Makale

“KUR’AN YOLU” İSİMLİ TÜRKÇE MEAL VE TEFSİR ÜZERİNE SÖYLEŞİ

SÖYLEŞİ

“KUR’AN YOLU” İSİMLİ
TÜRKÇE MEAL VE TEFSİR ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Söyleşi: Dr. Ahmet Onay
Dini Yayınlar Dairesi Başkan Vekili

Tefsir niçin yazıldı?

Prof. Dr. Hayreddin Karaman:

- Diyanet işleri Başkanlığı’nın talebi ile bizim düşünce ve projemizin çakışması bu çalışmanın gün yüzüne çıkmasına sebep olmuştur. Bilindiği gibi M.Ü. İlahiyat Fakültesinden altı hoca, daha önce bir notlu meal hazırlamıştık; bu meal hem Diyanet Vakfı hem de Dünya İslâm Birliği tarafından defalarca basıldı ve oldukça yaygın bir okuyucu kitlesine ulaştı. Okuyuculardan olumlu ve olumsuz tepkiler aldı, tenkitler yapıldı, çok aceleye gelen birinci baskıdan sonra önemli düzeltmeler de yapıldı, ancak yine de mealin bir daha ele alınmasına ve açıklamanın genişletilmesine ihtiyaç hissediyorduk. O meal mevcut hâliyle bir hizmet görüyordu, beklenen ise bir tefsir idi. Aynı ekipten dört arkadaşa yapılan teklif tarafımızdan kabul edildi ve yaklaşık altı yıl çalışarak mealini de yeni baştan yazarak bu tefsiri hazırladık.
Bu tefsir eski ile yeniyi şu mânâda birleştiriyor: Bugüne kadar yazılmış tefsirlerde yer alan ve bize göre de ülkemiz insanına ulaşması gereken bilgiler ve açıklamalar anlaşılır bir dil ile aktarılıyor. Eski tefsirlerde bulunmayan, bugünü yaşayan dört üniversite hocasının bilgi dağarcığında birikmiş olan bilgiler de bu tefsire yansıyor. Hem Diyanetin isteği hem de bizim düşüncemiz, okunmayan, gerektiğinde müracaat edilen bir tefsir değil, baştan sona okunacak, uzmanlık dalı İslâmî ilimler olmayan kimseler tarafından da rahat anlaşılacak, "dili, üslûbu, hacmi... buna göre ayarlanacak" bir tefsir idi, işte bunu gerçekleştirmeye çalıştık.

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı:

Nihayet temel bir kaygımız da şu oldu: XXI. Yüzyıl Müslümanları olarak bizler -büyük tarihî birikimi de dikkate almak şartıyla- bu çağda, onun gerçekleri, onun sorunları içinde yaşamakta olduğumuza göre, Yüce Kitabımızı bu çağın gerçeklerini de dikkate alarak anlamaya çalışmalıydık, elbette Kur’an-ı Kerim’in anlamını güncel problemlerle ve güncel bakışlarla sınırlamak doğru olmazdı; ama bu hususta ihtiyatlı olma kaygısı bizim, söz konusu problemlere çağın gerçeklerini de dikkate alarak, Kur’an’dan ve Kur’anî mirastan çözümler aramamıza engel olmamalıydı. Belki de çalışmamızın en özgün yanını, -başarabildiğimiz kadarıyla- bu husustaki başarısı oluşturmaktadır.
- Çok kısa olarak şöyle cevap verebilirim: Her İlmî eser neden yazılırsa bu tefsir de ondan dolayı yazıldı. Yani bir ilim adamı, bir yazar, birikimini insanlarla paylaşmak ister. Bu tefsirin yazılmasının asıl sâiki budur. Fakat daha özel olarak belirtmek gerekirse, bu tefsiri yazan ilim adamları, uzun yıllar önce hazırlamaya başladıkları ve halen yurt içinde ve yurt dışında basımı devam eden bir meal çalışmasını birlikte yürütmüşlerdi. O meali okuyan pek çok kişi, bunun yanında bir de tefsir yazmamızın çok faydalı olacağını söyleye geldiler; biz müellifler de yeni baskılar dolayısıyla meali sık sık kontrol edip iyileştirmeler yaparken bu kanaati paylaştık. Çünkü bir meal ne kadar iyi olursa olsun, İlâhî muradı anlatmakta yetersiz kalmakta, bu hususta okuyucuyu gerektiği kadar aydınlatamamaktadır. Bu kanaatler, meali basan Türkiye Diyanet Vakfı ilgilileri tarafından da dile getirilmişti. Nihayet bu fikir karara dönüştü; daha sonra tefsirin basımını Diyanet işleri Başkanlığı üstlendi ve çok şükür bugün baskısı tamamlandı.
Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez:
- Tefsir, kurumun duyduğu ihtiyaç üzerine yazıldı. Daha önce Kur’an-ı Kerim’in açıklamalı mealini hazırlama çalışmasında müşterek bir mesai ortaya koyma tecrübesine sahip olması nedeniyle, heyetimizi oluşturan öğretim üyelerinden, İlmî usullere göre ve hemen her kesimdeki insanımızın anlayabileceği bir dille, yaklaşık beş ciltlik bir tefsir hazırlamaları talep edildi. Bu talebi değerlendirdik ve böyle bir yayına ihtiyaç bulunduğu kanaatine vardığımızdan, Yüce Mevlâ’dan yardım ve başarı niyaz ederek çalışmaya koyulduk.

