Makale

BOŞANMA (TALÂK ) KONUSUNDA BAZI YANLIŞ ALGILAMALAR

BOŞANMA (TALÂK ) KONUSUNDA BAZI YANLIŞ ALGILAMALAR

M. Selim ARIK*

Özet:

Talak, nikah bağının çözülmesi anlamında Türkçe karşılığı boşamadır. Bu da bâin ve ric’î olmak üze­re iki kısma ayrılır. İslam hukukunda boşama yetkisi erkeğe verilmekle birlikte kadın da isterse bu yetkiyi “Tevfîz-i talak” ile kullanabilmektedir. Talak mübah olmakla birlikte Allah’ın en çok nefret ettiği bir ruhsattır.

Anahtar Kelimeler:

Boşanma, Nikah, Talak.

Abstract:

Some Misconceptions on Divorce (Talaq)

Talaq (divorce) means to untie the marriage. And that is divided into two parts: these are ‘bâin” and ‘ricT. The competence of divorce is given to man but the woman can use this competence if she, wants. Allah regrets the divorce even if it is allowed.

Key Words:

Divorce, Talaq, Marriage.

Nikah ile alakalı şahitlik, mihir ve nikahta dua gibi bazı hususlara genellik­le riâyet edilmesine rağmen, talâk ile alakalı konularda toplumun bilgisiz olduğu ya da ilgisiz kaldığı görülmektedir. Konu hakkında bilgi sahibi olanlar da zaman zaman mesele ile ilgili ruhsatları yanlış kullanmaktadır. Nasıl ki nefsi müdafa için silah ruhsatı alan kişi bu silahı yerinde kullanmayıp cinayete karıştığında bu­nun cezasını görürse, talâk ruhsatını da yerinde kullanmayan eşler için hem dün­yevi hem de uhrevi mesuliyetler vardır. Bunun için evlenen çiftler nikah konusu­nu nasıl öğreniyorlar ise, talâk konusunu da aynı şekilde öğrenmeleri gerekir. Yoksa toplumsal bir yara haline gelen bu hastalığı tedavi etmemiz mümkün ola­mayacaktır. Bu makalede “evlilikte talağın yeri nedir ve nasıl kullanılması gere­kir?” konuları dini ve sosyal açıdan anlaşılır bir uslupla tek tek fıkhî detaylara fazla girmeden ele alınacaktır.

I. Talak Nedir ve Nasıl Meydana Gelir?

Talâk, Arapça’da “bağlı bir şeyin bağını çözmek” manasına gelir. Islâm huku­kuna göre bu kelime “tatlik” manasında bir isimdir. Tatlik de, “nikah bağını çözüp salıvermek” yani “boşanmak” anlamındadır.1 Fıkıhta ise bu kelime nikah bağının çözülmesi veya boşamaya delalet eden (boşadım, hürsün, istediğin yere git v.s. gi­bi) lafızlarla nikah akdinin bozulması manasını ifade etmektedir. Boşama kendine mahsus lafızlarla ya derhal veya ileride nikah bağını kaldırmak şeklinde gerçekle­şir.2 İleride de açıkalanacağı üzere evlilik bağının derhal kopması “bâin talâk” ile, iddet bitmeden önce geçici olarak kopması da “ric’i talâk” ile meydana gelir.3

II. Talâk Kullanma Hak mıdır Yoksa Ruhsat mıdır?

Önce talâkın hak mı, yoksa ruhsat mı olduğuna bakalım. Hak, “temelde ka­nun koyucunun, görünürde ise dinin, aklın ve hukuk düzeninin tanıdığı yetki, güç ve imtiyazlar” manasına gelir.4 Meselâ babanın velayet hakkı, kocanın talâk hak­kı, boşanan kadının iddet süresince kocasının evinde oturma hakkı gibi.5 Ruhsat ise “Allah’ın, özürlerine binaen kulların ihtiyaçlarını gözeterek koyduğu hüküm­lerdir.” Bu da zaruret derecesine varan ihtiyaç hallerinde haram bir fiili mübah hale getirmedir. Meselâ öldürülme korkusundan dolayı küfür kelimesini söyle­mesine veya Ramazan ayında hasta ve yolcunun oruç tutmamasına izin verilme­si gibi.6 Bu açıklamalardan sonra “talâk”ın hak olmakla beraber keyfi kullanılma­yan, zaruri bir durumda başvurulması gereken bir ruhsat kabilinden bir hak oldu­ğunu anlıyoruz.

Evliliği teşvik eden dinimiz zaruret zamanında talâkı “mahlas-ı hukuki” (hu­kuki kurtuluş çaresi) olarak kabul etmiş ve bu hakkı da öncelikle kocaya vermiş­tir. Dolayısıyla dinimizde talâk mübahtır, helaldir, fakat hoş karşılanmayan bir ruhsattır.

Nitekim Hz. Peygamber (……….) Allah’ın en ziyade buğz ettiği mübah talâkdır”7 buyurarak bunun hoş olmaan bir ruhsat olduğunu belirt­mektedir. Peygamberimizden bu konuda pek çok sakındırma vârid olmuştur, me­selâ Hz. Ali (r.a) den gelen “Nikahlanıp evleniniz, fakat kurduğunuz bu aile yu­vasını talâk ile yıkmayınız! Onun gümbürtüsünden arş-ı ilahi titrer. ’* Ubade b. Sâmit (r.a) dan gelen rivayette de “Sık sık kadın boşayan çeşnici erkeklerle sık sık koca değiştiren çeşnici kadınları Allah sevmez.,B Ebu Musa el-Eşari (r.a.)den gelen “Kadınlarınızı ancak (zina) töhmetiyle boşayabilirsiniz başka sebeple de­ğil!”10 şeklindeki sakındırmaları bu hadislerden bazılarıdır. Bunlar gibi pek çok hadiste çirkinliği bildirilen talâka yalnız zaruret anında müsâade olunmuştur ki, bu zarûretin başında da aile namusunu kirletme fiili gelmektedir. Öyleyse boşa­ma yetkisini elinde bulunduran kişi bu yetkiyi ancak zaruri anlarda ve bilinçli bir şekilde kullanmalıdır.

