Makale

Rodos: Bir Tarih Hazinesi

Rodos: Bir Tarih Hazinesi
İsmail Başaran
Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü / DİB Eğitim Uzmanı

Marmaris’ten Rodos’a gemiyle yaklaşırken şövalyelerin kalesinden önce Süleymaniye Camii’nin minaresi karşılar sizi. Gemi biraz daha yaklaşınca, İbrahim Paşa Camii’nin minaresi ve Fetih Paşa Saat kulesi âdeta “hoş geldiniz” dercesine ayakta duruyor. İçinizde şöyle bir his belirir ve dersiniz ki, Anadolu’dan bir tarihî şehre mi geldim acaba? İşte bu eserler, Osmanlı’nın yaşadığı şehirlerdeki mührüydü; silinmesi ve yok edilmesi zor bir mühür.

Doğu Akdeniz havzasıyla Ege Denizi arasında ve Boğazlar Bölgesi’ne uzanan geçiş noktasında bulunan Rodos adası, tarih boyunca Romalıların, Bizanslıların ve Saint-Jean (Sen Jan) Şövalyelerinin idaresinde kalmıştır. Sen Jan Şövalyeleri döneminde Rodos, Hristiyanların en kuvvetli ileri karakolu hâline gelmiş, Anadolu ve Mısır’a yönelik Haçlı seferlerinde üs olarak kullanılmıştır.
Rodos kalesi ve şehri, Osmanlı ordu ve donanması tarafından 4 ay 23 gün süren bir kuşatmadan sonra 20 Aralık 1522’de fethedilmiştir. Fetihten sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle, Rodos’a Türk nüfusu yerleştirilmeye başlanmış ve ada bir sancak beyliği hâline getirilerek Cezâyir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz Adaları) eyaletine bağlanmıştır. 390 yıl (1522–1912) Osmanlı hâkimiyetinin hüküm sürdüğü Rodos adası ve On İki Ada, 10 Şubat 1947’de yapılan Paris Antlaşması ile 1 Nisan 1947’de resmen Yunanistan’a teslim edilmiştir.
Tarihinden biraz bahsettikten sonra Rodos’un ziyaretçiler üzerinde nasıl bir izlenim bıraktığını anlatmak istiyorum:
Marmaris’ten Rodos’a gemiyle yaklaşırken şövalyelerin kalesinden önce Süleymaniye Camii’nin minaresi karşılar sizi. Gemi biraz daha yaklaşınca, İbrahim Paşa Camii’nin minaresi ve Fetih Paşa Saat kulesi âdeta “hoş geldiniz” dercesine ayakta duruyor. İçinizde şöyle bir his belirir ve dersiniz ki, Anadolu’dan bir tarihî şehre mi geldim acaba? İşte bu eserler, Osmanlı’nın yaşadığı şehirlerdeki mührüydü; silinmesi ve yok edilmesi zor bir mühür.
Osmanlı her gittiği yerde her toprak parçasını “kutsal bir varlık” gibi görmüş ve ona göre muamele etmişti. Bu yüzden yeni bir toprağa ayak basar basmaz hanlar, hamamlar, çeşmeler, köprüler, medreseler inşa etti. Camilerin minaresini bir nişan olarak yükseltti. Aynı zamanda Arap Yarımadası’nda, Afrika’da, Balkanlar’da işleyiş ve felsefe aynıydı hep. Bugün hâlâ Rodos’ta halkın ayakta kalabilen Osmanlı çeşmelerinden su içtiğini görüyorsak, bu o imar medeniyetinin ve anlayışının bir meyvesidir.
Rodos fatihi Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle hâkim bir tepe üzerinde padişahın şanına uygun inşa edilen Süleymaniye Camii, Rodos’un en önemli iki camiinden birisidir. 43 metre yüksekliğindeki minaresiyle âdeta Rodos’un (zamanında) bir İslam beldesi olduğunu haykırmaktadır. Bugün Yunanlılar tarafından sadece bayram namazları için açılan cami, öksüz ve sahipsiz bir durumdadır. Adaya ziyarete gelen Müslümanlar, ziyaret etmek istedikleri bu caminin kapısından geri dönmektedirler.
