Makale

Değerler eği·ti·mi·nde moti·vasyon sağlama

Değerler eği̇ti̇mi̇nde moti̇vasyon sağlama

Dr. Mustafa Otrar


Eğitim kısa, orta ve uzun vadeli sonuçlar bekleyen bir yatırım aracıdır. Eğitim veren her irade, eğitim verdiği konu üzerinde (yani amacına uygun olarak) hedef kitlesinde planladığı birtakım değişikliklerin meydana gelmesini bekler. Bunun için hedef kitlesini harekete geçirir, isteklendirir, sevk eder. Sonuçların uzun bir zaman sürecinde oluştuğu ve yıllar sonunda tebellür edip ortaya çıktığı eğitimler daha uzun süreli, istikrarlı ve sürekli bir çabayı gerektirir.

Eğitimle kazandırılacak değişimler zor bir sürecin ardından ortaya çıkar. Eğitim ve öğretim sürecinde öğrenen ve öğreteni olumlu veya olumsuz olarak etkileyen birçok etken ve risk faktörü bulunur. Bunlardan birisi de hedefe yönelik güdülenmişliktir. Sıklıkla “motive olma”, “motivasyon” olarak isimlendirilen bu süreç eğitim ve öğrenmeyi etkileyen bireysel faktörlerden biridir ve etkili bir eğitim için de ön şarttır. Bu nedenle ihtiyatsız, keyfî, boş verici bir tarzda yaklaşılabilecek bir husus değildir. Güdülenmişliği olmayan bir öğrenen, tüm azaları mevcut olan ama felçli olduğu için harekete geçemeyen birine benzer; potansiyel vardır ancak hareket yoktur.

Motivasyon nedir, ne değildir?
Öğrenenlerin güdülenmişliklerinin ve/veya güdülenmişlik düzeylerinin tasviri öncelikle bu kavramın ortaya koyduğu yapının ve işleyişinin ne olduğunun bilinmesi ile mümkündür. Güdülenme (motivasyon), belirli bir amaca ulaşmak için engelleri aşma, çaba gösterme, bir görevi en kısa sürede ve en iyi şekilde yapmak için gayret gösterme, amaca yönelik itici güç olarak tanımlanabilir. Bu tanımda ortaya konulan en önemli husus “çaba göstermek”, “bir eylem ortaya koymak”tır. Yani motive olmuş olmak kişinin belirlenen amaca yönelik olarak çabalaması ya da kendi davranışlarında sorumluluğu üstlenmesi ile tezahür eder. Bu bağlamda pek çoğumuzun sandığının tersine tek başına bilgi sahibi olmak, inanmak, istemek, gerekliliğinin farkında olmak gibi kazanımlar güdülenmenin sağlanmış olduğunu göstermez. Bunlar olsa olsa araç olarak mütalaa edilebilir. Hatta bunların bulunmadığı hâllerde bile güdülenmişlikten bahsedilmesi mümkündür. Hiç istemediği, gereğine inanmadığı ve hatta ne yaptığından emin olmadığı hâlde sınava çalışan, bir sonuç doğuracak eylemler üreten kişinin motivasyonsuzluğundan söz edilemez. Dahası motive olmak da yeterli değildir, motivasyonun kıymetlisi sürekli olanıdır. Devamlılığın ehemmiyetini iyice idrak etmek gerekir.

Bir eğiticinin amaçla aracı karıştırmaması açısından “motive etmek” ya da “motive olmak” konusunda odaklanacağı noktayı iyice netleştirelim. Bunun için öncelikle şu örneklere bakalım:

Bireye birtakım değerleri kazanmanın önemli olduğu anlatılmıştır.
Bireyin bizzat kendisi birtakım değerlere sahip olmanın gerekliliğini bilmektedir.
Bireye değer kaybının mutsuzluk getireceği anlatılmış ve o da bunu kabul etmiştir.
Değer eğitiminin gerekli olduğuna birey inanmaktadır.
Bireye değerler konusunda yeterli olmadığı, daha çok çaba gösterirse daha iyi olabileceği anlatılmıştır.

Örneklerin hiçbiri öğrenen kişinin motive olmuşluğunu açıklayabilmek için yeterli değildir. Dolayısıyla bu örneklerde zikredilenler eğiticinin motivasyon sağlamak için gerçekleştirmeyi hedefleyeceği hususlar değildir. Zira aslolan bireyin kendi yönelmişliği ile harekete geçmesinin sağlanmasıdır. “Ben anlattım, öğrettim. Artık motive olmaları lazım!” türünden söylemler anlamsızdır. Örneğin değerlerin toplum hayatının vazgeçilmez unsurları olduğunu bilen birisi değer eğitimi konusunda motive olmuş sayılmaz. Bu, sigaranın zararlı olduğunu bildiği hâlde bırakmak için çaba göstermeyen bir kişinin durumuyla benzerdir.

