Makale

Hz. Peygamber ve çocuk sevgisi

Talip Ayar
Haymana Vâizi / ANKARA
Hz. Peygamber ve çocuk sevgisi


Peygamberlerin gönderiliş amaçlarına ve üstlendikleri sorumluluklara bakıldığında; ilahî mesajın ulaştırılmasından tutun da uyarma, müjdeleme, toplumdaki yanlışlıkları ortadan kaldırma, insanlara rehberlik etme, hislerine mağlup insanları memnun etme, nazari kaidelerin yanı sıra pratik değerleri öğretme, hayatlarına yön verme vb... birçok hususta görevler yerine getirdikleri görülecektir. Peygamberini rehber edinen toplumlar, dünya hayatındaki işlerinde ve yaşantılarında huzuru, sükûnu elde etmişler (En’am, 48); bunun aksine davranış sergileyen, peygamberini yok sayan, onun rehberliğine kulak vermeyen toplumlar ise helaklerle, yıkımlarla (Enbiyâ, 41) tarih sahnesindeki yerlerini almışlardır. Anlaşılan odur ki Allah, peygamberler göndermek suretiyle insanlara sürekli yardımda bulunmuştur.

Peygamberler silsilesinin son halkası Efendimiz (s.a.s.)’in hayatında gerek peygamber, gerekse bir beşer olması açısından bizler/insanlık için sayısız örnekler vardır. Çünkü Kur’an-ı Kerim: “Andolsun ki, Rasulüllah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzâb, 21) ifadesiyle bu gerçeği vurgulamaktadır. Aynı zamanda insanlar peygambere uymakla, imani noktadaki kararlılıklarının ve Yaratıcı’ya karşı olan sevgilerinin en bariz örneklerini sergileyip O’nun affına ve bağışlamasına talip olmuşlardır: “(Rasulüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)

Çocuklarımız ve gençlerimiz kuşku yok ki,bizler için vazgeçilmez değerlerdir. Onların çok kıymetli ve değerli olması hayatlarının her aşamasında üzerlerine titrememizi gerektirir. Çünkü nesillerimiz bizler için geleceğimizin teminatı, değerlerimizin mirasçısı ve öngördüğümüz yarınların sahipleridir. Sadece bu saydıklarımız sebebiyle değil, her şeyden önce bir insan olmaları yönüyle de onlara özel bir önem vermemiz gerekir. Hele günümüz dünyasında yaşanan buhranlar, sevgi yoksunluğu içerisinde, zamanımızın tamamını onlara ayırsak yine de yetersiz gelecek gibi görünmektedir. Çünkü UPSAM (Uluslar arası Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi) tarafından 17 şehir merkezinde yapılan bir araştırma, durumun vahametini ortaya koymaktadır: “Sınav kaygısı, gelecek kaygısı, ailede, okulda şiddet sebebi ile gençler kendilerini anlayacak kişileri bulmakta zorlanmaktadırlar. % 72’si sigara içtiğini, % 66’sı alkol kullandığını, % 26’sı uyuşturucu kullandığını, % 65’i bir kere denediğini, % 46’sı kendisine zarar verdiğini, % 71’i okuldan kaçtığını, % 64’ü disiplin cezası aldığını ifade etmektedir. Bu sayısal durum, çocuklarımız ve gençlerimizin, “bizi anlayın, bize ilgi duyun” çığlıklarının rakamsal yansımalarıdır. (Diyanet Aylık Dergi, sayı, 193, Ocak 2007) Her şeyden evvel Hz. Peygamber: “Hiçbir çocuk yoktur ki İslam fıtratı üzere doğmuş olmasın.” sözüyle, sadece dinî kimliği ortaya koymaktan öte, çocukların doğuştan olan masumiyetlerinin ilgi/alaka ile geliştirilmesini ifade etmeye çalışmış olsa gerektir. Bu sebeple sevmek ve sevilmek ihtiyacında olan temiz fıtrata sahip çocuklara; temiz olanla olmayanı, güzel olanla çirkin olanı, doğal olanla yapmacık ve sahte olanı ayırt edebilmeleri için ilgimizi, alakamızı, sevgimizi vermeliyiz.

