Makale

Mühlet Veren el-Halîm

EN GÜZEL İSİMLER

Mühlet Veren el-Halîm

Fatma BAYRAM

Rabbimizin bu vasfı O’nun mazlumun ahını yerde, zalimin ettiğini de yanında bırakmazken bunu sabırsız bir idarecinin her duruma ikide bir müdahale etmesindeki acelecilikle değil de idare edilenlerin kendi seçim ve gayretlerinin ördüğü hayat olayları içerisinde yaptığını ifade eder.

Anlık öfkeler çağında Halîm ismine ihtiyaç
Bir anlık öfkeyle işlenen suçların, gelip geçici tamahlarla alt üst olan hayatların çağındayız. Çok yemelerin, çok kızmaların, çok istemelerin çağı... Her lafa karışan, her konuda konuşan, kavgaya, şiddete, intikama koşarak gidenlerin çağı... Bu sınırsızlık yalnız bu çağa özgü değil elbet. İnsanın bütün oluşu anladığını/bildiğini sanıp, Rabbine saygısını ve kendini kontrol etme ihtiyacını yitirdiği her dönemin firavunlarını, nemrutlarını üreten zihniyet bu.
Bilgimiz azaldıkça her şeyi bildiğimizi sanmaktan doğan sahte özgüvenlerin, atıp tutmaların, firavunca, nemrutça tavırlarla gücü yettiğine zalimce hükmetmenin çağında Halîm isminin içerdiği sekinete, sabra, ileri görüşlülüğe ve insana saygıya ne çok ihtiyacımız var. Halîm ismi insana verilen değerin, onun kendini düzelteceğine, ıslah-ı hâl edeceğine duyulan güvenin en çok öne çıktığı ilahî isimlerden biri. Çünkü Halîm “sabırlı ve temkinli olan, acele ve kızgınlıkla muamele etmeyip ileride meydana gelecek gelişmelere fırsat tanıyan” demektir.
Halîm’in hilmi
Esmayıhüsna müellifleri bu ismi “cahilin yersiz davranışlarından, asinin isyanından etkilenip öfkelenmeyen; tahriklere kapılmayan, geniş af ve teenni sahibi” şeklinde açıklamışlardır. Bu isim insan olmanın kaçınılmaz sonucu olan hatalarımıza karşı Rabbimizin müsamahasını ifade eder.
Uhut Savaşı sonrası beşerî bir korunma refleksiyle Efendimiz’i savaş meydanında bırakıp dağılan sahabeyi cezalandırmayacağını ifade eden Âl-i İmran suresi 155. ayette anlatıldığı gibi...
Rabbimizin bu vasfı O’nun mazlumun ahını yerde, zalimin ettiğini de yanında bırakmazken bunu sabırsız bir idarecinin her duruma ikide bir müdahale etmesindeki acelecilikle değil de idare edilenlerin kendi seçim ve gayretlerinin ördüğü hayat olayları içerisinde yaptığını ifade eder. Böylece haksız olana tövbe edip hâlini düzeltme fırsatı verilmiş olur. Bu da insanın içinde taşıdığı iyilik özüne duyulan güveni ve ona tanınan fırsatı gösterir. Aksi olup da Allah insanları tüm yaptıklarından dolayı anında cezalandıracak olsaydı Kur’an’ın bildirdiğine göre yeryüzünde hiçbir canlı kalmayacak, hayat kısa bir süre içinde sona erecekti. (Nahl, 16/61; Fatır, 35/45.)
Ancak Halîm’in hilmine güvenerek gemi azıya almak geri dönüşü olmayan bir helake yol açabilir. Bu nedenle Rabbimizin hilminin bize tanınmış bir iyileşme süreci olduğunu hiç akıldan çıkarmamak gerekir.
Kur’an’da Halîm
Halîm ismi Kur’an’da tek başına gelmeyip; gafûr, alîm, ganî ve şekûr isimleriyle birlikte zikredilmiştir. Bu kullanılış kelimenin manasına açıklık getirdiği gibi ona zenginlik ve derinlik de kazandırmaktadır. İlgili ayetlerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere halîm’in gafûr ismiyle beraber kullanıldığı yerlerde kulların işleyebileceği bazı günahlardan söz edilmekte, bu tür günahları işleyenlerin acilen cezalandırılmayıp dönüş yapmalarına (tövbe) fırsat tanınacağı belirtilmektedir (Bakara, 2/235; Âl-i İmran, 3/155; Maide, 5/101; İsra, 17/44; Fatır, 35/41.) Alîm ile birlikte kullanıldığı ayetlerde ise Allah’ın hüküm ve kararlarının ilahî bilgi ve temkine dayandığı ve Allah’ın, gönüllerde saklanan her sırra vâkıf olmasına rağmen sabır ve teenni ile muamele ettiği bildirilmektedir. (Nisa, 4/12; Hac, 22/59; Ahzab, 33/51.)
