Makale

İLİM

İLİM

Mahir İz

İlim, bilmektir. İlim, ne olursa olsun bir meseleyi iyice, etraflıca ve delilleriyle bilmektir.
İnsanın iyi, rahat ve bütün sorumluluklara karşı hazırlıklı olması, kendisi ve etrafı için bilinmesi lâzım gelen şeyleri öğrenmesi de ilimdir. Bu, kelimenin umûmî manâsıdır. Bunun adına bilgi denir.
Istılahta ilim, bir meseleyi usulleriyle ve kanunlarıyla bilmek demektir.
Urfalı âlim şâir Nâbi Efendi, oğluna yaptığı nasihatler arasında:
"Her şeyin ilmi güzel cehlinden." Yani, her şeyi bilmek, bilmemekten daha iyidir, der.
İnsana, insanlığını, doğru yolu öğreten, Allah’ı, Rasûlünü ve kitabını tanıtan, din ilmini öğrenmenin, erkek ve kadın herkes üzerine farz olduğunu Peygamber Efendimiz (s.a.s.) beyan buyurmuştur. Önce bu farz yerine getirilmeden öğrenilen başka bilgiler insanı ancak makinalaştırır; bir hesap makinasından, bir motordan, bir elektrik süpürgesinden farkı olmaz. Çünkü başkasına ait duygu ve düşünce yoktur. Şahsı ve menfaati vardır. Taptığı ancak bu ikisidir. Canlı olmak itibariyle herhangi bir hayvan gibidir. Fıtratının iktizasına, yaratılış terbiyesine göre hayatta ya kedi, tavuk, koyun, at, öküz gibi ehli bir hayvan halinde yaşar, yahut da kurt, çakal, kaplan, sırtlan gibi vahşî ve zararlı bir hayvan hayatı sürer.
İlim insanın süsüdür, şerefidir. Nefsine karşı ve insanlar arasında kıymet derecesini arttıran, itibarını yükselten manevi en büyük varlıktır, insan, nefsine hürmet etmesini bilecektir. Bu asla gurur değildir. Bir şeyi iyi bilmek insana mehabet verir. Cehalet ise, herkes tarafından küçümsenir. Nasıl insanlar, insanlık şerefini korumaya çalıştıkları gibi, Müslümanlar da hem İslâm’ın, hem de insanlığın izzetini korumakla mükelleftir. Bu itibarla hiç kimseden, dostundan, düşmanından aşağı mertebede kalmayacaktır.
Her Müslümanın, Müslümanın gayrından daima üstün olması dinî bir vecibedir. Çünkü Islâm ki hakdır, hak ise daima en yukarıdadır. Onun fevkinde kimse yoktur.
İlmi ve âlimi, lâyık olduğu mevkiye bu suretle yükseltip, ilmin kıymetini takdir ettikten sonra, hangi ilimleri ne suretle elde edeceğimizi tetkik edelim:
DİN İLMİ
Önce yukarıda dediğimiz gibi, bize yaratanımızı öğreten, bize en büyük hakikati gösteren Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizi tanıtan ve yine Kitabullahı ve içindekileri tâlim eden din bilgisi başta gelir. Çünkü o bilgi olmadan en küçük aile muhitimizden, en büyük cemiyet muhitine kadar olan beşerî münasebetlerdeki vazifelerimizi öğreten bu ilim bilinmeden, başka ilimlerden hiçbir feyz alınamaz. Çünkü, evvelâ kendisine hayatını temin edecek hocasına ve kendini yetiştirip büyüten, besleyen ana ve babasına karşı vazifelerini, hürmet hislerini bilmezse, babasına moruk, anasına koca karı, hocasına enayi diyerek, hayvanlar âlemine göçüp gider. Ondan dolayıdır ki önce feyz ve saadet kaynaklarına ne suretle muamele edeceğini öğrendikten sonra hayat ilmini tahsile başlıyacaktır
DİN TERBİYESİ
Çocuk dört yaşında iken iyilikleri telkin ile başlayan din terbiyesi, on iki yaşına gelinceye kadar, onu gerekli bilgilerle yetişmiş hale getirir. Bu durum, bazı mıntıkalarımızda an’ane haline gelmiştir.
Bu sekiz sene içinde ilm-i hâlini, Kur’an-ı Kerim’i öğendiği gibi, "Amme", "Tebareke", "Kad semia", "Yâsin-i Şerif" surelerini de ezberleyebilir. Mamafih ezberlemesi de şart değildir. Ancak doğru ve tecvidine riayet ederek Kur’an- ı Kerim’i okuması lâzımdır. Bu müddet zarfında ilk mektebi de bitirmiş olacaktır. Orta mektep ve lise tahsili devam ederken, cumartesi, pazar günleri ve Ramazan-ı şerifte her akşam, senenin içindeki bir kaç günlük tatiller ve yaz tatilinde, araya fasıla vermeden evlâdımıza dinî bilgileri, Peygamber Efendimiz’in hayatını ve İslâm tarihini, seçme hadisleri, küçük, fakat etraflı bir fıkıh kitabını okutmamız, sorumlu olduğumuz boynumuzun borcudur.
Çocuk lisede umumî kültürünü aldıktan sonra, yüksek tahsile, yani meslek tahsiline geçecektir. Ondan sonra bu bilgileri vermeye ne çocuğun yaşı, ne tahsilin icabı, ne de hayatın iktizası dolayısıyla imkân bulunamaz, her şey zamanında yapılacaktır. Demir tavında dövülür.
Bir kere yaşamakta cemiyet hayatını gözden geçirelim. Reşid olmuş çocuklar üzerinde en sıkı ve muhafazakâr ailelerin tesirleri rüzgâr gibi gelip geçicidir. Bütün faziletkâr görünüşler dış yüzündedir. Evden çıkıp arkadaşlarının arasına girince, onların yaşayışından hiçbir fark görülemez. Çocukta alınan itiyatlar takip edilirse, evlât yuvadan ayrılıncaya kadar devam edecek, kontrol sonunda alışkanlık haline geçeceği için, şuur altı tesir devam eder gider.
Hayat ilmi, yani insanca yaşayabilmek için elde edilmesi lâzım gelen bilgi herkesin şahsî kabiliyetine göre başka başkadır. Binaenaleyh herkes kendi kabiliyetine göre hayat bilgisi edinecektir. Ticaretle iştigal edecekse, onun ilmi, metodu ve mektebi vardır. Keza sanayi de öyledir. En basit san’attan, en mütekâmil san’ata, yani yüksek matematik ve yüksek fiziğe ihtiyaç gösteren sanayiye kadar herkes kabiliyetine göre bir meslek edinip, hayatını kazanacaktır.