Makale

İSTÎÂZE ve BESMELE

İSTÎÂZE ve BESMELE

Ziya ŞEN*

Özet:

Biz bu çalışmamızda, Istiâze ve Besmele konusunu ele aldık, istiâze, şeytandan Al­lah’a sığınma anlamına gelir. Bismillahirrahmanirrahim şeklinde telaffuz edilen ve esirgeyip bağışlayan anlamına gelen Besmele hayırlı işlerin başlangıcından önce kullanılır. Istiâzenin birkaç türlü okunuş tarzı olmasına rağmen Besmele tek şekilde okunur.

Kur’an okuyacak olan kimselere okumaya başlamadan önce Istiâze ve Besmele ile başlangıç yapmaları tavsiye edilir.

Abstract:

Istiazah and Basmalah

In this article, we have dealt with “Istiaza” and “Basmalah”. The first word of ‘Isti­azah’ means refuge in Allah from Satan. Basmalah, said as Bismillahirrahmanirrahim and which means ‘in the name of Allah, the most Gracious, the most Merciful’ is used before each good work. Basmalah is read only in one way while istiazah has more than one reading.

It is advised to everyone who recites the Holy Qur’an before beginning it.

Key Words:

Glorious Qur’an, Surah (section of the Qur’an), Verse (chapter of the surah), Qira’at, Qurra (Qur’an-Reciters).

Giriş

Kur’an, Allah’ın insana gönderdiği emir ve yasaklarım içeren yegane eseri­dir. Şeytan, icra ettiği görevi gereği, Kur’an okuyan kişiyi, okuduğunu anlamak­tan ve onunla amel etmekten vazgeçirmek için var gücüyle uğraşır, kişinin kal­bine vesvese sokarak Kur’an üzerinde düşünmekten alıkoymaya çalışır. Şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak anlamına gelen istiâze, Kur’an kıraatine zemin hazır­latmak için bir mukaddimedir. Böylece okuyucu samimi bir kalp ve berrak bir zi­hinle Kur’an’ı okumaya başlar.

Genel anlamda Kur’an-ı Kerim’in çeşitli yerlerinde, insanı üzen, kederlen­diren ve ona sıkıntı veren şeyler için onun Allah’a sığınması tavsiye edilir’. Özel anlamda ise kişinin Kur’an okuyacağı zaman her türlü maddi düşünceden ve onu doğru bir şekilde anlamasına engel teşkil edecek olan şeylerden Allah’a sığınması telkin edilir.

Besmeleyle ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)’den pek çok rivâyet gelme­si ve Tevbe Suresi hariç her sûrenin başında zikredilmesi besmele’nin önemini vurgulamaktadır. Bundan dolayıdır ki o, bir anlamda Kur’an’ın özeti kabul edil­miştir. Besmele bir anlamda bütün peygamberleri ve kitapları birbirine bağlayan manevî bir bağ konumundadır.

Yaptığımız araştırma sonucunda, hadis kaynaklarında önemli bir yer tutan “İstiâze” ve “Besmele” ile ilgili bu güne kadar makale ve kitap türünde muhtelif çalışmaların yapıldığına şahit olduk. Tabii ki bu türden bizim karşılaşmadı­ğımız daha birçok çalışma yapılmış olabilir. Elde edip yüzeysel bir şekilde de olsa inceleme fırsatı bulduğumuz bu konu ile ilgili olarak yapılan müstakil ça­lışmalar şunlardır: Risaletü’l-Besmele: Ebû Said Muhammed el-Hâdimi; Bes­mele Tefsiri: Hacı Bektaş Veli (Hazırlayan: Rüştü Sardağ); Besmelenin Esrarı: Şemsettin Yeşil; Besmele: Abdullah Aydemir (Diyanet ilmi Dergi, C. 10, Sayı: 106-107, Mart-Nisan 1971); îstiâze: Abdullah Aydemir (DÎB’lığı Dergisi, C. 10, Sayı: 104-105, Ocak-Şubat 1971). Bu ve benzeri çalışmalara ilave olarak tefsir mukaddimeleri2, kıraatla ilgili bazı eserler3 ve ansiklopedi maddeleri4 bü konuya temas etmişlerdir.

Istiâze’nin Lügat Anlamı:

‘“A-v-z” kökünden gelen ve istif’âl ölçüsünde olan “îstiâze” kelimesi lügat­te “iltica”, “korunma” ve “sığınma” anlamlarına gelir, sığınan kimseye “âiz” de­nir5. Kötülüklerden korunmak için birinin yardımına başvurma anlamında kulla­nılır, günlük dilimizde “eûzü” olarak bilinir.