Prof. Dr. Sadrettin Gümüş:
- Başta Hz. Peygamber (s.a.s.) olmak üzere bütün müfessirler tefsirlerinde, Yüce Allah’ın mesajını okuyucularına ulaştırmayı ve anlatmayı hedef almışlardır. "Kur’an Yolu" adındaki tefsirin yazılmasındaki maksat ve ulaşılması istenilen hedef de budur. Yani Müslüman Türk Milletine ve Türkçe okuyup yazanlara, Yüce Allah’ın mesajını ulaştırmak ve anlatmaktır. Türk Milleti, İslam dinini kabul ettiği tarihten itibaren bin yıldan daha fazla bir süreç içerisinde Kur’an’ı anlamak, gereği ile amel etmek ve onu başkalarına tebliğ etmek için fevkalâde gayret göstermiştir. Bu tefsir de önceki hizmetlerin bir devamı ve o zincirin bir halkası mahiyetindedir.
Türkiye’de bundan önce Arapça veya Türkçe yazılmış birçok kıymetli meal ve tefsir bulunmakla birlikte, halkımızın büyük çoğunluğu Arapça bilmediği için Arapça yazılmış tefsirlerden yararlanamamaktadır. Türkçe olarak kaleme alınmış olanlar ise bunlardan mealler, sadece tercüme veya çok kısa açıklamalar içerdiği için, bu alanın uzmanları dışındaki okuyucular bunlardan da yeterince istifade edememektedirler.
Türkçe tefsirlere gelince, bunların da bir kısmı hem geniş hem de dili eski Türkçe oldu ğundan, bugünkü nesil bu tefsirleri okusa dahi anlamakta güçlük çekmektedir. (Meselâ El- malıiı Hamdi Yazır’ın, "Hak Dini Kur’an Dili" adındaki tefsiri ile; Konyalı Mehmet Vehbi Efendi’nin, "Hulâsatü’l-Beyân" adındaki tefsiri ve benzerleri böyledir.) Diğer bir kısmı ise günümüz Türkçesi ile yazılmış olmakla birlikte, geniş içerikli ve yorumlarında çok farklı görüşlere yer verdiklerinden dolayı okuyucu, günümüz şartlarında bu kadar geniş tefsirleri okumaya zaman ayıramamaktadır.
İşte yukarıdaki durumlar göz önünde bulundurularak, orta hacimde ve anlaşılır bir Türkçe ile hazırlanmış olan "Kur’an Yolu" adındaki bu tefsir, Türk toplumunun ve Türkçe konuşan diğer toplumların bu alandaki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yazılmıştır.

Bu tefsirin diğerlerinden farkı nedir?

Prof. Dr. Hayreddin Karaman:
- Bu tefsir, eski ile yeniyi şu mânâda birleştiriyor: Bugüne kadar yazılmış tefsirlerde yer alan ve bize göre de ülkemiz insanına ulaşması gereken bilgiler ve açıklamalar anlaşılır bir dil ile aktarılıyor. Eski tefsirlerde bulunmayan, bugünü yaşayan dört üniversite hocasının bilgi dağarcığında birikmiş olan bilgiler de bu tefsire yansıyor. Hem Diyanet’in isteği hem de bizim düşüncemiz, okunmayan, gerektiğinde müracaat edilen bir tefsir değil, baştan sona okunacak, uzmanlık dalı İslâmî ilimler olmayan kimseler tarafından da rahat anlaşılacak, "dili, üslûbu, hacmi... buna göre ayarlanacak" bir tefsir idi, işte bunu gerçekleştirmeye çalıştık.
Bu tefsir dört imzalıdır, ama bu dört imza ayrı ayrı kısımları yazmış, diğer kısımlarla ilgilenmemiş değildir. Her birimiz yazdıklarımızı diğerlerimize verdik, böylece her birimiz tefsirin tamamını okuduk, karşılıklı olarak tenkit ve tekliflerimizi tartıştık, gerçek mânâda ortak bir çalışma meydana gelmiş oldu.