Belirtmiş olduğumuz bu ilgisizlik ve alakasızlıkların aksine, yukarıda ifade ettiğimiz birçok noktada olduğu gibi, Hz. Peygamber’in hayatında çocuklara bakış ve davranışları ile ilgili güzel örnekler mevcuttur. Öncelikle Efendimiz (s.a.s.), genel likle, insanlık adına insana bakışta genel prensip ortaya koyarak: “Küçüklerimize acımayan, sevgi-şefkat göstermeyen; büyüklerin hakkını tanımayan, saygı göstermeyen bizden değildir.” (Ebû Dâvud, Edeb, 58) sözüyle zihinleri inşa etmiştir. Sonraki aşamalarda ise bizzat uygulamaları ile ashabına bu düşüncenin örneklerini sergilemiştir. Özellikle torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e göstermiş olduğu sevginin örnekleri kaynaklarımızda mevcuttur ki, âdeta toplumumuzda çocuklara geleneksel anlamdaki bakışın yanlışlığını ortaya koymaktadır.

Hz. Peygamber bir gün torunu Hasan’ı sevip bağrına basarken yanında Akra İbni Hâbis bulunuyordu. Akra: “Benim on tane çocuğum var, onlardan hiçbirini öpmedim.” dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) ona hayretle bakıp: “Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz.” (Buhârî, Edeb, 18) buyurarak merhamet ve sevgi hissinden yoksun bırakılan çocukların insani vasıflarının eksik kalacağını beyan etmektedir. Benzer şekilde Hz. Peygamber’in huzuruna gelen bir grup: “Siz çocuklarınızı öpüyor musunuz?” diye sordular. Peygamberimiz: “Evet” buyurdu. Onlar: “Fakat biz, Allah’a yemin ederiz ki onları öpmüyoruz.” dediler. Bunun üzerine âlemlerin Efendisi: “Allah sizin kalplerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa ben ne yapabilirim ki!” (Müslim, Fezâil, 164) buyurmak suretiyle, sevgi, muhabbet pınarları kuruyanların halini insanlığın nazar-ı dikkatine sunmuştur.

İlahî Kelam: “Servet ve oğullar (evlatlar), dünya hayatının süsüdür.” (Kehf, 46), “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun.” (Tahrim, 6) ifadelerini bildirirken âdeta insana: “Sahip olduğun değerlerin kıymetini bil ve bunlara karşı sorumluluğunu yerine getir.” çağrısını yapmaktadır. Başta anne-baba ve yakınlar olmak üzere çocuklar toplumun elinde birer emanettirler. Bu emanete riayet de onların, beden ve ruh sağlığının geliştirilmesi, iyi bir eğitim ve öğretimden geçirilmesi, ahlaken olgunlaşması, şahsiyet sahibi olarak yetiştirilmesiyle gerçekleştirilecektir. Gönlümüzü ve ellerimizi Yaratıcımıza açtığımızda: “Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla.” (Furkan, 74) dua nağmeleri dile getirildiğinde, inancı ve yaşayışıyla iyi, erdemli eşler ve çocuklar hepimizin ortak temennisi ve dileğidir.

Hz. Peygamber’in bizlere öğrettiği en temel prensiplerden biri de kuşkusuz çocuklar arasında eşit davranma hissiyatıdır. Efendimiz’in yanında oturan bir adamın oğlu geldi. Adam onu öperek dizine oturttu. Az sonra küçük bir kızı daha geldi. Adam onu önüne oturttu. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Bunların ikisini bir tutsana!” diye adamı uyardı. Evlatlar arasında eşitlik ilkesini: “Allah’tan korkunuz; çocuklarınız arasında adaletli davranınız.” (Müslim, Hitâb, 13) sözüyle bildirmektedir. Hiçbir suretle evlatlarımızı yetiştirirken, onlara birtakım imkânları sunarken ve onları sahip olduklarımızdan –özellikle mal paylaşımı konusunda- paydaş kılma hususunda bu sözü kulak ardı etmememiz gerekir. Daha gelişim çağında bu olumsuz duyguyu çocuklarımıza aşıladığımız takdirde, birlikteliğin değil ayrımın tarafı olarak onları yetiştirmiş oluruz ki, uzun soluklu yaşamda bu durum müspet sonuçlar doğurmaz. Şu çağrıyı hiçbir zaman unutmamalıyız: “Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Teğabun, 15) Çocuklarımıza edep / adap, gerekli olan sevgi, şefkat ve merhamet duygusunu aşılarken ebeveyn ve toplum rehberliğinden onları mahrum bırakmayalım.