Makale

Kuşaklar Arası ÇATIŞMA

Dr. Ali Çiftçi
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü Uzmanı

Kuşaklar Arası
ÇATIŞMA

Özellikle kültürel değişmeyi çok yoğun yaşayan Türk toplumunda genç kuşaklarla yetişkinler arasında kültürel değerler, yaşama-eğlenme- giyinme biçimi, felsefi ve siyasal kabuller gibi alanlar çatışmanın yoğunlaştığı alanlardır.

insanlar toplum halinde yaşamak zorunda bulundukları gibi, toplum da aile denilen küçük öbeklerden oluşmaktadır. Toplum hayatında insanlar arasında görülen çatışma, aile içinde de yaşanabilmek- tedir. Bu, insanın olduğu her yerde bir anlamda kaçınılmaz bir gerçektir.
Burada, sosyo-psikolojik bir kavram olan çatışma ve bunun kuşaklar arasındaki ilişkilere yansıması üzerinde durulacaktır. Ancak kuşaklar arası çatışma, aile ekseninde ele alınacakve aile içinde bir arada yaşayan kuşakların çatışması incelenecektir.
Bilindiği gibi aile içinde aile üyeleri arasında yoğun bir etkileşim söz konusudur. Aynı yaşama mekânını paylaşan, aynı sofrada yemek yiyen, ortak bir gündeme sahip olan, karşılıklı duygusal yönelimlere sahip olan insanların oluşturduğu ailede etkileşim kaçınılmazdır. Karşılıklı etkileşimin varolduğu bir toplumsal ortamda, insanlar arasında zaman zaman çeşitli anlaşmazlıkların doğması çok doğaldır. Hattâ bu anlaşmazlıklar büyüyerek çatışmaya da dönüşebilir. Ailede çatışma, anne- baba ile çocuklar arasında olabileceği gibi, gençlerle yaşlı aile üyeleri arasında da (dede, nine...v.s.) görülebilir.
Çatışma nedir, nasıl tanımlanabilir? Sosyal psikolojide çatışma, bir seçeneği tercih etmede zorlanma ve bu zorlanma sonucunda karar verme mekanizmalarında bozulma olarak tanımlanmaktadır. Bireyin kendi içinde yaşadığı çatışma da önemli olmakla birlikte, burada psikolojinin inceleme konusu olan bireysel iç çatışma üzerinde değil, bireylerle bireyler ve gruplarla gruplar arasındaki kişiler arası çatışma üzerinde durulmaktadır.
Yoğun toplumsal-kültürel değişmelerin tüm toplumlarda yol açtığı önemli sorunlardan birisi de kuşaklar arası çatışmalardır. Genç kuşaklarla yaşlı kuşaklar bir çok konuda anlaşmazlığa düşmekte, aralarında çatışma yaşanmaktadır. Ancak kuşaklar çatışmasını da taraflar, çatışmanın nedenleri ve çatışmanın yaşanması bakımından homojen (türdeş) düşünmemek gerekmektedir. Toplumsal tabakalara göre (öğrenci gençlik, çalışan gençlik, kent ve kır gençliği, çalışan ve ev hanımı olan anneler...v.s. gibi) çatışma da bazı farklılıklar gösterebilmektedir. Örneğin okuyan gençlerle ebeveynleri arasındaki çatışmanın konusu, okul tercihi ve sonrasında meslek seçimi üzerinde odaklaşırken, çalışan genç aile üyeleri ile anne- babalar arasındaki çatışmanın konusu, kazanılan paranın değerlendirilme biçimi üzerinde odaklaşabilmektedir.
