Makale

Camiler ve Din Görevlileri Haftasının Ardından

Camiler ve Din Görevlileri Haftasının Ardından
Dr. Ulvi Ata
Din Eğitimi Dairesi Başkanı

Bir Camiler ve Din Görevlileri Haftasını daha geride bıraktık. Hafta öncesi konferans vermek üzere bazı müftülüklerimizden davet aldım. Konferanslar öncesinde, Kur’an kursu öğreticileri, cami görevlileri, diğer sınıf ve unvanlarda görev yapanlarla ve halkımızdan ulaşabildiklerimle istişareler yaptım. Onların bu haftaya nasıl baktıkları, hafta münasebetiyle yapılan konferanslarda nelere öncelik verilmesini arzu ettikleri gibi hususları tespite çalıştım. Ayrıca günümüz basınındaki din görevlisi imajını tespit etmeye çalışmak üzere son bir yılda din görevlileri ile ilgili basında yer almış haberlerin büyük bir kısmını gözden geçirdim. Konferans planımı yaparken bu haftanın 24 yıldan beri kutlandığını, Kur’an kurslarının da yeni eğitim öğretim yılına aynı günlerde başladığını göz önünde bulundurdum. Böylece katılacağım programlarla ilgili hazırlıklarımı tamamladım.

Ankara’da yapılan açılış merasiminin dışında, üç programa katıldım. Genel kanaatim şu oldu: Hafta münasebetiyle düzenlenen programlara, ağırlıklı olarak Başkanlığımız görevlileri katılıyor. Bazı yerlerde meslektaşlarımızın eşleri ve emekli personelimiz de iştirak ediyor. Mülki erkânın bu toplantılara ilgisi ise ümit verici; ancak vatandaşlarımızın katılımı çok sınırlı!

Haftaya dair diğer izlenimlerimi ve programlara katılanlarla paylaştığım hususları başlıklar halinde özetleyerek size sunmak istiyorum.
‘İçe bakış’ veyahut kendimize ayna tutma haftası

Her şeyden önce bu haftanın din görevlilerimiz için, sundukları hizmet itibarıyla kendilerine bir ayna tutma imkânı sağladığını veyahut bir “içe bakış” fırsatı verdiğini söyleyebiliriz. Mesleki bilgi ve becerimiz, donanımımız yürütmekte olduğumuz hizmet için ne kadar yeterli? Hizmetlerimizi yeterli ve doğru yapabiliyor muyuz? Başkalarına rehberlik ederken kendimiz ne durumdayız? Ne/neler yaparsak daha başarılı oluruz? Doğru yaptığımızı düşünebiliriz; ama doğru algılanıyor muyuz? Bu ve benzeri sorular üzerinde gönül dünyasında sorgulamalar, kendimizle hesaplaşmalar, içe bakış…

Camiler ve Din Görevlileri Haftası, cami görevlileri ve cemaatin, Kur’an kursu öğreticileriyle öğrencilerin bir arayı gelerek bir durum değerlendirmesi yapabilmeleri için önemli bir süreç...
Diğer hususiyetleri yanında din görevliliğinin göze çarpan üç özelliği:

Gün boyu hizmet: Din hizmetinde çalışanların görevleri belli vakitlerdeymiş gibi görünse de esasen gün boyu devam ediyor. Kur’an kursunun veya caminin dışında da her görevlimiz din görevlisidir. Çarşıda, alış-verişte, misafirlikte… Kısacası her yerde... O, mesaim bitti diyemez; her zaman ve her yerde hizmet üzeredir.

Aile boyu hizmet: Din görevlisinin sadece kendisi değil eşi, çocukları, hatta anne-baba, kardeş gibi yakınları da toplum tarafından gözlem altında. Onların da din görevlisine, onun yakını/akrabası olmaya yakışır davranışlar içerisinde bulunmaları, güzel ahlak sahibi olmaları beklenir. İnsanımız, hocanın eşine rahatlıkla dinî bir sorusunu yöneltiverir. Keza müftülüğün makam aracını kullanan görevliden de benzer duyarlılığı bekler. Diyanet teşkilatında hangi sınıfta çalışıyorsak çalışalım; bizde din görevliliğinin temel özelliklerinin olması halkımızın haklı beklentilerindendir.

