Makale

AHİ ŞERAFEDDİN (Arslanhane) CAMİİ

AHİ ŞERAFEDDİN
(Arslanhane) CAMİİ

Yazı ve fotoğraflar: Mustafa Bektaşoğlu

Ankara’nın Altındağ ilçesinde Samanpazarı semtinde bulunan ve halk arasında “Arslanhane” adıyla anılan Ahi Şerafeddin Camii Selçuklular döneminin güzel bir eseridir. Bu caminin olduğu yerde İslâm öncesi başka bir bina veya mabedin bulunmuş olması, gerek caminin inşasında kullanılan malzemeden gerekse Ahi Şerafeddin Türbesi’nde hâlâ mevcut olan Romalılar döneminden kalma enkazdan anlaşılmaktadır. Ahi Şerafeddin Türbesi’nin karşısındaki meydanın taş döşemesi Roma döneminden kalmadır. Hatta meydanın sonundaki duvar kısımları ve loca gibi bırakılmış yer de Roma dönemindendir ve oldukça iyi korunmuştur.

Selçukluların son döneminde Ankara’da kurulmuş olan bu değerli eser, Ahi Hüsameddin tarafından 1290 tarihinde yaptırılmıştır. Minberindeki kitabesinden caminin II. Mes’ud b. II. Keykavus zamanında inşa edilmiş ve ahiler tarafından da tamir edildiği anlaşılmaktadır. (Mübarek Galib, Ankara Mescidler, Camiler, Mezarlıklar, Kitabeler, haz. Seyfettin Erşahin-Hüseyin Çınar, Altındağ Belediyesi yay., Ankara 1996, s. 46)

Moloz taşlar arasında bol miktarda kullanılmış olan kesme taşlardan yapılmış olan beden duvarlarının teşkil ettiği mekânın üzerini kiremitle kaplı bir çatı örtmektedir.

Caminin esas girişi kuzey cephede bulunmakta ise de, bu giriş sadece iç mekânın kuzey tarafına yapılmış olan ahşap kadınlar mahfiline, doğu ve batı cephelerde bulunan kapılar ise, caminin ibadet mekânına açılmaktadır. Fakat yanındaki minareye bitişik olarak yapılmış olan kuzey kapı, tam bir taç kapı hüviyetini taşımaktadır.

Kare kaideli minarenin alt kısmında Roma ve Bizans yapımı taşlar kullanılmıştır. Cami duvarlarında olduğu gibi, minare kaidesinde de taşlar arası derz yapılmıştır. Oldukça yüksek olan kaideden gövdeye geçişi sağlayan kürsüde kareden silindirik gövdeye üçgen satıhlarla geçilmektedir. Selçuklu minarelerinin genel karakteristiğini yansıtan minarenin, kürsü üzerindeki üst kaidesinin sekiz kenarından her biri önce dikdörtgen panolar içindeki kemerli nişler, sonrada birbirini takip eden sivri kemerli nişlerle teşkilâtlanmıştır. Dikdörtgen nişlerin her birinin üzerleri yer yer konulmuş gök mavisi, lâcivert çinilerle süslenmiştir. Daha yukarda, sade bir bordür bütün kenarları dolaşmakta ve bir sıra firuze renkli sırlı tuğla ile sonuçlanmaktadır.

Minare gövdesinin alt kısmında yine sırlı tuğladan bir kuşak gövdeyi sarar. Şerefe altı alışılagelmiş şekilden başka oluşu ilk bakışta dikkati çekmektedir. Kalın silindirik gövde dışarı doğru hafifçe genişleyerek küçük köşeler meydana getirmekte ve sekizgen hale gelmektedir. Şerefe korkulukları altında bu genişleme biraz daha artmaktadır. Tuğla korkulukları takiben devam eden petek, daha ince ve silindirik olup, konik bir külâhla bitirilmiştir.

Dış duvarların mütevazı görünüşü yanında iç mekân Selçuklu camilerinin en güzellerinden birini teşkil etmektedir. Mekân, kıbleye dikey dört sıra ahşap direk dizisi toplam yirmi dört adet yekpare direk üst örtüyü taşır. Bütün direklerin üzerindeki mermer başlıklar, eski binalardan getirilerek kullanılmıştır. Bazı direklerin üzerlerinde Roma ve Bizans devrine ait başlıklar bulunmasına mukabil, bazılarında da kaideler kullanılmıştır. Başlıklar üzerinde uçları kavisli ağaç yastıklar ve bunların da üzerinde kalın dört köşeli ağaç kirişler, kuzey güney yönde uzanmaktadır. Bütün tavan boyunca uzanan kirişlerin üzerine otuz santim aralıklarla konmuş yuvarlak ağaçlar ve bunların üzerini tahtalar kaplamaktadır. Tahta yüzeylerin üzerleri ise aşı boyalı ince çıtalarla dekore edilmiştir.

