Makale

Avrupa'da İmamların Statüsü

AVRUPA’DA İMAMLARIN STATÜSÜ

İsmail BAŞARAN*

Özet:
Avrupa’da imamların yetiştirilmesi konusu, son yıllarda Avrupa ülkelerinde sıkça tartışılan konuların başında gelmektedir. Dolayısıyla bu konu, yurtdışında bin iki yüz civarında görevlisi bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da yakından ilgilendirmektedir. Brüksel’de yapılan “Avrupa’da İmamların Statüsü” adlı panelin değerlendirilmesi, bu ülkelerde din hizmeti sunacak imamların eğitimi açısından önemli noktalar içermektedir. Büyük oranda Türk nüfusa din hizmeti vermekte olan imamlarla ilgili bu düşüncelerin Başkanlığımızı da ilgilendirmesi nedeniyle, panelde dile getirilen düşüncelerin kısaca analiz edilmesinde yarar görülmektedir.
Anahtar Kelimeler:
İmam, Avrupa, Eğitim, Diyanet

The Status of Imams in Europe
Abstract:
Training of Imams in Europe is one of the main subjects that has been discussed frequently in Europe since last year. This subject is closely related to The Presidency of Religious Affairs, which has approximately 1200 officials abroad. The evaluation of this panel titled “The Status of Imams in Europe”, which was held in Brussels, contains very significant points for Imams who will serve spiritually. Since these ideas are regarding Imams who serve mainly to Turkish population in Europe, they are also related to the Presidency. So it has been seen beneficial to analyze of the notions that were mentioned in the Panel.
Key Words:
Imam, Europe, Training, Diyanet

29 Haziran 2005 tarihinde Brüksel’de “Avrupa’da İmamların Statüsü” adlı bir panel düzenlenmiştir. Panel ; merkezi Brüksel’de bulunan; Avrupa Siyaset Merkezi (The European Policy Center) ve onun önemli ortağı, Kral Baudouin Vakfı tarafından düzenlenmiştir. Söz konusu Panele, Avrupa Parlamentosu Alman Üyesi Cem Özdemir, Belçika Devlet ve Dinler arası İlişkileri İzleme Komitesi’nden Jean-François Husson, Hollanda Adalet Bakanlığı’ndan Timke Visser, Harvard Üniversitesi İslam Araştırmaları Bölümü Profesörü Jocelyne Cesari, Avrupa İslam Organizasyonları Federasyonu’ndan İbrahim El Zayat katılmıştır. Panel’i, Kral Baudouin Vakfı’ndan, İslam ve Müslümanları İzleme Grubu Başkanı Jan Grauls yönetmiştir.
Bilindiği gibi, son günlerde Avrupa ülkelerinde tartışılan “İmamların Avrupa’da yetiştirilmesi” konusu güncelliğini korumaktadır. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığının gündeminde de Avrupa’da imam yetiştirme meselesi bulunmaktadır. Bu cümleden olmak üzere, Başkanlık Almanya’da Goethe Enstitüsü’nde din görevlisi yetiştireceğini ilan etmiştir. O halde, söz konusu Panel’de dile getirilen görüşleri okuyucuyla paylaşmak ve yeri geldikçe kısa değerlendirmelerde bulunmak istiyoruz.
Paneli yöneten Başkan Jan Grauls açılış konuşmasına; iki yıl önce, Kral Baudouin Vakfı tarafından Müslümanlar ve Gayrimüslimler arasında diyalogu geliştirmek maksadıyla başlatılan projeye atıfta bulunarak, imamların Avrupa’da eğitilmelerinin önemli bir konu haline geldiğini belirtmiştir. Belçika Müslüman toplumundan, imamların “Avrupa İslamı” bağlamında bu ülkelerde yetiştirilmelerinin istenmesine rağmen, hâlihazırda bunun mümkün olmadığını ifade eden Grauls, imamların Belçika’da maddi olarak iyi durumda olmadığını, İslam’ın bu ülkede 1974 yılından bu yana tanınmış olmasına rağmen imamların hala devletten maaş alamadıklarını söylemiştir. Başkan; Belçika’da İmamlık yapacakların bu ülkede yetiştirilmeleri konusunda Belçika kamuoyunda bir uzlaşı bulunduğunu, ancak bir imamın görev alanının tarifi ve mesleğe alınmasındaki kriterleri belirleme konusunun tamamen Belçika Müslüman toplumuna ait bulunduğunu sözlerine eklemiştir.
