Makale

NİMETLERİN GETİRDİĞİ SORUMLULUK

NİMETLERİN
GETİRDİĞİ SORUMLULUK

Doç. Dr. Halil Altuntaş
Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi

İnsan içinde bulunduğu ortama uyum sağlar. Özellikle ruhî, fizikî açıdan yapısına paralel şartlar içinde olduğu zaman bu şartlara çabucak alışır ve onları zaten olması gereken, kendiliğinden oluşuveren şeyler gibi değerlendirir, onları kanıksar. Alınan her nefes artık onun için bir soluk havadır; o soluğu alamama halini pek hatırlamaz. Aldığı gıdalar, birer yiyecek maddesidir; onların vücudun yapı taşlarına dönüşmesi biyolojik bir olaydır. Bu bakış açısı ve bu ruh haliyle insan yaşadığı çevrenin mekanik bir parçası gibidir. Olup bitenleri gerçek anlamda değerlendirme, onlar üzerinde kafa yorma konusuna pasiftir. Halbuki hayat hiç de öyle kendiliğinden ve sıradan değildir. Her açıdan harikalarla donatılmış, kuşatılmış bir hayat yaşıyoruz. Görebildiğimiz, göremediğimiz; farkında olduğumuz, olamadığımız sayısız güzellikler ve iyilikler hep elimizin altındadır. Kur’an bütün bu güzellikleri nimet kavramı ile sürekli olarak ön planda tutar, idrak ile nimetler arasındaki görünmez perdeyi kaldırarak insanın, bunları sağlayan kudreti tanıyıp ona kul olmasını amaçlar:
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi?" (Lokman, 20)
"Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız" (İbrahim, 34) ayeti de, nimet kavramının içerdiği sonsuzluğu güçlü bir anlatım üslubu ile ortaya koymaktadır.
Zerreden küreye, kainatın her noktasında hakim olan denge kanunu insan-Allah ilişkilerinde de ge- çerlidir. Kulluk noktasında başarılı olma yolunda her türlü nimetlerle donatılan insan; bu nimetleri, bah- şedilmelerindeki asıl amaç yönünde değerlendirip değerlendirmediği konusunda sorumlu konumdadır. Nimet verilmişse, bunun karşılığı da o nimeti veren tarafından beklenir. Nimet ne kadar büyükse getirdiği sorumluluk da o derece büyük olur. Günlük hayatta kullandığımız nimet-külfet dengesi ifadesi de genel anlamıyla bu kuralın bir yansımasıdır. Kıyamet günü sorgulaması da temelde bu dengenin kurulup kurulamadığının belirlenmesi, ortaya çıkarılmasına yöneliktir. Yüce Allah bu gerçeği şöyle ortaya koymaktadır:
"Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba
çekileceksiniz." (Tekâsür, 8)
Nimetlerin karşılığı, onları verene şükretmekle yerine getirilir.
"Allah sizi, analarınızın karnından siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi." (Nahl, 78) ve
"Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü, kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur" (isra, 36) ayetleri nimetler ile bunların getirdiği sorumluluk hali arasındaki bağı açıkça ortaya koymaktadır.
Nimetlere şükür, her nimetin, kendi şartları içinde başka insanlara, dış dünyaya yansıtılmasıdır. İman nimetinin şükrü, onun gereklerini yerine getirmekle, sağlığın şükrü, vücut ve zihin enerjisinin hayırlı ve meşru işlerde kullanılması ile ve hastalara sahip çıkmakla, zenginliğin şükrü, fakirleri kollayıp gözetmekle gerçekleşir. Nimetlerden hesaba çekilecek olma şuuru ile şükür etkinliğinin birlikte devrede tutulması sonucunda, Allah’ın insan oğluna bahşettiği nimetlerin insanlar arasında homojen bir yapıda dağılımını sağlayacaktır.
Nimetleri görmezlikten gelerek, bu konuda gaflet içinde olmak onları verenin de hatırdan uzak tutulması anlamını taşıdığı için, büyük sorumluluk gerektiren bir tutumdur. "İki nimet vardır ki insanların çoğu bunların kıymetini bilmez: Sağlık ve boş vakit" (Buhari, Rikâk, i) hadisinde bu anlamda bir uyarı da vardır. Kur’an, nimetlerin ve onları veren yaratıcı kudretin farkında olmadan yaşamanın temelde insanı, tabiatın sıradan bir parçası haline getirdiğine, adeta eşyalaştırdığına ve bu durumun ortaya çıkaracağı kötü sonuca dikkat çekmektedir:
"İnkâr edenler, "Keşke müslüman olsaydık" diye çok arzu edeceklerdir. Bırak onları, yesinler, (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalasın. İleride (gerçeği) bilecekler" (Hicr, 2-3). "İnkâr edenler (dünya zevkinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir." (Muhammed, 2)
Dünya hayatı ve onda yaşanan bütün nimetler geçicidir. Fakat bu nimetler karşısında doğru tavır takınmanın getireceği mutluluk ebedîdir.