III. Talâk Kullanma Yetkisi Yalnız Erkekte midir?

Kur’an-ı Kerîm ve hadis-i Şeriflerin bu yetkiyi erkeğe verdiği görülür. Çün­kü buralardaki hitaplar erkekleredir. Meselâ (……….)“Kadınları boşamak istediğiniz takdirde...’*’ ayet-i kerimesi, boşamanın yalnız erkeklere ait ve onların iradelerinde bulunan bir iş olduğunu gösterir.12 Koca, karısını boşayınca boşama, şer’i bir netice olarak sabit olur. Hadislerde de bu yetki: (…………) “Boşanma, o hakkı alan kimseye aittir.” Şeklin­

dedir.11 O halde kadının bunda doğrudan doğruya bir tercih hakkı yoktur. Meğer ki koca nikah zamanında veya sonra kendisine bir hak tanımış olsun. Peki erkek geçimsiz ise veya namus konusunda yeterince hassas davranmıyorsa boşama hakkı olmayan kadın ne yapacaktır? İslâm hukukunun temel kaynaklarına baktı­ğımızda bu soruya da cevap verildiğini görürüz. Buna göre kadın erkeğin kölesi değil, bilakis yardımcısı ve tamamlayıcısıdır. Bu nokta-i nazarla bakıldığında ka­dın, nikah esnasında “tefviz-i talâk” (boşama yetkisini verme) dediğimiz usûlle üç boşama yetkisinden birini alabilir. Veya günümüzde de olduğu gibi (resmi ni­kahı varsa) hâkim vasıtasıyla “fesh-i nikah” (tefrik talebi) hakkını kullanabilir. Aynı zamanda “muhâlaa” yani kadının isteğine binâen, alacağı mehirden vazgeç­mesi veya başka bir ödemede bulunması suretiyle kocasından ayrılması da müm­kündür.14 Demek ki haklarını bildiği zaman kadının mağdur olması söz konusu değildir. Bununla birlikte talâk yetkisinin öncelikle erkekte olmasının bir takım hikmetleri de şöyle düşünülebilir:

Hükümler genele göredir. Genel olarak da erkekler kadınlara nazaran daha metindirler ve pek hissi hareket etmezler. Erkek mehri veren, evin ve hanımın na­fakasını temin eden kişi olduğu için umumiyetle neticeyi daha iyi takdir eder. Bü­yük zararlara yol açacak keyfi tasarruflardan daha fazla kaçınır. Oysa kadınlar ge­nellikle erkeklerden daha duygusaldır. Olabilir ki, basit sebeplerden dolayı bu hak­kı kullanıverirler. Mehir ve nafaka yani mali yükler erkeğin sorumluluğunda oldu­ğu için kadın, boşanmasından dolayı maddi zarar görmez. Dolayısıyla kadının ça­buk etkilenmesi ve sinirlenmesi sebebiyle talâk yetkisini hemen kullanabilmesi daha çok ihtimal dahilindedir. Boşama hakkının öncelikle erkeğe verilmesinin bir başka hikmeti de, kadının serîü’l-infıâl (çabuk etkilenen) bir yapıda olması, gebe­lik ve muayyen günlerinde bu inflâl ve teessürünün daha ziyadeleşmesidir. İşte bu sebepten hissi hareket ederek boşama .yetkisini ölçüp tartmadan kullanabilir. Kal­dı ki kadının erkeğe nisbetle sosyal durumu çok daha naziktir. Hatta kadının na­musuyla, ismeti ile ilgili öyle olaylar olur ki fesh-i nikâh için mahkeme kapısında bulunması bile yeni aile kurmasında zorluklar meydana getirebilir.

Talâk ile fesh-i nikah birbirinden farklıdır. Çünkü talâkta aile kurum unu te­enni ile ve karı-kocanın kendi elleriyle düzeltilmesi mümkündür. Mahkemeye başvurma (fesh-i nikah) ise dost düşman karşısında aile sırlarının ifşa edilip orta­ya konduğu kesin bir ayrılık şeklidir.

İlgili ayet-i kerimelere baktığımız zaman talâkın ricatla beraber zikredilme­si de dikkat çekicidir. Bu demektir ki talâkîn meşrûiyyeti kocanın iddet esnasın­da karısına müracaat etmesine bağlıdır. Erkek ricat hakkını kullanırken kadının. rızası da aranmaz. Bu aile kurumunun devamı adına çok önemli bir işarettir. Böy- lece talâk, geçimsiz bir kadına karşı ihtar mahiyetinde olup, evliliği tamamen so­na erdirme olayı değildir. Geçimsizlik şiddetlenip de ayrılık bir zaruret halini al­madıkça bir kadının kocasından boşanmak istemesi kadın için cennet kokusun­dan mahrum kalmak demektir.15 Erkek bir olumsuzluk karşısında hemen talâk si­lahına sarılmamalıdırlar. Merhum Kâmil Miras talâk hakkını çok güzel bir şekil­de şöyle özetlemektedir: “Bir cemiyette umumî ahlak düzgün olursa herkes hak­kını ve yetkisini iyi bilirse o zaman talâk, hâkim huzurundaki fesh-i nikahtan da­ha iyidir. Fakat umumî ahlakı bozuk olan cemiyetlerde talâk hakkını kullanma, fertlerin elinde su-i istimale müsait bulunduğundan çok tehlikelidir. Böyle za­manlarda günümüzde olduğu gibi hakimin feshi, talak kullanmaktan daha isabet­li ve daha doğrudur.”16