Grauls’un bu ülkede imamların yetiştirilmesi hususunda Müslüman teşkilatlar arasında bir uzlaşı bulunduğunu söylemesi sorgulanabilir bir iddiadır. Üstelik böyle olsa bile, Avrupa’da yetiştirilen imamlara, “İmamlık Yeterlilik Belgesi”nin hangi otoritece verileceği ve nerede istihdam edileceği gibi konular henüz netlik kazanmamıştır. Belçika’da 400.000–500.000 arasında Müslüman’ın yaşadığı tahmin edilmektedir ., Grauls’un da söylediği gibi İslam, Belkçika’da 1974 yılından beri resmen tanınmaktadır. 25 üyeli AB ülkelerinden sadece Belçika ve Avusturya İslam’ı resmen tanımıştır. Diğer ülkelerde İslam resmi olarak tanınmadığından, Müslümanlar diğer dini cemaatlere tanınan hak ve ayrıcalıklardan yararlanamamaktadır.
İmamların Entegrasyona Katkı Yapacak Şekilde Eğitilmeleri
Türk kökenli bir Müslüman olan Avrupa Parlamentosu ’nun Almanya Üyesi Cem Özdemir ise yaptığı konuşmada şunları söylemiştir; “Fransa ve Hollanda’da AB Anayasası’na “hayır” oyu verilmesinin ardından yaşanan krizden sonra, AB’nin genişlemesi süreci ciddi bir şekilde sorgulanmaya başlamıştır. Bunda tabiî ki, adaylar içerisinde büyük bir ülke olan Türkiye’nin AB’ye üye olmak istemesinin de dolaylı olarak etkisi vardır ve bu kararda aynı zamanda din de bir faktördür”.
AB konusunda her ne kadar “din”, birinci etken olarak gözükmese ve resmi makamlar bunu açıkça telaffuz etmese de, dinin bu konuda bir etken olduğu açıktır ve bu konuda Özdemir’in görüşlerine katılmamak mümkün değildir. Halbuki çoğulculuğu (pluralism) ve farklılığı (diversity) devamlı savunan bir Avrupa, bu söylemine paralel olarak dini çeşitliliği bir ayrışma unsuru değil bir zenginlik olarak görmelidir.
Özdemir konuşmasına devamla şunları söyledi:
“Avrupa Müslümanlarından bahsettiğimizde, görüntü gerçekten karmaşıktır. Çünkü her bir Avrupa ülkesindeki Müslümanların sayısı tam olarak belli olmadığı gibi bu nüfus çeşitli dini mezheplere ve etnik gruplara ayrılmış durumdadır. Avrupa’daki yaşlı Müslümanların oluşturduğu birinci kuşak, kendisini güçlü bir şekilde köklerine bağlı hissetmekte, ikinci ve üçüncü kuşak ise daha çok kendisini Avrupa değerlerine bağlı görmekte ve gün geçtikçe de Avrupa vatandaşlığını almaktadır”
Cem Özdemir daha sonra;
“Avrupa’da imamların eğitilmesine gelince, artık bugün birçok Müslüman, Avrupa ülkelerinin vatandaşlığını aldığından, Avrupa devletleri bu yutdaşlarına imamların yetiştirilmeleri için maddi finansman ve altyapı hizmeti sunmalıdır. Bu konu özellikle yabancı diller açısından çok önemlidir. Çünkü imamların çoğu bulundukları ülkenin dilini konuşamamakta, bu da entegrasyonu zorlaştırmakta ve dinler arası diyalogu karmaşık hale getirmektedir. Avrupa toplumundaki imamların modern İslam düşüncesiyle eğitilmeleri Müslümanların entegrasyonunda hayati bir rol oynayacaktır” dedi.
