KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE SAVMAK
Dr. Şaban KONDİ
DİB Din Hizmetleri Genel Müdürü
Paylaştıkça çoğalan nimet: İyilik
İyilik ve kötülük mücadelesi, insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insan Hz. Âdem’den bu yana süregelen bu mücadele, kıyamete kadar devam edecektir. Allah, toplumları kötülüklerden uzaklaştırıp iyiliğe yönlendirmek için peygamberler göndermiş ve bu peygamberler aracılığıyla insanlara kötülüğü ortadan kaldırmanın yöntemlerini öğretmiştir. Bu yöntemlerden biri de “kötülüğü iyilikle ortadan kaldırma” ilkesidir. Bu ilke, kötülüklerin bulaşıcı özelliğini ortadan kaldırmaya yönelik ilahi bir tedbir niteliği taşımaktadır.
İyilik sadece bir garibe yardım etmek, bir yoksulu yedirmek ya da bir hayır yapmakla sınırlandırılamayacak kadar geniş bir kavramdır. İnsanlık tarihiyle yaşıt olan bu kavramın özünde, görsellikten ziyade bir yaşam tarzı, tüm varlıkların huzur ve uyum içerisinde yaşayabileceği bir hayat standardı oluşturmak vardır. İnsan fıtratına en uygun davranışlardan biri olan iyilik; toplumsal barışı sağlayan, paylaşım duygusunu güçlendiren, insanı ötekinin derdiyle hemhâl olmaya yönelten bir erdemdir.
İyilik, bolluk zamanlarında olduğu gibi darlık zamanlarında da maddi ve manevi bütün imkânları paylaşabilmektir. İyilik, aynı zamanda empati yapabilmektir. İyilik, paylaşımlarımızda muhataplarımıza üstenci bir bakışla ya da sadece bir acıma duygusuyla değil, aynı göz ve yürek hizasından bakarak yapılması gereken bir değerdir.
İlahi ilke: Kötülüğü iyilikle ortadan kaldırmak
Kur’an’ın hedeflerinden birisi de insanlar arasındaki ilişkilerin iyilik esasına dayalı olduğu bir toplum inşa etmektir. Her alanda iyiliğin çeşitlerini artırmaktır. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim insanlığa, önce iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu anlatmış, iyilik kavramının merkezine Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere imanı yerleştirmiş (Bakara, 2/177.) sonra da kötülüğün nasıl ortadan kaldırılacağına ve iyiliğin yaygınlaştırılacağına dair prensipler ortaya koymuştur. (Nahl, 16/90; Âl-i İmran, 3/104; Hud, 11/114; Bakara, 2/44.)
İslam, kötülüğe karşı iyilikle mukabelede bulunmayı ahlaki bir ilke olarak tavsiye eder. Kötü ile değil, kötülükle mücadele ederek ötekinin de iyiliğini ister. Bu bağlamda Yüce Allah, kötülükler karşısında iyiliği elden bırakmamayı, “kötülüğü iyilikle savmayı” (Kasas, 28/54.) ahlaki bir ilke olarak “iyiliklerin kötülükleri gidereceğini” (Hud, 11/114.), “iyilikle kötülüğün asla bir olmayacağını” (Fussilet, 41/34.) hatırlatarak iyilik karşısında en azılı düşmanların bile bu güzel, yapıcı yaklaşımın tesiriyle samimi bir dost/arkadaş olabileceğini vurgular. Böylece, kötülük yapanın yaptığı kötülükten utanıp çekineceği, olumsuz davranışından vazgeçeceği umulur.