Peki aile üyeleri arasında bunun dışında hangi alanlarda çatışma yaşanabilir? Bu, çok ve çeşitlidir. En başta genç aile üyelerinin her türlü otoriteden bağımsız yaşama, kendi kararlarını özgürce kendilerinin verme isteği vardır. Ergenlik çağında bulunan gençlerin her türlü otoriteye karşı gelme eğilimi taşıdıkları bilinmektedir. Bundan başka izlenecek televizyon programından, dinlenecek müziğe ve giyim-kuşam tercihine, eş seçiminden anne-baba ile birlikte oturma konusuna ve arkadaş tercihinden değer ve inançlarla ilgili tercihlerde farklılaşmaya kadar bir çok konu ve alanda çatışma ortaya çıkabilmektedir. Özellikle kültürel değişmeyi çok yoğun yaşayan Türk toplumunda genç kuşaklarla yetişkinler arasında kültürel değerler, yaşama-eğlenme- giyinme biçimi, felsefî ve siyasal kabuller gibi alanlar çatışmanın yoğunlaştığı alanlardır. Kuşaklar arasındaki kültürel çatışma o kadar belirgindir ki bu konu, Batılılaşma dönemini ele alan Türk edebiyatında önemli bir yer tutmuştur. Tanzimat sonrası birçok roman ve tiyatro eserinde, geleneksel değerleri yaşatan yetişkin ve yaşlı kuşaklar ile Batılı hayat tarzını ve değerlerini benimseyen genç kuşaklar arasındaki çatışmalar işlenmektedir.
Kuşaklar arasında ortaya çıkan çatışmanın sebepleri nelerdir? Hangi etkenler kuşaklar arasında çatışmaya varan anlaşmazlıklara yol açabilmektedir?
a) Bireysel farklılıklar/Kişilik farklılıkları
Her şeyden önce her bireyin ayrı bir kişiliği söz konusudur. Doğuştan gelen bir özellik olarak bireylerin sevgileri, ilgileri, tercih ve yönelimleri farklı farklı olabilmektedir. Belli bir yaşa kadar büyüklerini (özellikle anne- babayı) taklit etse de, anne-babanın kişilik özelliklerini aynen sürdüren çocuklara çok rastlanmaz. Aynı yaş grubunda bile olsalar kişilik özelliklerinin farklılığı, bir arada yaşamak durumunda olan insanlar arasında sık sık iletişim sorunlarına, iletişim kazalarına ve hattâ çatışmalara yol açabilmektedir. Örnek vermek gerekirse bir aile içinde çok dağınık yaşayan bir bireyle, aşırı denecek derecede düzenliliği seven bir başka birey bir arada yaşarlarken çatışma çıkması kaçınılmaz olacaktır. Ya da pop müzikten hoşlanmayan bir aile üyesi ile yüksek sesle pop müzik dinlemeyi alışkanlık hâline getirmiş bir başka aile üyesi, aynı çatı altında yaşarlarken büyük ihtimalle sık sık çatışacaklardır.
b) Yaşayış farklılıkları
Genç kuşaklar ile yetişkin ve yaşlı kuşaklar arasında hayata bakış ve hayat tarzı farklılığı bulunduğunu herkes bilir. Çocuk ve gençlerin heyecanlı, dinamik, atılgan yapıları, onlarda hareketli bir yaşama ritmi ortaya çıkarmaktadır. Yaşlı kuşaklar ise farklı olarak daha ağırbaşlı, dingin ve sakin bir yapıdadırlar. Buna paralel olarak da sakin bir hayat sürdürmek isterler. Gençler, kararlarını çok düşünmeden ve çeşitli riskleri göze alarak verebilirlerken; yetişkin kuşaklar yaşlarının getirdiği tecrübe ve olgunluğa bağlı olarak daha dengeli hareket ve davranışlar geliştirmektedirler. Bu iki farklı eğilimlerin bir çatı altında bir araya gelmesi de zaman zaman çatışmalar ortaya çıkarabilecektir.
c) Toplumsal/Kültürel değerlerde ayrışmalar
Değerlerde görülen ayrışmalar da önemli toplumsal çatışmalara yol açmaktadır. Türkiye’de Batılılaşmanın tarihî seyri içinde kuşaklar arasında önemli değer ayrışmaları yaşanmış ve yaşanmaktadır. Geleneksel tarım toplumundan sanayi toplu- muna, geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına doğru görülen değişmede, iletişim araçları bu ayrışmaları desteklemektedir. Kişilerin inançlarında, felsefî kabullerinde, önceliklerinde görülen ayrışmalar aile içi ilişkilere de yansımakta ve aile içinde de bundan kaynaklanan sorunlarla karşılaşılmaktadır. Yaşlı kuşağın benimsediği ve yaşattığı değer yargılarının genç kuşaklar arasında önemli ölçüde aşınmış olması, iyi-kötü, doğru- yanlış algılamasının değişmesi, kuşakların birbiri ile uyumunu sarsmıştır. Üstelik, eğer çatışan değer yargılarına sahip aile üyeleri, kendi doğrularını karşı- dakine benimsetmeye çalışırlarsa, burada sorun daha da büyük boyutta yaşanacaktır.
