Makale

İmam Hatipler, Toplum Hayatına Can Suyu Veren Görevlilerdir.

İmam Hatipler,
Toplum Hayatına
Can Suyu Veren Görevlilerdir

Doç. Dr. Fikret Karaman
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

İslam dini; insanlığın güven, huzur ve barış içinde yaşamasını sağlayan ilahî bir projedir. Bu projeyi tanıtma, anlatma ve özüne uygun olarak sunma görevi de insana verilmiştir. Peygamberlerin gönderiliş hikmeti ve amacı da budur. Hiçbir peygamber yoktur ki Allah’ın gönderdiği bu ilahî mesajı kendi ümmetine tebliğ etmiş olmasın. Nitekim son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)’in gönderiliş hikmeti ve amacı da bu şekilde ifade edilmiştir: “(Rasulüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 107) “Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı, Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik. Allah’tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele.” (Ahzab, 45-47) Bu ve benzer ayetler, İslam’ı insanlara anlatma görevinin çerçevesine işaret etmektedir. Genel olarak insan, doğru yolu bulabilecek kabiliyetlerle yaratılmıştır. Ebedi âlemin mutluluğunu kazanabilecek imkânlarla donatılmıştır. Buna rağmen onu hak yoldan saptıran nefis, şeytan vb. engeller de mevcuttur. Bu nedenle onun sürekli korunmaya, telkine, iyiliğe ve hayra yönlendirilmeye ihtiyacı vardır. İşte bu görev; sadece peygamberlerin sorumluluğu ile sınırlı olmayıp bütün Müslümanlara yüklenmiş bir görevdir. Bu duyarlılık Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmıştır: “İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Rasulün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık.” (Bakara, 143)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde de; “Din nasihatten ibarettir.” buyurmuşlardır. (Müslim, İman, 55) Buna göre; dini anlatmak, sevdirmek ve onu daha çok insana ulaştırmak için ilim adamlarına özellikle din hizmetleri alanında çalışanlara daha önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu bağlamda din hizmetinin üstünlüğü ve fazileti, Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından Hz. Ali’ye şöyle açıklanmıştır: “Şunu bil ki, tek bir kişinin senin irşadınla Müslüman olması en değerli ganimet olan kızıl develerin sana verilmesinden daha hayırlıdır.” (Buhari, Cihad, 102) Çünkü iyiliği, doğruluğu, hayrı ve güzeli telkin etmek insani ve dinî bir hizmettir. Söz konusu hizmet, tarih boyunca kesintiye uğramaksızın aynı çizgi üzerinde günümüze kadar devam etmiştir. Çağımız şartlarında ise, toplumu din konusunda aydınlatma görevi; ülkemizde kamu adına Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiştir. Konuya ilk bakıldığında Başkanlıkta çalışan herkesin bu hizmetten sorumlu olduğu söylenebilir. Ancak görevin özelliği, tabana yansıma biçimi ve toplumla iç içe olması dikkate alındığında imam-hatiplerimizin konu ile daha çok ilgili oldukları anlaşılmaktadır. Bugün ülkemizdeki toplam cami sayısı seksen bine ulaşmak üzeredir. Bu camiler nüfus hareketliliğine ve yoğunluğuna göre; şehir merkezi, mahalle, belde, köy ve mezra gibi yerleşim yerlerinde ortaya çıkan