Makale

“Eylesen tûtîye ta’lîm-i edâ-yı kelimât Nutku insan olur amma özü insan olmaz.” Fuzulî


“Eylesen tûtîye ta’lîm-i edâ-yı kelimât
Nutku insan olur amma özü insan olmaz.”
Fuzulî

(Papağana konuşma öğretsen, sözü,
görünüşte insan sözüdür; ama kendisi insan olmaz.)

Vedat Ali Tok

Papağan, insan gibi konuşturulabilen bir hayvandır. Bu iş eskiden beri yapılagelmektedir. Papağanı eğiten kişi, papağanı bir aynanın karşısına koyar. Kendisi aynanın arkasına geçerek konuşur. Aynada kendisini gören tuti (dudu kuşu/papağan) bu anlamlı seslerin kendisinden geldiğini sanır. Bu, şuurlu bir konuşma değildir tabii. Papağan konuşmayı öğrenir, ama konuştuğunun ne olduğundan, ne anlama geldiğinden habersizdir.

İnsan, et ve kemikten, yemekten içmekten ve çeşitli biyolojik ihtiyaçlarını gidermekten ibaret bir varlık değildir. Şeyh Galip’in dediği gibi; insan, kâinatın gözbebeği, mahlûkatın en seçkinidir. Kur’anî ifade ile yaratılmışların en şereflisidir. İnsana verilen en büyük nimetlerden biri akıldır, fikirdir, idraktir, mukayese edebilme gücüdür.

İnsan, her varlığın, her mefhumun farkına varandır.
Mevlânâ’nın meşhur eseri Mesnevî’de güzel bir hikâye vardır:

Bir zamanlar bir dükkâncı ile yeşil renkli, güzel sesli ve konuşmasını bilen bir papağanı vardı. Papağan dükkâna bekçilik eder, alışverişe gelen müşterilerle şakalaşırdı. İnsanlar gibi de konuşurdu. Ötüşündeki güzellik ile papağanlar arasında seçkin bir yere sahipti. Günlerden bir gün, dükkân sahibi papağanı dükkâna göz kulak olması için bırakıp evine gitti. Bu sırada farenin peşine takılan bir kedi dükkâna girdi. Papağan can korkusuyla, belki de dükkânı korumak için, oradan oraya uçarken, gitti gül yağı şişelerini devirdi. Sahibi evinden döndüğünde ne görsün dükkân yağ içinde… Hışımla kalkıp papağanın başına bir tokat patlattı. Bu tokatla papağanın başındaki tüyler döküldü, papağan kel oldu.

Papağan birkaç gün konuşmayı kesti. Bakkal ise yaptığından pişman feryat etmeye başladı. “Eyvah! Nimet güneşim bulut arkasına girdi, kazanç kapımı kendi ellerimle kapattım. Ellerim kırılsaydı da şu tatlı dilli, güzel papağanıma vurmasaydım!” diye kendi kendine söyleniyor; papağanın yeniden konuşmasını sağlamak için karşısına çıkan yoksullara sadakalar veriyordu. Bu arada, olur da konuşur diye papağana ilgi çekici şeyler gösteriyordu. O sırada saçsız başsız bir dervişin yolu oraya düştü. Papağan onu görür görmez dile gelip dervişe: “Hey sen, baksana buraya! Sen niye saçsızların arasına karıştın? Yoksa sen de mi yağ şişelerini devirdin?” diye seslendi. Papağanın bu benzetmesi herkesi güldürdü, çünkü saçsız dervişi kendisi gibi sanmıştı.

İnsan, papağandan farklıdır. Olaylara, kişilere, zamana bakışı şuurludur. Basit, derinliksiz, yüzeysel değerlendirmeler insana yakışmaz. Suret olarak insan görünmekle de insanlığın şartları yerine getirilmiş olmaz.

Fuzulî diyor ki: Ey insan! Sen diğer yaratılmışlardan farklısın. Bak, papağanlara bile konuşma öğretilebiliyor ve bir papağan da konuşabiliyor. Papağan konuşmayı öğrenmekle insan mı oluyor? Hayır. Görünüşte insan gibi konuşabilir edebilir, ama onun özü elbette insan değildir.

Bilindiği gibi bugün robotlara da çeşitli hareket özellikleri veriliyor, hafıza kartı kelimelerle yüklenebiliyor, ama robotlar da nihayetinde bir makinedir. Yani özü makineden ibarettir.

Peki, nedir Fuzulî’nin dediği bu öz?
Kur’an’da, “Biz insanı en güzel surette yarattık.” (Tin, 4) buyuruluyor. Ve Allah Teâlâ yarattığı varlıklar içinde insanı muhatap almıştır, dünya hayatında insanı sorumlu tutmuştur. Yine insanı yaratırken kendi sıfatlarıyla cüz’î miktarda donatmıştır. Buna göre insan, bir anlamda Yaratıcısının özünü de taşımaktadır.

Bu hâdiseye bir de tasavvufî açıdan bakalım. Mutasavvıflara göre Allah’ın yaratma kudreti, kendi özünü bildirmek içindir. Söyleyeni belli olmayan bir beyitte:

“Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin
Çeşm-i âşıktan dönüp sonra temâşâ eyledin.”
(Ya İlâhî! Kendi güzelliğini, insanlara sevdirmek için, güzelliklerini bir ayna hükmündeki güzellerin yüzünde yansıttın, sonra da dönüp onu, âşıkın gözüyle temaşaya koyuldun.) deniyor.

Demek ki insanın özünde Yaratan’ının yüklediği büyük bir cevher bulunmaktadır.