Özdemir’in “imamların dil bilmeme” iddiası gerçeklik payı taşımaktadır. Nitekim Fransa İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmada; mesleki açıdan Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı imamlarının Fransa’da hizmet veren meslektaşları arasında mesleki bilgi olarak en iyi ancak, dil açısından en zayıf konumda bulundukları ifade edilmektedir. Fakat son zamanlarda Başkanlığımız, yurtdışına gönderdiği imamları ciddi bir dil eğitimine tabi tutmakta, dolayısıyla bu açığı hızla kapatmaya çalışmaktadır.
Avrupa Genelinde Farklı Bakışlar
Panel Başkanı Jan Grauls imamların durumuyla ilgili konuşmasında;
“Avrupa ülkelerinde din adamlarına devlet tarafından maaş verilip verilmemesi, ülkelere göre farklılık arz etmektedir ve Belçika; resmi olarak tanınmış olan dini toplulukların din adamlarına devletten yardım yapmakta, fakat imamlar hala bu fondan yararlanamamaktadır” dedi.
Daha sonra konuşmasına şöyle devam etti;
“Diğer taraftan bu konuda laiklikliği sıkı bir şekilde uygulayan Fransa, hiç bir din adamına devletten ödeme yapmamaktadır . Durum İngiltere’de de bundan farklı değildir. Sadece resmi İngiliz Kilisesi’ne dolaylı olarak devlet yardım etmektedir. Almanya, bu konuda belli bir fona sahiptir ve bu fondan, yani “Milli Kilise Vergisi” yoluyla sağlanan meblağdan hastanelerdeki papazlar maaş almaktadır”.
Grauls’un bu tespitlerinden de anlaşıldığı gibi, Fransa hariç hiçbir Avrupa ülkesinde din, devletten tamamen tecrit edilmiş değildir. Nitekim İsveç’te Luteran Kilisesi Ocak 2000 yılına kadar devletin resmi kilisesi idi. O halde, devletin hem dini kurumlara hem de din adamlarına doğrudan ya da dolaylı olarak destekte bulunması yadsınacak bir durum değildir.
Toplantıya katılan Jean-François Husson ise şu görüşlere yer vermiştir:
“Müslüman sayısı ülkelere göre farklılık arz etmektedir. En fazla Müslüman nüfus Fransa’da yaşamakta ve bu da Fransa genel nüfusunun % 8’ini oluşturmaktadır. Bunu takiben; % 5,7 ile Hollanda, % 4 ile Belçika, % 3,7 ile Almanya ve % 2,7 ile İngiltere gelmektedir. Ayrıca Müslüman nüfusun orijinleri oldukça farklılık arz etmektedir ve göçmenlerin büyük bir kısmı İngiltere ve Fransa hariç Türkiye’den gelmiştir”.
Daha sonra Husson; İmamların yetiştirilmesi konusuna değinerek şu tespitlere yer vermiştir:
“Durum ülkelere göre farklılık göstermektedir. Fransa; Katolik, Protestan ve Ortodoks gelenekler gibi bazı resmi dinler için kurumlar oluşturmuş, fakat İslam’ı ne tanımış ne de maddi destek vermiş, sadece Müslümanlar için dil ile alakalı bazı imkânlar ve vatandaşlık kursları sunmuştur. İngiltere’de ise; din adamı yetiştirme işi, Üniversitelerle bağlantılı yapılmakta, fakat İslam, devlet tarafından sadece sınırlı olarak tanınmaktadır. Bununla birlikte, İngiltere, İslam araştırmalarına bütçeden pay ayırmaktadır. Nitekim Cardiff Üniversitesi’nde bir ‘İslam Araştırmaları Merkezi’ oluşturulmuştur Almanya’da imamların yetiştirilmesi, İsveç’tekine benzer bir şekilde yerli kurumlar ve üniversitelerle koordineli biçimde yapılması benimsenmiştir. Hollanda’da ise; her dini grubun, kendi din adamlarını yetiştirmede, kendi kurallarını takip etmesi ve imamlarını yetiştirmesi ilke olarak benimsenmiştir. Hollanda’da ilk adım olarak; Belçika’nın Flaman bölgesinde hâlihazırda var olan zorunlu vatandaşlık kurslarına benzer bir kursla başlanmasına karar verilmiştir”
Husson ayrıca; “Burada anahtar soru, imamların yetiştirilmesindeki ihtiyaçların neler olması gerektiği, aynı zamanda, imamların yetiştirilmesinin nasıl organize edileceğidir. Buna ilaveten; bu konuda temel meselelerden birisi hiç şüphesiz dil eğitimidir, çünkü imamların çoğu geldikleri ülkenin dilini konuşamamaktadır”dedi.