ihtiyaç üzerine inşa edilmişlerdir. Dolayısıyla camilerin dağılımı ve konumuna bağlı olarak her yerleşim alanında bir veya birkaç imam-hatip arkadaşımız görev yapmaktadır. Samimi din hizmetinin verimliliği ve bereketi bu “hoca efendilerin” gayretiyle günümüze kadar ulaşmıştır. Bugün içinde yaşadığımız aydınlık ortamı, huzuru ve rahatlığı görmemizde çile yüklü; ak saçlı, sarıklı müca-hitlerimizin milli mücadele yıllarındaki büyük hizmetleri etkili olmuştur. Bu nedenle yeri gelmişken hayatlarını hizmet aşkı ve heyecanıyla geçiren bu hocalarımızı rahmetle anıyoruz. Her alanda onlara minnettar olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Konuya, ülkemizdeki mevcut uygulama ile devam edelim. Bugün imam-hatip liseleri veya ilahiyat fakültelerinden mezun olmuş nice gençler hayatlarının baharında bu göreve talip olmaktadırlar. İl, ilçe, belde, köy ve mezra demeden bayrağın dalgalandığı ve camilerin bulunduğu her yerde görev almaktadırlar. Onlar için yeni ama heyecanlı bir dönem başlamaktadır. Cemaat onları bekliyor. Çok şükür camimize imam geldi. Sesi güzel mi? Nasıl ezan okuyacak? Namazı nasıl kıldıracak? Hutbeyi güzel ve kısa okuyabilecek mi? Bir önceki imama göre durumu nasıl? Hangisi daha bilgili ve tecrübeli acaba? Komşu mahalle veya köyün imamına göre bizimkinin durumu nasıl? Askerliğini yapmış mıdır? Medeni hali nasıl? Evli mi, bekâr mı? Kısaca herkesin merakını gerektiren daha nice sorular… Hatta onun sarığı, cübbesi, giyim ve kuşamı bile ilk günlerde gözlem altındadır. İşte imam-hatiplik böyle bir meslektir. Herkesin dikkati, merakı ve gözü onların üzerindedir. Dolayısıyla bu mesleğin sabır ve tahammüle ihtiyacı vardır. Halk arasında söylendiği gibi hocanın sarığı beyazdır leke kabul etmez. Oysaki bu benzetme ile onun doğru, dürüst, adaletli ve merhametli olduğuna vurgu yapılmaktadır. Bu tasvir belki imam-hatip adaylarına sıkıcı, zor ve çekilmez gibi gelebilir. Hatta bu tablodan etkilenerek görev almak istemeyen veya aldığı halde bırakma eğilimine girenler de olabilir. Hayır, bu sadece bir geçiş dönemidir. Halkımızın bu yaklaşımında herhangi bir art niyet kesinlikle yoktur. Bunun saygı ve meraktan kaynaklandığını söylersek olayı abartmış olmayız. Çünkü kısa bir süre sonra “hoca efendi” köyde paylaşılamayan kişi olacaktır. Herkes ona saygı duymaya başlayacaktır. Düğün, sünnet, hastalık, cenaze ve taziyelerde ondan yardım isteyecektir. Artık cemaatin ve çevrenin sevilen, sayılan, güvenilen “bilge insan” odur. Sevinçli ve üzüntülü günlerde onun kapısı çalınacaktır. Bu bir halk anlayışıdır. Toplum kültürüdür. Onun icra ettiği görev, bu saygıyı beraberinde getirmektedir. Bakınız halkın bu iyi niyet ve yaklaşım tarzı, Hz. Peygamber (s.a.s.)’ın şu duasıyla ne güzel örtüşmektedir: “İmam cemaatin namazını da üzerine alır; müezzin güvenilir kimsedir. Allah’ım! İmamları irşat eyle. Müezzinlerin günahını bağışla. (Tirmizi, Salât, 39) Evet bu duaya mazhar olmak büyük bir bahtiyarlıktır. İnşallah bu dua, günümüzde bu görevin önemini, ciddiyetini, sorumluluğunu ve ağırlığını hisseden bütün görevlilerimizi içine alacaktır.

