Makale

RAMAZAN VE İYİLİK

RAMAZAN VE İYİLİK

Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Diyanet İşleri Başkanı

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere insan mükerrem bir varlık olarak yaratılmıştır. Mükerrem olmak, varlıklarla ilişkide kerem sahibi olmaktır. Muhtaçlarla, mazlumlarla, mahzun gönüllerle beraber olmak; onlara değer vermek demektir. Mükerrem olmak, iyi insan olmak, iyilik yolunda yürümektir. Herkese gönlünü açmak, karşılıksız sevmek ve Allah’ın ihsan ettiği nimetlerden ihsan bilinciyle vermeyi bilmek demektir. Allah Teâlâ, “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2.) ayetiyle ölümü ve hayatı yaratmasındaki hikmetin, insanın iyilikle sınanması olduğuna dikkat çekmektedir.
İslam’ın temel hedeflerinden birisi, yeryüzünde iyiliği, güzelliği ve güzel ahlakı yaymak; kötülüğü ve çirkinliği de ortadan kaldırmaktır. Kur’an-ı Kerim’de müminlere ihmal edilemez bir sorumluluk olarak yüklenen “emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker” görevi de söz konusu hedefin, el birliğiyle gerçekleştirilmesine yöneliktir. Bu bağlamda iyiliğin çizgisinde yaşamak ve iyiliğin egemenliğinde yaşanabilir bir dünya inşa etmek için çalışmak, Müslümanların iman ve kulluk görevidir.
Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere en güzel şekilde yaratılan insanoğlu birtakım özellikler, sorumluluklar ve yetkilerle donatılarak dünya sahnesinde yerini almıştır. Şüphesiz ki Allah’ın mülkünden olan bu imkân ve nimetler bir amaca bağlı olarak insanoğlunun emanetine verilmiş ve insan, bunlar üzerinde, Allah’ın irade ve rızasına uygun bir şekilde tasarruf etmekle yükümlü tutulmuştur. Mülkün gerçek sahibi hiç şüphesiz Yüce Allah’tır. İnsan her tasarrufunda bu bilinçle hareket etmek durumundadır. Allah’ın mülkü üzerinde tasarrufta bulunurken diğer varlıkların hakkını da gözetmek mecburiyetindedir. Bu tavır, iyiliğin ve iyi insan olmanın en temel şartıdır. Nitekim Cenab-ı Hak, insanı cimrilikten, bencillikten sakındırarak bütün mahlûkata karşı iyilik yapmaya yöneltmektedir. İyilik ve takvada yardımlaşmayı emretmektedir. “İyilik ve takva hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun…” (Maide, 5/2.) ve “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür.” (Zilzal, 93/7.) ayetleriyle bizleri iyiliğe teşvik etmektedir.
İyilik, Allah’ın rızasını kazanma arzusuyla O’nun bahşettiği nimet ve imkânları paylaşmaktır. Mazluma, muhtaca, yetime, yoksula kol kanat germektir. Kimsesize kimse olmaktır. İyilik, sadece maddi imkânlarla da sınırlı değildir. Bazen içten bir tebessüm, bazen samimi bir duadır iyilik. Bazen bir hüznü, bir acıyı paylaşmak yahut bir sevince ortak olmaktır.
