İLAHİ VAHYİN İYİLİK ÇAĞRISI
Doç. Dr. Ayşe Betül ORUÇ
Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi
Kur’an, insanın hayat rehberi ve hidayet kaynağıdır. Bireyin, Yaradan ve diğer insanlarla ilişkisinde önemli esaslar ortaya koymuş ve bu esaslar ayetlerde farklı yönleriyle zikredilmiştir. Bu ilkelerden biri de iyiliktir. Ayetler, iyiliğin köklü ve derin anlamlarını sunarak insanın varlık gayesine işaret eder. Bu anlamda, ilahi buyruğun şekillendirdiği bir hayat ve bunun sonucunda ulaşılacak ebedî saadet öne çıkar.
Kur’an-ı Kerim’de iyilik anlamında kullanılan “birr” ifadesi sözlükte “genişlik, hayırlı işleri genişletmek ve yaymak” anlamına gelir. Bu nedenle iyilik, maddi imkânlarla veya bedensel kabiliyetlerle sınırlanamayan geniş bir manayı ifade eder. Ayetlerde iyiliğin zihin, inanç, duygu ve davranış boyutundaki yansımaları dile getirilir. “Hasene”, “hayr”, “maruf”, “hüsün” ve “nimet” gibi kavramlarla iyiliğin boyutları zenginleştirilir. Böylece Kur’an, insan için çok boyutlu bir iyilik çağrısında bulunur.
“Hayr” kelimesi insanların elde etmek istediği maddi ve manevi faydaları ifade ederken “şerr” kelimesinin zıddı olarak kullanılır. Yapılan iyiliklerin yöntemine işaret eden, “Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da kefaret olur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Bakara, 2/271.) ayeti iyiliğin en hayırlı yöntemini vurgular. “Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” (Bakara, 2/148.) buyrularak müminler hayır yarışına davet edilir.
Kişi, bazen aklıyla bazen arzuları sebebiyle bazen de duygularının yönlendirmesi neticesinde güzel ve hoş gördüğü bir duruma yönelir. “Hüsün” kelimesi, insanın hoş ve güzel bulduğu bu durumları ifade ederken “hasene” kelimesi insanı sevindiren nimetleri belirtir. Bu ifade kötü ve kötülük anlamındaki “seyyie” kelimesinin zıddıdır. İnanan kullarına iyiliği emreden Yüce Allah, onlardan her zaman iyiyi tercih etmelerini ister. “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.” (Zümer, 39/18.)
Akıl veya şeriat yoluyla iyi ve güzel olduğu bilinen hususlar için “maruf” kelimesi kullanılır. İslam, insanın hayatının her aşamasında iyilik ve hayır yolundan sapmaması uyarısında bulunur. İlişkilerin yıprandığı, insanların dengelerini yitirdiği ve sıkıntılı bir dönem olan boşanma gibi kritik durumlarda dahi iyilik yolunun takip edilmesi öğütlenir. “Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun yahut onlardan güzelce ayrılın.” (Talak, 65/2.) ayetinde evliliğe devam etme ya da evliliği sonlandırma kararının iyilik üzere (maruf) olması emredilir.
“Nimet” kelimesi ise iyilik hâlini ifade etmek üzere kullanılır. “Hâlbuki Allah’ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız.” (Nahl, 16/18.) ayetinde Allah’ın insanlara bahşettiği sayısız nimetlere ve iyiliklere işaret edilir.
Kur’an insanlara çok yönlü iyilik çağrısında bulunurken iyiliğin yegâne kaynağı olarak Allah’ı gösterir. “Şüphesiz O iyilik edendir, çok merhametlidir.” (Tur, 52/28.) “Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” (Âl-i İmran, 3/26.) ayetlerinde hayır ve iyi olarak her ne varsa Allah’ın kudreti ile mümkün olduğu ifade edilir. Kur’an’da iyiliğin kaynağının ve sahibinin Allah olduğu beyan edilir. “Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur.” (Yunus, 10/107.) buyrularak da lütuf ve ikram sahibi Allah’ın kullarına karşı iyilikleri hatırlatılır. Dolayısıyla bu yüce kaynaktan ilham alan insan, hayatının her alanına iyiliği hâkim kılmalıdır.
Yüce Allah, insana erdemli bir hayatın yolunu gösterir. Bu hayat için gerekli olanları da emreder. “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 16/90.) ayetinde emredilenler arasında iyilik de bulunur. İyilik konusunda öncelikli gruplar ayetlerde zikredilerek insanlara yol gösterilir. “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin.” (Nisa, 4/36.) çağrısıyla bireyden topluma uzanan bir iyilik anlayışı vurgulanır. “Biz insana anne babasına iyi davranmasını emrettik.” (Ankebut, 29/8.) buyrularak belirtilen genel grupların yanı sıra özellikle anne ve babaya iyilik edilmesi emredilir.
