Makale

Gözümün Nuru Namaz

Gözümün Nuru Namaz

Osman ERSAN

Cemaatle namaz kılmaya özen göstermeli, bu vesileyle din kardeşlerimizle devamlı teşrik-i mesai kurmalı, İslam kardeşliğinin gereğini yapmalı ve namazla kazandığımız huzuru onlarla paylaşmalıyız.

“Kişi namazı bitirince, kıldığı namazın sevabından kendisine ya onda biri, ya dokuzda biri, ya sekizde biri, ya yedide biri, ya altıda biri, ya beşte biri, ya dörtte biri, ya üçte biri, ya da yarısı verilir.”

Namaz, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in kendisiyle sükûnet ve teselli bulduğu, huzura erdiği ve en çok sevdiği bir ibadettir. Sevgili Peygamberimiz’in namazdan bahsederken “Gözümün nuru” tabirini kullanmaları, bu ibadetin kutsiyetine, önem ve şerefine işarettir.

İman cevheri, her insan için mutlaka lazım, fakat kâfi değildir. İmanın her zaman ibadetlerle beslenmesi ve takviye edilmesi gerekir. Zira amelsiz iman, açıkta yanan bir kandil gibi olup ufak bir esintide bile sönebilir.
İmandan sonra, Allah Teala’nın kullarına emrettiği en büyük ve en mühim ibadet, hiç şüphesiz namazdır. Zira namaz; şümul, muhteva ve rütbe bakımından bütün ibadetlerin zirvesi ve özü durumundadır.
Cenab-ı Hakk’ın maddi ve manevi sonsuz nimetlerine kavuşmak ve ebedî saadete ulaşmak, ancak dosdoğru namaz kılmakla mümkündür. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de muttaki kulların vasıflarından bahsedilirken; “Onlar, namazı dosdoğru kılarlar.” buyurulur. (Bakara, 2/3.)
Abdullah İbn Abbas (r.a.) diyor ki:
“Namazı dosdoğru kılmak, onun rükû ve secdelerini en güzel bir biçimde yapmak ve bütün varlığıyla kendini namaza vererek, içten gelen bir duyguyla namazı kılmak demektir.”
Hâsılı, namazı dosdoğru kılmak demek; namazı, Allah Teala’nın emrettiği ve Rasulü’nün kıldığı şekilde kılmak, adap ve erkânına riayet etmek, huşu ile ömrünün sonuna kadar kılmaya devam etmektir. Nitekim hadis-i şerifte:
“Beni nasıl namaz kılar hâlde gördünüz ise, siz de öylece kılınız ve kıldırınız.” buyurulur. (Buhari, Ezan, 18.)
Namaz, Allah Teala’ya ibadet etmenin sırlarını taşıyan ve ibadetlerin bütün faziletini içinde toplayan en kuvvetli bir ibadettir. Bu sebepten, Hz. Âdem (a.s)’den itibaren gelen bütün peygamberler namaz kılmış olup, üstlendikleri ağır vazifeyi ifa ederken, namazın sağladığı manevi güçten sürekli destek almışlardır. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz de, Mekke’de iken beş vakit namaz farz kılınmazdan önce, yalnız sabah güneşin doğmasından önce ve akşam güneşin batmasından sonra olmak üzere iki vakitte, ikişer rekât namaz kılıyordu. Bu namaz, Cebrail (a.s.)’in öğretmesiyle kılınmaya başlanmıştır. Beş vakit namaz ise miraçta farz kılınmıştır. Medine döneminde de buna teravih namazı ve bayram namazları ilave olunmuştur.
Namaz, Cenab-ı Hakk’ın Müslümanlara ikram ettiği manevi nimetidir. Ruhun gıdası, kalplerin şifası ve dertlilerin devası olup insana sıhhat, neşe ve zindelik verir.
Müslüman; gücü, kabiliyeti ve kalbî seviyesi nispetinde bütün dikkatini vererek ve Cenab-ı Hakk’ın huzurunda bulunduğunu düşünerek, adap ve erkânına riayet ve aczini itiraf ederek namazını huzur ve huşu ile kılmalıdır. Nitekim namazlarını huşu ile kılanların felaha ereceklerini beyanla ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “Namazlarını huşu ile kılan müminler, kurtuluşa ermişlerdir.” (Müminun, 23/1-2.)
Peygamber Efendimiz namazda sakalıyla oynayıp duran birini göstererek şöyle buyurdu: “Bu adamın kalbinde huşu olsa, eseri organlarında da görünürdü.” (Süyuti, el-Camiu’s-Sağir, 3, 44.)
Namazda kalbin huşu ile Allah’a yönelmesi hâlinde, Allah Teala da kuluna zatıyla teveccühte bulunur. Nitekim hadis-i şerifte: “Allah Teala, namazda iken sağa sola bakmadıkça kuluna yönelir. Kul, sağa sola bakınca artık ondan yüz çevirir.” buyurulur. (Ebu Davud, Salât, 161.)
Namazda her uzvun tevazu göstermesi ve kalbin de, Allah Teala’dan korku üzere olması lazımdır.
Bir hadis-i şerifte: “Kulun namazında elde ettiği şey, sadece (namazda oluşunun) şuurunda olduğu anların sevabıdır.” buyurulur. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2, 373.)
Herkesin namazdaki adabı, Allah Teala’ya yakınlığı ölçüsündedir. Namaz kılanlara, ihlas ve huşularının derecesine göre sevap verilir. Hadis-i şeriflerde de buyurulur: “Kişi namazı bitirince, kıldığı namazın sevabından kendisine ya onda biri, ya dokuzda biri, ya sekizde biri, ya yedide biri, ya altıda biri, ya beşte biri, ya dörtte biri, ya üçte biri, ya da yarısı verilir.” (Ebu Davud, Salât, 124.)
“Çok kimseler var ki, kıldığı namazın altıda, hatta onda biri bile kendisi için yazılmaz. Ancak bilerek huzur ile kıldığı kısmı yazılır.” (Ebu Davud, Nesai.)
İnsanın Allah Teala indindeki değeri, namaza verdiği değer kadardır. Namaz, gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru ve huzurudur. Namaz, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in kendisiyle sükûnet ve teselli bulduğu, huzura erdiği ve en çok sevdiği bir ibadettir. Sevgili Peygamberimiz’in namazdan bahsederken “Gözümün nuru” tabirini kullanmaları (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 3, 128.), bu ibadetin kutsiyetine, önem ve şerefine işarettir.
Kıyamet gününde kul, ilk önce namazdan hesaba çekilecektir. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Kulun kıyamet günü, kendisinden ilk sorguya çekileceği ameli namazdır. Eğer o, tam ve güzel olursa diğer amelleri de tam kabul olacak. Namazı bozuk ve berbat ise, diğer amelleri de boşa gidecektir.” (Nesai, Sünen-i Kübra, 1/143.)
Kıldığımız her namazı, sanki ömrümüzün kılacağımız son namazıymış gibi dikkatle kılmalıyız. Nitekim hadis-i şerifte: “Kıldığın namazı, en son namazınmış gibi, bir daha namaz kılma fırsatı bulamayacak bir kişinin kıldığı namaz gibi kıl!” buyurulur. (İbn Mace, Zühd, 15.)
Sonuç olarak Müslüman, maddi ve manevi temizliğe büyük bir önem vermeli, tuvalet adabına riayet etmeli, istibra ve istincaya dikkat göstermelidir. Ayrıca abdesti usulüne uygun olarak tazim ve huzur ile almalı ve her an abdestli bulunmaya gayret etmelidir.
Namazı, tadil-i erkâna riayet ederek vaktinde, emrolunduğumuz şekilde, hakkını vererek huşu ile dosdoğru kılmalıdır.
Namazı, huşu ve huzur ile kılabilmek için, kalp tasfiyesi ve nefis tezkiyesi ile kalbin manevi bir seviye kazanmasına çalışılmalıdır. Zira namazda huşunun derecesi, kalbî seviyeye bağlıdır.
Çocuklarımıza da namazın mana ve ehemmiyetini anlatmalı ve onun müstesna fazilet ve bereketinden istifade etmelerini sağlamalıyız. Ayrıca onları mescide alıştırmalı ve cemaatle namaza teşvik etmeliyiz.
Cemaatle namaz kılmaya özen göstermeli, bu vesileyle din kardeşlerimizle devamlı teşrik-i mesai kurmalı, İslam kardeşliğinin gereğini yapmalı ve namazla kazandığımız huzuru onlarla paylaşmalıyız.
Namaz, Cenab-ı Hakk’ın, bizlere en büyük emaneti olup onu en güzel bir şekilde eda etmeye çalışmalı ve kıldığımız her namazı, sanki ömrümüzün kılacağımız son namazı imiş gibi dikkatle kılmalıyız.
Namaz kılarken huşuya riayet etmeli, Cenab-ı Hakk’ın huzurunda bulunduğumuzu düşünerek ihsan duygusu içinde kılmalı ve bu huzur hâlini, öbür namaz vaktine kadar devam ettirmeye çalışmalıdır.
Nafile namazlara da devam etmelidir. Zira nafile namazlar, Allah Teala’nın rızasını kazanmaya ve O’na yakın olmaya vesiledir. Seher vakitlerinde uyanık bulunmaya gayret etmeli, seher vaktinin manevi ziyafetinden ve feyzinden istifade etmelidir.
Cenab-ı Hak; bizlere ve bütün din kardeşlerimize, namazı hakkıyla kılmayı ve namazın bütün nimet ve faziletlerinden layıkıyla istifade etmeyi nasip buyursun.