Panel Başkanı da;
“Genel olarak; imamların Avrupa’da yetiştirilmelerinde mesafe alınabilmesi için, Müslümanların, imam olabilmek için eğitim açısından neler gerektiği konusunda belli somut kriterlerle ortaya çıkmaları ve yerel makamların da; vergi indirimi gibi bir takım konularda Müslümanlara kolaylıklar sağlamaları gerekmektedir” dedi.
Hollanda Görüşü
Öncelikle Hollanda’daki İslam ve imamlarla ilgili hali hazırdaki durumu özetleyen Hollanda Adalet Bakanlığı temsilcisi Timke Visser, görüşlerini şu cümlelerle ifade etti; ”Hollanda’da; Hükümet resmi olarak tanıdığı iki Müslüman grupla diyalog halindedir. Hükümet tarafından tanınan ilk grup; 500.000 Sünni Müslüman’ın temsil edildiği CMO olarak adlandırılan organizasyondur. İkincisi ise; Alevi, Ahmediyye, Şii ve bazı liberal Sünni grupların içinde bulunduğu CGI adlı kuruluştur. Şu anda Hollanda’da çoğunluğu Fas ve Türkiye’den olmak üzere yaklaşık 1 milyon Müslüman (920.000) yaşamakta ve bu nüfusun 320.000’i Türklerden oluşmaktadır .
Visser’e göre, İmamların yetiştirilmesi genel olarak üç kategoriye ayrılabilir: Birincisi Diyanet’in metodudur ve bu metot dış etkiden dolayı Hükümet tarafından kabul görmemiştir. Diğer iki kategori ise; Üniversiteler ve diğer kurumlar aracılığı ile sunulan eğitim çalışmalarıdır. Eğitim Bakanlığı 6 yıllık yetiştirme kursu için Amsterdam Üniversitesi bünyesindeki “İslam Din Adamlığı Mastır Programı”na 1.5 milyon € tahsis etmiş ve bu program Eylül 2006’da öncelikle 20 öğrencinin katılımıyla başlayacaktır. Ayrıca bu kategorilerin dışında, birtakım dini kurumlarla işbirliği yapılarak gerçekleştirilecek olan ve hali hazırda Hükümet tarafından 400.000 € tahsis edilmiş olan ortak pilot proje fikirleri de mevcuttur. Bununla birlikte; Hükümetin bu konuda yapacağı finansman desteği; karşılıklı niyetin net olarak anlaşılması, hangi seviyede eğitim verileceğinin bilinmesi, ders programının belli olması, projede bayanlara ve gençlere de yer verilmesi ve yurtdışından kesinlikle herhangi bir maddi yardım alınmaması durumunda mümkün olacaktır”.
Avrupa Müslüman Toplumlarının Değişen İhtiyaçları
Harvard Üniversitesi İslam Araştırmaları Bölümü Profesörü Jocelyne Cesari; imamlar konusunun Müslümanların azınlık olarak Avrupa’daki durumuyla çok fazla ilgili olduğunu söyledi. Daha sonra şöyle devam etti:
“Müslümanların çoğunluğu; İslam’ın çok iyi organize olduğu, din adamlarının devlet memuru olarak çalıştığı ve ‘imam’ veya ‘müftü’ olarak hiyerarşik sistem içerisinde görev alanlarının iyice tarif edildiği ülkelerden gelmişlerdir. İlk zamanlar Müslümanlar Avrupa’ya geldiklerinde, onların azınlıkta olduklarından dolayı ülkelerindeki bu dini yapı orada yoktu ve Avrupa’da İslam halk seviyesinden yukarı doğru inkişaf ediyordu. Genellikle imamın rolü, belli bir cemaat içerisinde en eğitimli kişi olarak kabul edilen, çok çeşitli ve zor bir görevi yerine getirmekti. Bunların çoğunluğu gönüllülerden oluşuyordu ve bu görevi yapacak liyakate de sahip değillerdi ve çok azı İslami ilimlerde yeterli eğitimi almıştı”.