d) Yaş grupları ile ilgili etkenler
Kuşaklar arasında çatışmaya yol açan önemli bir etken de gençlik ve ergenlik döneminin kendine özgü özellikleridir. Bilindiği gibi ergenlik çağını yaşayan gençlerde asabîlik, dik kafalılık, atılganlık gibi kişilik özellikleri görülmektedir. Gençler bu dönemde aile otoritesinden bağımsızlaşmak isterler, itaat duygularının yerini karşı koyma duygusu alır. Aile, sığınılacak mekân olmaktan çıkar ve kendisinden uzaklaşılmak istenen bir şey haline gelir. Ergen, bu dönemde her konuda kendisini kanıtlamak için ailesi ile kolayca çatışmaya girer. Taraflar bu dönemde birbirlerinin dilini anlamamakta ısrar ederlerse, çatışma yoğun olarak yaşanabilir.
e) Ailelerdeki yetişme ortamı
Bazı psikologlar ve iletişim bilimciler, çocuğa verilen eğitim açısından aile ortamlarını, kalıplayıcı ve geliştirici diye sınıflandırmışlardır. Kalıplayıcı aile ortamları, çocuğun önceden oluşturulmuş kalıplara göre davranmasını gözeten, ödül ve ceza sistemini buna göre işleten ortamlardır. Burada çocuğun kendisini olduğu gibi ve içinden geldiği gibi ifade etmesine imkân tanınmaz. Tersine var olan, önceden beiirienmiş olan kültürel kalıplara göre davranması beklenir. Böyle bir ortamda yetişen çocuklar taklitçi olacakları gibi, sağlıklı bir kişilik gelişimi de gösteremezler. Geliştirici aile ortamlarında ise çocuğun kendisini olduğu gibi ifade etmesine, rahat davranmasına imkân tanınır. Çocuğun eğitiminde hazır kalıplar kullanılmaz. Bu ortamda çocuğun kişilik gelişimi daha sağlıklı olur. Ancak burada şunun altı çizilmelidir ki, ailenin çocuk eğitiminde önceden belirlenmiş hazır kalıpları kullanmaması, gelecek kuşaklara aktarılacak kültürel değerlere sahip olmaması anlamında anlaşılmamalıdır. Söz konusu olan, çocuk eğitiminde ailenin baskıcı olmaması, doğruları ona hazır kalıplar hâlinde vermeyerek, doğrulara birlikte varmayı seçen bir iletişim dilini tercih etmesidir. Kuşaklar arası çatışma açısından bakıldığında geliştirici aile ortamlarında ortaya çıkan sorunların daha kolay çözüleceği, kalıplayıcı ortamlarda ise çatışmanın daha yoğun yaşanacağı ve sorunların çözümünün uzayacağı söylenebilir.
Kuşaklar arası iletişimde kullanılacak sağlıklı iletişim kanalları neler olabilir?
Aslında bireyler arasında ve aile içinde çatışmanın olmaması pek söz konusu değildir. Çatışma, birden fazla insanın olduğu her yerde (hattâ bireyin kendi içinde yaşadığı iç çatışmayı da düşünürsek insanın olduğu her yerde) kaçınılmaz bir olgudur. Önemli olan çatışmanın varlığı değil, buna karşı nasıl tepki gösterileceğidir. Çatışma yaşanan yerde insanlar buna iki biçimde tepki verebilirler. Çatışma ya yıkıcı sonuçlara yol açacak biçimde ele alınır ve sonuca bağlanır ya da yapıcı bir sorun çözme yaklaşımı gösterilerek çatışma giderilir. Çatışmayı, sorun çözme yöntemi geliştirmek için bir fırsat olarak görmek ve bu yönde değerlendirmek, insanlar arası ilişkilerde başarılı iletişime kapı açacaktır. Aile içinde ortaya çıkan sorunların bu yolla çözülmesi durumunda başarılı ve mutlu aile yuvalan ortaya çıkacaktır.
