Makale

Namazın Tarihi

Namazın Tarihi

Dr. Muhammet Ali ASAR
Atama II Daire Başkanı

Hz. Âdem’den başlayarak Peygamberimize kadar birçok peygamberin namaz kıldığını da Kur’an-ı Kerim bize bildirmektedir.

Hz. İbrahim’in ailesini Mekke’ye yerleştirip “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.”

Cebrail (a.s.) Hz. Peygamber’e Akabe mevkiinde abdest almayı öğretmiş ardından birlikte namaz kılmışlardır. İlk namazı Cebrail imam olarak ve fecr-i sadığın doğuşuna yakın bir zamanda kıldırmıştır. Cebrail’in imametinde kılınan bu ilk namaz sabah namazıdır.

Farsçada “tazim için eğilmek, kulluk, ibadet” anlamına gelen namaz, sözlükte “dua etmek, ibadet etmek, bağışlanma dilemek, yalvarmak” manalarındaki Arapça salât kelimesinin karşılığı olarak Türkçeye geçmiştir. Terim olarak salat tekbirle başlayan selamla son bulan belirli hareket ve sözlerden oluşan bedenî ibadeti ifade eder. Namaz ibadetindeki rükünlerin aynı zamanda sözlü ve fiilî bir dua niteliğinde olması salât kelimesinin terim ve sözlük anlamları arasındaki ilişkiyi teyit etmektedir. Salât kelimesi ve türevleri Kur’an’da sözlük ve terim anlamında doksan dokuz yerde geçmektedir. (Yaşaroğlu, M. Kamil, Namaz, DİA, XXXII, 350.)
Sözlük ve terim olarak bu şekilde anlamlandırılan namaz, İslam’ın üzerine inşa edildiği en temel ibadetlerden biridir. (Buhari İman, I.) Bununla birlikte Hz. Âdem’den başlayarak Peygamberimize kadar birçok peygamberin namaz kıldığını da Kur’an-ı Kerim bize bildirmektedir. “İşte bunlar, Âdem’in ve Nuh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakup’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebilerdir. Kendilerine Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (Meryem, 19/58-59.) Bu ayet-i kerime ile Âdem, Nuh ve İbrahim peygamberlerden sonra namazı terk eden bir nesil geldiği ifade edilmekte böylece zikri geçen peygamberler ve ümmetlerinin namaz kıldıklarına atıfta bulunulmaktadır. Hz. İbrahim’in ailesini Mekke’ye yerleştirip “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” (İbrahim, 14/37.) diyerek rabbine yakarışı; Hz. İsmail’in halkına ve ailesine namazı emretmesi (Meryem, 19/55.); İbrahim, Lut, İshak ve Yakup (a.s.)’a namazı dosdoğru kılmalarının vahyedilmesi (Enbiya, 21/73.); Hz. Lokman’ın oğluna “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman, 31/17.) diyerek tavsiyede bulunması; Musa peygambere Tur dağında gelen ilk emrin “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.” (Taha, 20/14.) şeklinde olması; Allah’ın İsrailoğullarından yerine getirme sözü aldığı görevler arasında namazın zikredilmesi (Bakara, 2/83.); “Hz. İsa’nın beşikteki mucizevi konuşmasında kendisine namazın emredildiğini (Meryem, 19/31.) ifade etmesi; Ashab-ı Kehf anlatılırken mescitten bahsedilmesi (Kehf, 18/21.) namazın daha önceki birçok peygambere de emredildiğini göstermektedir.
Bu ve benzeri ayetlerde geçen namaz ile peygamberimizin ümmetine emredilen namazın şekil itibarıyla aynı namaz olduğu söylenemez (Birışık, Abdülhamit, İslam’a Giriş, DİB Yay., 243.) Çünkü bunu açıklayacak naklî bir bilgiye sahip değiliz. İslam’ın neşet ettiği döneme bakacak olursak nesiller boyu peygamberler tarafından emredilen namaz ibadeti İslam’ın gelişi öncesinde Mekkeliler tarafından da bilinmekteydi. Kaynaklarda Ebuzer el-Gıfari (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 132.) ve Ebu Kays Sırme b. Ebu Enes (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, VI/249.) gibi kimselerin daha evvel de namaz kıldıkları nakledilir. Ancak İslam öncesi Arapların genel itibarıyla belli bir namazları yoktur. (Akyüz, Vecdi, Mukayeseli İbadetler İlmihali, I, 93.) Sadece Harem-i şerife girerler, Beytullah’ı