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı:
- Müellifler olarak bu soruya bizim objektif cevap vermemiz hayli güç. Doğrusu bu tefsirin kendine has nitelikler taşıması için hayli çaba harcadık. Bunda ne kadar başarılı olduğumuzu ise kuşkusuz okuyucu takdir edecektir. Biz, ta baştan şu hususları esas almıştık:
a) Bu tefsir, ileri düzeyde İlmî bir eser olma iddiası taşımayacak, belli bir bilgi ve kültür düzeyine sahip her okuyucunun yararlanabileceği, rahat okunup anlaşılan, bilgilendiren ama aynı zamanda uygulama arzusu ve iradesi uyandıran bir çalışma olacaktı.
b) Eserin hacmi de bu temel maksada uygun olarak mümkün mertebe kısa tutulacak, konular ayrıntıya boğulmadan özlü bir şekilde işlenecek, hatta bu sayede biraz sabırlı okuyucunun -isterse- eseri baştan sona okuması mümkün olacaktı.
c) Diğer bir hedefimiz de şu idi: Diyanet İşleri Başkanlığı bir kamu kurumu olup, toplumun tamamına hizmet vermek, dinî telakkileri rencide etmemek zorunda olduğuna göre, biz yazarların da uç görüşlerden uzak kalmamız, orta bir çizgi izlememiz; bunun için gerekirse bu genel çizgiyle uyuşmayan kişisel kanaatlerimizi saklı tutmamız gerektiğini düşündük.
d) Nihayet temel bir kaygımız da şu oldu: XXI. Yüzyıl Müslümanları olarak bizler -büyük tarihî birikimi de dikkate almak şartıyla- bu çağda, onun gerçekleri, onun sorunları içinde yaşamakta olduğumuza göre, Yüce Kitabımızı bu çağın gerçeklerini de dikkate alarak anlamaya çalışmalıydık. Elbette Kur’an-ı Kerim’in anlamını güncel problemlerle ve güncel bakışlarla sınırlamak doğru olmazdı; ama bu hususta ihtiyatlı olma kaygısı bizim, söz konusu problemlere çağın gerçeklerini de dikkate alarak, Kur’an’dan ve Kur’anî mirastan çözümler aramamıza engel olmamalıydı. Belki de çalışmamızın en özgün yanını, -başarabildiğimiz kadarıyla- bu husustaki başarısı oluşturmaktadır.

Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez:

Tefsir bir yandan klasik ve muasır tefsirlerdeki yorumları süzerek okuyucuya vermeye çalışan, yani bu alanda ortaya konmuş önceki mesaileri göz ardı etmeyen, diğer yandan da eseri bilgi ve yorum yığını hâline getirmekten uzak duran bir anlayış üzerine bina edildi.