IV. Boşanmaya Sebeb Olan Temel Unsurlar

Aile kurumu hayırlı maksat ve gayeler gözetilmeyerek yalnız telezzüz ve teskin-i şehvet arzusu üzerine kurulacak olursa, bu müessese su üzerine yapılmış binaya benzer ki, az bir rüzgarla yıkılmaya mahkumdur. Bunun için İslâm aile hukukuna göre sırf cinsî bir iştiha kastiyle yapılan nikah kazâen caiz ise de diyâ- neten doğru değildir. Bunun için müt’a nikahını (kadını muayyen bir zaman için muayyen bir meblağ mukabilinde nikahlamak) dinimiz tecviz etmez.17

İslâm toplumu içinde talâk olaylarının çoğalması en büyük sosyal âfetler­dendir. Hatta günümüzde mahkemedeki boşanmaların çoğaldığı ve ilk müraacat edenlerin genelde kadın olduğu görülmektedir. Dinî nikahla evlenip sonra da bı­rakılan kadınların oldukça çok olduğunu da müftülüklere sorulan sorulardan öğ­renmekteyiz. Toplumlar ailelerden oluştuğuna göre, toplumun sağlamlığı ve me­taneti aile kuramlarının sağlam, devamlı ve dayanıklı olmalarına bağlıdır. Bir toplum içindeki aile kurumlan zamanın şiddetli fırtınalarına karşı ne kadar daya­nıklı bulunursa, sosyal ve toplumsal hayat da o derece sağlam ve güçlü olur. Bu metaneti temin eden birinci şart, ailenin iki rüknü olan ve bu kutsal müesseseyi dektekleyen iki direk konumundaki karakoca arasında bu birlikteliği ebedi yaşat­mak kasdı ve çiftler arasındaki içli sevgi ve saygıdır. Ailenin saâdeti namına çift­lerin birbirleriyle güzel geçinmeleri ve aile nizamı dairesinde yardımlaşma ve da­yanışmaları, aile namusunu temiz tutmaları, ailenin metanet ve resaneti için ge­rekli en önemli şartlardır. “Kendi cinsinizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi O’nun delillerindendir”18 ayet-i kerimesi de aile içindeki sevgi ve saygının, güzel geçimin ve namus anlayışının, Allah’ın ihsan ettiği en büyük nimeti ve saadeti olduğunu beyan etmektedir. Dolayısıyla bu değerleri ko­ruyan aileler refah ve mutluluğu yakalayabilir.

Kur’an-ı Kerîm’de (……….) “saliha kadınlar itaatkardır...”19 buyurulmuş ve aile kadınının özelliklerine de işaret edilmiştir. O halde bu ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre en iyi aile kadınları “Allah’a ve kocalarına itaat ve muhabbet eden, Allah’ın tevfık ve inayetiyle kocasının gıyabında onun malım, canını, namusunu muhafaza eden kadınlardır.”20 Hadislerde de “kadınların hayır­lısı yüzüne baktığın zaman seni mesrûr eden, bir istekte bulununca onu kabul eden ve sana yardım eden, bir de senin gıyabında malını canını, namusunu mu­hafaza eden kadınlardır’“ buyrulmuş, böylece kadınm aile yuvasını yürütmede önemli rolü olduğu belirtilmiştir. Netice olarak ayet ve hadis-i şeriflerden anlaşı­lıyor ki, kadın açısından aile geçiminin dayandığı iki mühim unsur vardır:

Birincisi, Allah’a ve kocasına itaat. İkincisi, gıyabında kocasını ve namusu­nu muhafaza ve sıyanet.

Bugün toplumda gördüğümüz aile facialarına sebep olan bu iki maddi ve manevi unsura riâyet etmeme boşanmaların en önemli sebebidir.

V. Yuvayı Yıkmamak İçin Başvurulması Gereken Çareler

Kur’an-ı Kerim’de aile yuvasının hemen yıkılmaması için itaatsiz kadınlara karşı nasıl hareket edileceği şöyle belirlenmiştir: “Ey erkekler! Kadınlarınızın ita­atsizliklerinden, hırçınlıklarından endişelendiğiniz zaman (ilk önce) onlara güzel öğüt verin. (Sonra) yataklarınızda yalnız bırakın. (Yine anlamazsa daha sonra da hafifçe) dövünüz.”22 Sonra da kocasından şikayetçi olan kadınlara hitaben: “Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endi­şe ederse, çiftlere aralarım bir sulh ile düzeltmelerinden dolayı günah yoktur. Herhalde sulh (geçimsizlikten ve ayrılmaktan) hayırlıdır.”23 buyrulmaktadır. Yi­ne Kur’an-ı Kerim’de aile geçimsizliğinde talâktan önce hakeme müracaat edil­mesi de tavsiye edilmektedir: “Ey mü’minler! Kan ile kocanın aralır açılmasın - dan korkarsanız, erkeğin akrabasına bir hakem kadının akrabasından da bir ha­kem seçip gönderiniz. Eğer bu iki hakem (kan kocanın) aralarını düzeltmek ister­se, Allah iki tarafın aralarım te’lif eder.”24 Görüldüğü üzere aile yuvasının yıkıl­maması için tüm çarelere baş vurulması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Aynı za­manda dinimiz kocaları sabretme ve hanımın huylarına tahammül etme yönünde de teşvik etmiştir. Kur’an-ı kerim’de bu husus şöyle ifade edilir: “Onlarla (kadın­larla) iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız olabilir ki siz bir şeyden hoş­lanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.”25 Böylece kadının iyi yönlerine bakılması istenmektedir. Hz. Peygamber de “Mü’min koca mü’mine hanımına buğz etmesin. Onuiı bir huyundan hoşlanmazsa diğer huyundan hoşla­nır” 26 buyurarak, kocaların küçük bir hatadan dolayı hanımlarına kızmamaları veciz bir üslûpla dile getirilmiştir. Bu usulleri kısaca özetleyecek olursak; nasihat etmek, irşad etmek, yatağını ayırıp dargın gibi durmak, hafifçe vurmak yine ne­tice alınmazsa eşlere iki taraftan iki hakem gönderilmesidir.