Rodos’ta en önemli Osmanlı eserlerinden biri de İbrahim Paşa Camii’dir. Üç bin Türk soydaşımızın yaşadığı Rodos’ta sürekli ibadete açık olan tek cami İbrahim Paşa Camii, sadeliğiyle insana ibadet hazzı veren ata yadigârı bir eserdir. Kitabesinde 1540 yılında inşa edildiği anlaşılan cami Süleymaniye Camii’ne göre rakımı daha düşük bir yerde çarşı içinde bulunmaktadır. Camiyi ayakta tutması için çevresinde yaptırılan ve camiye vakfedilen 14 dükkân, bugün çoğunlukla restoran ve diskotek olarak kullanıldığından yüksek müzik sesinden dolayı camide akşamları ibadet etmek nerdeyse mümkün değildir.
Rodos’ta inşa edilen en eski camilerden biri olan Recep Paşa Camii’ni gördüğümüzde içimiz burkulmaktadır. Bugün harap hâlde yaklaşık yarısı yıkılmış olan bu cami Rodos’un çinileriyle meşhur tek camiidir. Minaresi ve kubbesinin yarısı kendiliğinden yıkılmış olan caminin, kubbedeki kurşun levhaları ve içerisindeki meşhur çinileri talan edilmiştir. Bugünlerde caminin UNESCO tarafından restore edileceği söylenmektedir. Fakat caminin orijinalliğinden geriye fazla bir şey kalmamıştır.
Rodos deyince akla gelen Osmanlı eserlerinden birisi de Murat Reis (Osmanlı’nın Mısır ve Basra Körfezi Kaptan-ı Deryası’dır.) Külliyesidir. Külliye içerisinde; cami, medrese, yatakhane, mezarlık ve Murat Reis türbesi bulunmaktadır. Rodos’ta müftüler yine burada ikamet etmişlerdir. Aslında yaklaşık dokuz dönüm arazi üzerinde olan külliye, denize yakın olan kısmının kamulaştırılmasıyla üçte bir arazisini yitirmiştir. Rodos müftülerinden son olarak Süleyman Kaşlıoğlu’nun ikamet ettiği bina Yunanlılar tarafından bugün müzik okuluna çevrilmiştir.
Süleyman Kaşlıoğlu’ndan bahsedince şu olayı hatırlatmadan geçmemek gerekir: 1943 yılında, Rodos adası Almanların işgaline uğradığında, adadaki Yahudiler yok olacağı endişesiyle 800 yıllık Tevrat’ı saklama ihtiyacı hissetmişlerdir. Tevrat nüshaları, gizlice Rodos Müftüsü Süleyman Kaşlıoğlu’na teslim edilmiştir. Müftü, bu emaneti savaş boyunca bahsi geçen Murat Reis Külliyesi içinde bulunan türbe içerisinde emniyetli bir yerde saklamıştır. 1944 yılında Rodos’tan Almanya’ya zorla götürülen 1676 Yahudi’den yalnızca 151’i yaşamıştır. Saklanan Tevrat nüshaları, savaştan sonra hayatta kalan Yahudi topluluğuna yine müftü tarafından teslim edilmiştir. (Bu belge, Rodos’taki Ramazan görevim esnasında bahsi geçen Rodos Müftüsü’nün yeğeni Şahap KAŞLIOĞLU arşivinden; “The Rhodes Jewish Historical Foundation” adlı kuruluşun “Ke Haber” isimli dergisinin 2005 Yılı Sayısı’ndan (s.10) alınmıştır.)
Özetle anlatmaya çalıştığımız Rodos’ta, 390 yıl (1522–1912) hüküm sürmüş ecdat tarafından inşa edilmiş; cami, hamam, çeşme vb. daha birçok tarihî eser bulunmaktadır. Bu tarih mirasının korunması, bizden sonraki kuşaklara aktarılması, orada bulunan bu hazineden haberdar edilmesi ve bu konuda üzerimize düşen görevin yapılması büyük önem arz etmektedir.
Tarihte Osmanlı gemileri Rodos açıklarından geçerken, kendileri gibi denizci olan orada metfun Kaptan-ı Derya Murat Reisi hatırlar ve ona saygı nişanesi olarak selamlama atışı yaparlardı. Bu nedenle, bizler de en azından burada yatan binlerce şehit ve Müslümanların aziz ruhlarına zaman zaman birer fatiha okumalı ve onları anmalıyız.