Makale

Diyarbakır'dan gelen hoş bir esinti: Kokulupınar

Diyarbakır’dan gelen hoş bir esinti: Kokulupınar

Diyarbakır’ın Kocaköy ilçesinin bir mahallesi Kokulupınar. Mahalle dediğime bakmayın, 3 km uzak bir köymüş aslında. İlçe olunca mahalle olmuş haliyle.

Ücra yerlerde görev yapıp çok zorluklar çeken arkadaşlarımız vardır eminim. Ancak kursuna silahların üstünden atlayarak giren çok meslektaşım olduğunu düşünmüyorum.

İlk tanışmamız görülmeye değerdi doğrusu. Meraklı gözlerle bana bakan yaklaşık 20 öğrenci. Hepsi birbiriyle akraba, bense köye gelmiş yabancı. Fakat bizi birbirimize bağlayan öyle güçlü bir bağ var ki her şeyin üstünde: Kur’an aşkı.

Bu aşkla her gün yaklaşık 80 km yol gidip geliyordum. Birbirimize ısınmaya başlamıştık. Köyün hanımları beni merak ediyorlardı. Sohbet yapacağımı ve annelerini camiye çağırmalarını söyledim öğrencilere. 90 yaşına yaklaşmış köyün bir önceki nesil hanımlarına ders verirmiş ninem. O bile geldi. Kapıda hepsini ‘Kürtçe’ hoş geldiniz diye karşıladım. Akabinde hal hatır sorduktan sonra Türkçe anlayıp anlamadıklarını sorarak sohbetimi yaptım. Beni ve okuyuşumu bir anlamda test etmeye gelen hanımlara bir de aşır okudum. Sınavı geçmiştim.

Benimle her şeylerini paylaşıyorlardı kızlarım. Çoğu nişanlıydı. Yaşları 14-19 arası, evet evet yanlış okumuyorsunuz 14-19 yaş arası. Henüz çocukluktan kurtulmamışken genç hanım adayı idiler hepsi. Burada böyle ne yaparsın? İstikbalin anneleri olacak bu yavrulara tek Kur’an-ı Kerim öğretemezdim. Hayat okuluna da hazırlanmalıydılar. Kursumuz büyük şehirlerdeki gibi değildi elbette, eksiği bilgisayar veya projeksiyon cihazı olan. Perdesi olmayan, halıları camiden hibe, camiyle müşterek helası olan gasilhane ve tabutlara bitişik odadan oluşan şirin kursumuz.

Tarlalara gitmek zorunda olan ancak bunu sırf kursa gelebilmek için sabah namazından sonra yapan yüreği büyük kızlar. Kar yağmur dinlemeden, sobası olmayıp elektrik sobasının ısıtmaya çalıştığı kursa koşa koşa gelen güçlü kızlar. Benden önce kursa gitmeye tabut yüzünden korkan ürkek kızlar. Bu arada unutmayayım hatırlı birkaç kişinin kabri de bize bitişik.

Çoğu sabah ilçeye dönen kavşakta bekleyen panzerin askerleri ‘günaydın hocam’ der. Dönmek için yola çıktığımdaysa araca binmeden kızlarım gitmez.

Yine böyle çok kar yağan bir günde araçtan indim. Panzer var ama askerler ortada yok. İmam kolunu karda kayıp kırmış, evine uğrayıp kursa geçeyim diye düşünürken caminin alt katı olan kursun girişinde G3 piyade tüfeklerini ıslanmasın diye sıralayan asker ve korucu kardeşlerle karşılaştım. Ancak öğrencilerim daha gelmemiş. Hava şartlarından dolayı dönebilirler diye karda dışarı çıktım ve beklemeye başladım. Teker teker geldiler ve biz dersimizi yaptık.

Aradan geçen günlerde yaptığımız bir konuşma manidar. Bugün çok güzel olmuşsun dedim bir talebeye. O da birinin ismini vererek ‘onun’ gibi güzel olmuş muyum? dedi siyasilerden birini kastederek. Ben de sen çok daha güzelsin dedim. O da bana sıkıntı yaşanınca güzellikler kayboluyor diye cevap verdi. Bunun üzerine bütün talebelere ‘Çocuklar ben Kürt müyüm’ diye sordum. ‘Bilmiyoruz hocam’ dediler. Peki ‘Türk müyüm’ diye sordum. Cevap yine aynı. ‘Peki ben size sordum mu Kürt müsünüz veya Türk müsünüz? diye’. Cevap ‘Hayır hocam’ oldu. ‘Beni seviyor musunuz?’ dedim. ‘Evet’ cevabını verdiler. ‘Benim sizi sevdiğime inanıyor musunuz?’ dedim. Cevap kuvvetli bir ‘Evet’ oldu. ‘Siz Allah için biz Allah için burada toplanıp birbirimizi sevdikten sonra geride başka problem var mı?’ diye mevzuyu kapattım.

Elhamdülillah o sevgi tohumunu attık. Talebelerimin çoğu gencecik anne. Hâlâ kendileriyle görüşüyorum. Sağlık problemlerim dolayısıyla şu an merkezdeyim ancak Kokulupınarın o sevgi rayihası gönlümde de burnumda da tütüyor. O esintinin tüm gönüllere dolması duasıyla...