Istiâze’nin Terim Anlam»;

Terim olarak “îstiâze”, her türlü kötülükten korunabilmek için sözle Allah’ın yardım ve himayesini istemeyi ifade eder ve bunun için “Eûzü, maâzalaah” (Al­lah’a sığınırım), “Neûzü billah” (Allah’a sığınırız) gibi ibareleri kullanılıp. “Eşya­mızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allah’a sığınım;, aksi hal­de biz zulmedenlerden oluruz7” ayeti maâzallah’m kullanımı ile ilgili güzel bir ör­nektir. “Avze”, “me’âz”, “me’âze” ve “te’avvuz” da aynı anlama gelen kelimeler­dir8. “Kur’an okuduğun yaman derhal o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın”" ayetin­deki açık ifade sebebiyle, istiâze kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmaktır, şeklin­de tarif edilir10. Kur’an-ı Kerim’de istiâze “Allah” lafzı ile yedi, “Rab” ile sekiz, ‘‘Rahman” sıfatı ve cin kelimesiyle birer defa olmak üzere on yedi ayette geçmek­tedir11. îstiâze konusuna hadislerde de geniş yer verilmiştir12. en-Nesai, es-Sünen’in- de istiâze ile ilgili olarak Hz. Peygamber’den mükerrerleri ile birlikte 111 hadis nakletmiş (istiâze, 1-65), hadisler, senedleri ve mükerrer olanları hazfedilip diğer hadis kaynaklarından yirmi yedi hadis ilave edilmek sûretiyle Haşan Abdülhamid tarafından Tehzibü Kitabi’1-lstiâze (Kahire 1989) ve Ukkâşe Abdülmennân et-Tîbî tarafından el-lstiâze Keyfe Limâzâ ve Mimme Isteâze ’r-Rasûl (Kahire 1413) adıy­la yayımlanmıştır13.

îstiâze’nin Yapılış Tam:

îstiâze, Kur’an’dan bir âyet olmadığı için14 kurra onun lafzı konusunda ihtilaf etmiştir. Kırâat alimlerinin çoğunun seçmiş olduğu sîga “ (….) lafzıdır15. Ebû Amr ed-Dâni (ö. 444/1052), Kitap ve Sünnete uygun olduğu için bu­nu tercih ettiğini söyler. Buna delil olarak kitaptan “Kur’an okuduğun zaman o ko­vulmuş şeytandan Allah’a sığın. Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rabbine gü­venenler üzerine bir nüfuzu yoktur”16, âyetini, sünnetten ise, “Rasulullah, kirâattan önce aynen bu lafızlarla istiâze etti”11 hadisini gösterir18. Ebû Tâhir İbn Sivar (ö. 497/1102) ve Ebû’l-îz el-Kalânisi (ö. 521/1127) bu sîgada ittifak olduğunu söyler­ken, Sehâvî (ö. 643/1245) de “Cemâlü’l-Kurra ve Kemâlü’l-Ekirrâ” isimli eserinde bu sîga üzerinde ümmetin icmâ ettiğini söyler19. Bununla birlikte, kırâat alimleri ta­rafından sahih kabul edilen istiâze sigalanndan herhangi birini okumak da caizdir. Bu sigalardan bazıları şunlardır:

20- (…….)***

21- (…….)

22- (…….)

23- (…….)

24- (…….)

25- (…….)

26- (…….)

27- (…….)

28- (…….)

Namaz Dışında Istiâze’nin Vakti:

Namazın dışında olan istiâze’nin kırâattan evvel mi yoksa kırâattan sonra mı okunacağı mevzuu tartışılmıştır. Ebû Hureyre (ö. 58/677)’den gelen bir riva­yete dayanan Sünen sahibi Ebû Dâvud (ö. 275/888), istiâze’nin kırâata başlama­dan önce değil, sonra yapılacağı kanısındadır29. Kanaatimize göre Ebû Dâvud (…….) “Kur’an oku(mak iste)diğin zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl, 16/98) âyetinde yer alan “okumak is­tediğin zaman” şeklindeki mazi sigasmı göz önünde tutmuştur. Çünkü ona göre istiâze’nin kırâattan önce olması, kırâatı esnasında okuyucuya gelecek olan ves­veseyi engeller30. Öte yandan Hz. Peygamber’in Istiâze’yi kırâata başlamadan ev­vel okuduğu konusunda da pek çok rivayet mevcuttur3’.

Netice itibariyle Hz. Peygamber’den gelen farklı rivayetler, istiâzenin kırâ- ata başlamadan önce okunması gerektiği konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Çünkü istiâzenin kırâattan sonra okunduğu ile ilgili ondan hiçbir rivayet varid ol­mamıştır. Müfessirler, de Nahl 98’den istiâzenin kırâattan önce okunacağını an­lamıştır ve bizim geleneksel uygulamamız da bu doğrultudadır. Yani İstiâze, kı­rattan evvel okunmalıdır.

