Makale

Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Gayret ve Samimiyet

Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Gayret ve Samimiyet

Halit GÜLER
Diyanet İşleri Emekli Başkan Yardımcısı

Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarında İslami ve ilmî içeriğin dışında iki şey dikkat çeker: Gayret ve samimiyet. Bu çalışmalarda öne çıkan bu iki unsur, Diyanet yayınlarını başlatmış, başarıya ulaştırmış ve çeşitlenmesini sağlayarak yaşatmıştır. Esasen bu iki unsura kabiliyet, cesaret, teknik, bilgi ve estetiği de eklemek gerekir.
Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarının her türünü, Diyanet Gazetesi’nin çıkmaya başladığı tarihten (22 Kasım 1968; 1 Ramazan 1388) beri bıkmadan, usanmadan zevkle ve onurla takip ettim ve hâlen de takip ederim. Takip etmekle kalmadım, çok şükür bir dönem yayını bilen seçkin bir kadro ile sorumluluğunu da yüklendim. Diyanet Gazetesi neşre başlayalı neredeyse yarım asra yakın bir zaman olmuş. Az bir zaman değil. Allah nasip ederse Diyanet Gazetesi’nin (Şimdi dergi) 300. sayısı da çıkmış olacak. Bu zamanda çok iş yapılabilirdi ve çok şükür yapıldı da. Yayınla uğraşanlar veya uzmanlık alanı yayın olanlar bilirler ki bu sahada iş yapmak, hizmet etmek ve her anlamda tutunmak kolay değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu zoru başaran ve geçmişinde iz bırakan resmî kurumların başında gelir.
15 Ağustos 1968’de Diyanet İşleri Başkanlığından Lütfi Doğan, Diyanet İşleri Başkan Vekili imzalı bir yazı aldım. Bu yazıda; Diyanet İşleri Başkanlığının 15 günlük bir gazete çıkartmayı düşündüğünden bahsediliyordu. Teşkilatın nabzını yoklama ve bilgi toplama amaçlı bu yazıda gazetenin içeriğinin nasıl olacağından ve hangi konulara yer verileceğinden bahsediliyor ve benim bu gazete hakkındaki tavsiyelerim ve görüşlerim öğrenilmek isteniyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığının bana böyle bir yazı göndermesinden son derece memnun olmuştum ve böyle bir gazeteye ihtiyaç duyulmasına da sevinmiştim. Demek ki Başkanlık; teşkilat mensuplarının gazete hakkında neler düşündüklerini ve nasıl bir gazete istediklerini merak ediyordu, öğrenmek istiyordu ve kendilerine soruyordu. Demek ki Başkanlık bazı görevlilerinin düşüncelerini almak suretiyle merakını gidermek, bilgi toplamak ve bir genel kanaate varmak istiyordu.
Ben de o zamanlar Başkanlıktan gelen yazıya aşağıdaki cümleleri de ihtiva eden bir cevap vermiştim:
“Basının fikir hayatımızda ve içtimai yapımızda oynadığı mühim rolü düşünerek bu teşebbüsten memnuniyet duydum. İslamiyet’in çeşitli iftiralara ve hücumlara uğradığı, Müslümanların gericilikle suçlandıkları şu günlerde; yetkili kalemleri bünyesinde toplayarak gerçekleri umumi efkâra duyuracak, genç nesilleri uyaracak polemikler üstü bir neşir organının 15 günde bir de olsa sağlayacağı fayda büyük olacaktır.”
O zaman Beyoğlu Merkez Vaizi olarak böyle bir cevap yazmışım. Şimdi olsaydı aynı cevabı yazar mıydım bilemiyorum. Mutlaka Başkanlığın yazısına cevap verirdim de; herhâlde daha değişik şeyler yazardım. Benim yukarıdaki cevabımdan bir müddet sonra Başkanlıktan Orhan Balcı İstanbul’a geldi. Ülkemizde o zamanlar her türlü yayının merkezi İstanbul idi. Nasıl bir gazete çıkarılması konusunda araştırmalar ve bazı kimselerle görüşmeler yaptı. Tabii ki bu ön çalışma çok faydalı oldu, hem güzel bir gazete çıkarıldı ve hem de uzun ömürlü oldu.
Ben o tarihlerde İstanbul Beyoğlu Müftülüğünde vaiz olarak çalışıyordum. O göreve imamlıktan geldiğim için teşkilatın yabancısı sayılmazdım. Yalnız imamlık yaptığım yıllarda Diyanet’in böyle bir yayını yoktu. Bu bir eksiklikti. İstanbul’da bulunmam sebebiyle Cağaloğlu merkezli yayınla da ilgim vardı. Diyanet Gazetesi Ankara’da çıkarılacaktı, ama o yıllarda ülkemizde yayının merkezi İstanbul olduğu için bu Osmanlı şehrinden yardım bekleniyor ve medet umuluyordu. O sebeple gazetenin ilk sayılarında neşriyat müdürü İstanbul’dan güya bu işi bilen teşkilatımızla hiçbir ilgisi olmayan iyi niyetli bir zattı.
Gazeteyi çıkartma görevini yüklenenlerin İstanbul’a yönelmeleri, o mahalde araştırma yapmaları ve kalem sahipleri ve yayında tecrübesi olanlarla istişare etmeleri isabetli bir karardı. O günlerde İstanbul’a gelip gidenlerden ve bu hayırlı işle canla başla uğraşanlardan birisi de Orhan Balcı idi. Orhan Balcı işi bilen bir arkadaşımızdı. Temeli sağlam atıldığı ve iyi düşünüldüğü için Diyanet Gazetesi gelişerek yayınını sürdürdü ve çizgisini hiç değiştirmeden, taviz vermeden, bürokratik ve akademik çevrelerin baskılarına aldırmadan uzun ömürlü oldu, parlak ve başarılı bir görüntü ile bugünlere ulaştı.
Güzel bir rastlantı Diyanet Gazetesi mübarek ramazan ayında yayına başlıyordu. O yıl ramazan ayının Diyanet’e kazandırdığı veya emanet ettiği nimetlerden ve güzelliklerden birisi de Diyanet Gazetesi olmuştu. Diyanet İşleri Başkanlığı bu değerin, vereceği hizmetin farkında ve şuurunda idi. Ülkemizde Diyanet tarafından çıkartılacak böyle dinî amaçlı, ileri görüşlü, teknik üstünlüğe sahip, sempatik bir yayına gerçekten ihtiyaç vardı. Nitekim Diyanet İşleri Başkan Vekili Lütfi Doğan, birinci sayfada yer alan (Çıkarken) başlıklı güzel yazısında bu ihtiyaca değindikten, tebrik ve teşekkürden sonra özetle şunları söylüyordu:
“Başkanlığımız bu şerefli vazifeyi (yurt içinde ve yurt dışında din hizmetini) şimdiye kadar gerek din görevlileri ile gerek neşrettiği telif ve tercüme eserlerle yapmaya çalışmıştır. (Yapmıştır)
Dinimizin iman, ibadet ve ahlak düsturlarını, helal ve haramlarını, bütün buyruklarını ve yasaklarını, yurdumuzun en ücra köşelerinde yaşayan vatandaşlarımıza kadar duyurmak, maddi ve manevi yönden faydalı olmak maksadıyla on beş günde bir ve on altı sahife olarak yayınlanması kararlaştırılan Diyanet Gazetesi, bu hedefleri gerçekleştirmek üzere çıkacaktır.
Büyük bir gaye ile neşredilen Diyanet Gazetesi’ne başta teşkilatımız mensupları olmak üzere en ücra köyümüzde bulunan vatandaşımıza kadar milletimizin her ferdinin yakın ilgi duyacağı şüphesizdir.
İşte bu sahada Diyanet’e düşen vazife büyüktür.
Diyanet Gazetesi’nin ilk sayısının ramazan-ı şerif gibi bol nimetli ve bereketli bir ayın başlangıcına rastlamasını hayırlı sayar, onun milletimiz için hayırlı ve uzun ömürlü, milletimize iyi hizmetle başarıya erişmesini Cenab-ı Hak’tan dileyerek mümin kardeşlerimin ramazan-ı şeriflerini tebrik ederim.”
Çok şükür her şey muhterem Lütfi Doğan’ın belirttiği ve temenni ettiği gibi oldu, Diyanet Gazetesi samimi ve gayretli gençler sayesinde büyüklerinin dualarıyla, kalem sahibi ilim adamlarının fikir ve düşünceleriyle başarıya ulaştı.
Ben başlıkta böyle bir terim geçmediği hâlde Diyanet Gazetesi diyorum. Mevkutenin bir yerinde gazetemiz tabiri kullanıldığı için ben de Diyanet Gazetesi diye yazdım. İleride ne olur belli olmaz şimdilik gazete 15 günde bir çıkacak. Sonraki güzel gelişmeleri de hep beraber yaşadık ve gördük. Diyanet yayınları deyince de hemen Diyanet Gazetesi akla gelir. Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında çok değerli kitapların da yayınlanmış olduğunu unutmamak ve inkâr etmemek gerekir. Ne yazık ki Türkiye’de yayıncılık veya yayın gazete ile özdeşleşmiştir. Yayın denilince hemen gazete akla gelir. Günlük gazetesi olmayan ne yaparsa yapsın hemen hemen yayını da yok hükmündedir. Medya kelimesi bu işi biraz gazetenin tekelinden kurtardı. Zamanımızda medya denince yayın türünün canlı cansız, görüntülü görüntüsüz, sesli sessiz, süreli süresiz her çeşidi akla geliyor. Medya kelimesi hepsini kanadının altında topladı.
Türkiye’nin yayın hayatını takip etmek, öteden beri benim âdetim, tutkum ve alışkanlığımdır. Memleketimizin geleceğinin önünün açık ve parlak olmasının, milletimin birlik ve beraberliğinin yayınla mümkün olacağına inanan bir insanım. Diyanet İşleri Başkanlığının da yarım asır öncesinden konuya böyle baktığı ve meselenin ve yayın hizmetinin önemini kavradığı anlaşılıyor. Elli sene önce yayına başlayan Diyanet Gazetesi böyle tükenmeyen bir samimiyet ve gayretin ürünüdür.
Takdir edersiniz ve bilirsiniz ki büyük bir ihtiyaca cevap veren Diyanet Yayınları, yalnızca Diyanet Gazetesi’nden ibaret değildir. Şu hususu unutmamak gerekir ki; her din görevlisinin nerede olursa olsun eline ulaşan, minber ve kürsüsüne çıkan, sohbetlere konu olan ve çantasına giren yayın odur.
Diyanet yayınları arasında Diyanet Gazetesi’nin dışında aynı statüde, çok az farkla aynı ömürde ve aynı usulde yayınlanan iki mevkute daha vardır. Birisi üç aylık İlmi Dergi, diğeri de ayda bir muntazam yayınlanan Diyanet Çocuk Dergisi’dir. Çocukların zevkle takip ettikleri, arkadaş gibi beraber oldukları, renkli sayfalarında kendilerini buldukları, yazıp çizdikleri bir dergidir. Üç aylık İlmi Dergi’nin yayınında zaman zaman aksamalar olmuş, ama Diyanet Çocuk Dergisi türünde örnek teşkil edecek ve teşvik görecek şekilde aksamadan çıkmıştır. Şu anda bu saydığım süreli yayınlara ek bir de Diyanet Aile Dergisi yayınlanmaktadır. Diyanet Haber Bülteni de her ay merkez ve taşranın aynası olarak elimize ulaşmaktadır. Görülüyor ki Diyanet İşleri Başkanlığında zengin bir süreli yayın çeşidi var. Bu neyin eseri; yukarda da işaret ettiğim gibi gücünü hizmet azminden ve aşkından alan samimiyet ve gayretin!
Süreli yayınların dışında kitaplar konusuna ve bu çalışmalarda Din İşleri Yüksek Kurulunun katkılarına girmek istemiyorum. O zaman iş çok uzar ve bir makale hacminin ve içeriğinin çok dışına çıkar. Esasen Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları bir araştırma ve tez konusu olacak zenginlikte ve seviyededir. Hatırladığıma göre bu konuda üniversitelerimizde tez çalışmaları yapanlar da olmuştu. Yine de yapılabilir ve yapılacaktır da.
Yayın, Diyanet İşleri Başkanlığında özel sektörde bile az görülen bir istek, bir heyecan ve bir gayretle samimi olarak ele alınmıştır. Amatör ruhla işe sarılan her seviyeden görevliler hizmeti ve işi sanki profesyonel bir ruhla yürütmüşlerdir. Diyanet İşleri Başkanından tutun da aşağı derecede ve seviyede çalışan kadroya varıncaya kadar yayınla ilgilenen her insan bu heyecanı duymuş ve işe dört elle sarılmıştır. Ben bu birimde uzun süre sorumluluk yüklenmiş ve görev yapmış bir kimse olarak vaktiyle böyle bir ekiple çalışmış olmanın ve bu zevki yaşamanın tadını halen duyuyorum ve heyecanını yaşıyorum. Beraber çalışmak şerefine erdiğim Başkanların hepsinin yayına büyük ilgi gösterdiklerine bizzat şahit olmuşumdur. Yayına omuz verenleri, yeni hamleler yapılmasına yürekleriyle vesile olanların hepsinin burada zikredilmesi mümkün değildir. Hiç değilse yayınlarda hizmeti geçenleri temsilen bir iki isimden burada minnet ve şükranlarımızla bahsetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Diyanet dergisine bugünkü şeklini veren ve bunu bir çocuk sevinç ve heyecanıyla takip eden merhum Hamdi Mert’i unutmamak lazım. Rahmetle anıyorum. Çocuk Dergisi’nin çıkartılmasında ve yayına devamının sağlanmasında Mehmet Kervancı’yı ve ekibini şükranla hatırlamak gerekir. Diyanet yayınlarına hizmeti geçen ve bu hizmetin yüceliğine ve lüzumuna inanan arkadaşlarımın tamamının zihnimde çok seçkin yerleri ve saygınlıkları var. Hepsini takdirle anıyor ve hizmetlerinin boşa gitmeyeceğine inanıyorum.
Süreli süresiz, sesli sessiz hizmette yayının önemini ve lüzumunu kavrayan kurumların başında Diyanet İşleri Başkanlığı gelmektedir. Bu hizmetin süreli yayınlarla hızlandığını ve dikkat çekecek şekilde devreye girdiğini düşünecek olursak elli seneden fazla bir zamanı dikkate almak gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı camilerin ve Kur’an kurslarının dışında halkımızı yurt içinde ve yurt dışında kütüphanelerimizde büyük bir eksikliği gideren kitaplarıyla, süreli yayınlarıyla, her yıl yayınlanan namaz vakitlerini dinî bilgileri ihtiva eden takvim çeşitleriyle hizmet vermeye devam etmektedir. Son günlerde ilmi Başkanlıkta çevrelerin ciddi manada ilgisini ve dikkatini çeken, takdirini toplayan yayınlar yapılmaktadır. Televizyondaki Diyanet kanalını da dikkate alırsak Başkanlık yayın hizmetlerine yeni atılımlarla devam edeceği ümidini kuvvetlendirmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının yayınlarını takip edenler bu hizmeti benim anlatmaya çalıştığımdan daha iyi anlayacak ve kavrayacaklardır. Diyanet İşleri Başkanlığı iş birliğiyle hazırlanan Türkiye Diyanet Vakfı yayınlarını ve özellikle İslam Ansiklopedisini de dikkate alırsak dinî alanda yayın hizmetinin nerelere gelmiş olduğunu daha iyi anlamış oluruz.
Diyanet dergisini 300. sayıya ulaştıranları içtenlikle tebrik eder, şimdiye kadar hizmeti geçenleri şükranla ve saygı ile anar, Başkanlığımıza yayında hizmet yolunun açık olmasını Allah’tan dilerim.


Mikail ALTIOK Van Tuşba Bediüzzaman Camii İmam-Hatibi

25 yıl önce dergimizin sadece Diyanet mensuplarına hitap etmesi, daha geniş okuyucu kitlesine ulaşma olanağını kısıtlanmıştı. Fakat 2003 yılından itibaren içerik ile ilgili yapılan yenilikler derginin her yaş kitlesine hitap etmesini sağlayarak geniş bir okur kitlesine ulaşmasını sağlamış, dergiyi daha da işlevsel hale getirmiştir. Artık gündemi takip eden hatta gündem belirleyen, konuları alanında uzman şahsiyetlerin güzel yorumlamalarıyla âdeta yeniden vücut bulmuş dergimiz, her geçen gün okuyucu yelpazesini genişletmektedir. Temennimiz her geçen sayıda ele aldığı ve alacağı konular itibariyle bu okur kitlesinin daha da büyümesidir.
Daha nice sayıya, nice güzelliğe...

Muhammet Emin GÜRDAMUR Ordu/Ünye İmam-Hatip

Yedi yıllık meslek hayatım boyunca şahit olduğum çarpıcı kapakları ve doyurucu muhtevasıyla Diyanet dergisi, güncel olanı ona teslim olmadan ağırbaşlı bir mesafeden takip eden, işlediği akademik bahislerle arşivlenmeyi fazlasıyla hak eden bir mecmua olarak müktesebatımda anlamlı bir yere sahiptir. Biz Diyanet personelini hem ortak bir dil, entelektüel bir aidiyet etrafında kenetlemek, hem de merkezden taşraya her ay yenilenen bir heyecan dalgası altında bırakıp yenilemek suretiyle hayati bir işleve sahip olan dergiye bu zamana kadar emeği geçen herkese, isimleri bilinen veya bilinmeyen hocalarıma, bütün okurlar adına teşekkürü borç biliyorum.

Diyanet Aylık Dergi’nin 300 SAYISI ÜZERİNE

Abdullah CEYHAN Dini Yayınlar Dairesi Eski Başkanı

Bendeniz 1993–1998 yılları arasında Diyanet teşkilatında 6 yıl civarında Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı yaptım. Bu süre zarfında ve imkânlar nispetinde, Diyanet’in yayın politikası doğrultusunda ve seleflerimizden bize intikal eden güzellikleri de göz ardı etmeden görev yapmaya özen gösterdik.
Yine bu dönemde şeyhülislamlıktan, Diyanet İşleri Başkanlığına geçiş tarihi itibarıyla Diyanet’in yayın konusunda yapmış olduğu hizmetleri inceleme imkânım oldu. Çünkü hâlen yapılan işlerin evveliyatı bilinmediği takdirde sağlıklı ve faydalı bir çalışma yapılamayacağı ve ilerleme olmayacağı düşüncesindeyim.
Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924 tarihinde kurulduğunda, teşkilat, bir Başkan’ın yönetiminde Müşavere Heyeti, Mushafları Tetkik Heyeti, Dini Müesseseler Müdüriyeti, Memurin ve Sicil Müdüriyeti, Levazım Müdüriyeti ve Tahrirat Müdüriyeti ile Türkiye çapında 391 müftülük ve toplam 5668 çalışan personelden ibaretti. Hatta 1950 yılına kadar Başkanlıkta yayın işlerini yapan bir birim bile yoktu. Ancak 1950 senesinden itibaren Diyanet’in yayın işlerini, Zat İşleri Müdürlüğü üstlenmişti.
Oysaki Diyanet’in kuruluşuyla birlikte toplumu din konusunda aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek görevi yasa ile Diyanet’e verilmişti. Hatta teşkilatın göreviyle ilgili olarak geniş çaplı bir oluşuma ihtiyacı bulunuyordu. Fakat nedense bu teşkilatlanma olmadı veya çok yavaş ilerledi.
Bu durum 1965 yılına ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun çıkana kadar sürdü. Söz konusu kanunla birlikte yeni birimler kurulmuştu. Bu birimlerden birisi de Din Hizmetleri ve Din Görevlilerini Olgunlaştırma Dairesi Başkanlığı idi. Diyanet İşleri Başkanlığının yayın işlerini yürütmek üzere de Derleme ve Yayın Müdürlüğü kurulmuş ve bu Daireye bağlanmıştı.
Zamanla 633 sayılı Teşkilat Kanununun bazı maddelerine çeşitli itirazlar yapılmış, bunun üzerine mahkemeler de bu maddeleri iptal cihetine gitmişti. Dolayısıyla bir süre sonra Diyanet yönetilemez hâle gelmişti. Onun için Diyanet uzunca bir müddet tüzük, talimat ve yönetmeliklerle idare edilmeye çalışıldı. Bilahare Bakanlar Kurulu’nun 18.07.1984 gün ve 8360 sayılı kararıyla 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı, ana hizmet birimlerinden kabul edilerek yeniden düzenlendi. Yayınlarla ilgili 4 ayrı Şube Müdürlüğü de Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığına bağlandı.
Dâhili ve ufak tefek bazı tedbirlerle Diyanet ihtiyaçlarını gideremeyince bu sefer öncelikle Başkanlar, Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanları ve Başbakanlar yeni görevlerine başlar başlamaz hemen Diyanet’in Kanununu çıkarmaktan bahseder olmuşlardı. Ama yine de verdikleri sözlerinde hiçbirisi başarılı olamadı. Ancak Teşkilat Kanununda değişiklik yapan 01.07.2010 tarihli ve 6002 sayılı Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un çıkarılarak 13 Temmuz 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmesiyle kısmen giderilebildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu yeni Yasa ile Genel Müdürlük seviyesinden Müsteşarlık seviyesine çıkarıldı. Yasaya göre teşkilat, 2 sürekli Kurula ilave, 9 adedi Genel Müdürlük olmak üzere 14 birimden oluşturuldu.
Diyanet yeni imkân ve birimleri sayesinde, bizim hayalini kurup daha önce üzerinde çalıştığımız fakat netice alamadığımız yayın işlerini daha kolayca ve kaliteli olarak yapma fırsatını yakalamış oluyordu. Oysa bu fakir Daire Başkanlığı öncesi dönemde Döner Sermaye imkânının yetersizliği nedeniyle bazı kitapların bastırılamadığını iyi biliyordu. Diyanet’in bir televizyon kanalına sahip olarak kendi yayınını bizzat yapmak istemesine hatta bu konuda ilgililerin çalışmasına rağmen bu istek de gerçekleşmedi.
Onun üzerine biz ikinci alternatifi devreye sokmuştuk. Şöyle ki 17.09.1997 tarihinde TRT Genel Müdürü Sayın Yücel Yener ve Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz bir protokol imzalamışlardı. Bizim hazırladığımız bu protokole göre TRT 4’te cumartesi akşamları 120 dakika süreli “Diyanet Saati” adıyla dinî bir program yapacaktık. Nihayet 01 Kasım 1997 tarihinde ve cumartesi günü akşamı ilk yayınımızı başlattık.
Diyanet olarak hazırlanan dinî, kültürel ve sosyal muhtevalı paket programlarımız yine de TRT mevzuatı gereği Kurum denetiminden geçmek zorundaydı. Bununla birlikte Yayın Dairesi tarafından Başkanlık adına bastırılan kitap ve dergilerin ücretsiz dağıtımı, günümüzde yapılanların aksine oldukça sınırlıydı. Hatta süreli yayınlar ve kitaplar kalitesiz de olsa kâğıt bulunabilirse bastırılıyordu.
Ama günümüzde görüyorum ki Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü tarafından çok sayıda kitap ve dergi basılıyor, dağıtılıyor ve satılma endişesi taşınmıyor. Üstelik kitap ve dergilerin basımında en kaliteli kâğıtlar kullanılıyor. Diyanet TV kanalı yoluyla Başkanlık kendi hazırladığı dinî programlarını istediği biçimde yayınlıyor. Bunların kadri ve kıymeti çok iyi bilinmeli ve şükredilmelidir.
Diyanet 1961 yılında Diyanet Dergisi’ni (Diyanet İlmi Dergi), 22 Kasım 1968 tarihinde, 15 günde bir çıkarılan Diyanet Gazetesi’ni (Diyanet Aylık Dergi), 1979 yılında da Diyanet Çocuk Dergisi’ni çıkarmaya başlamıştır. Söz konusu dergiler ücretsiz dağıtılan çeşitli ekleriyle ve Özel Sayı olarak güzel kâğıtlara basılmaktadır. Diyanet Aylık Dergi’nin 300. sayısı ise 2015 yılı, Aralık ayında basılacaktır. Diyanet Aylık Dergi’nin 1968 yılından bu yana basılmaya devam etmesi çok önemlidir. Doğrusu dergiyi çıkaranları kutlamak istiyorum.
Bildiğim kadarıyla estetikten anlayanlara göre güzelliklerde sınır yoktur. Güzelliğin resmini çizmeye çalışanlar, çizdiklerine ve yazdıklarına ruh katmalılar. O zaman ne güzel olur, değil mi? İşin inceliğine vakıf değilseniz, güzellik izafidir der geçersiniz. Yine de buna rağmen yazar ve çizerler, yayın işi yapanlar “her işi ilk defa biz yaptık” dememelidir. Çünkü her şeyin bir evveliyatı vardır.
Diyanet Aylık Dergi’yi bugüne kadar getirenleri minnet ve şükranla anıyor, vefat edenlere Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. 300. sayı hayırlı olsun…

Hızır KETANCI Kasarcılar Camii İmam-Hatibi/Rize

Dergimizin bence bir tek eksiği var: O da tanıtımının iyi yapılmaması. Camiamızın büyük bir bölümü dergiye karşı oldukça mesafeli ve önyargılı. Tam bu noktada kendi adıma bir itirafta bulunayım. Ben de senelerce dergiye karşı mesafeli duranlardan birisiydim. Sonra nasıl olduysa günlerden bir gün elime geçen dergilerden birini okumaya başladım. Okudukça beni cezbetmeye ve içine çekmeye başladı. Kısa sürede fikrimin tamamen değiştiğini gördüm. Gündemi ve güncel olanı takip etmede çok işime yarayan bir dergimiz var.