Halîm’in ganî ismiyle beraber kullanıldığı ayet, mali konuların ve Allah rızası için karşılıksız harcamada bulunmanın işlendiği ayetler içinde yer almakta (Bakara, 2/263), şekûr isminden hemen sonra yer aldığı ayette de ödünç para verenlerin Allah tarafından fazlasıyla mükâfatlandırılacağı beyan edilmektedir. (Teğabün, 64/17.) Özellikle bu son iki kullanılış halîm’in, “hak edilmiş cezaları hemen uygulamayıp mühlet veren” anlamının yanı sıra “yapılan iyilikleri ve faziletli davranışları bazı eksiklikleri hesaba katmadan fazlasıyla mükâfatlandıran” manasını da içerdiğini göstermektedir.
Halîm olan Allah ahlakımızı hilmiyle süslerse
Hilm’in olmadığı yerde iyi ahlaktan söz etmek imkânsızdır. Bağışlayıcı, hoşgörülü, anlayışlı, sabırlı, özverili, cömert, adil, hakkaniyetli vs. olabilmek hep kişinin kendine hâkim olması ve fevri/kontrolsüz davranmaması demek olan hilmle alakalıdır. Hz. İbrahim’in: “Rabbim, bana salih bir evlat nasip et!” şeklindeki niyazının “Biz de ona halîm bir oğul müjdeledik” tarzında cevaplandırılmış olmasını göz önünde bulunduran İslam bilginleri de hilmin, salahın şartı olduğuna dikkat çekmişlerdir.
Öfkenin kontrol altına alınması demek olan hilm Tur suresi 32. ayette akıl anlamında kullanılmıştır. Bu nedenle hilm’in aslı akıldır. Hilm çok büyük bir kişilik gücü, yüksek bir akıl ve duygulara hakimiyet gerektirir. Sufilere göre halim insan nefsinin baskılarından azat olmuş ve kendi üzerinde iktidarını ilan etmiş insandır. Hadiselerin tesiri altında derin üzüntü ve ye’se kapılmaz. Çünkü aşırı üzüntü çoğu zaman aşırı öfke ve Allah’ın takdirinden şüphe sonucudur. Halîm isminin tecelli ettiği kamil insan ise rıza makamındadır ve sükûnete ulaşmıştır. Allah’ın Halîm olduğunu bilen, insanların yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağını, Rabbimizin sadece onlara kendi hatalarını anlayıp telafi etmek için süre verdiğini bilir. Allah’ın hilmine aldanıp iyileşme sürecini zayi etmez. Aynı zamanda o da diğer insanlara öyle davranır. İyileşme ve hatasını telafi etme şansı vermeden kimseyi bir davranışından dolayı silivermez. Halîm olup olmadığımız her şey sakinken ve herkes birbirine saygılıyken ortaya çıkmaz; bunu asıl belli eden şey saldırı ve kabalıklara maruz kaldığımız kriz zamanlarıdır.
Halim ismi en çok peygamberlerde tecelli etmiştir. Onların insanların en cahil ve inatçı kesimiyle uğraşmak zorunda kalmaları ve her çeşit insandan oluşan toplumlara hitap etmeleri bu isimle ahlaklanmış olmalarını zorunlu kılar. İnsanları eğitme ve geliştirme mevkiinde olan eğitimcilerin, her alandaki danışman ve rehberlerin öncelikli olarak bu ismin tecellisine ihtiyaçları vardır. Hz. Musa’nın heyecanlı ve aktif bir genç iken yükleneceği muazzam sosyal görev öncesi Kur’an’da hilm vasfıyla nitelenmiş Şuayb (a.s.)’ın yanına gönderilmesi ve uzunca bir süre onun rahle-i tedrisinden geçmesi boşuna değildir.
İnsanların haklarına tecavüz eden, ticarette ve siyasette zulüm düzeni kuranlar halim-selim (sabırlı ve düzgün) insanları beceriksiz ve zavallı görür, onlarla alay ederler. Şuayb’ın kavminin yaptığı gibi... Oysa sonuçta kazanacak olanlar kendi tepkilerini başkalarından gördüğü muameleye bağlamayan ve ahlaki tutarlılığını koruyanlardır. (En’am, 6/135.) Elinden bir şey gelmediği için ses çıkarmamakla, muhatabına süre tanıdığı için sakin kalmak arasındaki fark iyi ayırt edilmelidir.