VI. Kur’an ve Siinnet’te Anlatılan Talâk

Kur’an-ı Kerîm ve Hadislerde talâk ile alakalı bir çok hüküm ve uygulama­lar bulunmaktadır. Bunlardan belli başlı hükümleri şöyle özetleyebiliriz: “Ey Peygamber! Kadınlan boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddetleri de sayın. Rabbınız Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir haya­sızlık yapmalan hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkma­sınlar... îddetlerini doldurduklarında onlan ya güzelce tutun veya onlardan uygun bir şekilde aynim. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şâhit tutun. Şahitliği Allah için yapın”27 “Boşama iki defadır. Bunlar, ya iyilikle tutmak (geri almak), ya da güzel ve adaletli bir biçimde salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz...”28

Yukarıdaki ayet-i kerimelerden anlaşıldığına göre talâk, kadının muayyen günlerinde (adet halinde) değil, temizlik halinde cinsel ilişkide bulunmadan ya­pılmalıdır. Çünkü hayızlı iken boşamalara “bid-î talâk” denmiş ve büyük günah­lardan sayılmıştır.29 Adet günleri kadın rahatsızdır, en bakımsız en düşkün ve ko­casını memnun etmede en yetersiz zamanıdır. Talâk ise, dirliksiz bir ailenin bir ihtar ile geçimsizliğini gidermek ve aile durumunu düzenlemek maksadıyla teşri kılınmıştır. Adet halinde hasta ve düşkün bir kadını boşamak aile geçimini des­teklemek gayesiyle değil, en çok bencil bir hırstan dolayı olabilir. Böyle bir du­rumda kadını terk etmek çirkin bir davranıştır. Bunun için haram kılınmıştır. Kadın temizken cinsel ilişkiden hemen sonra boşamanın haramlığına gelince, artık erkek şehevî ihtiyaçlarını tatmin ettikten sonra onu bir meta gibi kabul edip son­ra atmasına benzemektedir ki bu da kadına yapılacak en olumsuz davranışlardan biridir.

Abdullah b. Ömer karısı Âmine b. Gıfar’ı adetli iken boşamıştı. Babası Hz. Ömer b. Hattab oğlunun bu hareketinin hükmünü Hz. Peygamber’e sordu O da: “Oğlun Abdullah’a söyle, kansına geri dönsün, sonra kadın temizlenip tekrar âdet görüp sonra tekrar temizleninceye kadar onunla birlikte yaşasın. İkinci âde­tinden temizlendikten sonra, âile hayatı devam etsin ve dilerse cinsel ilişkide bu­lunmadan boşasın. İşte kadının bu iki kirlenmesi ve temizlenmesi zamanı, erkek­lerin kadınları tatlik etmeleri için Allah ’m emrettiği iddet müddetidir. ” Böyle- ce sünni talâkın nasıl olması gerektiği de Hz. Peygamber tarafından öğretilmiştir. Ibn Abbas’ın rivayetine göre Rükane b. Abdi Zeyd bir mecliste karısını üç talâk ile boşamıştı. Sonra da bu yaptığı hareketinden son derece pişman olup Hz. Pey­gamber’e durumu arz etti. Peygamberimiz “nasıl boşadın?”diye sordu. O da “üç talâk” ile dedi. Hz. Peygamber “bir mecliste mi boşadın?”diye sordu. O da “evet bir mecliste” diye tasdik etti. Bunun üzerine Peygamberimiz “bu bir rici talâktır, istersen karma dönebilirsin”dedi. Bu izin üzerine Rükane de karısına döndü.31 Bu hadis bir mecliste üç talâk verenlerin talâkının, bir talâk olacağına delil olarak gösterilmektedir. Hz. Aişe (r.a.)dan gelen bir rivayette de Kurazî Rifâa’nın karı­sı Temime Hz. Peygamber’e gelerek “kocam beni kesin olarak (üç talâk ile) bo- şamıştı. Ben de Kurazî Abdurrahman b. Zübeyr ile evlenmiştim. Fakat Abdurrah­man erkeklik vazifesi göremiyor” deyince Hz. Peygamber: “Sanırım sen eski ko­can Rifâa ’ya varmak istiyorsun. Ama Abdurrahman senin balcağızmdan, sen de onun balcağızmdan tatmadıkça bu iş olmaz (varamazsın)”buyurdular.12 Bu hadis de üç talâkı bir defada kullanmayı caiz görenlerin delilidir. Ibn Abbas’ın başka rivayetine göre Hz. Peygamber’in nübüvvet zamanı ile Ebu Bekir’in hilafeti ve Ömer’in ilk iki yıllık döneminde “üç talâk” bir talâk sayılırdı. Sonra Hz. Ömer: “insanlar, zevcin mürâcaatını beklemek için henüz faydalanma müddeti bulunan ve teenni ile hareket edip şeriatın müsâadesinden istifade icab eden bu mühim ta­lâk içinde bilakis acele edip su-i istimal ederek üç talâk vermeye başladılar. Ar­tık bunların aleyhlerinde üç talâkı “üç talâk” olarak kabul etme zamanı gelince biz de aleyhlerinde bir ceza olmak üzere imza ve tasdik ettik” dedi.” Bu rivayet ise aynı anda verilen üç talâğın geçerliliğine sebep olan illeti göstermektedir.