Düşmanı bile samimi bir dosta çevirmek, gönüllere hitap etmekten, onlara iyilik yapmaktan geçer. Kur’an’a göre öncelikli amaç, kötülük yapan bir kimseyi yeniden kazanabilmektir. Kur’an, “Kötülüğü iyi ile savma” yöntemini benimser. Çünkü her insanın hayatında iyilik kötülükten daha üstün bir yere sahiptir. Bu yüzden iyilik, insanı iyileştirir, yapanı mutlu eder. Yuvaları huzurlu kılar. İşleri kolaylaştırır; kin, nefret ve düşmanlığı giderir. Hz. Yusuf’un kardeşlerine, “Bugün size kınama yoktur.” (Yusuf, 12/92.) buyurduğu gibi Mekke’nin fethinde Hz. Peygamber (s.a.s), yıllarca kendisine işkence eden, hatta öldürmek için komplo kuran insanlara, “Bugün size kınama yoktur. Gidiniz, serbestsiniz!” buyurarak (İbnu’l-Esîr el-Cezâirî, el-Kâmil-fi’t-Târîh, Matbaatü’l-Müniriyye, c.2, s.170.) tüm insanlığa örnek olacak bir tavır göstermiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), kötülüğe iyilikle karşılık vermenin nefse ağır geldiğine, ama aynı zamanda yüksek bir ahlaki hedef olduğuna da işaret etmiş, kötülüğe iyilikle karşılık vermenin düşmanlıkları sıcak dostluklara çevireceğine işaret etmiştir. Bu ilke, ideal bir Müslüman olmanın ve sağlıklı bir toplum ilişkisi kurmanın temel esaslarından biridir.
Kötülüğü iyilikle ortadan kaldırmanın sınırları
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek Müslümanın şiârıdır. Ancak her kötülüğün iyilikle karşılanması mümkün değildir. Zira Kur’an’ın bakış açısı ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) uygulamaları bize göstermektedir ki kötülüğe iyilikle karşılık vermek ilkesi bireysel hak ihlalleriyle sınırlıdır. Bu ilke, kamu haklarını, dinin temel değerlerini tehdit eden kötülükleri, Allah ve Resulü’nün koyduğu ilkelere karşı düşmanca tavrı, toplumun huzur, güven ve barışına zarar veren davranışları kapsamaz. (Ali Bardakoğlu, “Eşkıya”, TDV İslam Ansiklopedisi, c.11, s.463-466; c.4, s.499.)
Paylaşmanın ve iyiliğin dönüştürücü gücü
İslam dini paylaşmayı ve iyilik yapmayı sadece bir erdem değil, aynı zamanda bir ibadet olarak görür. Kur’an-ı Kerim’de, iyiliğin ve paylaşmanın en küçük bir davranışla bile Allah katında değer gördüğü ifade edilir: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.” (Zilzal, 99/7.) Küçük de olsa paylaşılan her iyilik değerlidir. İnsanın eliyle, diliyle, malıyla, ilmiyle, mesleğiyle yapabileceği nice iyilik vardır ki Allah, o iyilikler sayesinde insanlığa rahmet eder.
Mümin için paylaşma ve iyilik, bir hayat tarzıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifadesiyle, “Mümin, bir iyilik yaptığında sevinen, bir kötülük yaptığında ise üzülen kimsedir.” (İbn Hanbel, Müsned, 4/399.) İyilik, insanın bu hayattaki en önemli kazancı, en değerli mirasıdır. Muaz b. Cebel’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Kötülüğün hemen arkasından iyilik yap ki o kötülüğü silip süpürsün. İnsanlara da ahlaka uygun biçimde davran!” (Tirmizi, Birr, 55.) Bu hadis bizlere, iyiliğin kötülük üzerindeki dönüştürücü gücünü vurgulayan önemli bir öğretidir. Aynı zamanda bu hadis, insanın hata yapabileceğini, ancak yaptığı kötülüğü de telafi edebileceğini, kötülük işleyen bir kişinin, iyilik yaparak Allah’ın affına ve rahmetine ulaşabileceğini, böylece manen temizlenebileceğini hatırlatır. İyiliğin, toplumsal barışın anahtarı olduğunu ve kötülüğün döngüsünü kıracağını anlatır.
