Makale

Prof. Dr. Bekir Karlığa “İlâhiyat Fakülteleri, ürettiği bilgi ile din hizmetlerine güç veren kurumlardır. “

Söyleşi

Ayfer Balaban

Prof. Dr. Bekir Karlığa

“İlâhiyat Fakülteleri, ürettiği bilgi ile din hizmetlerine güç veren kurumlardır. “

İslâm dünyasında bilimin serüveninden başlayalım söze.
İslam dünyası, hikmet prensibinden hareketle kendinden önce geçen bütün kültürlere sahip çıkmış ve onu nebevî kaynaktan neşet eden, gelişen bir süreç olarak görmüş, bu nedenle kendinden önceki kültürlere, medeniyetlere ve bilim ürünlerine sahip çıkmıştır. Müslümanlar; "Hikmet müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır" hadisini rehber edinerek bu bilgileri öğrenmek için büyük bir gayret sarf etmişler, müteakip devrelerde eserleri, bu kültürün özgün ve orijinal dili olan Arapça’ya aktarmışlar ve böylelikle bilimsel faaliyetler daha Müslümanların ilk dünyaya açılımları ile beraber gelişme istidadı göstermiştir. 8.,9.,10.,11. ve 12. yüzyıllarda bilim ve düşünce bayrağı Müslümanların ellerinde dalgalanmıştır. Özellikle deneysel bilimler ve felsefe alanında parlak bir uygarlık ortaya çıkarılmıştır. Bununla kalınmamış, bütün dünyaya aktarılmış ve öteki kültürlere de tanıtılmış, öğretilmiş, belletilmiştir.
İslâm dünyasında böyle bir bilimsel yükselişten sonra, geri kalışın dinamikleri konusunda neler söylemek istersiniz?
Bilimsel geriliği tek bir nedene irca etmek mümkün değil. Ancak Islâm dünyası, 1 3. yüzyılla yapısal dönüşüm içerisinde özellikle Batıdan gelen haçlı savaşları ve Doğudan gelen ağır Moğol istilâları ve tehdidi, kendi içinden kaynaklanan ve terör estiren birtakım aşırı heretik cereyanların tesiriyle, bir kültürel içe kapanma ile karşılaşmıştır. Bu içe kapanma sonuçta 13. yüzyılın sonlarına doğru yeni bir paradigmayı doğurmuştur. Bu paradigma, İslâm dünyasında yeni yaklaşımlarla eski bilim ve düşüncenin İslâm diniyle özdeşleştirilmesi gibi bir durumla karşılaşmıştır ki, bunun detaylarına inmek, bu konuşmanın sınırlarını aşar.
Bilimde duraklamanın ve bu gerilemenin sebeplerine nasıl bakmak lâzım? Bunu, din zemininde ele almak doğru mu?
İlerlemenin birçok kuralı olduğu gibi, duraklama ve gerilemenin de birçok sebebi vardır. Burada İslâm dünyasının siyasî çırpınışları ve siyasî aktörler de önemli rol oynamıştır. Onun ötesinde, kabul edilen bilimsel doğrular, ortaya çıkarılan sentezler, bu sentezlere dayalı olarak geliştirilen bilim modelleri ve bu modelleri bütün konulara uygulamaya çalışan paradigmanın oluşması... Bunların hepsi bu durgunluğun nedenleri içerisindedir. Meseleye multidisipliner olarak bakmak ve indirgemeci bir yaklaşımla açıklamaya çalışmamak lâzım.
Bilim ve bilimsellik anlamında, meselâ İlahiyat alanında neler yapılmalı?
Öncelikle bir zihniyet yapılanmasına, bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır. Bu zihniyet yapılanmasını sağlayacak olan en motive edici kurum da İlâhiyat Fakülteleridir. Bu süreçte İlâhiyat Fakültelerine görevler ve bu görevleri uygulamak için bir misyon düşmektedir. Bu misyon da geçmişi yeniden okumak, başarılarını başarısızlıklarını, yanılgılarını, potansiyel imkânlarını ve imkânsızlıklarını çok iyi süzgeçten geçirmek gerekiyor. Buna bağlı olarak da çağdaş bilim ve düşüncenin verilerini kökten değerlendirip, iyi bir perspektifle onları analiz etmek ve bu analizlerin neticesinde birtakım sentezlere ulaşmak görevi, ilâhiyat Fakültelerinin ve bu alanda çalışanların belli başlı görevlerinden biridir.
İlâhiyat Fakültelerimizde evrensel ölçekte bilgi üretildiği akademik çevrelerde konuşuluyor- yazılıyor?
ilâhiyat Fakültelerimiz, İslâm dünyasındaki benzer kurumlar içinde en mükemmeli. Programları itibarıyla, mantalite itibarıyla bu fakültelerimizin potansiyeli son derece geniş ve önemli, ama dünyadaki benzer kurumlan düşündüğümüzde aynı işlevi gördüğünü söylemek mümkün değil.
İlâhiyat Fakültelerinde üretilen bilimsel bilginin din hizmetinde daha aktif kullanılmasını sağlamak üzere neler yapılmalı?
Bilgi yıpranması, bilgi yorgunluğunu ortadan kaldıracak yeni, çağdaş, modern bilgilerle donanmak ve din hizmetlerini üretilen bu bilgilere göre şekillendirmek lâzım. İlâhiyat Fakülteleri, ürettiği bilgi ile din hizmetlerine güç veren kurumlardır. Sadece bilgi üretmek de yetmiyor. O bilgiyi topluma nasıl ulaştıracağız? Bu soruyu da sormamız gerekir. Elbette, modern teknolojileri, sosyal bilimleri din hizmetlerinde kullanmak, bu hizmetleri daha etkin hâle getirebilir. Geleceğin dünyası çok hızlı koşan bir dünya.
Bilgi yorgunluğundan ne kastettiğinizi biraz açar mısınız?
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, beş yıl önceki bilgi bugün eskimiş oluyor ve/ veya birçok bilginin temeli değişmiş oluyor. Siz hâlâ beş yıl önceki bilgiyi tekrarlıyorsanız, o zaman güncel bilgiyi yakalayamıyorsunuz demektir. İhtiyaçlar, yeni bilgiler üretmenin gerektiğine işaret ediyor, ancak bazen biz önceki bilgiyi tekrarlıyoruz. Bu tekrar, bilginin üretken olma imkânını ortadan kaldırıyor. Yeni bilgilere kavuşmak gerekir. Ve bu bilgiyi hizmete aktarmak da bu alanda hizmet verenlerin öncelikli işi olmalı. Bu, az önce ifade ettiğim bilgi yorgunluğunu da ortadan kaldırır.