VII. Kadının iddeti Kaç Gündür?

îddet: ‘ ‘Adet” kelimesinden türemiş olup “sayma” anlamındadır. Istılahta ise “nikahın zevali veya şüphesi halinde kadının beklemek zorunda olduğu süre­dir.”14 Bu süre katî ve sabit olmayıp kadının durumuna göre değişmektedir. Şöy­le ki: Sahih evlilikteki boşamada kadın üç iddet yani üç hayız görme süresi bek­ler. (Bakara, 228). Kocası ölen kadın dört ay on gün iddet bekler (Bakara, 204). Âyise yani ay halinden kesilmiş ve hayız görmeyen kadınlar için iddet süresi üç aydır. (Talâk, 4). Hamile olan kadınların iddeti de doğumları ile biter. (Talâk, 4).

Ebu Hanife’ye göre hayızla iddetin biteceği müddein en azı altmış gündür. Çünkü her hayız en çok on gün sürer. İddet üç hayızdır o da otuz gün eder. Üç hayız esnasında temizlik en az on beş gündür. Böylece toplam altmış gün eder.35

VIII. Talâk Lafızları ve Çeşitleri

Hz. Peygamber “Üç şey vardır ki onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir. Nikah, talâk ve ric ’at’*6 buyurmaktadır. Onun için bu lafızlara çok dikkat etme­miz gerekir. Talâka delalet eden sarih lafız; âkil, bâliğ bir insanın dilinden çıka­cak olursa bundan sorumlu tutulur. Onun “Ben şaka yapıyordum”; “laf olsun di­ye söylemiştim”; “boşamaya niyet etmemiştim” gibi mazeretler ileri sürmesi fay­da vermez. Bu üç hususun özellikle belirtilmesi kadının namus, haysiyet ve şere­finin İslâm dininde ne kadar önemli olduğunu gösterir. Kısaca talâk lafızları ve çeşitlerini şunlardır:

A. Sarih Talâk: Maksadı açıkça ifade eden ve örfen çoğunlukla talâk için kullanılan sözle verilen talâktır. Meselâ: “Sen boşsun” gibi “boşamak” kelimesin­den türeyen bütün sözler bu cümledendir. “Sen bana haramsın” gibi kinayeli söz­ler de halk arasında ekseriyetle talâk için kullanıldığından bunlar sarih lafız gibi mütâlaa edilir.37

B. Kinayeli Talâk: Talâka da başka şeye de yorumlanması mümkün olup örfte talâk manasında kullanılmayan ifadelerdir. Meselâ kocanın hanımına “ba­banın evine git!, uzak ol! Çık!” gibi ifadeler kullanması. Bunlar da ancak niyet ve karine ile bilinebilinen sözlerdir. Niyeti boşama ise “baîn talâk” kabul edilir, de­ğilse kinayeli sözler talâk kabul edilmez.18

C. Elçi ve Yazı ile Talâk: Kocanın uzakta bulunan hanımına birisini gönde­rerek kendisini boşadığını iletmesi de sarih lafızla yapılan talâk hükmüne girer. Mektupla gönderilen e “sen boşsun” gibi yazılar da “sarih lafız” hükmündedir.19

D. Talâkın Sayısı: Talâk ya “bir” olur, ya “iki” olur, veya “üç” olur. Talâk mutlak söylenirse yani sayı verilmezse meselâ koca “seni boşadım” veya “boş­sun” demişse “bir talâk” vaki olur.40 Talâkın “üç” sözü ile beraber söylenmesi ise; cumhur ulemâya göre “üç talâk” şeklinde vaki olur, fakat bu hareket sünnete uy­gun bir boşama değildir. Bununla birlikte Zeydiyye; Zeyd b. Ali Zeynelâbidin (v. 122/739), İbn Ishak (v. 151/768), îbn Teymiyye (v. 728/1327) ve talebesi Ibn Kayyım el-Cevziyye (v. 751/1350) gibi bazı alimler ise “böyle sözlerle “bir ta­lâk” vaki olur “üç” sözünün tesiri yoktur” demişlerdir. Delil olarak da