Istiâze’nin Keyfiyeti:

Kur’an-ı Kerim’i gerek sûre başından ve gerekse sûre ortasından okuma­ya başlarken, kıraat sesli olacaksa istiâze sesli, kırâat sessiz olacaksa istiâze sessiz olarak okunur. Bu konuda kırâat alimleri ittifak halindedir, tercih edilen görüş de budur. İmam Nâfı’ (ö. 169/785), Kur’an’ın tamamında, ister sûre, is­ter ayet başlarında olsun, istiâze’yi gizli, besmeleyi ise açıktan okumuştur. Râ- vi Halef (ö. 229/843)’e göre üstadı Hamza (ö. 156/772), istiâze’yi Fâtiha’nın evvelinde sesli, Kur’an’ın diğer yerlerinde ise gizli okurdu. Diğer râvi Hallâd (ö. 220/835)’a göre ise, Hamza Kur’an’ın her yerinde sesli ya da sessiz oku­mayı caiz görürdü32. îstiâze namaz haricinde okunduğunda, kırâat sesli olacak­sa istiâze sesli, sessiz olacaksa istiâze de sessiz olur33. Ancak îbn Ebî Mer­yem’e göre Ibn Kesîr (Ö.120/737), Nâfî’, Ibn Âmir (ö.. 118/736), Âsim (ö. 127/745), Kisâî (ö. 189/804) ve Ya’kub (ö. 205/820) Fâtiha’da ve Kur’an’m her yerinde istiâze ve besmeleyi sesli olarak okurdu34. Razi’nin ifadesine göre “imam Şafii (ö. 204/819) el-Um’m adlı eserinde şöyle der: Abdullah Ibn Ömer’in, istiâzeyi gizli; Ebû Hureyre’nin ise açıktan okuduğu rivayet edilmiş­tir. Açıktan okunsa da, gizli okunsa da caizdir. Razi, yazarını vermediği el- Imla adlı eserden ise şunu rivayet etmektedir: “İstiâze cehren okunur; gizli okunursa da bir sakıncası yoktur”35.

Netice itibariyle kıraat sesli olacaksa istiâze sesli olur, sessiz olacaksa isti­âze de sessiz olur, ister ferdi, isterse cemaatla olsun namazlarda ise her zaman sessiz okunur. Tabii, mezhepler arasında bu konuda ufak tefek görüş ayrılıkları da mevcuttur.

îstiâze’nin Hükmü:

Kur’an gaybî varlıklardan olan şeytandan herhangi bir kötülük düşüncesi geldiği zaman Allah’a sığınmamızı emreder. “Ne zaman şeytandan bir kötü dü­şünce seni dürtüklerse, Allah’a sığın; çünkü O işitendir, bilendir.” (A’raf 39/200.) “Kur’an okumak istediğin zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Çünkü inananlara ve Rabbine dayananlara (karşı) o şeytanın bir egemenliği yok­tur.” (Nahl 70/98-99) ayetlerinde, şeytanın bütün dürtüklemelerine karşı ve Kur’an tilavetine başlamadan önce mü’minlerin Allah’a sığınmaları emredil- mektedir. Bunun için mü’minler Kur’an okumaya başlarken “Euzu billahi mi- ne’ş-şeytani’r-racim” “Kovulmuş olan şeytandan Allah’a sığınırım” cümlesini okumaktadırlar. Hz. Peygamber (s.a.s.)’den gelen rivayetlerin çoğuna göre isti­âze sözü de budur. Buradaki hitabın Hz. Peygamber’e yöneltilmesi ve salih amellerden olan Kur’an kıraatına has kılınması bir uyan içindir. Bu hitaba diğer Müslümanlar da muhataptır. Ne sağından ve ne solundan bâtılın kendisine ula­şamadığı Kur’an okunduğunda böyle bir ihtiyaç söz konusu ise, diğer ameller için elbette buna çok daha ihtiyaç vardır36.

Âlimlerin çoğuna göre ister namazda olsun isterse namazın dışında, Kur’an- ı Kerim tilâvet edileceği esnada, istiâze müstehaptır37 Vacip olduğunu söyleyen­ler de vardır38. Meselâ İmam es-Sevri (ö. 161/777) ve Ata bin Ebî Rabah (ö. 114/732) bu görüştedirler39. Atâ, istiâzenin vacip olduğuna dair birçok delil getir­di. Birincisi: Hz. Peygamber hep istiâzeye devam etmiştir. Öyleyse istiâze, Ce- nab-ı Hakkın, “Ve O (Rasül)’e uyun”. (Araf, 7/158) emrine binaen vacip olur. İkincisi: Ayetteki lafzı, emirdir ve vücup ifade eder. Sonra onun bü­

tün kıraatler esnasında vacip olduğunu söylemek gerekir. Çünkü Cenab-ı Hak (***)buyurmuştur. Hükmün, uygun vasfın hemen peşinden getirilmesi, sebep-netice ilişkisine delalet etmektedir. Buna göre de, sebep tekrar ettikçe hüküm de tekrar edecektir. Üçüncüsü: Cenab-ı Hak. kovuln\uş şeytanın şerrini savuşturmak için istiâzeyi emretmiştir. Zira, (***) sözü, bunu ihsas ettirmektedir. Şeytanın şerrini savuşturmak vaciptir, binaen aleyh istiâzenin de vacip olması gerekir. Dördüncüsü: ihtiyatlı yol, istiâze yap­mayı gerektirir ki, bu da bizim bu konuda özetlediklerimizden ibarettir40.