Öğrenmeye başlamak, doğruyu bulmak, yanlışı fark etmek, doğruyu sürdürmek… Motivasyonu sağlamanın ve sürdürmeye çalışmanın dört ana nedeni.
Niçin motivasyon?

Genel bir ifadeyle hazza götüren veya acıdan koruyan hususlar bireyleri motive eder. Değerler eğitimi temel değer ve erdemleri kazandırma, değerlere karşı duyarlılık oluşturma ve davranışa dönüştürme sürecinde öğrenene rehberlik etmedir. Dolayısıyla değerler eğitimi sürecinde motivasyon şunlar için tetiklenmeye ve sürdürülmeye çalışılır: (i) bir değeri öğrenmeye başlamak, (ii) değerle iyi, doğru ve güzel olanı bulup (iii) kötü, yanlış ve çirkin olanı fark etmek, (iv) nihayetinde değeri kazanıp davranışlarda onun sürekliliğini sağlamak. Başka bir deyişle motive olmuş birey, değerler eğitimi süreci sonunda ya yeni değerler edinir ya var olanların sayısını arttırır ya değerlere uygun tutum ve davranışlarını istikrarlı şekilde sürdürür ya da kendini yanlışlardan uzak tutar.

Peki insan durduk yere motive olur mu? Ya da “Haydi hep beraber motive olalım.” demekle muhataplarımızı motive edebilir miyiz? Hayır! Motivasyon için öncelikle bir nedensellik ilişkisi kurulmuş olmalıdır. Türküde ifadesini bulduğu gibi “Hiç bülbül öter mi gül olmayınca?”

Madem motivasyon bireyin amaca yönelmişliği ve amaca yönelik davranış üretmesi ile karakterize ediliyor; bir insan nasıl harekete geçer, bu amaca yönelmişliği ne sağlar? Bir insan niçin harekete geçip çaba sarf eder? Bunun üzerinde biraz daha ayrıntılı duralım ve bu hususu sorgulayalım.
İçten yanmalı motor gibi

Konu hakkındaki kuramlar açıkça ortaya koyuyor ki motivasyon içsel ve dışsal olarak iki kaynaktan beslenir. İçsel motivasyon, bireyin keyif alma, ilgi duyma, zevk duyma gibi içsel psikolojik kaynaklı amaçlarla hareket etmesi ile oluşan motivasyondur. Dışsal motivasyon ise dışsal psikolojik kaynaklı motivasyondur. Ödül kazanma veya cezadan kaçma/kurtulma çabası gibi. Mesela bir öğrenci değer eğitimine kendi ihtiyacına binaen, öğrenmekten ve yaşamaktan haz duyuyorsa, öğrenme çabalarını aldığı bu haz yönlendiriyorsa motivasyonu içseldir. Ancak öğretmeninden korktuğu için ya da vadedilen ödül için öğrenme çabası gösteriyorsa motivasyonu dışsaldır.

Elbette içsel kaynaklı motivasyon çok daha uzun süreli ve dirençlidir. Değer eğitiminin uzun vadeli bir yatırım olduğu gerçeği dikkate alındığında ihtiyaç duyulan da budur. Bize asıl gerekli olan, uzun yol azığı işlevi görecek olan içsel motivasyondur. Dışsal motivasyon ise dışsal uyarıcıların varlığına bağlıdır ve bu uyarıcı varken birey motive olur; yokken de olmaz. Ailesinden çekindiği için sigara içtiğini gizleyen bir genç, ailesinin olmadığı yerde bu davranışı alenen sürdürür. Vadedilen ödülü alacağı umudu olan öğrencinin motivasyonu sürer, alamayacağına kani olduğunda öğrenci motivasyonunu kaybeder ve çalışmayı bırakır. Bu gerçekler dikkate alındığında kaçırılmaması gereken temel husus ceza ve ödül uygulamalarının motivasyon kaynağı hâline dönüştürülmemesi gerekliliğidir. Ceza ve ödül ile motivasyon sağlanmaya çalışıldığında çoğu kez bilgiye sahip olan ama o bilginin gereğini yapmayan bireyler yetişir. Mesela yardımseverliğin ne olduğunu bilen ama hiçbir zaman, hiç kimseye yardım etmeyen öğrenciler yetiştirilmiş olur.

Motivasyon “Yapma!”lar değil “Şöyle yap!”lar üzerine inşa edilmelidir.
Motive ederken dikkat!

1. Motivasyonda bireyler arası farklılıkların olacağı unutulmamalıdır. Kimi insan tatlı peşinde koşarken kiminin derdi tuz olabilir. O hâlde motive edicilik bağlamında süreci kontrol eden ya da yönetme niyetinde olan sorumluların, öğrenenlerin kişisel özellikleri konusunda bilgi ve bilinç sahibi olmaları, en azından iyi bir gözlemci olmaları gerekir. Söz gelimi gelişimsel özellikler burada önemli rol oynayan farklılık kaynaklarından biridir. 7 yaşındaki çocuk için elma şekeri çok iyi bir motive edici iken 17 yaşındaki genç bunu aşağılanmak şeklinde bile algılayabilir.

