RAMAZANLA İYİLEŞMEK
Abdulbaki İŞCAN
DİB Başkanlık Müşaviri
Kur’an-ı Kerim, yerde ve gökte ne varsa hepsinin Allah’a ait olduğunu beyan eder (Nisa, 4/126.) ve bunu sık sık hatırlatır. Bu hatırlatma aynı zamanda insanoğlunun güç ve hâkimiyet bakımından ne kadar zayıf olduğuna ve kendisini muhakkak ve salt mülkiyet sahibi olarak görmesinin beyhudeliğine de işaret eder. Beyhudedir çünkü mülkün gerçek sahibi Allah’tır. O, mülkü dilediğine verir, dilediğinden çekip alır. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltır. Her türlü iyilik onun elindedir (Âl-i İmran, 3/26.), insan zaten zayıf yaratılmıştır (Nisa, 4/28.) ve zaafları vardır, menfaatine de düşkündür. Üstelik dünya hayatı da gelip geçicidir (Mümin, 23/39.) ve insan için bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. (Enam, 6/32.)
İyilik Allah içindir
Kur’an-ı Kerim bir taraftan ebediyete akan dünya hayatını ve insanı olumlu olumsuz yönleriyle anlatırken diğer taraftan da insana kendi eliyle kendini tehlikeye atmamasını ve iyilik yapmasını tembihler (Bakara, 2/195.) ve hayır yolunda harcamaları ‘Allah’a borç verme’ olarak ifade eder. (Bakara 2/245.) İyiliği de insana bir görev olarak yükler: İnsan, az bir iyiliğe çokça mükâfat veren Allah’ın rızasını umarak yardım etmeli, iyilikte bulunmalıdır. Muhtaç kimseleri kendisine tercih etmeli, bencillik ve cimrilikten kaçınmalıdır. Yardımını gizli yapmalı, insan onurunu kırmamaya özen göstermelidir. Yaptığı iyiliği başa kakmamalı, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumuna düşmemelidir. Sevdiği şeylerden infak etmeli, hoşlanmadığı şeyleri başkalarına vermeye kalkışmamalıdır. Hayırlı işler yapmada yarış hâlinde olmalıdır. Hiçbir karşılığa, teşekküre, dünyevi beklentiye girmemelidir. Nihayetinde iyilik Allah içindir ve karşılığını da Allah’tan beklemelidir.
Yüce Allah’ın bu ahlaki emir ve tavsiyelerini, Peygamber Efendimizin yaşantısı boyunca uyguladığını, merhamet ve sevgi ile beslenen, güven ve samimiyet ile bütünleşen kişiliği ile iyilik yolculuğunda da müminlere öncülük ettiğini görürüz. Davranışlarında insanın kalbine danışmasını öğütleyen Allah Resulü, iyilik ve kötülüğü de vicdanla ve duyarlılıkla izah eder. (Darimi, Büyu’, 2.) Böylece kendisine bahşedilen kabiliyetleri ile insana; iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edecek bir kılavuz sunarken söz, hâl ve hareketlerine rehber olacak ölçüyü de ortaya koyar.
Ama birtakım zıt özellikler ile yaratılan insanın o gafil yanı, o cahil yanı, varoluşun en önemli erdemlerinden birine, iyiliğe o kör yanı, hayra uzak o aymaz yanı onun insan olarak kalmasına nasıl izin verecek? Toplumsal hayatın vazgeçilmez esaslarından insani değerler, hayata yön veren, rehberlik eden ve insanı insan kılan dinamikler iken insanın tevazudan uzak o kibirli yanı, nezaketten uzak o şekvacı yanı buna nasıl müsaade edecek?
İnsanın verimli bir toprağa benzetilmesi de muhtemel ki bu sebepledir. Ona ne ekilirse biçilecek olan da odur. O hangi yönde eğitilirse o istikamette hayat sürecektir. Hayat, insanın karşısına çıkardığı bazı soruları ile akışını değiştirebilmektedir üstelik. Ahlaki yönü ağır basan ‘Nasıl yaşamalıyım?’ da bu tür sorulardandır. Soruyu sadece dünya hayatının buhran ve bunalımlarında cevabı bulunacak ve çözüme kavuşturulacak derecede sıradan bir soru olarak görmek doğru olmayacaktır. Zira Kur’an-ı Kerim, müminleri bir yandan dünya hayatının aldatıcılığı hususunda ikaz ederken (Fatır, 35/5.) diğer yandan da bu soruya net bir cevap verir: “De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (Enam, 6/162.)
