrolsüz, abartılı ve keyfe keder duygu, söz ve davranışlardır. Örneğin, eşler arasındaki sınırsız ve sorumsuz tartışmalar ileride önü alınmayacak felaketlere yol açabilmektedir. Aile büyüklerinin yersiz ve gereksiz müdahaleleri aile içindeki ölçü ve dengeleri sarsmaktadır. Yine aile bireylerinin birbirlerinden habersiz, hesapsız ve sınırsız harcamaları aileleri maddi ve manevi açılardan uçurumlara sürüklemektedir. Bu ve benzeri örnekleri ve uygulamaları çoğaltmak mümkündür.
Aile içi huzur ve mutluluğun güvencesi olabilecek “ölçülülük” duygu ve değeri nasıl kazanılabilir? Bu noktada öncelikle aile büyüklerinin yeni evlilere, çocuklara ve gençlere en güzel biçimiyle rol model olabilmeleri, en temel çözümdür. Bunun yanı sıra çocuklara, gençlere ve müstakbel eşlere bu yönde (ölçülü, dengeli, ılımlı ve tutarlı olma) eğitimler verilmesi elzemdir. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de defaatle mutedil olma öğütlenirken; Efendiler Efendisi de hadislerinde önemle “itidali, ılımlı olmayı, orta yolu tutmayı” tavsiye etmektedirler.
Çocukları yetişme çağlarında, bilgi depolamadan ziyade, özellikle ve öncelikle “zaman yönetimi, analitik düşünme, mantığı kullanma, haddini bilme vb.” türünden birçok beceri eğitiminden geçirmek gerekiyor. Sorun çıkarmamak, asli hedef olmalıdır. Aile bireylerinin hayatın getireceği her türden sorun, sıkıntı ve felaket karşısında öncelikle soğukkanlı olabilmeyi; problemin içinde kaybolmak yerine, çözüm arayışına girebilmeyi öğrenmeleri konusunda eğitilmeleri gerekir. Bunun için her türden aşırılıklardan kaçınmak insanın fıtratına uygun olarak ölçüyü ve dengeyi sürekli olarak zihinlerde taşımak gerekir.
Örneğin, aile içi doğal tartışmalarda söz ve davranışlarda hep bir makul ölçü ve çerçeve çizmek ailenin huzur ve mutluluğu için kaçınılmaz bir zarurettir. İstemeden, ölçüsüzce ve kontrolsüz olarak ağızdan çıkan sözler; istem dışı olarak vuku bulan davranış ve olaylar ailelerin sonunu hazırlayabilir. Meşhur bir atasözümüz “Kağnı devrildikten sonra akıl veren çok olur.” şeklindedir. Tıpkı bu sözde olduğu gibi aile bireyleri birbirlerini kırdıktan ve hatta aileyi parçaladıktan sonra söylenen sözlerin, yapılan telkinlerin hiçbir anlamı ve önemi kalmayacaktır. Burada esas olan aile bireylerinin kağnıyı devirmemeleridir.
O hâlde hem birey için hem aile için bu derece önemli olan ölçülü olma, orta yolu tutma duygu ve değerinin kazanılması ve nesillere kazandırılması son derece önem arz etmektedir. Bu durum sanıldığından daha önemli ve hayatidir. Söyleyeceğimiz sözler, atacağımız adımlar, yapacağımız işler geleceğimizi tayin edebilir. Bu hususu, bireysel ve aile planında en temel prensiplerden birisi hâline getirmeliyiz. Nitekim Mahatma Gandi bizleri açıkça uyarmaktadır:
“Düşüncelerinize dikkat edin, söze dönüşürler. Sözlerinize dikkat edin eyleme dönüşürler. Eylemlerinize dikkat edin, alışkanlık olurlar. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, kişiliğiniz olurlar. Kişiliğinize dikkat edin kaderinizi şekillendirirler...”