- Türk okuyucusunun Kur’an-ı Kerim’in tefsiri konusunda başvurabileceği eserler bulunmakla beraber bazılarının hacmi, bazılarının dil ve üslûbu caydırıcı oluyor. Kuruma gelen talepler bunu ortaya koyduğu gibi, Heyet Üyeleri olarak da orta hacimde, tercüme kokmayan, başka tefsirlerden geniş nakillerde bulunmayan ama bellibaşlı yorumların özünü veren Türkçe bir esere ihtiyaç olduğunu değişik vesilelerle müşahede ediyorduk. İşte tefsirin kazandıracağı sonucu, bu özelikleri taşıyan bir esere olan ihtiyacı bir ölçüde karşılamak şeklinde özetlemek mümkündür. Bunu biraz açacak olursak, tefsir bir yandan klasik ve muasır tefsirlerdeki yorumları süzerek okuyucuya vermeye çalışan; yani bu alanda ortaya konmuş önceki mesaileri göz ardı etmeyen, diğer yandan da eseri bilgi ve yorum ytğını hâline getirmekten uzak duran bir anlayış üzerine bina edildi. İhtiyaca göre heyetin ulaştığı kanaatlere de yer verildi.
Diğer tefsirlerden farklı sayılabilecek bir özelliği tek müellifin değil, heyet tarafından yazılmış olması. Bildiğimiz kadarıyla heyet olarak yazılıp tamamlanmış başka bir Kur’an-ı Kerim tefsiri yok. Bu özelliğin olumlu yanı tefsirin tamamının -değişik ihtisaslara sahip- dört ayrı tefsir yazarı tarafından incelenip, mutabık kalınan şeklin yayıma sunulmuş olması.
Kur’an-ı Kerim’de geçen bütün konularda ayrıntılı bilgi verilecek olsa, tefsirin yanında bir de İslam ansiklopedisi hazırlamış olursunuz. Hiç bilgi verilmemesi hâlinde ise bu konular hakkında yeterli hazırlığa sahip olmayan okuyucunun, ayetlerin meallerini ve verilen yorumları anlaması açısından verim düşüklüğü hatta yanlış anlamalar söz konusu olabilir. İşte bu nedenle tefsiri yapılan ayetlerde geçen konular hakkında özlü bilgiler verildi ve gerekli yerlerde -ihtiyaç duyabilecek okuyucular için- ilgili kaynaklara atıflar yapıldı. Bu da tefsirin istifade edilirlik oranını yükseltecek bir özellik olmalı.

Prof. Dr. Sadrettin Gümüş:

- Bu sorunun cevabı kısmen önceki sorularınıza verilen cevaplarda mevcuttur. Bununla birlikte şunları da ilave edebiliriz: Bu tefsir her şeyden önce (tefsir, fıkıh ve fıkıh usulü, Islâm felsefesi ve İslam ahlâkı gibi) uzmanlık alanları farklı ilahiyatçılardan oluşan bir heyet tarafından hazırlanmıştır; yani dört kişilik ortak aklın ürünüdür. Bu durum, Kur’an tefsirinin gerekleri bakımından fevkalâde önemlidir. Zira ortak akıl, hem hata yapma oranını azaltır hem de okuyucuya güven verir. Şüphesiz ki bu ifadelerimle hata yapmadığımızı iddia etmiyorum. Ancak ortak aklın daha güçlü olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Heyet üyelerinin her birinin yaptığı tefsir diğer üyeler tarafından okunmuş, toplu hâlde müzakere edilmiş, tenkit ve tashihler yapıldıktan sonra kabul edilmiştir.
Mevcut tefsirler okuyucu kitlesi olarak, daha çok belli düzeyde öğrenim görmüş kimselere hitap ettiği hâlde bu tefsir, farklı düzeylerde öğrenim görmüş kitlelere hitap etmektedir.
Tefsirde her şeyden önce Kur’an-ı Kerim’in hidayet rehberi olma özelliği daima göz önünde bulundurulmuş ve bu hedefi saptıracak veya gölgeleyecek yorumlardan kaçınılmıştır. Zayıf rivayetlere ve makul olmayan yorumlara yer verilmemiştir. Dirayet ağırlıklı bir tefsir olmakla birlikte, literatürümüzde bulunan tefsir, hadis ve diğer güvenilir kaynaklardan da yararlanılarak, Kur’an’ın evrensel ruhuna uygun ölçüler içerisinde, zamanımızın sorunlarına çözüm getirmeye gayret edilmiştir.

Tefsiri yazarken ne hissetiniz(duygularmız)?
Prof. Dr. Hayreddin Karaman:

- Kur’an-ı Kerim Allah kelamı, mânâsı da, sözleri de O’na ait. Allah’a inanan insanların, Allah kelamını okurken, bu şuurdan hareketle heyecan duymamaları mümkün değildir. Bir tefsir ve bir meal yazmak istediğiniz zaman O’nun kelamı ile daha çok meşgul olmanız, günlerce, saatlerce onun üzerine düşmeniz gerekiyor; bu sebeple -böyle bir çalışma yapmasaydık olmayacağı kadar-, Allah kelamı ile meşgul olmanın hazzını ve heyecanını yaşadık.
Tefsir müzakerelerine öyle alışmıştık ki, ileriyi düşünerek, sık sık, "Bu tefsir biterse, bu sohbetleri ve müzakereleri çok özleyeceğiz" cümlesini tekrarladık.
Kur’an’ı anlamak için okumak ile, başkalarına anlatmak için okumanın ne kadar farklı olduğunu da bu çalışma sayesinde deneyerek öğrendik. Okuyup bir şekilde anlayarak geçtiğiniz ayetleri, başkalarına anlatmak üzere yazıya dökmek istediğinizde bir sehl-i mümteni (benzerini yapmak mümkün olmayan kolay) ile karşılaşıyorsunuz.