Bireyler arasında sağlıklı iletişim kurmanın ve bu yolla kuşaklar arası çatışmaları gidermenin yolları nelerdir?
- Her şeyden önce aile bireyleri birbirlerini dinlemeli ve karşıdakini anlama çabası içinde olmalıdırlar. Kuşaklar açısından bakıldığında genç kuşaklar, yetişkin ve yaşlı aile üyelerinin hayat tecrübesi ve olgunlukları yönüyle kendilerinden avantajlı durumda bulunduğunu bilerek, onları dinlemeli ve dikkate almalıdırlar. Ailede bulunan ileri yaştaki ebeveynlerin ortaya çıkardığı bazı sorunları ise (bunama, inatçı davranışlar, küçük sorunları büyütme...gibi) yaşlılığın getirdiği doğal sorunlar olarak görmeli ve ona göre davranmalıdır. Yetişkin aile üyeleri ve yaşlılar ise, genç ve ergen yaşta bulunan bireylerin bağımsız kişilikleri bulunduğunu, yaşlarından kaynaklanan bazı özelliklere sahip olduklarını, ayrıca çağa ilişkin bazı zorunlulukların, onların davranış ve tutumlarını etkilediğini düşünerek onları anlamaya çalışmalıdırlar.
- Aile üyeleri birbirlerine karşı tartışmasız biçimde güven duygusuna sahip olmalıdırlar.
Güvenin zedelendiği yerde sağlıklı iletişim ve ilişki kurulamaz. Aile yuvasının sıcaklığını, rahatlığını sağlayan en önemli faktör belki de güven duygusudur.
- Empati kurma. Bireyler arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklarda bunu gidermeye çalışırken başvurulacak yolların başında empati gelmektedir. Burada her birey, kendisini, sorun çıkardığını düşündüğü karşıdaki kişinin yerine koyacak ve ’acaba ben onun yerinde olsaydım nasıl davranırdım, onun yaptığının aynısını mı yapardım?’ sorusunu kendisine soracaktır. Böylelikle, ortaya çıkan sorunun tanınması ve tanımlanması daha kolay olacak, belki de karşıdaki kişiye hak verilecektir. Karşıdaki kişinin davranışına hak verilmesi durumunda, sorunun çözümü büyük ölçüde kolaylaşacağı gibi, bu durum kişilerin ilerideki davranışlarını da etkileyerek yeni sorunların ortaya çıkması önlenebilecektir.
- Karşılıklı saygı, hoşgörü, değer verme tutumları. Aile üyeleri, sosyal psikolojide birincil ilişki denilen senli-benli, karşılıksız ve sıcak ilişkilerde bulunmaktadırlar. Ancak, bu durum onların birbirlerine saygılı olmalarını, değer vermelerini önlememelidir. Ailede çocuktan yaşlıya kadar her insanın bir kişiliği olduğu, o kişinin saygın ve değerli olduğu düşüncesi zihinlere egemen olursa, orada iletişim sorunları en aza inecektir. Ayrıca ailede bireyler, birbirlerinin ufak-tefek hatalarına karşı hoşgörülü olmalıdırlar. Yapılan her hatalı davranışa ve söze karşı çıkmak, onu eleştirmek sağlıklı ilişki kurulmasını önleyen önemli bir faktördür. Bazen yapılan yanlışları görmezden gelmek de bir çözüm olabilir. Mükemmeliyetçi kişilik yapısına sahip olunması, sorunların büyümesine yol açacaktır.
- Ortaya çıkan sorunlar karşısında değişik sorun çözme stratejileri geliştirilmeli, alternatif seçenekler düşünülebilmelidir. Ailede yaşanan sorunların çözümünde eğer eskiden beri bilinen yöntemler sonuç vermiyorsa bunda direnilmemeli, farklı yollar aranmalıdır. Ayrıca her ortamın, her durumun kendine özgü özellikleri bulunduğu, bu nedenle her çözümün her duruma uymayabileceği düşünülmelidir.