ibn Şirin (ö. 110/728): “insan, ömründe bir kere istiâze yapsa bu vacibin kendisinden düşmesine yeter” der.41. Bazı alimler de “istiâze Rasulullah’a vacip idi, ümmetine değil” demişlerdir42. Elmalık M. Hamdi Yazır (Ö.1942) konu ile il­gili olarak şöyle der: “Istiâzedeki Allah’a sığınma emri, manası ile bir emirdir. Kur’an okumaktan faydalanmak için ilk önce şeytandan Allah’a sığınmak lazım­dır. Bu ise, aslında kalp ile yapılan bir iştir. Onun için alimlerin çoğu, sözlü ola­rak “eûzü” çekmek vacip değil müstehaptır, demişlerdir”43.

Şâfıi (ö. 204/819), Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Muhammed b. Haşan (ö. 189/804) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) gibi alimler “Namazda istiâze tilavet içindir, namaz için değildir”, derken Ebû Yusuf (ö. 182/798) ise “istiâze namaz içindir” der44. Namazda birinci rekâtta yapılan istiâzenin bütün rekâtlar için ge­çerli olup olmayacağı ile ilgili olarak Şâfıi ve Ebû Hanife, bunun bütün namaz için yeterli olduğunu söyler45, imam Malik (ö. 179/795) ise farz namazlarda de­ğil, sadece teravihte istiâzeyi gerekli görür46.

Namaz dışındaki istiâze menduptur. Fakat bu emri bir gereklilik sayıp her okumada istiâzenin vacip olduğunu söyleyen ve namazın her rekâtında istiâze yapmayı gerekli görenler de vardır47. îbn Şirin, Nehai ve bunların görüşünde olan bir grup, namazın her rekâtında istiâzeyi okumuşlardır48. Ebû’l-Leys es-Semer- kandi (ö. 373/982)’nin rivâyetine göre ise, istiâze farzdır. Kur’an okuyan kimse başlangıçta istiâzeyi söylememişse ve bunu da okumaya devam ettiği anda hatır­larsa, okumayı keser ve istiâzeden sonra kaldığı yerden devam eder45.

Netice olarak, İslam alimlerinin çoğuna göre Nahl Sûresi’nde geçen istiâze ile ilgili emir, vücup değil mendupluk ifade eder. Buna göre Kur’an okumaya başlamadan önce istiâze okumak sünnettir. Namazdaki istiâzeye gelince ise bu, bazı alimlere göre vacip olup her rekâtta besmele ve Fatiha Sûresinden önce oku­nur. Hanefi ve şafılere göre ise okunması sünnet olup sadece birinci rekatte bes­mele ve Fatiha Sûresi’nden önce okunur.

İstiâze Kıraat İçin mi Yoksa Namaz İçin mi Yapılır?

İmama uyan kimse imamın arkasında içeker mi; çekmez mi? İmam Ebû Hanife ve İmam Muhammed’e göre, kıraatte bulunmadığı için, iy-i çek­mez. İmam Ebû Yusuf’a görevse, çeker. Ebû Hanife ve İmam Muhammed’in de­lili, Cenab-ı Hakk’ın JS O Ua-JÜl ^ ü L Jü öl J&\ i i lila sözüdür. Cenab-ı Hak bu ayette istiâzeyi Kur’an okumaya bağlamıştır. Halbuki imama uyan kıraatte bulunmaz ve dolayasıyla i de çekmez. İmam Ebû Yu­suf’un delili ise şudur: iy-\ çekmek şayet Kur’an okumak için olsaydı Kur’an okuma tekerrür ettikçe, onun da tekrarlanması gerekirdi. Halbuki bu böyle değil­dir; tam aksine namaz kılındıkça istiâze tekrarlanır. Bu da istiâzenin kıraat için değil de, namaz için olduğuna delalet eder“.

İmama uyan kimsenin namazda istiâzeyi okuyup okumayacağı konusunda da mezhepler arasında görüş birliği yoktur. Bu durumda, imama uyan kimsenin kendi mezhebine göre amel etmesi gerekmektedir.

BESMELE

Biz Müslümanlar hayırla neticelenmesi için yasaklanmış olan kötü ve çirkin işler dışındaki her işimize besmeleyle başlarız. Bu, bizim örf ve adetlerimizin ge­reği olduğu gibi Rabbani bir emirdir de. Herhangi bir işi yapmaya başlamadan önce Yüce Yaratıcı’mn adını zikretmek, Allah tarafından Peygamber’e vahyedil- miş olup bu aynı zamanda bir edep ve saygı kuralıdır. Bu düstur, “Yaratan Rab- binin adıyla oku. O inşam “Alak”dan yarattı. Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibi­dir. O kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretendir.” (Alak, 96/1-5) âyetlerinde ifadesini bulmaktadır.

