Makale

Din Ailede Öğrenilir

Hayata Dair

Rukiye Karaköse
Psikoterapist/Aile Danışmanı

Din Ailede Öğrenilir

Diyanet İşleri Başkanlığı “Türkiye’de Dinî Ha yat” başlıklı araştırmasını geçen haftalarda yayınladı. Araştırma, dinî aidiyet duygusu, inanç, ibadetler, dinî bilgi ve gündelik hayat gibi pek çok konuda geniş kapsamlı ve ilgi çekici sonuçlar ortaya koydu.
Bu araştırmanın sonuçlarından insanların din eğitimini yüksek oranda ailelerinden aldıkları ortaya çıkmaktadır.Bu çarpıcı bulgulara göre, kişilere dinî bilgilerinin kaynağı sorulduğunda %83,4’ü en önemli dinî bilgi kaynağı olarak ailesini ve yakın çevresini gösterirken, din görevlileri ve televizyon, radyolar bunu izleyen çok daha düşük oranlarda tercih edilmektedir.
Eğitim ve -özelde- din eğitimi kurumlarının çoğalıp yaygınlaştığı, kitapların ve diğer basılı materyallerin çoğaldığı ve ulaşılabilir hâle geldiği, görsel ve işitsel medyanın bu konularda bolca yayın yaptığı günümüzde aile dışında yararlanılabilecek kaynaklar bu kadar çoğalmışken bireylerin hâlâ dinî bilgiyi ailelerinden alıyor olmaları dikkatle incelenmesi gereken bir konudur.
İnsanın kişiliği ve hayata dair temel yaklaşımları büyük oranda çocukluk çağında şekillenir. Ailede çocuğun dinî duygu, düşünce ve yaşantısına etki eden çeşitli faktörler vardır. Bunlar arasında en önemlileri anne baba ve ailenin diğer üyeleri, yakınları olarak ön plana çıkmaktadır. Yapılan araştırmanın sonuçları, ailenin dinî eğitim vermedeki rolünün önemini göstermektedir. Aile bu görevinin bilincinde olarak hareket etmelidir. Aile eğitim görevini hiçbir yere, hiçbir kuruma bırakamaz. Eğer kendisi bu görevini yerine getirmezse, çocuk eğitiminde bazı şeyler eksik kalacak ve bu sorun, çocuğun tüm hayatında etkisini gösterecektir. (Hacer Araz, Türk Aile Yapısında Aile içi Dini İletişim Problemleri ve Bunların Çocuğun Din Eğitimine Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2007, s. 73-74.)
Dinî tavırların teşekkülünde ailenin etkisi büyük ölçüde baskındır. Dinî değerlerin ve dinî ilişkilerin modeli olan bir aile bünyesinde din eğitimi, çocukları derin bir şekilde etkilemektedir.
Dine ve ibadetlere karşı ilgisiz olan ailelerde çocukların dinî duyguları yine gelişecektir. Ancak bu gelişme erkenden değil, gecikerek gerçekleşecek ve sağlıksız olacaktır. Anne babalar ya da çocukların çevresindeki kişiler, dine karşı ne kadar olumsuz bir tutum takınıp, çocuğu dinî duygu, dinî düşünce ve pratiklerden uzak tutmaya çalışsalar da, basit anlamda da olsa çocuklarda altı yaş civarında bir Allah fikrinin geliştiği çeşitli araştırmalarda ortaya konmuştur. (bkz. Mustafa Köylü, “Farklı Din ve Kültürlere Mensup Çocukların Dini İnanç ve Tanrı Tasavvurları”, EKEV Akademi Dergisi, Sayı: 19, Yıl: 8 (Bahar 2004), s. 17–30.) Bediüzzaman Said Nursi, küçükken ihmal edilen çocukların ruhuna sonradan, iman ve İslam’ın çok zor gireceğini, “âdeta gayrimüslim birisinin İslamiyet’i kabul etmesi derecesinde zor” (Emirdağ Lahikası, İstanbul 1959, I, 40.) olacağını ve dine yabancılaşacağını belirtir.
İslam’a göre, ailenin çocuk eğitimi görevinin çok açık bir hedefi vardır: Çocuğa sorumluluk duygusu kazandırmak, hayata hazırlamak, yani buluğa erdiğinde dinî ve sosyal sorumluluklarını üstlenebilecek gelişim düzeyine ulaştırmaktır. “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim, 66/6.) ayeti de buna işaret eder. Lokman (a.s.)’ın oğluna yönelik inanç, ibadet ve ahlaka ilişkin öğütleri (bkz. 31/Lokman, 13, 16-19.)de ailenin din eğitimi görevinin bir tezahürüdür.