ıslık çalarak ve el çırparak (Enfal, 8/35.) tavaf ettikten sonra putları mesh ederler, telbiye yaparken Allah’a dua ederlerdi. (Olgun, Tahir, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, 47.) Bu dönemin ibadetini Ebu Reca el-Utaridi şöyle anlatır: Biz taşlara ibadet ederdik. İbadet etmekte olduğumuz taştan daha güzelini bulduğumuz zaman onu atar ve güzel olanı alırdık. Taş bulamadığımız zaman ise bir miktar toprağı yığar, sonra koyun getirip o toprak yığınının üzerine sütünü sağardık. Sonra da o yığına tavaf ederdik. (Buhari, Meğazi, 71.)
Peygamberimizin ilk namazı ne zaman kıldığına gelince bu husus siyer kitaplarında ittifaklı bir nakille ortaya konamamıştır. Ancak İslam’ın üçüncü yılında namazın farz kılındığı katidir. Müddessir suresinin 1 ve 3. ayetleri nazil olduktan sonra Cebrail (a.s.) Hz. Peygamber’e Akabe mevkiinde abdest almayı öğretmiş ardından birlikte namaz kılmışlardır. Bu esnada Hz. Peygamber kırk üç yaşındadır. İlk namazı Cebrail imam olarak ve fecr-i sadığın doğuşuna yakın bir zamanda kıldırmıştır. (Cessas, Ahkâmü’l-Kur’an, II, 268.) Cebrail’in imametinde kılınan bu ilk namaz sabah namazıdır. (Olgun, Tahir, age, 51.) Daha sonra Peygamberimiz Hz. Hatice’yi oraya götürmüş, aynı şekilde onunla orada abdest alıp iki rekât namaz kılmışlardır. (İbn Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, I, 243-245.) Bu cemaate ertesi gün üçüncü bir kişi katılmıştır ki bu da Ali b. Ebi Talip’tir. Hz. Ali amcazadesiyle yengesinin pazartesi günü akşamüstü o vakte kadar görmediği birtakım hareketlerde bulunduğunu görünce Hz. Peygambere yaptıkları hareketlerin ne olduğunu sorar. Peygamberimiz bunun dinin rükünlerinden biri olduğunu ifade eder ve onu tevhide davet eder. Hz. Ali babasına danışmak ister. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz aleni davete mezun olmadığı için bu durumun ifşa edilmemesi ricasında bulunur Ali’den (r.a.). O gece kalbine gelen hidayet ilhamı ile Hz. Ali Müslüman olur ve cemaate katılır. Bu dönemde farz namaz, sabah ve akşam olmak üzere günde iki vakitte kılınmaktaydı. Bununla ilgili olarak Mümin suresinin 55. ayeti dışında Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Peygamberliğin üçüncü senesinden onuncu senesine kadar sabah ve akşam namazları şeklinde namazlar kılınmış, onuncu senenin son yarısında gece namazı ilave olunup bir sene kılındıktan sonra on birinci sene ortasında beş vaktin farziyeti ile bu namaz kaldırılmıştır. Peygamberimiz Harem-i şerifte cemaatle ilk namazı Hz. Hamza ve üç gün sonra da Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla risaletin altıncı yılında kılmış, bu dönemde ibadetlerini genelde Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın Safa civarında bulunan evinde ifa etmişlerdir. (Olgun, age, 52-60.)
İslam tarihinin en önemli hadiselerinden biri olan isra ve miraç namaz ibadetinin tarihi açısından da çok önemlidir. Hicretten bir buçuk yıl öncesine kadar günde iki vakit iki rekât olarak kılınan namaz bugün bilinen şekliyle miraç gecesinde beş vakit olarak farz kılınmıştır. (Buhari, Bed’ü’l-Halk, 50.) Namaz vakitlerine işaret eden ayetlerden de namazın beş vakit olduğunu çıkarmak mümkündür. Uygulamaya yönelik bir ibadet olduğu için beş vakit namazın başlangıç ve bitiş zamanlarını tayin ve bunların nasıl eda edileceği Rasulüllah’ın tayinine bırakılmış, o da Cebrail’den (a.s.) aldığı bilgileri uygulayarak sahabeye göstermiş ve bu uygulama kendisinden sonra mütevatir yolla bize kadar intikal etmiştir. Müslümanlar namazlarını on beş asırdır herhangi bir rüknünü değiştirmeksizin Hz. Peygamber’in kıldığı ve ashabına öğrettiği şekilde kılmaktadır. (Birışık, Abdülhamit, İslam’a Giriş, DİB Yay., 244.)