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı:
- Şimdi düşündüğümde ilk aklıma gelen şey, ortak çalışmalarımızın ilerleyen saatlerinde bile sevgili Hocamız Hayretin Karaman’ın inanılmaz güzellikteki esprileriyle, çalışmaya yeni başlamışçasına bizlere enerji yüklemesiydi. O, sadece derin İlmî birikimiyle değil ısrarlı takibi, engin sabır ve hoşgörüsüyle de bu çalışmanın başarılmasında, kuşkusuz en büyük paya sahip olmuştur. Keşke her ilim yolcusunun yanında böylesine komple bir mürşit olsa!
Bu eseri ortaya çıkarabilmek için her birimiz, birlikte ve ayrı ayrı binlerce saat çalıştık. Ama şuna inanmanızı isterim ki, kendi adıma, uzun çalışma saatlerinin sonunda bile ciddi anlamda yorulduğumu, bıkkınlık duyduğumu hiç mi hiç hatırlamıyorum. Her halde bunun sebebi, bir yandan Kur’an-ı Kerim’in bereketi, bir yandan da uyumlu bir ekip oluşturmamızdı.

Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez:
- Hisleri yansıtabilmek kolay değil. Ama eseri, belirlenen hedefe en yakın hâle getirebilmek için olanca gayreti sarfettiğimizi söylemek mümkün. His bağlamında şunu söyleyebilirim: insan ömrüne nispetle uzun sayılabilecek bir zaman dilimine yayılan bu çalışmamız esnasında, müzakerelerimiz heyet üyelerinin birbirinden istifadesine imkân veren zevkli birer ilmi toplantı şeklinde cereyan etmiş, bu müşterek mesai özellikle heyetimizin başkanı olan Hayrettin Karaman Hocamızın birikiminden yararlanmamız için iyi bir fırsat oluşturmuştur.
İsmail Safâ, Kur’an’ı anlattığı bir şiirinde: "Bir şâhika bâlâsına inseydi kitabın ey mübdi’i sâni Eylerdi serâpâ cebeli havf-ı hitabın hâşi’ mutasaddi."
Diyor.
Kur’an’ı anlayıp anlatmaya yöneldiğiniz zaman, dağları taşları titretip parçalayan bir azamet ile karşı karşıya geliyorsunuz, aczinizi hissediyor, İlâhî inayete sığınıyorsunuz; O’ndan geleni, yine O’nun lütfü ile bir miktar anlayıp anlatabiliyorsunuz.

Prof. Dr. Sadrettin Gümüş:

- Tefsir yazmak, "Yüce Allah’ın kelâmını açıklamak ve yorumlamak" anlamına gelen şerefli, kutsal bir iştir ve bu alanda İlmî donanımı olanlar için kutsal bir görevdir. Nitekim Hz. Peygamber, "Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve onu (başkalarına) öğretendir" buyurarak, bu işle meşgul olanları övmüştür. Ancak bu görevin yüceliği ve şerefliliği yanında manevî sorumluluğu da ağırdır. Bu sebeplerden ötürü Yüce Allah, böyle şerefli bir görevi yerine getirmeyi bana nasip ettiği için son derece mutluluk hissi içerisinde, O’na hamd ve şükr ederek tefsiri yazmaya çalıştım.
Bu arada Yüce Allah’a, Kur’an-ı Kerim’e ve onun muhatapları olan insanlara karşı ağır sorumluluk duygusu içerisinde bulunduğumu da ifade etmek isterim. Şüphesiz ki bu duygu, bu şerefli görevi yerine getirmeye engel olmamıştır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), iyi niyetle çalışanların hata etmeleri hâlinde dahi sevap kazanacaklarını müjdelemiştir. Umarım bizim yaptığımız bu mütevazı çalışma da Allah katında kabul olunur ve biz de sevap kazanırız.