- Beden dilini doğru kullanma. İnsanlar yalnızca konuşarak iletişim kurmazlar. Sözsüz iletişim denen beden dili de insanlar arası ilişkilerde çok önemlidir. Beden dili, karşıdaki kişi hakkında ne düşündüğümüzü yansıtan göstergelerdendir. Bedenimizin konuşulan kişiye karşı konumlanışı, ona bakışımız, el ve baş hareketlerimiz...v.b. beden dilinin yansıtıcılarıdır. Aile içinde bireyler beden dilini doğru yönde kullanarak karşıdaki kişiye olumlu mesajlar aktarırlarsa, bu durum çatışma çıkmasını önleyici bir faktör olacaktır.
- Kuşaklar arası iletişimin sağlıklı yürümesinde anne-babaların baş döndürücü bir hızla gelişen ve hayatımıza giren çağın yeniliklerini izleyip anlamaları da önem taşımaktadır. Kitle iletişim araçlarının her gün yenilendiği bu bilgi çağında, anne-babalar hem çocukları ile daha rahat anlaşabilmek hem de çocuklarının bu araçları en az zararla kullanabilmelerini kontrol edebilmek için teknolojik gelişmeleri izlemelidirler. İnsan, kendisinin iyi bildiği bir alanı daha kolay kontrol altında bulundurabilir. Geçen yüzyıllarda çocuklarla yaşlı ebeveynler (dede, nine) arasında görülen farklılıklar, teknolojideki hızlı değişme nedeniyle, günümüzde artık anne-babalarla çocuklar arasına inmiş durumdadır. Bir başka deyişle farklılıkların mesafesi kısalmıştır. Buna teknolojik sosyalleşmenin yol açtığı kuşaklar çatışması olarak bakılabilir.
- Aile içinde çocukların sağlıklı ruhsal gelişimleri için duygusal, zihinsel ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Anne sevgisini ve baba ilgisini, zamanında ve yeterince alamayan çocuklarda ruhsal bakımdan dengesizlikler, kişilik bozuklukları görülebilmektedir. Bu da ileride anne-baba ile çocuklar arasında çatışmalara yol açabilmektedir. Günümüzde çalışan kadınların çocuklarına yeterince anne sevgisini verememeleri önemli bir sorundur. Hiçbir bakıcı ve kreş hizmeti, anne sevgisinin yerine ikame olamaz. Babalar da çalışma hayatının yoruculuğunu gerekçe yaparak çocuklarını ihmal etmemelidir.
- Günlük hayatta ve aile içi ilişkilerde yaşanan gelişmelerin ve olayların hep olumsuz yanlarını değil olumlu yanlarını da görmek gerekir, insanlar genel olarak olumsuzlukları görme ve ön plana çıkarma eğilimindedirler. Oysa hayatta güzel ve olumlu şeyler de yaşanmaktadır. Bardağın boş tarafını olduğu kadar dolu tarafını da görmek gerekir. İşlerin güzel taraflarını da görerek olumsuzlukların yol açtığı kötü hava dağıtılabilir, ya da en azından dengelenebilir. Aile içi ilişkiler açısından bakıldığında, örneğin anne-baba sürekli çocuklarının söz dinlememesini, arkadaşları ile ilişkilerinde de çok sorun çıkarıyor olmasını eleştirebilir. Ancak bu arada eğer çocuk derslerinde başarılı bir öğrenci ise, bunu ve diğer muhtemel iyi yanlarını düşünerek onunla gurur duyabilirler.
- Niyet okuma. İnsanlar arası ve aile içi ilişkilerde iletişim sorunlarına yol açarak ilişkileri bozan önemli bir faktör de karşıdakinin niyetini okuyarak, ona göre davranış geliştirme tutumudur. Karşıdaki kişinin göründüğünden farklı olarak aslında kendisi hakkında olumsuz düşündüğü, iyi niyetli olmadığı kabulünden yola çıkılarak geliştirilen davranışlar, çoğu durumda ilişkileri içinden çıkılmaz hâle getirmektedir. Anne-babalarla çocuklar arasında görüldüğü gibi bir arada yaşayan gelin ve kaynanalar arasında daha çok rastlanan niyet okuma tutumu terk edilerek kurulacak açık iletişim, sağlıklı ilişkileri de beraberinde getirecektir.