İnsanı var eden iyilik
İnsan için esas olan iyi bir yaşantıyla iyi bir kul olmak değil midir? Rahmeti ve bilgisiyle her şeyi kuşatan Allah’ın ‘Ne iyi bir kul’ iltifatına mazhar olacak, Cenab-ı Mevla’yı unutmadan sürdürülecek bir ömür, mümin için iyi bir ömür değil midir? Kirden pastan arınmış bir gönül ile iyiyi her zaman ve herkes için iyi bilme, kötüyü de her zaman ve herkes için kötü bilme çizgisinde bir hayat, iyi bir hayat değil midir?
Şüphesiz öyledir. Ancak bugün dünyanın bir yarısında milyonlarca insan ne yazık ki açlık, susuzluk ve kıtlık içinde ve bunlara bağlı hastalıklarla mücadele ederken ölümle yüz yüze. Diğer yarısındaki milyonlarca insan ise yemenin aşırılığına kaçarak maruz kaldıkları hastalıklarla hayatlarını sürdürmekte. Milyonlarca insan unutulmamış bir zalimliğin şeytansı gücüyle soykırıma uğrarken, vatanlarından sürülürken, geride kalan milyonlarca insan da bilinçli bilinçsiz bu katliamlara destek olmakta, arka çıkmakta, göz yummakta.
Üstelik bu hercümerçte kimse kimsenin farkında değil. Hayata anlam katan ne varsa bu kadar acının karşısında başka bir anlama bürünüyor sanki. Ramazanın rahmeti nurdan bir örtü gibi üzerimizi örterken insan, gönlünü huzura kavuşturacak olan iyilikle ve gönlünü huzursuz eden, içinde kuşku bırakan kötülük ile sınanmakta. İnsanın iyilikle var olabilmesi buna bağlı. Çeşit çeşit çelişkilerle dolu zamanın acayip hâlleri dağlardan akan kar kütleleri gibi üstümüze yığılırken yükü muhabbet ve merhamet olan nice gönül eri de iyiliği kalbin alışkanlığına dönüştürmekte, bir mazlumun, bir garibin çaresizliğine çare aramakta. İnsan yalnızca sahip olduğu şeylerden ibaret değildir zira. İnsanı ayakta tutan inancıdır, değerleridir; umutları, hayalleri, hedefleridir. Yaşantısına anlam katan bu değerlerle ayakta kalabilir insan. İnsan iyilikle var olabilir. Irka, dile, coğrafyaya bakmaz iyilik, düşmanı dosta dönüştürebilir. İnsan iyilikle insandır ve insana ne iyilik gelirse Allah’tandır, ne kötülük dokunursa insanın kendindendir. (Nisa, 4/79.)
Hayrın anahtarı, şerrin kilidi olmak için iyiliğe önce kendinden başlamalı insan. Önce kendine bakmalı, kendini düzeltmeli. Düşüncelerini iyilikle yoğurmalı. Sonra ana babaya, akrabaya, fakire, biçare kimseye, yetime, düşküne, yakın ve uzak komşuya, yolcuya, arkadaşa yönelmeli. Allah’a yakın olanlardan olmak için yapmalı bunu. Özenli ve sürekli bir çabayla yapmalı. Darlıkta ve bollukta Allah için harcamalı, en çok sevdiğinden Allah için verebilmeli, verdiğini Allah için unutabilmeli.
Ramazan bize ne söyler?
Günlük hayatın meşgale ve koşuşturmaları her yeri kuşatmışken, insan kendi dünyasından, kendine has dünyasından uzaklara atılmışken, kendi ruhundan koparılmışken, ramazan tüm bereketiyle, o eşsiz zenginliğiyle, hayat bahşeden bir nehir gibi, toprağa can katan bir yağmur gibi, bir güneş gibi kendini göstermek üzere. Her sene insan ömrünün tüm mevsimlerini abat edecek bir serinlikle gelir ramazan. Onun gelişiyle insan ruhu, her vakit artan müstehzi bir sorumsuzluktan, bütün o gafletin, kusurun, ihmalin arasından huzurlu bir teslimiyete berrak su gibi akar. Onun uhrevi atmosferinde insanın çıkarcı, bencil, dünyaya düşkün yönü törpülenerek gönlü, ahlakı, vicdanı zenginleşmeye koyulur.