İslam’ın paylaşma ve iyilik anlayışı, sadece maddi yardımlarla sınırlı değildir. Güler yüz göstermek, güzel söz söylemek, selam vermek, hâl hatır sormak, bir çocuğa sevgi, bir yaşlıya saygı göstermek, tüm canlılara merhamet etmek, başkaları için hayır duada bulunmak gibi söz ve davranışlar da iyilik kapsamındadır. Paylaşmak ve iyilik yapmak için büyük imkânlara sahip olmak şart değildir. Her şeyin mükemmelini yapacağım diye küçük paylaşımları ve iyilikleri göz ardı etmemek gerekir. Küçük paylaşımlar ve iyilikler ısrarla yapıldıkça nice kötülüklerin önüne geçecek, büyük dönüşümlere sebep olacaktır. Sevginin, bilginin, ilim ve hikmetin nebevi ilke ve yöntemlerle paylaşılması toplumun dönüştürülmesinde önemli bir etkendir. Küçük bir tebessümle nice kalpler yumuşayacak, nice gönüller huzur bulacaktır. Tatlı bir söz nice iyiliklerin ve güzelliklerin ilk adımı olacaktır.
Paylaştıkça bereketlenen ay: Ramazan
Ramazan ayı, hatalarımızdan ve günahlarımızdan arınmak, eksik kalan ibadetlerimizi yapmak, kulluk bilincimizi tazelemek iyiliği, sevgiyi, merhameti, duayı, hayrımızı ve zekâtımızı paylaşmak için önemli zaman dilimidir. Merhum Muhammed İkbal’in ifadesiyle kendisini dünyanın gidişatından sorumlu gören Müslümanlar için her alanda bir paylaşma ve yenilenme ayıdır.
Ramazan, paylaşmak ve iyiliğe dair umutlarımızı yeşertebilmek için ümmet bilinciyle daha çok çaba göstereceğimiz bir ay olmalıdır. Zira bu ay, Peygamberimizin (s.a.s.) her alanda paylaşmayı ve iyilikleri artırdığı bir aydır. Onun yaptıkları, bizlere sadece ibadet hayatımızla ilgili değil aynı zamanda toplumsal duyarlılık ve paylaşma açısından da yol göstermektedir. Ramazan ayını, Hz. Peygamber gibi cömertlikle, merhametle ve iyilikle değerlendirmek, İslami değerlerle yenilenmek bu mübarek ayın ruhuna uygun bir davranış olacaktır. Unutulmamalıdır ki paylaşma ve iyilik iyileştirir, sadece yapanı değil, yapılanı da güzelleştirir ve yüceltir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) iyiliği çeşitlendirerek, “Her iyiliğin bir sadaka olduğunu…” (Buhari, Edep, 33.); “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimsenin komşusuna iyilik etmesi gerektiğini…” (Müslim, İman, 77.); “Kardeşinin ihtiyacını giderenin ihtiyacını da Allah’ın gidereceğini…” (Müslim, Birr, 58.) müjdelemiş, müminin her zaman ve her yerde iyilik yapması gerektiğini haber vermiştir.
Ramazan, paylaşmayı ve iyiliği sadece maddi infaka indirgemeden, ilim, fikir, bilgi, güler yüz, tatlı dil gibi bütün çeşitleriyle âdeta yeniden bir iyilik hareketi başlatma ayıdır. Ramazan, mazlumlara umut olma, yetim ve kimsesizlere kol kanat germe, maddi ve manevi imkânlarımızı paylaşma, sorumluluklarımızı daha da ileriye taşıma ayıdır. Peygamberimiz (s.a.s.), bu mübarek ayda özellikle ihtiyaç sahiplerine, yetimlere, kimsesizlere, yaşlılara, mazlumlara yardım ederek toplumsal dayanışmayı güçlendirmiştir.