‘Talâk iki defadır...” (Bakara, 229) ayetini göstermişler ¿jlûaij ıpLLlI “talâk ikidir” buyrulmamış, bilakis boşanmanın teker teker yapılması gerektiğine işaret vardır” demişlerdir. Rukâne hadisini de Sünnetten delil getir­dikten sonra aklî izahlarını da (yani kıyastan delilleri de) şöyle yapmışlardır: “Mulâane (iddiasını ispat edemeyen kan ve kocanın birbirleriyle hakimin huzu­runda yeminleşmesi) esnasında lian şehâdetinin dördünü aynı anda bir kelime ile getiren kimsenin bu toplu şehadeti dört şehadet sayılmayıp icmaen bir şehadet sa­yılır. Yine menasik-i hacc ifa edilirken Cemre’de yedi taşı bir defada atılsa bu da icmaen bir kabul edilip toptan atılması tecviz edilmemiştir” şeklindedir. Cumhur ulemâ onların bu delillerine şöyle cevap verir: “Mezkûr ayet-i kerimenin esbab-ı nüzülüne bakılması gerekir. O zaman ayetin maksada delaleti daha iyi anlaşılabi­lir. Cahiliye zamanında talâkın sayısı yoktu. İlk dönemlerde kocasının devamlı boşayıp sonradan döndüğü bir kadının şikayeti üzerine bu hüküm inmiştir. Buhâ- ri’de geçen ve üç talâka delalet eden Rifâa hadisi, Rukâne hadisinden daha kuv­vetlidir. Kıyas delillerine gelince: Kitap ve sünnete müstenid mesele, kıyas ve ictihad konusu olamaz. Aynı zamanda bu kıyaslar farklı birer kıyasdırlar. Çünkü liânda bir ailenin namusu mevzu bahis olduğundan kocanın zina isnâdından dön­mesi ümidiyle dört şehadetin ayrı ayrı söylenmesi teşri kılınmıştır. Şeytana taş at­ma meselesine gelince bunun yedi olması taabbüdi bir emirdir.”41 iki tarafın da delil olarak kullandıkları hadisler yani Rifâa ve Rukâne rivayetleri yukarıda geç­mişti. Böylece müctehidlerin kitap, sünnet ve kıyastan delilleri nasıl kullandıkla­rı da gösterilmiş oldu. Dolayısıyla her müctehidin kendi açısından kuvvetli delil­leri vardır ve bu fakihlerin görüşlerinden istifade edilebilir.

E. Öfkeliyken Söylenen Talâk

Hz. Peygamber ¡s* j V “Kızgın iken yapılım talâk ve

köle azadına itibar olunmaz’*2 buyurmuştur. Bu hadisi Buhârî, rivayet şartlarına uygun olmadığından dolayı almamış ama “kızgınlık halinde yapılan talâkın hük­mü” şeklinde bir başlık açmış altında da “ameller niyete göre” hadisini zikretmiş­tir.43 Buhârî’nin bu tavrından kızgınlık, sarhoşluk, ikrah (zorlama) halindeki kişi­nin ve çocuk ile mecnunun verdikleri talâkların kasıd ve iradeye bağlı olmadık­ları için muteber kabul etmediği anlaşılmaktadır.44 Her çeşit hareketimiz üzerin­de niyetin önemi çok büyüktür. îbn Hacer el Askalânî (v. 852/1448), Buhârî’nin bu bab başlığı altında bir çok ahkâmı ihtiva eden şu kaidelere işaret ettiğini belir­tir: “Her hüküm ve hitab akıl, azim ve irade sahibi şuurlu mükellefe yöneliktir. Çünkü akılsız ve azimsiz, iradesiz kimsenin ne söylediği sözde, ne de işlediği iş­te kasıd ve niyeti aranır. Buna göre Buhârî’nin görüşü netice itibariyle kızgınlık ve sinirlilik halet-i ruhiyesinde iken talâkın vuku bulmadığı yönündedir.”45 Tec- rid-i Sarih mütercimi Kâmil Miras da bu konuda şunları söyler: “Böyle olunca bir mecliste bir kelime ile üç talâkı, asabiyet burhanı-içinde birden söyleyen kimse­nin bu sözü bir heyecan ile şuursuz ve iradesiz deli gibi ağzından savurduğunu itiraf ettiği ve diğer durumları da bunu teyid ettiği surette bunu kabul ederek “hiç talâk vaki olmaz ve aile hayatı devam eder” demek ve bu suretle Islâm âleminde­ki sosyal yarayı tedavi etmek ilmin hududu dahiline bir hareket olur.”46 Müteah- hirin alimlerinden Ibn Teymiyye’nin (v. 728/1327) talebelerinden Hanbelî âlimi Ibn Kayyım el-Cevziyye (v.751/1350) bu konuda bir risale yazarak “Iğâsetü’l- Lehfân fi Hükmi Talâkı ’l-Gazbân ” (öfkeyle boşamanın hükmü) adlı eresiyle bu sözün hukuki sonuç doğurmadığını savunmuştur. Merhum Üstad Kâmil Miras’ın da bu görüşü tercih ettiği görülmektedir.

IX. Meşru Boşanma Gerekçeleri ve Boşanmanın Geçerliliği?

Aceleye ve ihmâle mani olmak, aile bağlarını muhafaza etmek için Islâm, bir takım şartlar koyarak talâkı kayıt altına almıştır. Çünkü bu bağ hayati önemi hâizdir, hemen koparılmamalıdır. Talâkta şaka olmayacağı da daha önce geçmiş­ti. Şu halde meşru boşanma olabilmesi için şu hususlara riayet edilmelidir:

A. Talâkın “şer’an ve örfen kabul edilebilir bir ihtiyaçtan” dolayı olması:

Talâkta ülfet ve muhabbeti kesme, bir arada bulunma âdetini yıkma ve fesa­da maruz kalma vardır. Evla olan bu hakkın, hanımın kötü ahlaklı olması gibi bir ihtiyaç halinde kullanılmasıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerîm’de “Eğer hanımlarınız size itaat ederlerse artık onların aleyhlerine başka bir yol aramayın”47 buyrulmaktadır. Ortada ciddi bir sebep yokken aile külfetinden kurtulmak için boşanmalar kadına ve çocuklara işkenceden başka bir şey değildir. Onun için zaruret olmadan bu la­fızlar kullanılmamalıdır. Hassaten yeni evli çiftler birbirlerini tam tanımadan talâk yoluna başvurmamalıdırlar. Zira zamanla aile hayatına alıştıklarında, erkek kadı­nı, kadın da erkeği tanıdığında sorunların daha kolay çözüleceği bir gerçektir.