Ömür boyu hizmet: Bu hizmetin izin, emeklilik dönemi bile yoktur. Bulunduğu ve gittiği her yerde, ‘hoca efendi’ veya ‘hoca hanım’dır. İyi ki öyledir! İzinli olan arkadaşlarımıza başka camiye gittiğinde ona ikram cübbe ve sarıktır.

Büyük şehirlerde cami, Kur’an kursu ve din görevlileri
Kur’an kursu, cami ve din görevlileri her yerde önemlidir. Peki, bunların büyük şehirlerdeki rolü, küçük yerlere kıyasla nasıldır? Gözlemlerim o ki, büyük şehirlerdeki rolü daha da önemli. Büyük şehirde insanımızın sosyal bir varlık olmasının gerektirdiği ihtiyaçlarını meşru ölçüler içerisinde karşılayabileceği nereler var? Evin dışında insanlar nerede, nasıl vakit geçirecekler? Dinî soru/sorunlarını kiminle istişare edip, nasıl giderecekler? Sunduğu birçok imkâna karşılık modern hayat ve büyük şehir, kişiyi manevi bir yorgunluğa düşürmekte ve duygularını örselemektedir. Peki, insan, içine düştüğü bu manevi yorgunluğu ve örselenen duygularını nerede ve nasıl onaracaktır? Bir kısım faturaların bile kişilere elektronik posta aracılığıyla gönderildiği; yani, bu vesileyle dahi olsun artık postacının bile insanların kapısını çalmadığı bir dönemde kişiler, içine düştükleri yalnızlıklarını nasıl giderecek, manevi ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklardır? Bu durumda camilerimiz insanımızın altına sığınacağı en önemli çatılar olmalı. Başta büyük şehirlerde görev yapanlar olmak üzere her yerleşim yerinde görev yapan meslektaşlarımız sürekli olup bitenlere duyarlı bir bakış açısına sahip olmak, gelişim/dönüşümün yönünü önceden belirlemek, hizmetlerini bu yönde etkin ve verimli planlayıp uygulamak durumunda…

Din görevlisi imajı, son bir yılda basında çıkan haberler: Kazım Hoca
Son bir yılda din görevlileri hakkında basında yer alan haberlere baktığımızda birkaç olumsuz haber ve yazı bir kenara bırakılacak olursa genelde basının bize olumlu bir yaklaşım sergilediğini söyleyebiliriz. Bilge Köyü İmam-Hatibi H. Kazım Ozan hocamız hakkında çıkan haberler, bu geçen süreye damgasını vurmuş denilse abartı olmaz. Mutlaka olanları takip ettiniz/ediyorsunuz. Katliamın ertesi günü, mezarlıktan yapılan yayınlar dikkatimizi çekti. Köyün sağ kalan çocukları ellerinde mushaflar mezarlıkta Kur’an okuyorlardı. Daha olay aydınlanmamış, farklı bilgiler ortalıkta dolaşıyordu. Tarifi kabil olmayan bir ortamda çocukları bu şekilde görmek, o köyde bir hizmetin varlığının en güzel örneğiydi. Bizzat katilin ağzından çıkan ve basında yer alan şu habere yoğunlaşmamız gerekir diye düşünüyorum: ‘Ben 43 kişiye değil en çok 44. kişi olan köy imamına üzüldüm. Eğer onun orada öleceğini bilseydim bu cinayetleri işlemezdim. Vicdanımı rahatlatmak için çocuklarımdan birini imamın ailesine vermek isterim’ (Cumhuriyet, 05 Eylül 2009). Bir görevlimizin köy şartlarında yürüttüğü hasbî hizmetlerin, bunca cana kıyabilecek kişide bile nasıl bir etki bıraktığını gösteren ibret verici bir tablo…
Basından hizmet alanımıza ilişkin olup da hatırda kalan yazı, haber ve köşe yazılarından bazı örnekler: ‘Resulullah’tan (s.a.s.) Günümüze İMAMLAR’ (Moral Dünyası, Nisan 2009); ‘Günümüz İmamları Nasıl Olmalı?’ (aynı dergi, aynı sayı); ‘Milenyum İmam’ın eğitim azmi (Hürriyet, 21 Mayıs 2009); ‘Din adamlarının dünyeviliğinden, laikçilerin mistisizminden usandım’ (Akşam, 24 Haziran 2009); ‘İmama Öyle Bir Ev Yaptılar ki!’ (Aktifhaber, 13 Temmuz 2009); ‘Bunlar da Yeni Nesil İmamlar’ımız…’ (Haber 7 com, 02 Ağustos 2009); ‘Popstar Müftü albüm yaptı’, (Vatan, 13 Ağustos 2009); ‘Cami dolup taştığında o gün benim bayramım oluyor’ (Zaman, 09 Eylül 2009); ‘Ağlamayan Hocaya BMW Yok (!)’ (Haber 7 com, 17 Eylül 2009); ‘Aydınlanmanın İmamı’ (Cumhuriyet, 23 Eylül 2009); ‘Camiler Kimliğimizin ayrılmaz parçasıdır’ (Milli Gazete, 02 Ekim 2009); ‘Camiler kucaklayıcı mekanlardır, (Yeni Şafak, 02 Ekim 2009); ‘Hayat ezanla başlar sela ile biter’ (Vakit, 02 Ekim 2009…)