O hâlde bizler de bu ayda, paylaşma ve iyilik hikâyelerimizi çoğaltmalıyız. İyilik sayesinde bizimle başkaları arasında güçlü köprüler kurmalıyız. İyiliklerimizi artırarak dünyanın dönüşümüne katkı sağlamalıyız. İyilik gördüğümüz her yerde onu besleyip büyütmeliyiz. Kötülük gördüğümüz yerde ise onu önce elimizle, dilimizle düzeltme yoluna gitmeliyiz. Bunu da yapamıyorsak en azından kalbimizle buğzetmeliyiz. ( Müslim, İman, 78.)
İnsanların kalabalıklar içerisinde yalnızlaştığı, daha çok konfor peşinde koştuğu, aşırı tüketimin esiri olduğu, bencilliğe yöneldiği böyle bir dönemde, Allah’ın bize emanet olarak verdiği nimetleri ihtiyaç sahipleriyle paylaşmamız gerekir. (Hadid, 57/7; Bakara, 2/267.) Bu ayda, ihtiyaç sahiplerinin hakkı olan (Zariyat, 51/19.), insanın nefsini ve malını temizleyen (Tevbe, 9/103.) zekâtlarımızı da eksiksiz vermemiz gerekir. Zira paylaşma asla malı eksiltmez. Tam aksine bereketlendirir. Paylaştığımız malın yerine Allah başkasını verir. (Sebe, 34/39.)
Sevdiğimiz mallardan Allah yolunda infak edip paylaşacağız ki iyiliğe ulaşabilelim. (Âl-i İmran, 3/92.) Paylaştıklarımızı Allah için paylaşacağız ki O’nun rızasını elde edebilelim. (İnsan, 76/9.) İyiliğin her çeşidini paylaşıp toplumda yaygınlaştıracağız ki hayırlı bir ümmet olabilelim. (Âl-i İmran, 3/110.) Ne kadar yaşayacağımızın garantisinin olmadığı bu dünyada, paylaştıkça malımız artacak, ömrümüz bereketlenecek, mazlumların yüzü gülecek, yuvalarımız huzur bulacaktır.
Sonuç olarak; “Paylaşmak ve iyilik”, sadece kendimizin ve ülkemizin değil, bütün dünyanın ihtiyaç duyduğu, özlemini çektiği değerlerdir. Paylaşma ayı olan ramazanda insani ilişkilerde kötülükleri iyilikle savmanın nebevi bir metot, ilahi bir emir olduğu bilinci ile iyiliği gördüğümüz yerde besleyip kötülüğü gördüğümüz yerde ortadan kaldıracağız. Kapımızı komşularımıza, yüreğimizi tüm kardeşlerimize açacağız. Kalplerimizi iyilikle buluşturup unutulmayacak iyilik hikâyeleri yazacağız. Mazlumların umudunu kaybettiği dünyayı iyiliklerimizle değiştireceğiz. Paylaştıkça, iyilik yaptıkça huzurlu olacağız; iyilik bizimle hayat bulacak, biz de iyilikle yaşayacağız. İyilik tohumlarını küçük yaşta çocuklarımızın kalbine ekerek iyilik hareketleri için en büyük mirası bırakacağız. Ailelerimizi iyiliğin merkezi hâline getireceğiz ve iyiliğe aileden başlayacağız. İbadetlerimizle arınıp iyiliklerimizle gönüllere dokunacağız, iyilik hareketlerimizi güçlendireceğiz. Bir lokma ekmek, bir güler yüz ve bir tatlı sözle de olsa iyiliği ve paylaşmayı toplumun her zaman gündeminde tutacağız. Bilgimizi, hizmetimizi, emeğimizi, yemeğimizi, sevgimizi, hüznümüzü paylaşarak bir farkındalık oluşturacağız. Hülasa, hayatımızı ve dünyayı iyilikle dönüştürüp paylaşmayla güçlendireceğiz; bu ramazan ve her zaman…