B. Talâkın “kadının temiz halinde ve münasebette bulunmadan” olması:

Bu mesele fakihler arasında ittifak edilmiş bir şarttır. Buna göre koca hanı­mını hayız veya nifas halinde iken veya temiz fakat münasebette bulunduktan sonra boşarsa cumhura göre bu yasaktır. İbn Teymiyye gibi bazı alimler “şer’an nehyedilen bir talâk ise geçerli olmaz” demişlerdir.48 Hanefi alimlerine göre ise tahrimen mekruhtur. Buna “bidî=bidat talâk” denir. Böyle olmakla birlikte talâk geçerlidir. Bu talâk, Cuma günü ezan vaktinde yapılan alış-verişe ve gasbedilen arsa üzerinde kılınan namaza benzer. Alış-veriş ve namaz sahih, fakat başka se- bebten dolayı mekruhtur.49

C. Talâk “ayrı ayrı, teker teker” olmalıdır:

Alimler sünnete uygun talâkın teker teker olması hususunda ittifak etmişler­dir. Hatta Buhârî, sünnî talâkı tarif ederken “Temizlik anında ve birleşme olmak­sızın iki şâhid yanında verilen talâktır” demektedir.50 Kur’an-ı Kerîm’de talâk ko­nusunda dikkat çeken bir hususda “Hem içinizden adalet sahibi iki erkeği şahit ge­tirin” 51 emridir. Fakat cumhur ulemâ bu emri mendubiyete hamletmişlerse de Ta- bersi gibi Şia alimlerinden bazıları şâhidin vâcip ve gerekli olduğuna hükmetmiş­lerdir.52 Bu yorumlar evlilik birliğini korumaya ve talâk olayının ciddiyetine yöne­liktir. Cumhur ulemâ ise kadının nesil mahalli olması itibariyle kıymetli bulundu­ğunu bunun için nikahta şâhit, mehir hatta velisinin iznine bile ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir. Boşanmada ise bunlara ihtiyaç yoktur. Çünkü Sünnette böyle bir uygulama yoktur. Aynca karı-kocanın ayrılığına sebeb olan pırlan şâyi olmasm veya tekrar birleşme olursa âile için kamuoyunda su-i zan meydana gelmesin, şek­linde güzel bir aklî izah da getirmişlerdir.

İslâm dini üç talâkı üç temizlik halinde ve her temizlikte bir talâk olacak şe­kilde vermeyi tavsiye eder. Buna “hasen talâk” denir. Bir de “ahsen talâk” vardır ki iddeti bitinceye kadar ikinci bir talâk vermeden beklemedir. Koca tek veya iki talâkla boşadığı hanımına iddeti içerisinde tekrar dönmek isterse döndüğünde bu­na “ric’i talâk” denir. Dönmezse iddet bitince “bain talâk” olur. Bundan sonra ha­nımını almak isterse yeni bir nikahla ve mehirle alabilir ki buna “beynûnet-i suğ- ra” denir. “Beynûnet-i kübra” ise üç talâkla meydana gelen boşanmadır artık dön­mesi ve alması mümkün değildir.

Halk arasında söylenen ve bilinen “hülle” ise fıkıh literatüründe “tahlil=helal kılma” anlamındadır. Bunun ise yalnız nikah akdi yapıp boşanma ile değil, önce­ki kocaya helal olabilmesi için kadının iddeti bittikten sonra hülle kasdı olmaksı­zın bir başka erkekle evlenip zifafa girmeleri ve bundan sonraki ayrılığın ardından da iddetini doldurması gerektiği hükme bağlanmıştır.53 Öbür türlü uygulama dinen caiz değildir. Çünkü Hz. Peygamber hülle yapanla yaptıranın Allah’ın lanetine uğ­rayan kişiler olduğunu belirtmektedir.54 Şu hâdise de hülleden sakındırma yönüyle- meselenin önemini ortaya koymaktadır. Bir gün Hz. Ömer’e birisi geldi ve şu sor ruyu sordu: “Bir şahıs hanımını üç talâkla boşadı, sonra kardeşi herhangi bir şart koşmaksızm sırf o kadım kardeşine helal kılmak için onunla evlendi. Bu kadın ilk kocasına helal olur mu?” Hz. Ömer şu cevabı verdi: “Hayır! Ancak onu hakikaten isteyerek nikah yaparsa helal olur. Biz bunu Hz. Peygamber zamanında zina sa­yardık.”55 Demek ki bu yola başvurma Islâmi bir çare değildir.