Kuşatılmışlık hissi!
Kendileriyle bire bir görüştüklerimden özellikle göreve yeni başlayan meslektaşların cemaatleri tarafından sürekli gözlem altında tutuldukları ve neredeyse kendilerine özel bir alanın kalmadığı şeklinde yakınmaları oldu. Bu konuyu uzun uzun müzakere etmek mümkün; ama şöyle değerlendirsek daha rahat anlarız diye düşünüyorum: Bir kere halkımız hocasıyla yakından ilgili, bu pek çok açıdan olumlu bir durum. ‘Din görevlisi de bir beşerdir, onun da hataları olabilir.’ denilse de, onlar din görevlilerinin âdeta günahsız, masum olmasını istiyorlar. Yüce Allah, bütün kullarının yapıp ettiklerini, göremediğimiz melekleri vasıtasıyla sürekli kayda alıyor. Din hizmetindeki kullarını da hem göremediğimiz, hem de görebildiğimiz melekleri (!) aracılığıyla gözlem altında tutuyor. Allah, din görevlisi kullarının yanlış yapmalarını, hata etmelerini istemiyor. Ne dersiniz?

Çözümün parçası olmak
Din hizmetleri, yeri başka bir şeyle ikame edilemeyecek kadar kişi ve toplum için önemli. Bu hizmetler iç huzuru/barışı tesis ettiği gibi, topluma ölçülebilen/ölçülemeyen nice katma değer üretiyor. Bütün bunlar hep çözüm ve katkıdır. Din görevlisi sorun çözen, huzur veren, gittiği yere barış, huzur, güven götürendir. O, birileri bir şeyler yapsın da sorunlar çözülsün diye bekleyemez. Çözümden/çareden yana taşın altına ne konması gerekiyorsa onu koymaya, hatta bu konuda ilklerden olmaya çaba sarf eder.

Haftanın sonunda hatırda kalan soru işaretleri;
Camiler ve Din Görevlileri Haftasının 24 yıllık kazanımları nelerdir, 25. yıla özel neler yapılabilir?
Din görevlileri bu haftayı ne kadar benimsediler ve ne kadar kendi haftaları olarak görüyorlar? Vatandaşlarımızın haftaya ilgisini artıracak, hizmetlere ilgilerini yoğunlaştıracak başka neler yapılabilir?

Bu ve benzeri konularda kişisel gözlemler ve kurumsal geri bildirimler var; ama keşke bu konuda bilimsel araştırmalar yapılsa da, fotoğrafın tamamını görebilsek.

Önemli bir görev: Şükran, minnet, rahmet…

Bu hayırlı hizmetlerde görev alanlardan vefat edenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara sağlık ve afiyet diliyoruz. Hafta münasebetiyle ülkemiz genelinde düzenlenen programlarda emeği geçenlere teşekkürler…