2. Motivasyon sosyal yönü olan, hatta bu yönü güçlü olan bir süreçtir. Örneğin öğrenciye mektupla gönderilecek bir teşekkür belgesi yerine topluluk önünde verilecek bir teşekkür belgesi daha güçlü bir motivasyon sağlayacaktır.

3. Samimiyet ve inanmışlık en yüksek motive edicilerdir. Başka bir ifadeyle samimiyetsizlik motivasyonun düşmanıdır. Öğrettiğine ilişkin yaşantılara yönelik motivasyonu yüksek olan, anlattığını yaşayan, dediği yaptığı ile uyumlu olan bir eğitici bu konuda çok daha etkileyicidir. Sigara kullanmakta ısrar eden birinin sigaranın bırakılması konusunda etrafına vereceği öğütten fayda ummak ne kadar akıl işi olur? Kitleleri peşinden sürükleyen liderlerin içinde idealleri konusunda inandırıcılık sorunu yaşayanı var mıdır? “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma!” sözünde işaret edildiği gibi, dediği ve yaptığı uyuşmayan bir kişinin motive ediciliği kaç para eder? Bilinen bilinmeyen tüm âlemlere rahmet ve örnek Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hayatına bir bakalım. O “güneşi ve ayı birer eline verseler bile davasından vazgeçmeme” noktasında samimi olmasa idi etrafındaki dostlarını aynı amaç altında nasıl toplayabilir ve nereye kadar bir arada tutabilirdi?

4. Motivasyon, sürecin tüm ortaklarının istikrarlı ve sürekli emeklerinin eseridir. Özellikle değer eğitimi gibi meyvelerini belki onlarca yıl sonra veren bir alan söz konusuysa en önemli tehlike yarıştan kopmaktır. Değer eğitimi süreci zorlu ve uzun bir yolculuktur. Bu yolculukta kişinin yalnız bırakılmaması gerekir. O hâlde süreci yöneten herkesin samimiyeti, insanın eşref-i mahlukat sıfatına uygun düşünüp davranması, aynı amaçta birleşmesi ve kendi motivasyonunu sürdürebilmesi son derece önemlidir.
Düşünelim!

Yaz Kur’an kursu başladığı hafta caminin girişine üç tane gıcır gıcır bisiklet konmuştur. İlk üçe giren öğrenciler bunları alacaktır. Bütün öğrenciler bu üç bisikletten birini almak için büyük bir heyecanla kursa başlarlar. Fakat ikinci haftanın sonunda 4 öğrenci henüz sadece birkaç dersi geçebildiklerini görüp ödülü kesin kaçırdıklarına hükmederler ve derenin serin sularını kursa tercih ederler. Üçüncü hafta geldiğinde 3 öğrenci koşturmanın çok da anlamlı olmadığını, nasıl olsa ödülü kapmak için hayli mesafeleri olduğunu görürler ve dere kenarındaki arkadaşlarının yanına yollanırlar. Dördüncü hafta 6 öğrenci için artık teneffüslere çıkmaktan fazlasının arandığı zamanlar olmuştur. Hem yaz geçtikten sonra ne yapacaklardır ki bisikleti? Onlar giderlerken 2 öğrenci de onlara katılır. Çünkü çok çalışmışlar ama ilk üçü alacak arkadaşların artık en azından ilk altıya giren arkadaşlarından üçü olduğunu ve kendilerinin de onlardan biri olmadıklarını görmüşlerdir. Geriye kalan 6 kişiye ne mi olur? Son gün 3 öğrenci ödülünü almak üzere güle oynaya caminin yolunu tutar. Üstelik cicilerini de giymişlerdir. Dördüncü olduğu kesinleşen öğrenci aslında birinciliğin, haydi bilemedin ikinciliğin kendi hakkı olduğunu, ama hakkının yendiğini düşündüğü için küsmüş ve törene gelmemiştir. Beşinci olan öğrenci mütevazıdır. Birincilik ya da ikincilik hakkında herhangi bir lâf etmez. Ama üçüncülüğün kendi hakkı olduğunu, hocasının bunu fark edemediğini, bu sebeple beşinciliğe düştüğünü ve bunun da haksızlık olduğunu düşünür ve törene gelmez. Altıncı gelen öğrenci ise “Aman bana ne, nasıl olsa ödülü ben almadım. Bugünden itibaren tatilin keyfini çıkarayım bari.” der ve törene katılmaz.

Soru: Bu kursumuzda kurs başlangıcında kaç öğrenci vardı ve ödül töreni kaç öğrenciyle yapıldı?
(Sizce düşünülmesi gereken soru gerçekten bu mudur?)