Hz. Peygamber de, “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz... Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mesuldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mesuldür...” (Buhari, Ahkâm, 1, Nikâh, 81, 90; Müslim, İmaret, 20.) buyurarak ailenin bu konudaki birincil rolüne vurgu yapar.
Yine Hz. Peygamber (s.a.s.), “Her çocuk fıtrat üzerine doğar, daha sonra çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hristiyanlaştırır veya Mecusileştirir...” (Buhari, Cenaiz, 80, 93; Müslim, Kader, 22; Malik, Cenaiz, 52.) buyurarak bu konuya dikkat çekmiştir.
Aile içi iletişim ve sevginin rolü
Bireyin gelişiminde ve eğitiminde önemli bir işlevi olan ailede iletişim çok önemlidir. Çocukların iyi bir gelişme gösterebilmeleri ana-baba ile çocuklar arasında etkili bir iletişimin kurulmasına bağlıdır. (Hacer Araz, Türk Aile Yapısında Aile İçi Dini İletişim Problemleri ve Bunların Çocuğun Din Eğitimine Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2007, s. 58.)
Aile içi iletişimin düşük yoğunluğu, sığlığı, azlığı giderek insanlar arası ilişkileri de zayıflatmaktadır. Aile içinde yabancılaşma görülmekte, etkin iletişim aile dışındaki gruplar arasına kaymaktadır. Baba iş yerindeki arkadaş gruplarıyla, anne kadınlar arasındaki gruplarla, çocuklar da arkadaş gruplarıyla etkin iletişim kurmayı yeğlemekte, duygu ve düşüncelerin paylaşımı ev dışına taşınmaktadır. Ev içinde zayıflayan iletişim, buna karşın ev dışında gelişen ve bireysel çıkarın ön planda olduğu iletişim, aile üyeleri arasında farkında olmadan bir yabancılaşmayı getirmektedir. Bunun sonucunda değişen insan davranışları doyumsuzluk, kıyaslama ve aile içinde gruplaşmalara yol açmaktadır.
Anne babanın çocuğuyla iletişimi güçlü değilse ya da iletişim sevgi ve saygı üzerine kurulmamışsa, çocuğun anne babasını dinî açıdan örnek alması ve dinî telkinlerini benimsemesi pek mümkün olmayacaktır. Nitekim çocuk eğitimcileri şöyle demektedirler: “Çocuğunuzu iyi terbiye etmek istiyorsanız, onunla olumlu ilişki kurmaya bakın. Nasıl bir öğretmenin ilk işi öğrencileriyle iyi ilişki kurmaksa, siz de aynı yöntemi benimseyin. Öğretmeninden nefret eden bir çocuk, ondan hiçbir şey öğrenemez. Aynı durum baba-çocuk ilişkisinde de söz konusudur. Hiçbir çocukta babasını sevmek, onun dediklerini yapmak ve ona saygı göstermek içgüdüsü yoktur. Sevgi, güven ve saygıyı çocukta ebeveyn uyandırmalıdır. Bu derin duygusal ilişki de çocuk daha ufakken kurulmaya başlar.” (Fitzhugh Dodson, Baba Gibi Yâr Olmaz, Çev. Seçkin Selvi, İstanbul 1991, s. 12.)
Hz. Peygamber, öncellikle çocukların sevgisini kazanarak ve gönlüne girerek onların din eğitimine zemin hazırlamıştır. O (s.a.s.) bu bağlamda çocuklara sevgisini aleni olarak göstermiş, onları kucaklamış, bağrına basmış, koklamış, öpmüş, başlarını veya yanaklarını okşamış, selam vermiş, oynatıp eğlendirmiş, şakalaşmış, aralarında adaletli davranmış, haklarına saygı göstermiş, çocuksu hataları karşısında kızıp cezalandırmamış, sorunlarıyla ilgilenmiştir. (bkz. Buhari, Edeb, 81; Müslim, Edeb, 30.)
Yetişkinler “ebeveyn olmak”la ilgili sorumluluklarını, çocukların fiziksel ihtiyaçlarını karşılamanın ve okutup meslek sahibi yapmanın ötesinde daha geniş bir çerçevede yeniden tanımlamalıdırlar. Çocuklara dinî bilgilerin, dinî duygunun ve hassasiyetin aile çatısı altında aktarılmasının birincil, ertelenemez ve ihmal edilemez bir vazife olduğunu hiç unutmamalı, bunu başarabilmek için de Hz. Peygamberin aile içindeki iletişimini ve yaklaşımını model almalıdırlar. Ancak bu şekilde arzu edilen dinî hassasiyete sahip nesiller yetiştirmek mümkün olur.