Sözü buraya kadar getirmişken imam-hatiplik görevini yapan ve din hizmetinin ana iskeletini oluşturan, bir anlamda bu mesleğin altın kuralları olarak ifade edebileceğimiz iki önemli hususu meslektaşlarımızla paylaşmak istiyorum. Bunlar; görevlilerimizin okuma-yazma merakı ve çevreleriyle sosyal ilişkiler kurma sanatıdır. Şimdi bu iki hususu biraz daha açmaya çalışalım:

Okuma-Yazma Merakı
Şüphesiz ki okumak, anlamak, öğrendiğini uygulamak ve yazmak önemlidir. Hatta bu, o kadar önemlidir ki; din görevlilerinin hizmetleri açısından toplumun damarlarında dolaşan kan ve can suyu gibidir. Çünkü imam-hatiplerimizin her adımı, nefesi ve mesaisi halkla iç içedir. Bu nedenle yeni atanan genç imamlarımız başta olmak üzere bütün arkadaşlarımızla okumaya dair düşüncelerimi birkaç cümle ile de olsa açıklamakta yarar görüyorum:

Kur’an-ı Kerim’in yüzünden ve ezbere düzgün okunması kesinlikle ihmal edilmemelidir. Zira imam sadece kendisine değil esas cemaate namaz kıldırmaktadır. Diğer bir ifadeyle onların sorumluluğunu da üstlenmektedir. Bunu bir korku ve endişe olsun diye söylemiyorum. Umarım ki arkadaşlarımız da öyle algılamayacaklardır. Tersine onları daha çok çalışmaya, gayret göstermeye ve aktif olmaya teşvik etmek için hatırlatıyorum. Çünkü esas mutluluk kendini aşarak topluma yararlı olmaktır. Onların sevgi, dua ve takdirlerini kazanmaktır. Kaldı ki doğru, güzel ve bolca Kur’an okumak zaten başlı başına bir ibadettir. Diğer taraftan ibadetlerin sahih ve kabul olması için kıraatın düzgün olması şarttır. Hafız olanların hıfzlarını korumaları için sıkça tekrarda bulunmalıdır. Diğer görevlilerin ise, günde en az bir cüz okuyarak ayda bir hatim tamamlamayı teamül haline getirmelidir. Usulüne uygun okuyabilmek için hizmet içi eğitim kurslarına katılmak önemli bir fırsattır. Ne var ki bazen söz konusu eğitim süresi de yeterli olamamaktadır. Bu durumda oturup boş bekleme yerine hiç değilse meslekte kıdemli ve ehil arkadaşlarından yararlanmalı veya kaset, CD ve televizyonları izleyerek kendisini yetiştirmekte ısrarcı olmalıdır. Aynı usül çerçevesinde ezberlerini arttırmalı ve başkalarına dinlettirmelidir. Tam emin olduktan sonra namazda okumaya başlamalıdır. Böylece görevde kendisini sürekli test etmeyi bir fırsat olarak kabul etmelidir. Bu hassasiyeti iki üç yıl sürdürenler mutlaka başarılı olacaklar ve artık kendilerine güveneceklerdir. Unutmayalım ki azim, gayret ve kararlılık kişiyi daima, başarıya götürür. Zirveye ulaştırır ve mutlu eder. Bu hususta Yüce Allah bize şu müjdeyi veriyor: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir.” (Necm, 39-40) Evet, bu ayetin mealinden de anlaşıldığı gibi hiç kimse ben bu görevi yapamam, sesim iyi değil veya okuyuşumda başarılı olamıyorum gerekçesiyle işin ucunu bırakarak karamsarlığa kapılmamalıdır. Çünkü hiçbir çalışma ve alın teri karşılıksız kalmaz. Onun meyvesi ve verimliliği mutlaka kendi mesaisine ve başarısına bir katma değer olarak geri dönecektir.