Islâm öncesi dönemlerde, önemli işlerine Hıristiyanlar “Baba, oğul ve Kut­sal Ruh” adına; Yahudiler, Hz. Süleyman geleneğini sürdürerek “Allah adı ile”; Müşrikler, taptıkları büyük putlarm adlarını söyleyerek “Lat Adına, Uzza Adına, Menat Adına” diyerek; Hanifler* de “Bismikâllahümme” (Ey Allah’ım senin adın ile) diyerek başlarlardı, inananlar da Allah Teâlâ’nın “Yaratan Rabbinin adı ile oku...”51 emri ile önemli her işe “Besmele” ile başlamayı gelenek haline getir­mişlerdi.52

“Fa’lele” vezninde olan “Besmele” “Bismillah” demek manasındadır53. Mushaf-ı şeriflerde iki türlü besmele vardır. Birisi, sûre başlarında yazılan ve sû­reden bağımsız olan besmele, diğeri Nemi Sûresi’nin 30. ayetindeki besmeledir. Bu besmelenin, Nemi Sûresi’nde yer alan ayetin bir parçası olduğu açıkça bilin­mektedir. Bundan dolayı besmelenin Kur’an âyeti olduğunda şüphe yoktur ve bu durum, açık bir tevâtür ile ve âlimlerin ittifakıyla kesin olarak bilinmektedir54. Fa­kat sûre başlarında yazılan, her sûreyi birbirinden ayıran ve kırâatin başında oku­nan besmeleye gelince: Kırâat ve mezhep imamlarının bu konuda ihtilaf ettiğini görürüz. Mekke ve Küfeli imamlara göre sadece Fâtiha Sûresinin evvelindeki besmele o sûreden bir âyettir. Medine, Şam ve Basralı kurra ve fukaha besmele­yi Fâtiha’dan ve diğer sûrelerden bir ayet saymamıştır. Şâfıilere göre ise, Fâtiha ve diğer sûrelerin başında bulunan besmele o sûrenin bir ayeti sayılmıştır. Bun­ların ileri sürdüğü görüşün mesnedi şudur: “Kur’an’ın, Kur’an olmayan şeylerden tecridini tavsiye eden selef âlimleri, besmeleyi mushaflara yazmışlardır. Kur’an’ın vahiy olmayan şeylerden arınması yolundaki titizlikten ötürü de, Fâti­ha Sûresinin sonuna âmin yazmamışlardır. Eğer bu besmeleler Kur’an’dan (yani o sûreden) bir âyet olmasaydı onlan da yazmazlardı. Mushaf’ın iki kapağı arasın­da, Kur’an’dan başka bir şey bulunmadığı hakkında icma vardır. Bunu teyid eden başka haber ve rivayetler de mevcuttur.”55 Şafii’nin ikinci görüşüne göre besme­le, Fâtiha’nın evvelinde bir âyet, diğer sûrelerin başmda ise, âyetin bir parçasıdır. Ibn’ül-Cezeri, birinci görüşün daha doğru olduğunu söyler.56 imam Mâlik, Ebû Hanîfe, bazı Hanbeliler ve Sevri’nin görüşüne göre ise Fâtiha ve diğer sûrelerin evvelinde bulunan besmele, müstakil birer âyet olmayıp sadece sûrelerin arasını ayırmak için teberruken yazılmıştır. Şayet bir ayet olsaydı, sûrenin diğer ayetle­ri gibi açıktan okunurdu. Diğer bir görüşe göre de, besmele her sûrenin evvelin­

Hz. Peygamberden önce tek Allah inancına bağlanan, putlara tapmayıp cahiliye âdetlerine bulaşmayan kimseler de müstakil bir âyettir, sûreden değildir. Bu, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvud’dan gelen bir rivayettir57. Bakillani’ye göre ise besmele ne Fatiha ne de diğer sûrele­rin bir ayetidir. Sadece Nemi Sûresinin bir ayetidir58.

Yukarıda verdiğimiz bilgiler ile ilgili her grup kendince deliller göstermiş ve kendilerinin haklı olduğunu ispat etmeye çalışmışlardır.59

Netice itibariyle besmelenin Kur’an’da bir ayet olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Fakat sûre başlarında yer alan besmele konusunda, bunların ait oldu­ğu sûrenin bir ayeti kabul edilip edilemeyeceği ile ilgili olarak aynı şeyi söyleme­miz mümkün değildir. Şâfıilere göre Besmele hem Fâtiha Sûresinde ve hem de diğer sûrelerde müstakil birer âyettir. Mâlikîlere göre ise “Besmele, ne Fâti- ha’dan ne de diğer sûrelerden bir âyettir. Hanefılere göre ise besmele, Kur’an’dan bir âyettir. Ancak onun her sûrenin başında yazılı olması, her bir sûrede ayrı bir âyet olduğunu göstermez.