On bir ayın süruru ramazanda her şey kendine mahsustur, özeldir ve biraz da şiir gibidir. İnsanın tüm iç hâllerini ve dışa yansıyan nahif görüntülerini, hafif bir bedenin taşıdığı titrek bir yüreğin dilinden dökülür gibi parça parça mısralara dökerken onun “diriltici rüzgârı” ruhlara ve kalplere tesirli bir şekilde etki eder. Duygular, aynı kaynaktan beslenirken, ramazanın rahmeti, günün her anına bir ışık gibi yayılır. Yapraklarını açmaya çabalayan gül tomurcuklarına benzeyen insani ve ahlaki hasletler, mümin gönüllerde iyice belirginleşir, bir ömür niyetiyle onlara eşlikte bulunur. Çevre civarda yaşanan güzellikleri mümkündür ki her insan içinde ayrı ayrı hisseder. Vaktin bereketi ile günün aydınlığına kapı aralanırken oruçlu gönüller, Allah’ın rızasını kazanmak için O emretti diye her türlü gösterişten uzak, bedenin isteklerine sağlam bir iradeyle karşı durur, sınır koyar. Şaşırtıcı hiçbir şey yoktur. Her şey olması gerektiği gibidir. Aslına yani yaratılışa uygundur. Aç tokla yan yana gelir, aynı safta yerini alır, zengin ile yoksul aynı amaç için arzularını dizginler. Yokluk içinde olan hâli vakti yerinde olanın şemsiyesi altındadır. Çocuksu bir heyecan ile olgun bir sevinç iç içedir. Cimrilik cömertliğe, öfke sabra, düşmanlık dostluğa, intikam sevgiye ve şiddet barışa dönüşür. Kötülük iyilikle giderilir, iyilik kötülüğe galip gelir.
Ramazan insana iyi gelir
Bu münbit zeminde seher vaktinin ramazana has ılık esintileri, mümin gönülleri iyiliklerle öylesine kuşatır ki hepsi aynı gecenin sahuruna icabet eder, aynı günün orucuna niyetlenir, aynı akşamın iftarına beraberce kavuşur. İftar vakti bazen sabırla bazen sabırsızca beklenirken saf bir neşe o anın lezzetine çeşit çeşit manevi lezzetler katar. İnsanın duygu ve düşünceleri bambaşka bir muhabbetle sarıp sarmalanır. İyilik iyiliği çağırır, ramazan her hayra kapı açar. Tüm hayatın ramazan hayatı, tüm zamanın ramazan mevsimi, tüm davranışların iyilik olmasını arzulayan bir birliktelik, şefkat ve merhamet duygularıyla kötülüklere karşı devasa bir kalkan olma ümidini taşır. Görünür görünmez cümle güzelliklerin kaynağı olan Kadir-i Mutlak’ın sonsuz rahmetinin bir tezahürü olarak ramazan; korkudan ümide, kederden sevince, sıkıntıdan feraha, karanlıktan aydınlığa uzanan bir yol olur. Bir gününe bakıldığında o ne kadar hareketli, ne kadar dolu ise bütününe bakıldığında o kadar sakin, o kadar dingin ve o kadar zengindir. Bu gufran ayı, sahurdan iftara, iftardan sahura boşluk bırakmaksızın bütün inananları kucaklarken iyilik ve takvada yarışmaları için herkese yön verir. Sanki hayatın her anını bir bütün hâlinde göstermek ister de sevinçle tüm güzellikleri ardı ardına sıralar.
Ramazan, yaratıcısına teslim olmuş her kalbe iyi gelir. Onun en katı gönüllere dahi söyleyecek bir sözü, en onulmaz yaralara dahi sürülecek bir merhemi ve en paslı kalpleri dahi açacak bir anahtarı vardır. Kur’an-ı Azimüşşan’ın insanla buluştuğu bu zaman diliminin her gününün tahminlerin de ötesinde iyilik ve bereket ile hayatın tamamına etki etmesi de bundandır. Bu kuvvetli etkiyle, çağın sıkıntılarından, bunalımlarından tutun da insanın yaşadığı huzursuzluğa, olumsuzluğa, umutsuzluğa kadar türlü türlü karmaşa toplumda kendini geri çeker. O mücehhez mevsime, o görkemli iklime mahsus aydınlık ve gönül ürpertileriyle zamanın içinde beliren istisnai demler, yüklendikleri anlamları ile hayatı iyilikten yana ahenkli ve istikrarlı bir düzene koyar. Bu düzenin bahtiyar âşıklarına gıpta etmemek mümkün değildir.
Dünyada iyilik edenler için bir iyiliğin olduğunu bilen iyilik ehline, Rablerinin katında olanın kendileri için daha hayırlı olduğuna inanan hayır ehline, kötülüğe bile iyilikle karşılık veren gönül ehline selam olsun.