Cesari devamla, “İmamlar için nasıl bir eğitim olmalı” sorusuna cevap verilecek olursa, bu konuda psikoloji önemli bir rol oynamalıdır. İmamların çoğu, kendi ülkelerinde eğitim aldıklarından dolayı genç nesille yeterli bağı kuramamakta ve iletişim kopukluğu yaşamaktadır. Bundan dolayı, Batı toplumuna entegre olmuş veya Batı’da doğmuş gençler, genellikle imamların hizmetinden kendilerini kopuk hissetmektedirler. İmamlar için iki tip yetiştirilme söz konusudur; İlki: Türkiye, Fas ve Cezayir gibi ait oldukları ülkelerdeki yetiştirilme, diğeri ise; bazı organizasyonların ve dini akımların yaptığı eğitim. İlki genellikle yetersiz olmakta ve Avrupa’daki Müslüman toplumun ihtiyaçlarına cevap verememektedir” dedi.
Cesari üçüncü noktayı da; “Avrupa’daki dini yönden muhafazakâr kesim ve radikaller arasındaki yarı otomatik ağdır. Bu durum özellikle 11 Eylül’den sonra Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için çok büyük tehlike arz etmektedir. Çünkü bunlar kendilerini “cihat” yapmak için çalışan “mücahitler” olarak görmektedirler. Avrupalılar; Müslümanların kendilerine Batı toplumu içerisinde güvenilir ve güvenli olarak yaşanabilir bir Müslüman toplumu meydana getirmek isteyip istemediklerini bilmek ve bu konudan emin olmak istemektedirler” şeklinde ifade etti.
Avrupa İslam Organizasyonları Federasyonu’ndan İbrahim El-Zayat da; imamlar meselesinin, Avrupa’daki Müslümanların meseleleri içinde sadece bir tanesi olduğunu söyledi. Zayat; önceki konuşmacıların da ifade ettiği gibi, Avrupa’daki Müslümanlarla ilgili yapılan istatistiklerin yetersiz olduğunu , hali hazırdaki rakamların bütünü yansıtmadığını ve Müslümanlarla ilgili yapılan araştırmaların çok sınırlı kaldığını söyledi ve Cesari’nin ifade ettiği, “İslam korkusu (Islamophobia) ve Müslümanların sıklıkla Batı için bir tehdit olarak görüldüğü” gerçeğine katıldığını belirtti ve entegrasyon konusu, hem azınlıklar ve hem de Avrupa’daki ekseriyet nüfus için büyük bir mücadele unsuru olarak karşımızda durmaktadır, dedi. Önceki konuşmacıların değinmediği Doğu Avrupa Ülkelerinde, Batı Avrupa’da yaşayan Müslümanlardan daha fazla sayıda Müslüman’ın yaşadığını belirten El-Zayat, “Avrupa Konseyi Ülkeleri olan bu ülkelerdeki coğrafyada yaşayan 800 milyon nüfusun 200 milyonunun Müslüman olduğunu belirtti. Sonuç olarak, Kosova ve Arnavutluk gibi bir çok ülke hali hazırda hatırı sayılır Müslüman nüfusa sahiptir” dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü; “Eğer Batı Avrupa ülkeleri, Avusturya’nın yaptığı gibi – ki İslam Avusturya’da 1908 tarihinde resmi olarak tanınmıştır- İslam ile işbirliği yapacak olursa, bir çok sorun daha uygun ortamda çözülme imkanı bulacaktır”.
El-Zayat, daha önceki konuşmacıların işaret ettiği gibi imamların yetiştirilme seviyelerinin farklılık arz ettiği konusuna katılmakla birlikte, Cesari’nin, Müslüman dünyasında – Mısır gibi - İmamlığın kendisine çok değer verilen bir meslek olmadığına dair söylediklerinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade etti.
Sonuç
Avrupa’da Müslümanlar aleyhine gelişen üzücü olaylardan sonra, artık bu ülkelerde görev yapacak imamların dıştan getirilmesi yerine, imamların kendi ülkelerindeki ilgili üniversite ve kurumlarda yetiştirilme arzuları sık sık dile getirilmektedir. Bunu yaparken, İslam Ülkeleriyle koordineli çalışma istekleri göze çarpmaktadır. Şu kesindir ki; Avrupa’daki Müslümanların, sadece imamların yetiştirilmesinde değil, her sahada eğitimli insanlara ihtiyaç vardır. Diğer taraftan, aynı zamanda İslam’ın mesajının Avrupa’ya, Avrupa’yı tanıyan, dil ve kültür olarak onu analiz etmiş kişiler tarafından ulaştırılması büyük önem arz etmektedir. Yeni ortaya çıkan bu meselede Diyanet İşleri Başkanlığı da, fikirlerini dillendirmeli, gerektiğinde bu konuda gerekli çalışmaları yaparak pratik çözüm önerileri sunmalıdır.

----------------------------------------
* DİB APK Uzmanı
1 http://www.theepc.be/en/default.asp? TYP=TEWN&LV=187&see=y&PG=ER/EN/detail&AI=519&t=7 sitesinde (Panel özeti olarak) verilen İngilizce metinden Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
The European Policy Centre (EPC); Avrupa’ya entegrasyon konusunda çalışan bağımsız bir sivil kuruluştur ve AB Komisyonu’ndan bu göreviyle ilgili destek almaktadır.
28.9.2005 tarihli Zaman Gazetesi.
Uluslararası Helsinki İnsan Hakları Federasyon’unun “AB’de Müslümanlara Karşı Müsamahasızlık ve Ayrımcılık ve 11 Eylül tarihinden bu yana Gelişmeler” adıyla yayınladığı Rapor. bilgi için bakınız: http://www.ihf-hr.org/index.php
Almanya’da 105.000 Yahudi ve az sayıdaki Yahova Şahitleri’nin devlet tarafından tanınmasına rağmen 3.2 Milyon nüfusa sahip Müslümanlar hukuken tanınmamaktadır.
Avrupa Parlamentosu’nun 732 üyesi bulunmaktadır. Geniş bilgi için bkz.
http://www.europarl.eu.int/news/public/default_en.htm
Bkz. Kral Baudouin Vakfı tarafından yaptırılan “İmamların Yetiştirilmesi” ile ilgili araştırma raporu.
Ancak Alsace ve Moselle bölgelerindeki uygulama, özel şartları dolayısıyla bir takım farklılıklar arzetmektedir.
“ Contactorgan Moslims en Overheid”, Hollanda DİTİB bu kuruluşun üyesidir.
“Contact Groep Islam” .
Bkz. “İmamların Yetiştirilmesi” ile ilgili araştırma raporu.
“İmamların Yetiştirilmesi” ile ilgili araştırma raporuna göre, Diyanet’le koordinasyondan “Hollanda Entegrasyon Bakanlığı” sorumludur.
http://www.ihf-hr.org/index.php sitesinde yer alan Uluslararası Helsinki İnsan Hakları Federasyon’unun raporunda da, Avrupa’da Müslümanlarla ilgili yapılan istatistiklerin yetersiz olduğu ifade edilmiştir.
Geniş bilgi için bkz. http://www.coe.int/DefaultEN.asp
Nitekim Hollanda Leiden Üniversitesi Teoloji Fakültesinden bir grup profesör 09. 09. 2005 tarihinde bu gayeyle Başkanlığımızı ziyaret etmiş ve görüş alışverişinde bulunmuştur.