Kıraat Hxni Yönünden Besmele:

Kırâat imamları iki sûre arasındaki besmelenin okunup okunmaması husu­sunda ihtilaf etmişlerdir. Bunların görüşlerini şu şekilde özetleyebiliriz: 1-lbn Kesîr, Kalun, Asım, Kisâî, Ebû Cafer ve Verş, Enfâl ile Berâe arası hariç, Kur’an-ı Kerim’deki bütün sûreler arasında besmeleyi okurlar.60 Bunlara “Ehl-i Besmele” denir.61 2-Hamza, birinci sûrenin sonunu ikinci sûrenin evveline vas- leder.62 3-Verş, Ebû Amr, İbn Âmir ve Ya’kub iki sûre arasında besmele çekme­den sekte yapmayı benimsemişlerdir. Ancak Müddessir-Kıyâme, Înfitâr-Mutaffı- fîn, Fecr-Beled ve Asr-Hümeze arasında besmele ile sekte yapmayı tercih etmiş­lerdir.63 4- Burada zikredilesi gereken son bir okuyuş tarzı da şudur: Bir sûreyi di­ğer bir sûreye besmelesiz vasletmek.64

Berâe Sûresinde Besmele:

Bizim kullandığımız mushaflarda Tevbe Sûresinin evvelinde besmele yer almamasına rağmen Abdullah îbn Mesûd’un kendine ait olan mushafında bu sû­renin evvelinde besmele yazılıdır.65 Besmelenin Tevbe’nin evvelinde çekilmeye­ceği hususunda kırâat alimleri ittifak etmişlerdir.66 îbn Hacer ve Hatib el-Bağdadi’ye göre Tevbe Sûresinin evvelinde besmele çekmek haramdır.67 Bu sûrede bes­melenin bulunmayışının sırrıyla ilgili olarak îbn Abbas şöyle der: “Hz. Ali’ye Berâe Sûresinde niçin besmele yazılmadı, diye sordum. Şöyle cevap verdi: Bes­mele bir güven verme ifadesidir. Halbuki Berâe Sûresi bir savaş emri ile inmiş­tir, O’nda güven verme yoktur.”68 Süfyan b. Uyeyne de şöyle der: “Bu sûrenin ba­şında şunun için besmele yazılmamıştır. Besmele rahmettir. Rahmet ise eman ya­ni güven vermedir. Halbuki bu sûre münafıklar ve savaş emri ile ilgili olarak in­miştir. Münafıklara ise güven yoktur.”69

Mushaf-ı Osmani’nin hiçbirinde buraya besmele yazılmadığı ve Berâe sûre- si’nin müstakil bir sûre olmayıp Enfâl’in devamı gibi kabul edildiğinden dolayı bu sûre’de besmele’nin yer almadığı da rivayet edilmiştir70.

Berâe Sûresinin evveline besmele yazılmamıştır. Bu sûreyi okumaya başla­madan önce besmele çekmek caiz değildir. Hatta namazda Berâe Sûresi’nden okumak isteyen bir kimse yanlışlıkla besmele çekerek kırâata başlasa, büyük bir hata yapmış olacağından namazın fasid olabileceği bile nakledilmiştir. Ancak bu mahzur yalnız sûrenin evveli için söz konusudur.71

Yukarıda verilen gerekçeleri göz önüne aldığımızda şunları söyleyebiliriz: Kur’an’ı Berâe Sûresinden okumaya başlayan birisi, sadece eûzü çekerek kıraatına başlar. Ancak Enfal’i bitirip Berae’ye devam edecek kişi ise besmele çekme­den okumasını sürdürür.

îstiâze Kur’an’dan bir âyet değildir. İnananlara, Kur’an okumaya başlama­dan önce, şeytanın vesvesinden korunma ve diğer gündelik yaşamlarında kendi­lerini her türlü kötülükten muhafaza etmeleri için istiâzeyi okumaları önerilmiş­tir. Berâe Sûresi dışında Kur’an’m bütün sûrelerinin başında yer alan ve Nemi Sûresi’nin de bir ayeti olan besmele, Müslümanlara hayıflı işlerine başlamadan önce okumaları tavsiye edilen bir âyettir. Besmelenin Kur’an’dan bir âyet oldu­ğu konusunda herhangi bir ihtilaf yoktur. Üzerinde ittifak sağlanamayan konu, sûre başlarındaki besmelenin o sûrenin bir âyeti olup olmadığı meselesidir. Buna göre ihtilaflar, meselenin esasıyla değil teferruatıyla ilgilidir.

