Makale

İmanla Küfür Arasındaki Engel: Namaz

İmanla Küfür Arasındaki Engel: Namaz

Hale ŞAHİN
Diyanet İşleri Uzmanı

Cabir b. Abdullah’ın işittiğine göre Rasulüllah (s.a.s.) şöyle demiştir: “Kişi ile şirk ve küfür arasında (engel olarak) namaz vardır (ve namazın terk edilmesiyle bu engel kalkar.)” (Müslim, İman, 134.)

Hz. Âdem’den beri bütün peygamberlerin ve onlara iman edenlerin Rablerine karşı ilk ve en önemli sorumluluğu namazdır. Hz. İbrahim’in Yüce Allah’a duasıdır kendisini ve soyundan gelenleri namazı dosdoğru kılanlardan eylemesi. (İbrahim, 14/40.) Rabbinin hoşnutluğunu kazanan Hz. İsmail’in ailesine emridir namaz. (Meryem, 19/55.) Hz. Lokman’ın oğluna öğüdüdür namazını hakkıyla kılması. (Lokman, 31/17.) Rasulüllah’ın ise savaşta ölümle burun buruna iken dahi ihmal etmeyeceği kadar değerlidir gözünün nuru namaz. (Nesai, İşaratü’n-nisa, 1.) Bilerek terk edilmesine gönlünün asla elvermediği bu ibadetin imanla küfrü birbirinden ayıran çok ince bir çizgi oluşuna şöyle dikkat çeker Allah Rasulü: “Kişi ile şirk ve küfür arasında (engel olarak) namaz vardır (ve namazın terk edilmesiyle bu engel kalkar.)” (Müslim, İman, 134.)
Müminlerin fert fert yükümlü kılındığı, sorumluluğu hiç kimseye hiçbir şekilde devredilemeyen bir ibadet olarak namaz, kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği ameldir. (Tirmizi, Salât, 188.) İslam’ın üzerine bina edildiği beş esastan ilki olan Allah’a ve Rasulü’ne imanın ardından “dinin direği” namaz (Tirmizi, İman, 8.) gelir. (Buhari, İman, 2; Müslim, İman, 1.) Zira Allah Teala “İman eden kullarıma söyle namazı kılsınlar.” (İbrahim, 14/31.) buyurur. Kulun Rabbine samimiyetini gösteren, tevhid inancını amele dönüştüren namaz, sözlü ve fiilî bakımdan Allah’a kulluğu en güzel ifade eden ibadettir.
İmanı kalbine gerçekten yerleştirmiş olan bir mümine namaz kılmak asla zor gelmez. (Bakara, 2/45.) Çünkü o namazla huzur bulur ve daha da yakınlaştığı Rabbinin yardımını her an yanında hisseder. “Haydi namaza! Haydi kurtuluşa!” nidasını işittiği anda dünyalık meşgalelerin hepsinden sıyrılarak bedeni, zihni ve kalbiyle bir ve tek olan Rabbiyle buluşacak olmanın heyecanını yaşar. Hz. Peygamber’in ifadesiyle evinin önünde akan bir ırmakta günde beş kez yıkanıp kirlerinden temizlenmesi misali, beş vakit namaz sayesinde günah ve kötülüklerden arınır. (Buhari, Mevakit, 6; Müslim, Mesacit, 283.) “Namazı dosdoğru kıl” (Ankebut, 29/45.) emri gereği namazını her bir rüknünün hakkını vererek huşu ile eda eder. Bilir ki “hırsızların en kötüsü namazından çalandır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 56.)
Münafıkların tutumundan hareketle imanla namazın dinin birbirinden ayrılmaz iki esası olduğu daha kolay anlaşılır. Nitekim müminin miracı namaz, inancında ikiyüzlü davranan münafık için katlanması güç bir külfettir. Münafık inanmadığı hâlde sırf çeşitli dünyevi menfaatleri elde etme uğruna riya yapar. Namaza kalktığı zaman üşengeç davranır, (Nisa, 4/142; Tevbe, 9/54.) namazı tek başına kılıyorsa vaktin sonuna kadar geciktirir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 293.) En çok da sabah ve yatsı namazlarını kılmaya üşenir. (Buhari, Ezan, 34; Müslim, Mesacit, 252.) Çünkü en tatlı anında uykusunun bölünmesini ve günün sonunda rahatının bozulmasını istemez. Ve sonunda kan ve irinle büyüyen bir çıban gibi kalbinde büyüttüğü nifak tohumu onu namazı terk etmeye ve inkârını ilana sevk eder. Bu yüzden Allah Rasulü Medine’de münafıklarla birlikte yaşadıkları dönemde onlarla aralarındaki güvencenin namaz olduğunu yani namaz kıldıkları sürece Müslüman muamelesi göreceklerini; namaz kılmayı terk ettiklerinde ise inkârlarının ortaya çıkacağını dolayısıyla buna göre muamele göreceklerini ifade etmiştir. (Tirmizi, İman, 9.)
Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim ve Hz. Yakup hepsi de namaz emredilen peygamberlerdi. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de onlardan sonra namazı zayi eden, bu nedenle de şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldiğinden bahseder ve bu tutumlarından dolayı onların büyük bir azaba çarptırılacaklarını bildirir. (Meryem, 19/59.) Nitekim cennettekilerin cehennemdekilere neden orada olduklarını sormaları üzerine alacakları cevaplardan biri de “Biz namaz kılanlardan değildik” cümlesi olacaktır. (Müddessir, 74/ 40-43.) Hâlbuki namaz ahiret kazancı ve mutluluğunu sağlayacak en önemli ibadetlerden biridir. Bu yüzden Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Namaz, devam eden kimse için kıyamet gününde nur, delil ve kurtuluş sebebi olur. Namaza devam etmeyenin ise kıyamet günü nuru, delili ve kurtuluşu olmayacaktır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 169.)
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de inanmadığı, hafife aldığı, unuttuğu ya da ihmalkâr davrandığı için namazı terk eden kimseler bulunmaktadır. Bunlardan en acı olanı inanmadığı için namaz kılmamak yani Allah Teala’yı ve emrini inkâr etmektir ki sonu ebedî azaptır. Bununla birlikte bazı Müslümanların çeşitli bahanelerle namazı terk etmeleri de üzüntü verici ve sorgulanması gereken bir tutumdur. Belki de birçok Müslüman imanla küfür/şirk arasındaki en büyük engel olan namazın terk edilmesi hâlinde nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kalınacağının farkında bile değildir. Hâlbuki namazı terk etmek, onun insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyması, Allah’ı hatırlatması, kişinin yaşantısına istikamet vermesi ve iç huzuru sağlaması gibi pek çok faydasından da mahrum kalmak demektir. Hem dünya hem de ahiret mutluluğumuzun anahtarını kaybetmemek ve Rabbimizin rızasına kavuşabilmek için Hz. İbrahim’in duasını dilimizden hiç düşürmemeliyiz: “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle!” (İbrahim, 14/40.)