Bugün ne yazık ki insanlığın en büyük sorunu, iyiliğe uzaklığı, merhamete ilgisizliği, sevgiye susamışlığıdır. Kalbe hayat veren bu bereket pınarlarına yabancılığıdır. Dünyanın üzerine bir kâbus gibi çöken huzursuzluğun, öfke ve ihtiras nöbetlerinin, şiddet fırtınalarının en temel sebebi de budur. İnsanların iyilikten, adaletten, merhametten, şefkatten uzaklaşmış olmalarıdır. Zira iyilikten uzak kalmak, insanlıktan uzak kalmaktır; iyiliğe yabancı kalmak, insanlığa yabancı kalmaktır. Yüce dinimiz İslam, bu kuraklığı yeşertmek ve bu açgözlülüğü gidermek için iyiliği bir hayat biçimi olarak insanlığa teklif etmektedir. Bizlere, iyiliğin zirvesi olan isar ahlakını kuşanmak suretiyle başkalarını kendimize tercih etmeyi kurtuluş yolu olarak göstermektedir. Bir davranışın “iyilik” diye nitelenebilmesi için vazgeçilmez şartın samimiyet olduğunu, gösterişe ve dünyevi hiçbir beklentiye düşmeden, ihlas, takva ve ihsan şuuruyla yapılmış olması gerektiğini öğretmektedir.
İyilik medeniyetinin mensupları olarak bugün bizlere düşen, bu inancı, ideali ve ahlakı bütün dünyaya egemen kılmaktır. Yeryüzünde umudu, kardeşliği, sevgiyi çoğaltmaktır. İslam’ın ihsan mefkûresini ve ecdadımızın iyilik mirasını emanet bilinciyle günümüze ve geleceğe taşımaktır. İnsanlığı örseleyen her türlü şiddet sarmalına ve nefret girdabına karşı insanoğlunun en değerli yanı olan şefkat ve merhamet duygusunu en güçlü hâle getirmektir. Bu ideali gerçekleştirirken de Kur’an ve sünnetin rehberliğinde hareket etmektir.
Kur’an ve sünnetin rehberliği, bizlere, iyilik yaparken insan onurunu gözetmeyi ve kimseyi incitmemeye özen göstermeyi öğretmiştir. Temelleri Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in uygulamalarına dayanan İslam medeniyeti bunu temin etmek üzere tarih boyunca her alanda yüzlerce vakıf kurmuş ve bu vakıflar marifetiyle iyilik hareketini kurumsallaştırmıştır. Ayrıca Müslümanlar, İslam dininin hayırda yarışma ilkesinden hareketle imarethaneler, şifahaneler, düşkünlerevi, aşevi, cami, okul, sebil, köprü gibi iyilik abidesi birçok eser tesis etmişlerdir. Mensubu olduğumuz inanç ve medeniyet, bizlere iyiliği daha da güçlendirmek, iyilik kervanını yeryüzünün her yerine ulaştırmak ve kötülüğe yer bırakmamak için el birliğiyle çalışma sorumluluğu yüklemektedir.
Biliyoruz ki iyilik ötelendiğinde ve ihmal edildiğinde kötülük kendine zemin bulmaktadır. Dolayısıyla kötülüklerle mücadelede en etkin ve doğru yöntem, iyiliğin yaygınlaşması için hep birlikte çalışmaktır. Yüce Rabbimizin emrettiği üzere “kötülüğü iyilikle savmak”tır. Onun için kötülüklerin yeryüzünü kuşattığı, vicdanları esir aldığı günümüzde iyiliği yeniden hayata hâkim kılmak adına zihinlerde ve gönüllerde güçlü bir farkındalık oluşturmak zorundayız. “Dünyayı, paylaşıldıkça çoğalan iyilik değiştirecektir.” bilinciyle bir iyilik seferberliği başlatarak hayatı ve yeryüzünü güzelleştirmek mecburiyetindeyiz.
Bizler, bu büyük sorumluluğun bilinciyle, bu sene ramazan ayı temasını “Ramazan ve İyilik” olarak belirledik. Bu rahmet mevsimi vesilesiyle her alanda iyilik ahlakına ve iyiliğin gücüne vurgu yaparak farkındalığımızı güçlendirmeye çalışacağız. İslam’ın iyilik anlayışını önce kendi hayatımızda ve hayatın her alanında egemen kılarak kötülüklerin ortadan kalkması için el birliğiyle mücadele edeceğiz. İnanıyoruz ki Allah, iyilerin yardımcısıdır ve bu yolda rızası için çalışanları asla yalnız bırakmayacaktır.