Makale

Gazali’nin Dilinden Allah Sevgisi

Gazali’nin Dilinden
Allah Sevgisi

Prof. Dr. Vahdettin Başçı
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Gazali, hicri 450 (m. 1058) yılında Horasan’ın Tus şehrinde doğmuştur. İlköğrenimini Tus’ta tamamlamış, daha sonra Cürcan Nişabur Nizamiye Medresesi’nde öğrenim görmüştür. İtikadi düşüncelerinde Ebu’l-Hasan el-Eşari’den, ameli görüş olarak ise Şafii’den etkilenmiştir. Hocası İmam-ı Haremeyn lakaplı Abdülmelik el-Cüveyni’den dersler almıştır. Büyük Selçuklu devletinin veziri Nizamülmülk’ünde bulunduğu bir toplantıya katılarak Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’nin Başmüderrisliğine tayin edilmiştir. Bu kurumdaki başarılı çalışmalarıyla kısa sürede şöhret ve saygınlık kazanmıştır.
1095 yılında Bağdat’tan ayrılarak Şam’a gitmiş, burada bulunduğu zaman zarfında uzlet hayatı sürerek tasavvuf alanında ilerleme sağlamıştır. 1106 yılında Nizamülmülk’ün oğlu Fahrulmülk’ün ricası üzerine Nişabur Nizamiye Medresesinde yeniden eğitim vermeye başlamıştır. Belli bir dönem sufi hayatı süren Gazali hicri 505 (m. 1111) yılında İran’ın Tus şehrinde vefat etmiştir.
Gazali’nin yaşadığı döneme İslam dünyasındaki siyasi ve fikri karmaşalar hâkim olmuş, bu dinamikler onun öğrenme merakını olumlu yönde etkilemiştir. Yaşadığı dönemde hakikati bulmak isteyenlerin dört kısma ayrıldığını, her birinin mutlak hakikati kendi yolunda aradıklarını görmüş ve bunları; Felsefeciler, Kelamcılar, Mutasavvıflar ve Batıniler olarak sınıflandırmıştır.
Çok sayıda eser ve makale yazan Gazali’nin en önemli eserlerinden biri de İhyau Ulumi’d-Din adlı eseridir. İhya olarak da isimlendirilen bu eser Gazali’nin en çok bilinen eseridir.
Gazali’nin İhya adlı eseri, başta tasavvuf ve ahlak olmak üzere fıkıh, kelam gibi ilimlere özellikle amaçları bakımından yeni yaklaşımlar getiren önemli bir eserdir.
Gazali İhya’nın önsözünde doğru ve apaçık bilgiye işaret ederek, ahiret yolunun yolcuları olması gereken âlimlerin bazılarının şeytanın aldatmasına kapılmış taklitçiler olduğundan yakınmış, bunların boş ve anlamsız tartışmalarla insanları etkileyerek onları yanılttıklarına vurgu yapmıştır.
İhya’da Müslümanların içine düştüğü dinî, ahlaki ve kültürel yozlaşmanın ve bunların sosyal ve siyasi yansımalarının neler olduğu dile getirilmektedir. Dört ciltten oluşan İhya’da, her cilt “kitap” başlığı altında on konuyu işlemektedir.
İhya’da, yapılması gereken insani ve yapılmaması gereken gayrı insani davranışlara işaret edilmiştir. İşlenen bu konular evrensel karakterli konular olup, yapılması gerekenler insanın şeref ve onurunu yükseltirken; yapılmaması gerekenler ise tam aksine insanın şeref ve onuruna zarar veren davranışlardır.
Gazali İhya adlı eserinin dördüncü cildinin altıncı bölümünde Allah sevgisi anlayışını ele alarak bu kavramı derinlemesine tahlil etmektedir. O’na göre Allah için sevgi makamların sonu ve derecelerin en üstünüdür. Gazali, gerçek sevgiye ayıp ve noksanlıklardan münezzeh olan Allah’tan başka hiçbir varlığın layık olmadığını ifade etmektedir.
Sevgiyi, canlı ve anlayışlı olanların özelliği olarak niteleyen Gazali, gönlün zevk aldığı şeye meyletmesini sevgi olarak tanımlamaktadır. Bu meyil güçlendikçe artık aşk ortaya çıkmış demektir.
Gazali, her canlının kendi nefsini ve zatını sevdiğini, bunun sebebini de kişinin varlığının devamına meyilli olması ve yok olmaktan korkması olarak açıklar. O’na göre, sevginin bir diğer sebebi ise ihsandır. İnsanlar kendisine iyilik yapanları severler. Burada sevgi zat için değil yapılan iyilik içindir. Dolayısıyla, iyilik kalkınca sevgi de kalkar.
Üçüncü sebep, sevilen şeyi zatından dolayı sevmektir. Artıp eksilmeyen, yok olup tükenmeyen gerçek sevgi budur. Gazali bu sevgiye “hüsnücemal” sevgisi diyor. Güzelliği anlayan herkes güzeli sever. Allah’ın da güzel olduğu sabit olunca, O’nu sevmemek imkânsızdır. Zira O, güzellerin güzelidir.