• Tefsir hakkında genel olarak ne söylemek istersiniz?
Prof. Dr. Hayreddin Karaman:

- Müminin vazifesi, Allah’ın muradını anlamak ve onu yerine getirmek için elinden gelen çabayı sarfetmektir. Aslında, dinde çok değer verilen cihadın da mânâsı işte bu çabadır. Tefsir, Allah’ın muradını anlama çabasıdır, anlamayan uygulayamaz, uygulamayanın ameli olmaz, ameli olmayana din fayda vermez. Ameli (uygulaması) olmayan müminler, hazineler üzerinde oturan yoksullar, barajlar dolusu suyun yanında susuzluk çeken zavallılar gibi olurlar. Bizim bütün çabamız ve istediğimiz, iki cihan saadetinin anahtarı, rehberi, yol haritası olan Kur’an’ın anlaşılmasına yardımcı olmaktır; bu tefsir kendi çapında bunu yaparsa, çekilen emekler yerini bulmuş olacaktır. Bunu umuyor, bunu diliyoruz.

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı:
- Ümit ediyor ve bekliyorum ki, bu tefsiri okuyan çok geniş bir kitle, ondan geniş ölçüde istifade edecektir. Ancak şunu da içtenlikle belirtmeliyim ki, bizim gibi insanların zamanları çok kısıtlıdır. İlmî çalışmayı tutku hâline getirmiş olanlar, bizim gibiler için 24 saatlerin çok çabuk bittiğini iyi bilirler. O yüzden bu eserin birçok yönden daha mükemmel olması mümkün iken ve -tevazua aykırı bulmazsanız belirteyim ki- bu eserin müelliflerinin birikimi de daha iyisini yapmaya yeterli iken, her biri diğeri kadar önemli olan işlerin çokluğu yanında vakitlerin darlığı, tefsir konusunda daha iyi yapmamızı bir ölçüde önlemiştir.
Sonuç itibariyle elbette bu çalışmanın hem maddî yönden hem de muhtevası itibariyle eksikleri, kusurları vardır. Bütün ümidimiz ve dileğimiz, bu eserin, gördükleri eksik ve kusurları, yazarlarına iletecek birikime ve sorumluluğa sahip okurlara ulaşmasıdır. Onlar, bize iletecekleri tenkit ve önerilerin, müteakip baskılar için mutlaka değerlendirileceğinden emin olsunlar.

Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez:
- Öncelikle şunu söylemek isterim: Kur’an-ı Kerim’in sağlıklı anlaşılmasını ve geniş kitlelerin bu konuda aydınlatılmasını hedefleyen ciddî çalışmaların ve yayınların arttırılması için daha çok çaba harcanmalıdır. Bu eserin yukarıda değinilen ihtiyacı ne ölçüde karşılayıp karşılamadığı hususunda yapılacak objektif değerlendirmeler ışığında yeni yayınlar gerçekleştirilirse, bizim çalışmamızın belki ileriye dönük en önemli meyvesi bu olacaktır.
Tefsir literatürüne mütevazı bir katkı niteliğindeki bu eserin, günümüz şartlarında önemli bir ihtiyacı karşılayacağını umuyor, Yüce Allah’tan feyizli kılmasını niyaz ediyorum.

Prof. Dr. Sadrettin Gümüş:

Başta Hz. Peygamber (s.a.s.) olmak üzere bütün müfessirler tefsirlerinde, Yüce Allah’ın mesajını okuyucularına ulaştırmayı ve anlatmayı hedef almışlardır. "Kur’an Yolu" adındaki tefsirin yazılmasındaki maksat ve ulaşılması istenilen hedef de budur.

- Bu tefsir, Diyanet İşleri Başkanlığının Türk Milleti için ortaya koyduğu büyük bir hizmettir. Bu nedenle tefsirin yazılmasına karar veren ve basılmasında emeği geçen Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerini ve görevlilerini tebrik ediyor, onlara teşekkür ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı daha önce de Elmalılı Hamdi Yazır’a bu alanda çığır açacak çok değerli bir tefsir hazırlatarak Türk Milleti’ne unutulmaz bir hizmet sunmuştu. Bizim tefsirimizin de türünde çığır açacağına, Türkiye’de alanındaki açığı kapatacağına ve uzun süre ihtiyacı karşılayacağına inanıyorum. Bu tür eserler bugünkü neslin bir kazanımı olduğu gibi, gelecek nesiller için de değerli bir mirastır.
Tefsirin, milletimiz ve insanlık için hayırlı, feyizli ve bereketli olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.