Caminin içinde bütün kuzey kısmı ikinci direğe kadar kaplayan kadınlar mahfili, mekânı ikinci kat hâlinde ayırmaktadır.

Kıble duvarı ortasında bulunan mozaik çinili muhteşem alçı mihrap, Ankara camilerinin olduğu kadar memleketimizde bulunan bu tür mihrapların da en güzellerinden birini teşkil etmektedir. Tavan hizasına kadar yükselen ve beden duvarlarından çıkıntı teşkil eden mihrap, bütünüyle büyük bir pano meydana getirmektedir.
Ankara’da bulunan bütün cami ve mescitlerin mihrapları genellikle kompozisyon olarak birbirine benzemekle beraber, gerek teknik ve gerek işçilik bakımından en mükemmel olanı muhakkak ki Arslanhane Camii’nin mihrabıdır.

En dışta beş santim genişliğindeki ince bir bordürü takiben, kavisli olarak içeri doğru kıvrılan dekorsuz bir satıh ve on sekiz santim genişliğindeki ikinci bordür, üç kenarda mihrabı sarar. Her iki bordür de tamamen alçıdan yapılmış ve dış bordürlerden ikincisi, birbirine geçmiş iki sıra rumî ve kıvrık dallarla süslenmiştir. Daha içerde ince çubuklar hâlinde kesilerek mozaik çini tekniğinde işlenmiş yirmi beş santim genişliğinde mavi renkli çinilerden geometrik geçmeli üçüncü bordür bulunur. Mavi çubukların meydana getirdiği esas motiflerin ortalarında beşgen şekilde kesilmiş lacivert çiniler konmuştur. Üçüncü bordürü takiben içeri doğru daha da daralmış olan dördüncü bordür alçıdan yapılmış olup, bitki motiflerinin süslediği zemin içinde kitabeler yazılmıştır. Beşinci bordür yine mavi renkli çinilerden geçmeler hâlinde işlenmiştir.

Dikdörtgen olan mihrap nişinin içi ve üzeri mozaik tekniğinde çinilerle kaplanmıştır. Mihrap nişinin üzeri mukarnaslıdır. Nişin iki köşesinde alçıdan yapılmış iki sütunçe bulunmaktadır ki, sütunçelerin üzerinde saksı şeklinde başlıklar vardır.

Bütün iç mimarisi ve muhteşem mihrabı yanında, caminin ahşap minberi ağaç oymacılığı bakımından Ankara camileri içindeki en güzel üç minberden bir tanesidir. İçkaledeki Alâaddin Camii minberi ve Ahi Elvan Camii minberi ile çok yakından benzerliği bulunan Arslanhane Camii minberinin bir de kitabesinin bulunması büyük önem taşımaktadır.

Geometrik geçmeler hâlinde yapılmış minberde kıvrık dal ve yaprak motifleri oyularak bütün yüzey süslenmiştir. Yıldız, üçgen, beşgen ve sekizgen şekillerde yapılmış küçük geçmeler, merdiven altında büyük bir üçgen pano meydana getirmektedir. Gerek merdiven ve gerek hutbe mahallinin altı iki sıralı bordürlerle panolara ayrılmaktadır. Minberin en altındaki sıra kemerin iç yüzeyi arabesklerle süslenmiştir. Giriş kapısı çok küçük ve dilimli kemerlidir. Köşelerde içleri balık pulu motifleri ile süslü iki sütunçe bulunmaktadır. Rumî ve palmetlerle süslü kemer köşe dolguları üzerinde, üst üste iki kitabesi bulunmaktadır ki burada minberin Ebubekir oğlu Mehmet tarafından 1290’da yapılmış olduğu yazılıdır. Hutbe yerinin altında sivri nal kemerli küçük bir kapı bulunmaktadır ki, bu kısım minber altında dolap olarak kullanılmaktadır.

Ahi Şerafeddin Camii her hususta gayet değerli bir millî eserimizdir. Caminin gerek tavanı gerek sütunları dikkat çekicidir. Özellikle minberi ile mihrabı en güzel eserlerdendir. Bu cami sadece Ankara’nın değil, Anadolu’nun aslî karakterini ve kıymetli unsurlarını günümüze kadar koruyabilmiş en değerli Türk eserlerinden biridir. (http://www.tatildünyasi.com/Detaylar.aspx?item=766; Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, VGM Yay. c. I, s. 346-353; Tanyu, Dr. Hikmet, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara 1967, s. 64)