Diğer önemli bir konu ise; mesleki bilgi, beceri, görgü ve kabiliyetini geliştirmektir. Bu hususta görevlilerimiz daha şanslı sayılabilir. Zira bugün meslek konuları ile görev ve hizmetler alanında istenen yayınlara rahatlıkla ulaşılabilir. Dolayısıyla her geçen gün arttırarak bu kitapları okumaya çalışmalıdır. Çünkü imam-hatiplerimiz, sadece kendilerine değil çevrelerine ve cemaatlerine de yardımcı olmak zorundadırlar. Hayat, hızla gelişmeye ve değişmeye devam ediyor. Bu sosyal gelişmelere paralel olarak, yanlışlar, şüpheler, bid’at ve hurafeler de yoluna devam etmektedir. Bu nedenle yeni, köklü, doğru ve tutarlı yorumlarla olumsuzlukların önü kesilmelidir. Şayet bir imam-hatibin okuyacağı kaynak eserleri konularına göre önem ve önceliğini belirtmek gerekirse şöyle bir yol izlenmesi öğütlenebilir. Önce meslekle ilgili kaynak eserler tercih edilmelidir. Buna göre; inanç, ibadet, fıkıh, tefsir, hadis, siyer ve ahlak konulu eserler sıralanabilir. Ancak iş bunlarla da bitmemelidir. Günlük hayatımızı zengin, canlı ve renkli tutmak bağlamında; tarih, kültür, roman, hikâye, dergi, gazete, makale ve görsel yayınlarla halkayı daha da genişletmeliyiz. Unutmayalım ki okuyan ve düşünen insan bir gün duygularını yazılı olarak da ifade edecektir. Gerçekten imamların yazı yazmaya ve yorum yapmaya şiddetle ihtiyaçları vardır. Zira okuyan, düşünen ve yazan insan daima güçlü ve itibarlı olur. Özellikle her hafta imamlarımızın petekten bal süzer gibi okudukları eserlerden bilgi süzerek hazırlayacakları hutbe cemaat tarafından zevk ve beğeni ile dinlenecektir. İşte o zaman imam-cemaat kucaklaşması tam bir samimiyet ve memnuniyet içinde devam edecektir. Böylece toplumu etkilemek ve yönlendirmek hiç de zor olmayacaktır.

Sosyal İlişkiler
Her insan kendi görevi ve konumu gereğince çevresiyle diyalog kurmak durumundadır. Bu bağlamda imam-hatiplerin, görev yaptıkları yerlerde cemaat ve çevrelerini tanımaları sıcak ve samimi ilişkiler içinde olmaları önem arz etmektedir. Esasen din görevlisi güler yüzlü, sempatik ve hoşgörülü olmalıdır. İnsanları camiye ve cemaate gelip gelmediklerine bakmaksızın tanışmalı, konuşmalı ve ilgilenmelidir. Ayırım yapmaksızın herkesin mevlit, sünnet, düğün, nikâh, hasta ziyareti ve taziyesine katılmalıdır. Görev bölgesinde yardıma muhtaç, çocuk, yaşlı, kimsesiz veya problemi olanlarla bire bir ilgilenmelidir. Gücü yetmediği durumlarda yetkili mercilere ulaşmalıdır. Köyün veya mahallenin, cami, okul, yol, içme suyu, çevre temizliği ve sağlık ünitesi gibi ortak ihtiyaçların karşılanmasında muhtar, öğretmen ve diğer kamu görevlileriyle ortak hareket ederek öncülük yapmalıdır. İnsanların hata ve kusurlarını arayıp tenkit etme yerine onların iyiliklerini ve güzel yönlerini ön plana çıkararak onura etmesini ve moral desteğinde bulunmasını sağlamalıdır. Lokman Hekim’in dediği gibi; “Başkalarına yaptığın iyiliği unut başlarına kakma. Tersine başkaların sana yaptığı bir haksızlık ve kötülük varsa onu da hemen unut. Kin, nefret ve intikama dönüştürme.” Haklı olsan bile öfkeni yut ve aşırı tartışma ortamına girme. Kötülüğe karşı, iyilikle mukabele etmenin bir erdemlik olduğunu unutma. Yunus’un şu sözlerinde görüldüğü gibi; gönülleri, ruhları birbirine yaklaştırmaya ve sevdirmeye gayret etmelidir. “Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim, sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz.” Gerçekten şu geçici dünyada insanlara karşı cimri, kıskanç ve egoistçe davranmak akıl işi değildir. İmamlarımız; sıkıntı ve problemleri olsa bile bunları halka yansıtmadan çalıştıkları yerlerde cemaat ve çevreleriyle hem ibadet hazzını hem de birlikte yaşama sevincini ve kültürünü paylaşmalıdırlar.

