Makale

Gençlerde İntihar Eğilimleri

Gençlerde
intihar Eğilimleri


Ercan Şen
Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü Uzmanı


Günümüzde çocukların ve gençlerin kendilerini ya da başka birini öldürmeye yönelik davranışlarındaki artış, sosyolog, psikolog ve eğitimcilerin anlamaya ve çözüm bulmaya çalıştıkları önemli bir meseledir. Çocukların ölüm kavramını belli bir yaştan önce kavrayamadıkları düşüncesi yaygın olmasına rağmen çocuklar ve gençler kendilerinin veya başkalarının yaşamlarına son verebilmektedirler.
Çocuklar, küçük yaşlardan itibaren, yetişkinlerin konuşmalarını dinleyerek, ölüm haberlerini duyarak ya da izleyerek, ölen bir hayvanı gördüklerinde, birinin öldüğünü duyduklarında sorular sorarak, ölüme ilişkin anlamlar çıkarmaya uğraşırlar. Aynı zamanda, yazılı ve görsel basında çıkan ölüm ve ölüm nedenlerine ilişkin yayınların yanı sıra; kaza, cinayet ya da intihar haberlerinin günümüzde eskisinden daha canlı, daha dramatik ve uzun süreli tekrarlanan konular şeklinde ele alınması da çocukların ölümle karşılaşma ve uğraşma olasılıklarını artırmaktadır. (Gould, MS. ve Shaffer, D., The impact of suicide in television movies: Evidence of imitation, New England J Med, 315, 690-694, 1986; Pfeffer, C., Preoccupations with death in normal children: The relationship to suicidal behavior, Omega, 20 (3), 205-212, 1990)
Bilim adamları intiharı üç ana başlıkta sınıflandırmaktadır:
Tamamlanmış intihar: Bilerek, kendine yönelik yapılan ve ölümle sonuçlanan intiharlar.
intihar girişimi: Ölümle sonuçlanmayan, ancak kendi yaşamına son vermeye yönelik davranışları kapsar.
intihar düşüncesi ise intihar etmeye yönelik planlar yapma, bu konuyu düşünme, ancak eyleme geçmeme olarak tanımlanır.
Genç bir insanın intihar etmesi oldukça ürkütücü ve anlaşılması zor bir olay olmasına rağmen intihar girişiminde bulunan gençlerin oranı son yıllarda yüzde 300 artış göstermektedir. intihar girişimleri kızlarda daha sık gözlenirken, erkeklerde ölümle sonuçlanan intiharların daha fazla olduğu görülmektedir. (Erden, “Çocuklarda intihar Girişimleri ve Cana Kıyma Davranışları: Ölüm Kavramının Gelişimi, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 6 (1), 41-51, 1999) Özellikle 15-19 yaşlar arasında erkeklerde tamamlanmış intihar oranı kızlardan fazladır. Ancak ülkeler arasında intihar oranlarında farklılık gözlenmektedir. Türkiye’de intihar oranlarının düşük olduğu bilinmekle beraber son yıllarda intihar girişimlerinde artış olduğu gözlenmektedir. 1999 yılında 2.79 olan intihar hızının 2006 yılında 3.88’e yükselmesi bunun önemli bir göstergesidir. (TÜiK)
intihar Girişimlerinin Nedenleri
Son yıllarda çocukların ölümü anlamalarına ilişkin yapılmış çalışmalarda; çocukların ölümün gerçek anlamını algılayamayışlarının da intihar girişimleri için bir risk faktörü olabileceği ileri sürülmektedir. (Erden, a.g.y., 6 (1), 41-51)
- Problem çözme becerilerinin yetersizliği, stres ve umutsuzluk duyguları ile de intiharın yakın ilişkisi olduğu gösterilmiştir.
- Mükemmelliyetçilik ve bilişsel faktörler de intihar girişimleri için risk kabul edilmektedir.
- Kendine gerçekçi olmayan standartlar ve hedefler koyma, başarısız olduğunda aldığı eleştiriye katlanamama gibi nedenler çocuk ve gençleri intihar girişimlerine yöneltmektedir.
- Özellikle ergenlerde mükemmelliyetçi tutumlarla birlikte eleştiriye karşı aşırı duyarlılığın da intihar düşüncelerini desteklediği üzerinde durulmaktadır.
- Göçler, ailenin parçalanması ve tek ebeveynle sosyal desteklerden yoksun kalarak yaşamak da intihar girişimleri nedenleri arasında sayılmaktadır. (Dilsiz, F. Dilsiz A ve Ökten, N., “Bir Grup Ergen intiharında Demografik Özellikler, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Günleri: 25-28 Nisan 1992 Kongre Kitabı, Saray Tıp Kitabevleri, 366-369, 1992)
- işsizlik ve buna bağlı olarak yaşanan ekonomik sorunlar, ailenin ya da çocuğun bağlı olduğu yer ve kişilerden ayrılması, sosyal ilişkilerin kesintiye ve değişime uğraması da intihar girişimleri için risk sayılmaktadır.
- