Makale

Almanya hatırası

Din görevlisinin hatıra defterinden

Almanya hatırası

Yakup Akkoyun
İmam-Hatip
Kapukargın köyü/Dalaman-Muğla

Yurt dışına din görevlisi olarak gittiğimde birçok zorlukla karşılaşacağımı biliyordum. Bunları ailemle birlikte aşacak …. Bana güç vermiştir. Vatandaşlarımızın da din görevlisine olan bağlılıkları bizi müthiş derecede motive ediyor, program üzerine program yapıyorduk. Özellikle gençlerimiz bir harikaydı. Biraz ilgi görünce hemen etrafımızda toplanıyor, düzenledikleri sportif faaliyetlere bizi de davet ediyorlardı. Her zaman onlarla beraber olmaya, onlarla sohbet etmeye çalışıyordum. Haftalık olarak bir araya gelmeye çalışıyor, mutat toplantılar yapıyorduk. Her yıl yaptıkları futbol turnuvasında yer alacak olan futbol takımına beni de almak istediklerini söylediklerinde çok sevinmiştim. Onlarla daha rahat iletişim kurmak için istiyordum. Bir gün dernek başkanımız derneğimizi ziyarete gelen bir Alman milletvekili ile beni tanıştırdı. Her ne kadar Almancayı yeteri kadar öğrenememiş olsam da öğrencilik yıllarımda çalışmış olduğum turizm bölgelerinde öğrendiğim İngilizceyle, gelen milletvekili ile arada herhangi bir tercüman olmadan anlaşmış olmam oradaki vatandaşlarımızı çok şaşırtmış ve bir o kadar da gururlandırmıştı. Gerçekten de yurt dışı hizmetinde dil bilmek çok önemli. Hele ki oradaki Müslümanların temsilcisi iseniz bu önem daha da artıyor. Görev yaptığımız iki yıl içerisinde çok güzel ve unutulmayacak anılarımız oldu. Bunlardan birkaçını paylaşmak istiyorum.
Namaz için ağlanır mı?
Okuduğum bir kitapta “Namaz için ağlanır mı?” şeklinde bir başlık vardı ve merakla okumuştum. Bu bölüm beni öylesine etkilemişti ki, sabah namazına kalkamayan ve kılamadığı sabah namazı için ağlayan kişiyi ve bu kitabı cemaatimle buluşturmalıyım, dedim. Tevafuk, kitap da o günlerde indirimdeydi ve tanesi 1 euroydu, alabildiğim kadar aldım ve tanıdığım, okuyacağını düşündüğüm bütün cemaatime dağıttım. Aradan birkaç ay geçtikten sonra bir bayram namazı çıkışında, kendisi makine mühendisi olan ve son zamanlarda kendisini camide sık sık görmeye başladığım, Gürkan adında bir gencin beklediğini gördüm. Bir şeyler söylemek istediği her halinden belli oluyordu. Kendisiyle bayramlaştıktan hemen sonra bir köşeye çekildik. Dışarıda cemaat bekliyordu, ancak arkadaşın gözündeki yaşları görünce bekleyen cemaati unutuverdim. Arkadaş sesi titreyerek “hocam” dedi, “ben bugünden itibaren artık namaza başladım” diyerek hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Hediye etmiş olduğum kendisi küçük ama tesiri büyük kitap, onun da hayatına tesir etmişti. Ve namaz âşıklarından birisi oluvermişti. Orada bizzat şahit olmuştum namaz için ağlanabileceğine. Rabbime sonsuz kere hamd ettim beni böyle bir şeye vesile ve şahit kıldığı için. O günden beri namazımı daha bir farklı kılıyordum.
Bu güzel olan durum beni daha da cesaretlendirmiş ve caminin girişine namaz köşesi hazırlamıştım. Namazla ilgili fotoğraflar ve yazılar vardı bu köşede ve bir başka köşede de Kur’an meali okurken beni sarsan, beni kendime getiren ayetleri paylaşıyordum. Cemaatimle yine böyle paylaşım yaparken sıra Mearic suresi ayet 11-14’e gelmişti, ayetin meali şöyleydi; “Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.’’ ayetini tahtaya yazmıştım. Üzerinden bir kaç hafta geçmişti ki dernek yönetiminde görevli genç bir kardeşimiz de gözleri yaşararak yıllar önce vefat eden babasını anlattıktan sonra haftalar önce yazmış olduğum Mearic suresindeki ayetleri hatırlatarak namaza başladığını söylemesi beni o kadar sevindir ki o anı hiç unutamıyorum.
Rabbime sonsuz sayıda hamd edip, sahip olduğum dinimin kıymetini daha fazla idrak ederek ve birçok güzel anıyı da geride bırakarak iki yıl sonra tekrar ülkeme döndüm.