Mardin’deki Silahlı Saldırı ve Köy İmamı
Bu yazımızı tamamlamak üzere iken Mardin, Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde, 44 vatandaşımızın silahla taranarak öldürüldüklerine dair bir haber televizyonlarda alt yazı olarak geçmeye başladı. İlerleyen saatlerde ekranlara yansıyan bilgiler insan kanını donduracak mahiyette idi. Akşam komşular toplanmış erkek, kadın, çocuk ve köy imamı iki gencin nişan törenlerine katılmışlardır. Bunların bir kısmı yatsı namazlarını köy imamı Kazım Ozan’la birlikte kılıyorlar. Çoğu kadın ve çocuklardan meydana gelen başka bir grup da evin avlu ve diğer odalarında oturuyorlar. Tam o sırada eve gelen katiller silahlarıyla rast gele ateş ederek o masum ve çaresiz insanların hayatlarına kıymışlardır. Aman yarabbi! Bu ne cehalet! Bu nasıl vahşet ve zulüm! Bu kanlı cinayeti işleyen taş yürekli insanların karakterleri nasıl izah edilebilir? Evet, herkesin ve hepimizin oturup düşünmesi gerekir. Millet olarak, ölen bu masum insanlardan nasıl haklarını helal etmelerini isteyeceğiz. Bu şaşkınlığa ve derin üzüntüye rağmen ateş düştüğü yeri yakmaya devam etmektedir.

Bu arada iki yıldan beri aynı köyde görev yapan ve mesleğinin baharında olan 24 yaşındaki imam kardeşimiz de o kör ve serseri kurşunların hedefi olmuştur. Gönlü, şefkat ve merhametle dolu. Köy çocuklarına Kur’an ve dinî bilgiler öğretiyor. Aldığı maaşıyla onlara hediyeler alıyor. Yeter ki çocuklar Kur’an öğrensin. Daha yararlı olmak için kısa sürede dillerini öğreniyor. Akşamları bile komşularını yalnız bırakmıyor. Artık ebedi yolculuğa bile onlarla birlikte yürümüştür. İşte örnek imam ve örnek devlet memuru. Bir köy imamı ne iş yapar diye merak edenler, dönüp bu imamımızın iki yıllık hizmet süresini incelesinler. Dualarımız, acılarımız ve gözyaşlarımız onlarla beraberdir. Tekrar bu faciada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de sabır ve baş sağlığı diliyoruz.


“İmam-hatiplerimiz, sadece kendilerine değil çevrelerine ve cemaatlerine de yardımcı olmak zorundadırlar. Hayat, hızla gelişmeye ve değişmeye devam ediyor. Bu sosyal gelişmelere paralel olarak, yanlışlar, şüpheler, bid’at ve hurafeler de yoluna devam etmektedir. Bu nedenle yeni, köklü, doğru ve tutarlı yorumlarla olumsuzlukların önü kesilmelidir.”


“Halk arasında söylendiği gibi hocanın sarığı beyazdır leke kabul etmez. Oysaki bu benzetme ile onun doğru, dürüst, adaletli ve merhametli olduğuna vurgu yapılmaktadır.”


“Toplumu din konusunda aydınlatma görevi Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiştir. Konuya ilk bakıldığında Başkanlıkta çalışan herkesin bu hizmetten sorumlu olduğu söylenebilir. Ancak görevin özelliği, tabana yansıma biçimi ve toplumla iç içe olması dikkate alındığında imam-hatiplerimizin konu ile daha çok ilgili oldukları anlaşılmaktadır.”