Makale

Hz. İbrahim ve inkârcı babaya vefa

Hz. İbrahim ve inkârcı babaya vefa
Abdulkadir Erkut


Vefa, öncelikli olarak tanımak, verdiği nimetlerin kıymetini bilmek, kulluk görevlerini eksiksiz yerine getirmek suretiyle Allah’a gösterilmelidir. Allah’tan sonra ise anne-baba, vefaya en layık insanlardır. Anne-babaya iyi davranmanın emredilmesi, onlara karşı vefanın gereğidir. Nitekim Kur’an’da anne-babaya iyi davranmak emredildikten sonra, onlara gösterilmesi gereken vefa şöyle gerekçelendirilmiştir:
“Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!” diyerek dua et.” (İsra, 24.)
“Hz. İbrahim, ömrü boyunca Allah’a karşı vefa borcunu yerine getirmek için mücadele etmiştir. O’nun Kur’an’da yer alan bütün konuşmalarında ana tema, tevhit mücadelesidir. Bunun sonucu olarak kulluk ve risalet görevini yerine getirdiği Kur’an tarafından da onaylanmıştır.” (Necm, 37.) Kur’an’da Hz. İbrahim kadar, babasıyla olan ilişkisine çokça yer verilen başka bir peygamber yoktur. Hz. İbrahim’in inkârcı babasına karşı olan tevhit mücadelesi, bu mücadele sırasında takındığı tavır dikkat çekicidir. Meryem suresinde babasıyla olan konuşması şöyle yer almaktadır:
“Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?”
“Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim.”
“Babacığım! Şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahman’a isyankâr olmuştur.”
“Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahman tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum.” (Meryem, 42-45.)
Hz. İbrahim’in babasına hitap şekli ve konuşma üslubundan, ona karşı derin bir sevgi ve saygı duygusuna sahip olduğu anlaşılmaktadır. Zira o, konuşmasında, herhangi bir hitap cümlesi kullanmaksızın veya farklı şekilde hitap edebilecekken “babacığım” hitabını kullanmayı yeğlemiştir. Bu hitap tarzında, samimiyet, içtenlik ve sıcaklık söz konusudur. Bunun yanında, konuşma sırasında hitap kelimesinin bir defa kullanılması kâfi görülebilir. Nitekim kavmiyle olan konuşmalarında “Ey kavmim” kelimesini bir defa kullanmaktadır. (Şuara, 70.) Ama Hz. İbrahim babasıyla konuşmasının her cümlesine “babacığım” hitabı ile başlayarak bu kelimeyi dört defa kullanmıştır. Bu hitap tarzı, sadece oğlun babayı hakka davet ederken gözettiği bir incelik ve titizliği değil, onun babasına duyduğu sevgi ve saygıyı da göstermektedir. Öte yandan bu hitap tarzıyla, Hz. İbrahim babasına olan sevgi ve saygısını sözlü olarak ifade etmiş olmaktadır. Sevgi ve saygının sözlü olarak ifade edilmesi, hem bu duyguların varlığının alameti hem de bu duyguların güçlenmesinin vesilesidir. Hz. Yusuf, Hz. İsmail ve Hz. Şuayb’ın kızının, peygamber olan babalarıyla konuşurken kullandıkları hitap kelimesini (Yusuf, 4; Saffat, 102; Kasas, 26.) Hz. İbrahim de inkârcı olan babasıyla konuşurken kullanmaktadır. Bu da baba olması hasebiyle Hz. İbrahim’in ona olan sevgi ve saygısını ifade ettiğini göstermektedir.
İbrahim (a.s.) ile babası arasındaki konuşma, çocuk ile baba arasında olması gereken saygının sınırını da göstermektedir. Zira babaya saygı ne kadar önemli ise ona olan saygıda aşırıya gitmek de o kadar tehlikelidir. İnsanlık tarihinde atalardan tevarüs eden din ve geleneğe sorgulamaksızın tabi olup, onları her türlü değerden üstün sayma anlayışının varlığı, bilinen bir gerçektir. Nitekim Hz. İbrahim’in kavmi de inançlarını gerekçelendirirken, atalarına atıfta bulunmaktadırlar. (Şuara, 74; Enbiya, 53.) Hz. İbrahim, atalara kayıtsız şartsız itaat edilen bir toplumda, söz ve davranışlarıyla babaya saygıda dengeli tavrı göstermektedir. O, bu söz ve davranışlarıyla âdeta şu ayeti tefsir etmektedir:
“Eğer, (anne-baban) hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.” (Lokman, 15.)