SONUÇ

Bugün memleketimizde evlenme ve boşanma meseleleri medeni kanun hü­kümlerine göre resmen icra edildiğinden boşanan kadınlar genellikle maddi yön­den mağdur olmamakla birlikte özellikle dindar kadınların manevi mesuliyetten duydukları endişe sebebiyle böyle boşanmalar karşısında sıkıntı çektikleri görül­mektedir. Kadınlar madden ve manen mağdur olmamak için öncelikle günümüz­deki resmi nikahlarını mutlaka yaptırmalıdırlar. O halde evlenecek kişilerin nikah esnasında “talâk” konusunda da bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Boşama bir za­ruret halini alırsa ikaz ve te’dîb maksadıyla teker teker kullanılmalıdır, yoksa şe­hevî hislere göre hareket edip ani karar vererek böyle değerli bir müessese yıkıl- mamalıdır. Özellikle bu yetkiyi elinde bulunduran kocalar hissi davranmamalıdır. Nikah esnasında kadın “bir talâk” yetkisini alabilmelidir. Böylece kadın da ailede söz sahibi olduğunu ve manen sorumlu bulunduğunu hissedebilir. Talâkdan önce kadın veya koca mutlaka irşad, tenbih, ikaz, kınama ve azarlamadan sonra arabu­luculara müracaat ederek yuvayı ayakta tutmalıdırlar. Buna rağmen hâlâ sonuç alınmazsa “bir talâk” ile normal kadınların iddeti olan üç temizlik müddetini bek­lemeli, gerekiyorsa ondan sonra ayrılmalıdır. Yani koca üç talak vermeden ayrıl­malıdır. Çünkü üç talaktan sonra dönmek mümkün değildir. Hülle ise dinen ha­ramdır. Fakat “rici talakı” bâine dönüşmüş ise bir veya iki talâkla ayrılmış olanlar birkaç sene sonra dahi yeni bir nikah ve mehirle talak konusunda da biraz daha hassas olmak şartıyla tekrar evlenebilirler. Taraflar buna imkan hazırlamalıdırlar. Zamanımızda bu gibi olaylarla çok karşılaşmaktayız. Zaman zaman üç talâkla bo­şanan eşler bilahere barışıp bir araya gelmek istemektedirler. Böylece manen bir sıkıntı yaşanmaktadır. Bu çaresizlik bilinçsiz ve hissi bir davranış neticesidir. Do­layısıyla dinimizde üç talâk vererek ayrılma mecburiyeti yoktur. Eğer mutlaka eş­lerin ayrılması gerekiyorsa “tek talâkla” ayrılmış olsunlar ki ileride ihtimal dâhi­linde olan dönme kapısını kapatmamış bulunsunlar.

*Dr„ Bursa Merkez Vaizi

1 Bkz. Ibn Manzur, Lisânü’l-Arab, X, 225.

2 Geniş bilgi için bkz. Ibnü’l-Hümâm, Fethıı’l-Kadîr, Ut, 325-329.

3 el-Mevsılî, el-lhtiyâr, III, 121-124.

4 Barkadoğlu, Ali, “Hak” D.I.A. XV, 139.

5 Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi fi Tertibi’ş-Şerâl, III, 152; V, 297.

Serahsî, Usûlü’nde ruhsatı hakiki ve mecazi diye ikiye ayırdıktan sonra, bunların da kendi arasında iki kısımda mütalaa edildiğini örnekleriyle açıklar. Bkz. Usûlu’s-Serahsî, I, 117-121. Ebû Dâvûd, Talâk, 3.

6 Suyuti, Fethu’l-Kebir, II, 28.

9 Suyuti, Fethu’l-Kebir, I, 350.

10 Suyuti, Fethu’l-Kebir, III, 329.

11 Et-Talâk, 65/1.

12 Fahreddin er-Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, VIII, 222.

13 Ibn Mâce, Talâk, 31.

14 Ibnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadir, III, 410-412.

15 Bkz. Ibn Mâce, Talâk, 21.

16 Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Tercemesi, XI, 337.

17 Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VI, 152.

18 Er-Rûm, 30/21.

19 En-Nisa, 4/34.

20 Fahreddin er-Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, III, 316-317.

21 Suyuti, Fethu’l-Kebir, tl, 99.

22 En-Nisa, 4/34.

23 En-Nisa, 4/128.

24 En-Nisa,4/35.

5 En-Nisa, 4/19.

26 Müslim, Radâ,63.

27 Et-Talâk, 65/1-3.

28 El-Bakara, 2/229.

29 Ibnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, III, 329.

30 Buhârî, Talâk, 1.

31 Ahmed b. Hanbel, I, 265; es-Saâtî, Fethu’r-Rabbânî, XVII, 6.

32 Buhârî, Talâk, 4.

33 Müslim, Talâk, 15.

34 Abdurrahman el-Ceziri, Kitâbü’l-Fıkhı alâ Mezâhibfl-Erbaa, IV, 518-519.

35 Vehbe Zuhayli, Islâm Fıkhı Ansiklopedisi, IX, 372.

36 Ebu Davud, Talâk, 9.

37 Fetâvâ’l-Hindiyye, I, 354.

38 El-Cezirl, Mezâhibü’l-Erbaa, IV, 321.

39 Geniş bilgi için el-Ceziri, Kitâbü’l-Fıkhı alâ Mezâhibi’l-Erbaa, IV, 289; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadir, III, 348.

40 Fetâvâ’l-Hindiyye, I, 354.

41 Geniş bilgi için bkz. Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VI, 260-263; Vehbe Zuhayli, Islâm Fıkhı Ansiplopedisi,

IX, 322; Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Tercemesi, XI, 356.

42 Ibn Mâce, Talâk, 16.

43 Bkz. Buhârî, Talâk, 11.

44 Meselâ bkz. Bedrüddin el-Aynî, Umdetii’l-Kârt, IX, 557.

45 Bkz. Ibn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bâri Şerhu Sahihfl-Buhâri, IX, 389.

46 Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Tercemesi, XI, 360.

47 En-Nisa, 4734.

48 Bkz. Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, IX, 318.

49 Ibnü’l-Hümâm, Fethu’i-Kadîr, III, 329. ’

50 Buhârî, Talâk, 1. VI, 163.

51 Et-Talâk, 65/2.

52 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VIII, 113. (Azim Dağıtım)

53 1917 tarihli Osmanlı Aile Hukuk Kararnamesi, Madde, 117-118.

54 Bkz. Ebû Davud, Nikah, 15; Tirmizî, Nikah, 28.

55 Şevkâni, Neylü’l-Evtâr, VI, 158.