Gazali, “basiret erbabına göre gerçekte sevilen yalnız Allah’tır” der. Çünkü sevginin sebepleri olan her şey Allah’ta vardır. O’na göre Allah sevgisinin beş sebebi vardır ve bunların Allah’ta bulunması hakikat, başkalarında bulunması ise hayaldir.
Birinci sebebi kişinin kendi varlığını ve devamını sevmesi olarak belirten Gazali, bu durumun fıtri bir özellik olduğuna da işaret eder. İnsanın kendini sevmesi bu açıdan ne kadar zorunlu ise, kendisini yaratan, devam ettiren ve ona birtakım özellikleri vereni sevmesi de o derece zorunludur.
Gazali’ ye göre Allah’ı sevmenin ikinci sebebi ihsandır. Bir insan, mallarını korumak, tatlı konuşmak, yardım etmek, iyilik yapmak gibi bütün bu nimetleri kendisine verenin Allah olduğunu bilir. Bu konuya dikkatimizi çeken Gazali şu ayeti örnek verir: “Allah’ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz.” (Nahl, 16/18.)
Üçüncü sebep, iyilikte bulunan varlığı sırf iyiliği için sevmektir. Bu da bizi Allah sevgisine götürmektedir. Zira gerçekte iyilik eden Allah’tır. O, kendi fazlından bütün varlık âlemini yaratmış, onların ihtiyaçlarını karşılamış, onlara nimetler vererek birtakım ziynetlerle süslemiştir. O hâlde gerçek iyilik eden Allah’tır diyor Gazali ve ekliyor: Bunları bilen, bu sebeplerle Allah’ı sever.
Gazali’ye göre sevmenin dördüncü sebebi, güzeli yalnız güzelliğinden dolayı sevmektir. Bunu ancak basiret sahipleri anlayabilir. Güzellikten anlayan herkes için, her güzellik sevimlidir. Örneğin, bütün insanlar toplansa bir karıncanın yaratılış hikmetini ve sebebini idrak edemezler. İnsanlar ancak Allah’ın bildirdiğini bilebilir. Bu noktada ilmi veren Allah’tır ve ilim sebebiyle başkasını değil doğrudan Allah’ı sevmek lazımdır. Çünkü bize güzeli ve güzelin ilmini Allah vermiştir.
Sevmenin beşinci sebebi ise aralarında benzerlik ve münasebet olmasıdır. İnsan benzediği şeye meyleder. Çocuk çocuk ile büyük de büyük ile ünsiyet eder. İşte bu sebep de Allah’ı sevmeyi gerektirir. Çünkü her ne kadar suret ve şekil bahis konusu olmasa da, kul ile Allah arasında deruni bir münasebet ve yakınlık vardır.
Şunu söyleyebiliriz ki, Gazali’ye göre Allah sevgisinin esası; O’nun fazlını, nimetini, ihsan ve rahmetini duyuş, cemal ve kemalini seziştir. O hâlde kim ihsanı seviyorsa bilmelidir ki, onun vericisi ve sahibi Allah’tır. Kim güzelliği seviyorsa bilsin ki, onun kaynağı da Allah’tır.
Ahirette en çok mutlu olanların, Allah’ı en çok sevenler olduğuna işaret eden Gazali, dünya sevgisinin Allah sevgisini azalttığını, insanın dünya ile ünsiyet ettiği ölçüde Allah sevgisinin azalacağını, bunun ise ancak sabır, tövbe, züht, korku ve ümitle aşılacağını ifade etmektedir. Yine o’na göre gerçek sevgi için kalbi Allah’tan başka her şeyden temizlemek gerekir. Bunun da başlangıcı Allah’a ahirete, cennet ve cehenneme inanmaktır. Böyle bir imandan korku ve ümidin doğacağını ifade eden Gazali’ye göre, daha sonra sabır ve tövbenin doğacağını ve devamında ise kalpten Allah’tan başka her şeyin çıkarak, kalbin sadece Allah’ı bilmek ve sevmek için hazırlanmış olduğunu, ancak bunun yeterli olmadığını, kalbi günahlardan temizledikten sonra marifet ve muhabbeti kalbe yerleştirmek gerektiğini dile getirmiştir.
Ayrıca kulun Allah’a karşı duyduğu sevginin karşılıklı oluşundan da bahseden Gazali, Allah’ın kulunu sevmesine Kur’an-ı Kerim’den şu ayeti delil gösteriyor: “Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler.” (Maide, 5/54.)
Gazali’ye göre Allah sevgisinin alameti, insanın hayatına yansıyan ibadetlerdir. Kulun Allah’ı sevmesi O’nu zikretmek, Kur’an okumak ve peygamberi sevmek ile olur. Gazali’ye göre sevginin işaretleri Kur’an okumak, ibadet ve itaat etmek, nimete şükrederek külfete katlanmak, insanlara merhametli olmak ve geceleri ibadetle geçirerek Allah’a yalvarmaktır.