Hz. İbrahim, babasını, yumuşak, saygılı bir üslupla Allah’a kulluğa davet etmesine karşın, babası ona aynı üslupla, “oğlum” diye değil, “İbrahim” diye ismiyle hitap etmekte, inancından vazgeçmediği takdirde onu tehdit etmektedir. Babanın tehdidi, taşlamak ve kötü söz söylemek şeklinde anlaşılmışsa da, taşlama anlamının daha açık olduğu ifade edilmektedir. (el-Beğavi, Mealimu’t-Tenzil, V, 234; eş-Şinkıti, Edvau’l-Beyan, Riyad, 1983, IV, 287.) Baba ile çocuk arasında çeşitli ihtilafların ortaya çıkması mümkündür. Hz. İbrahim, Allah’ın birliği gibi temel bir konuda ortaya çıkan ihtilafta, üstelik kendisini öldürmekle tehdit eden babaya karşı tavrını, herhangi bir düşmanlık ifadesi kullanmaksızın “Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır.” (Meryem, 47.) diyerek ifade etmektedir.
İbrahim peygamberin babası için olan hidayet talebini, Allah’a yakarışının bir parçası kıldığı anlaşılmaktadır. O, bu yakarış içinde babasına şöyle yer vermektedir:
“Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.” (Şuara, 86.)
Hz. İbrahim babasına uzun süre dua etmiştir. Peygamberliğinin ilk dönemlerinde verdiği bu sözün gereği olarak o, Mescid-i Haram’ı inşa etmesinden ve oğlu İsmail ile İshak’ın hayata gelmesinden sonrasına kadar babasına dua etmeye devam etmiştir. (İbnü Kesir, Tefsir, V, 236.) Zira İbrahim suresinde yer alan ayetlerden anlaşıldığına göre, (İbrahim, 35-41.) onun babası için yaptığı şu dua, Hacer ve İsmail’i Kâbe’nin bulunduğu yere yerleştirdikten, Kâbeyi inşa ettikten, İshak doğduktan sonra yapılmış bir duadır:
“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim, 41.)
Kur’an’da, cehennemlik oldukları ortaya çıktıktan sonra müşrikler için istiğfar etmek yasaklanmıştır. (Tevbe, 113-114.) Bunun ortaya çıkması, ya küfür üzere öldüklerinin malum olması, ya da öyle ölecekleri hakkında vahiy nazil olmasıyla bilinebilir. “İbrahim peygamber hayatta olduğu müddetçe ve iman eder ümidiyle babasına dua etmiş, şirk üzere öldüğünde ve durumu kesinleştiğinde dua etmeyi bırakmıştır.” (İbn Kesir, Tefsir, III, 290; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 454.)
Öte yandan Hz. İbrahim kendisini ateşe atan, ülkesini terk etmek zorunda bırakan saldırgan inkârcılara karşı net bir tavır takınmış, husumetlerine karşı onlara muhabbet besleme zilletini göstermemiştir. Onun bu örnekliği Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir:
“İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, ‘Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.’ demişlerdi. Yalnız İbrahim’in, babasına, ‘Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez’ sözü başka.” (Mümtehıne, 4.)
Müfessirler tabiundan gelen rivayetlere dayanarak ayetin son bölümünü, yani “İbrahim’in, babasına, ‘Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez.’ sözünü ayetin ilk cümlesinden istisna etmektedirler. Buna göre ayet, İbrahim’in babasına dua için söz vermesinde müminler için örneklik olmadığını ifade etmektedir. Ancak ayetin son cümlesini, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız.” cümlesinden istisna etmek de mümkündür. (İbn Atıyye, el-Muharraru’l-Veciz, V, 270.) Bu durumda ayetin anlamı şöyle olmaktadır: “Hani onlar kavimlerine, ‘Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.’ İbrahim’in, babasına, ‘Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim’ sözünden başka (aramızda bir bağ kalmamıştır) demişlerdi.” İbrahim peygamber, inkârcı babasıyla küfrü sebebiyle ilişkisini keserken, babası olması sebebiyle küfür üzere öldüğü sabit oluncaya kadar hidayeti için ona dua etmiştir.
Hz. İbrahim’in babasına dua etmek için söz vermesi, tesadüfen söylenmiş bir söz olarak değerlendirilemez; zira kendisi bir peygamberdir. Öte yandan bu söz muhatabın kimliğinden bağımsız olarak da değerlendirilemez; çünkü muhatap herhangi bir insan değil, babasıdır. Hz. İbrahim’in babasına verdiği bu sözün gereğini yerine getirmesi, sözüne olan vefasını gösterdiği gibi, babasına duyduğu vefasını da göstermektedir. Onun bu konudaki tavrı, inkârcı ebeveyne karşı takınılması gereken dengeli tavrı ifade etmektedir.