* D. E. Ü. İlahiyat Fakültesi

*** Arapça metinler düzenlenememiştir. Çalışma devam etmektedir

1 Bu konu ile ilgili olarak şu ayetlere bakılabilir: Bakara, 2/67; Hûd, 11/47; Meryem, 19/18; Mü’minûn, 23/97, 98; Mü’min, 40/27; Duhân, 44/20; Mücadele, 58/10; Felak, 113/1-5; Nâs, 114/1-6 .

2 Mesela: Ibn Kesir, Tefsiru’l- Kur’ani’l-Azîm, İstanbul 1985, I, 27-31 (Istiâzenin tefsiri), I, 31-37 (Besmele); el-Kurtubi, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Cami’li Ahkami’l- Kur’an, Mısır 1967, I, 86-91 (İstiâze ile ilgili on iki mesele), I, 91-107 (Besmele ile ilgili yirmi yedi mesele); Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (Sad.), İst. trs. I, 15-56 (Besmele); Razi, Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer et-Tefsir’ul-Kebir, Tahran trs. 1,1-173 (İstiâze ve Besmelenin tefsiri).

3 Mesela: es-Sehâvî, Cemâlü’l-Kurra ve Kemâiü’l-Ekirra, Kahire, 1408/1987, II, 482-484; Ibn’ül-Cezeri, en-Neşr fi’l-Kırââti’i-Aşr, (Th. Ali Muhammed ed- Debba’) Mısır trs. I, 243-271; Ebû Bekr Ahmed b. Muhammed el-Cezeri, Şerhu Tayyibeti’n-Neşr, Mısır 1369/1950, s. 47-52; İsmail Karaçam, Kur’an-ı Kerim’in Nüzulü ve Kıraati, s. 381-395; a.mlf., Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri ve Okuma Kaideleri, İstanbul 1976, s. 4Ö4-413.

4 Mesela: Muhsin Demirci, “İstiâze Maddesi”, TDV Islâm Ansiklopedisi, İstanbul 2001, XXIII, 318-319; Kasım Kufralı, “Besmele Maddesi”, Islâm Ansiklopedisi (MEB), II, 568-570.

5 el-Cevheri, es-Sıhâh, Beyrut 1399, ]l, 566; er-Rağıb el-lsfahâni, el-Müfredât fi Garibi’l-Kur’an, Mısır trs. s. 526; Ibn Manzur, Lisânu’l-Arab, Beyrut 1955, III, 498; ei-Kâmâsu’l-Muhît, Beyrut trs. I, 369; Âsim Efendi, Kâmûs Tercemesi, İstanbul 1305, II, 94.

6 Muhsin Demirci, a.y.

7 Yusuf sûresi, 12/79.

8 el-Cevheri, a.y.; Ibn Manzur, a.y.; Firuzâbâdî, a.y. ; Âsim Efendi, a.y.

9 en-Nahl, 16/98.

10 Ibn Kesir, a.g.e. IV, 522.

11 Muhsin Demirci, a.y. ( Bu konudaki örnekler için bk. Bakara 2/67; Hud 11/47; Yusuf 12/23, 79; Mü’min 40/27; Duhan 44/20).

12 Bu konudaki hadisleri derli toplu olarak görmek için bk. Wensinck, Mu’cem’ul-Mufehres Li Eifâzi’i- Hadis, İstanbul 1986, IV, 424-432.

13 Muhsin Demirci, a.y.

14 es-Sehâvî, a.g.e. II, 483; Arthur Jeffery, Mukaddimetân fi Ulûmi’l-Kur’arı, Kahire 1954, s. 285; Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1988, I, 65.

15 İbn Galbun, Ebû’l- Hasan Tahir b. Abdilmun’îm, Kitabu’t-Tezkira ffl-Kırâât, Kahire 1981, I, 83; ed- Dânî, Ebû Âmr Osman b. Said, et-Teysir Fi’l-Kıraâti’s-Seb’a, Beyrut 1404/1984, s. 86; Ibn’ül-Cezeri, a.g.e. I, 243; ed-Dimyâtî, Ahmed bin Muhammed bin Ahmed bin Muhammed Abdülğani, Ithafu Fudaiâi’l Beşer fi’l- Kıraâtfl-Erbea Aşer (Th. Ali Muhammed ed-Dabba’), Mısır trs. s. 19; Jeffery, a.y. ; Muhammed Sâlim Muhaysın, el-Mühezzeb fi’l-Kırââti’l-Aşr, y.y. 1978, I, 30.

16 en-Nahl, 16/98-99.

17 Ahmed b. Hanbel, Müsned, İstanbul 1402/1982, VI, 45.

18 ed-Dânî, a.g.e. 16-17.

19 Ali Muhammed b. Es-Sehâvi, a.g.e. II, 482. 20 Ibn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 250.

21 İbn’ül-Cezeri, a.g.e. I, 251.