İnsanı yoktan var eden ve en iyi tanıyan Allah, insan için iyiliğin ne olduğunu da en iyi bilendir. Allah’ın insanı sevk ettiği bu iyilik yolu ise kişinin iç huzura ulaşarak toplumla barışmasını sağlar. Bu açıdan Kur’an’ın emrettiği iyilik olgusunun kapsamı da oldukça geniştir. “Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah adil davrananları sever.” (Mümtehine, 60/8.) ayetinde düşmanlıkları açıkça görülmeyen herkese karşı iyiliğin, adaletin esas alınması buyrulur. “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 41/34.) buyrularak iyilik ve kötülüğün birbirinden farklı olduğuna dikkat çekilir. İyiyi ve iyiliği tercih edenlerin kazançlı çıkacağı hatırlatılır. Böylece bütün eylemlerde iyiliğin hâkim olması istenir. “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bakara, 2/177.) buyruğunda iyiliğin samimi inanç ve niyetle birlikte amel yönü gözler önüne serilir. “…İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir. Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Bakara, 2/189.) buyrularak usulünce yapılan eylemlerin değerli olduğu, cahiliye âdetlerinin düşüncesizce tekrarında bir hayır olmadığı beyan edilir.
İslam ahlakına göre bir aile içinde konumlanan ve ailelerden oluşan toplumun bir unsuru olan Müslüman’ın uyması gereken birtakım kurallar bulunur. Bunlardan biri de “emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker” ilkesidir. İyiliğin yaygınlaşması ve kötülüğün önlenmesi bakımından her Müslüman kendi ölçüsünde yükümlüdür. Toplum içinde iyilik ve güzelliğin yayılmasını emreden Yüce Allah, mümin kullarının niteliklerinden bahsederken iyiliği emredip kötülükten sakındırma işlevini özellikle beyan eder: “Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velileridir. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler.” (Tevbe, 9/71.) buyrularak Müslümanların vazgeçilemez bir niteliği olarak iyiliğin yaygınlaştırılması zikredilir. “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” (Âl-i İmran, 3/110.) ayetinde hayırlı bir toplum olabilmek için iyiliğin toplumda yaygınlaştırılması vazifesi öne çıkartılır. Elbette iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevi kolay bir vazife değildir. Nitekim Hz. Lokman oğluna öğüt verirken “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman, 31/17.) ifadelerini kullanır. Böylece kişinin Allah’a kulluk görevi olan namazı, toplumsal hayattaki görevi olan iyiyi emredip kötüden sakındırmayı, karşılaşılan problemlere karşı metanetle hareket ederek yoluna devam etme anlamında sabrı dile getirirken bu işlerin özen ve dikkat gerektiren meseleler olduğuna işaret eder.
Yüce Allah, iyi olan ve iyiliği tercih eden kullarını sever. “Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Bakara, 2/195; Âl-i İmran, 3/134.) ifadelerinin ayetlerde tekrar edilmesi, Kur’an’ın iyilik çağrısının mükâfatla sonuçlanacağını da ortaya koyar. “Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, ‘Rabbiniz ne indirdi?’ denildiğinde, ‘Hayır indirdi.’ derler. Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah’a karşı gelmekten sakınanların yurdu ne güzeldir.” (Nahl, 16/30.) buyrularak iyilik yolunu takip edenlerin bu dünyada güzelliği hak ettikleri gibi ahiret hayatlarının daha da hayırlı ve güzel olacağı beyan edilir. “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.” (Ankebut, 29/69.) müjdesini veren Allah, emrettiği iyiliğin mükâfatının olacağını hatırlatır.
Nihayetinde iyiler için iyilik yarışı pek çok nimetlere ve lütuflara mazhar olacakları cennet ile son bulacaktır. Zira “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir.” (Zilzal, 99/7, 8.) buyruğunda temel bir ilke beyan eden Kur’an-ı Kerim, yapılan iyi ve kötü amellerin karşılığının olacağını hatırlatır. “Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.” (İnfitar, 82/13.) ayetinin yanı sıra “Hayır (sandıkları gibi değil!), iyilerin yazısı ‘İlliyyûn’dadır.” (Mutaffifin, 83/18.) buyrularak Kur’an’ın iyilik çağrısına hem samimi inançla hem de salih amelle olumlu cevap verenlerin cennette üst mertebelerde olacağı haber verilir.
Kur’an ayetleri iyiliğin kaynağı olarak Yüce Yaradan’a işaret eder ve O’nun emrettiği bir iyilik yarışından söz eder. Bu yarışta samimi bir inancın ve erdemli davranışların değerli olduğu vurgulanır. İnsanın iç huzuru yakalaması ve toplumsal hayatta barışın, iyiliğin yaygınlaştırılması için hayır yolunda çalışmak teşvik edilir. “Birr”, “hasene”, “hayr”, “maruf”, “hüsün” ve “nimet” gibi kavramlarla ifade edilen bu iyilik anlayışı, insanı sadece bireysel anlamda değil, toplumsal ve evrensel çerçevede de değerli ve sevilen biri yapar. İyilik yolculuğunun sonunda ise Allah’ın sevdiği kullar içinde olma ve cennet nimetlerinin müjdesi yer alır.