22 Ibn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 250; Ebû Bekr Ahmed el-Cezeri, a.g.e. s. 47.

23 Ibn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 250; Ebû Bekr Ahmed el-Cezeri, a.g.e. s. 47.

24 ibn’ül-Cezeri, a.g.e. I, 251.

25 ibn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 249.

26 Ebû Bekr Ahmed el-Cezeri, a.g.e. s. 47.

27 İbn’ül-Cezeri, a.g.e. I, 249."

28 İbn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 251.

29 Sehâvi, a.g.e. II, 482.

30 Mahmut Muhammed Hattab es-Subkî, el-Menhelü’l-Azbu’l-Mevrud Şerhu Sünen-i Ebû Dâvûd, 1394y.y. V, 187.

31 Ahmed b. Hanbel, a.g.e. IV, 45; ed-Dâni, a.g.e. 16; Sehâvi, a.g.e. II, 482.

32 Sehâvi, a.g.e. II, 482.

33 ed-Dâni, a.g.e. s. 17; ibn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 252-253; Ebû Bekr el-Cezeri, a.g.e., s. 47-48; ed-Dimyâti, a.g.e. s. 40; Paluvi, Hamid b. Hâce Abdulfettah, Zübdetü’l-lrfan, İstanbul 1312, s. 6.

34 Ibn Ebi Meryem, Nasr b. Ali b. Muhammed, Kitabu’l-Mûdah fi Vücûhi’l-Kıraât ve ‘llelihâ, Cidde 1414/1993, II, 224.

35 Razi, a.g.e. I, 61.

36 Ebû’S’Suûd Efendi, Irşâdü’l-Akli’s-Selim, Kahire ts., V. 139-140.

37 ibn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 257-258; Muhaysın, a.g.e. I, 30.

30 Muhaysın, a.y.

39 ed-Dimyâtî, a.g.e. s. 19.

Razi, a.g.e. I, 82-83.

Muhaysın, a.g.e. I, 30.

Ibn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 257-258.

43 Elmalılı, a.g.e. V, 257.

Ibn’ül- Cezeri, a.g.e. I, 257-258.

46 Jeffery, a.g.e., s. 285.

el-Cassas, Ebû Bekr Ahmed bin Ali er-Râzî, Ahkamu’l-Kur’an, Beyrut 1335, III, 191; Ibn’ül-Cezeri, a.y.; Jeffery, a. y.

47 Süleyman Ateş, a.g.e. I, 64.

48 el-Kurtubi, a.g.e. I, 86; Jeffery, a.y.

49 el-Kurtubi, a.g.e., I, 87-88.

50 Razi, a.g.e. I, 62.

51 Alak, 96/1.

52 Mehmet Soysaldı, Günümüzde Kur’an’ın Anlaşılması, İslâmî Araştırmalar, Cilt: 14, Sayı:1, Ankara 2001. s. 19.

53 Âsim Efendi, a.g.e. III, 1173.

54 Yazır, a.g.e. I, 36.

55 el-Cassas, a.g.e. I, 8.; Rasul Ca’fereyân, Ükzübe ve Tahrifu’l-Kur’an Beyne’ş-Şeriati ve’s-Sünneti,

y.y . 1413. s. 59.; Abdullah Aydemir “Besmele” Diyanet İlmi Dergi; Cilt: 10, Sayı. 106-107,

Ankara 1971. s. 82-83.

58 Ibn’ül-Cezeri, a.g.e. I, 270.

57 Ibn’ül-Cezeri, a.g.e. I, 270; Bu konudaki tartışmalarla ilgi olarak ayrıca bk. Cassas, a.g.e. I, 9-13.

58 Rasul Ca’fereyân, a.g.e. s. 60. (el-lntisar li Nakli’l-Kur’an, s.71-74’den naklen)

59 Bu konuda geniş bilgi için bk. Suûd b. Abdullah, El-fânisân, Ihtilafül-mefessirîn, Riyad, 1997, s, 86-92

60 Ibnü’l-Cezeri, a.g.e. I, 259; Paluvi, a.g.e. s.6.

61 İsmail Karaçam, Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri, s. 410.

62 Ibnü’l-Cezeri, a.g.e. I, 259; Paluvi, a.g.e. s. 6.

63 Ibnü’l-Cezeri, a.g.e. I, 261 ; Paluvi, a.g.e. s. 6.

İsmail Karaçam, a.g.e. 411.

65 Muhammed Ahmed Hatır, Kıraatu Abdillah İbn Mesud, Kahire 1990, s. 73.

66 İbn Galbun, a.g.e. I, 83.

67 Muhaysın, a.g.e. I, 33.

68 Kurtubi, a.g.e. VIII, 62.

69 Kurtubi, a.g.e. VIII, 63.

70 Geniş bilgi için bk. Ibn Ebi Meryem, a.g.e. I, 228; Ibn’ül-Cezeri, a.g.e. I, 265.

71 Yazır, a.g.e. IV; 262-263.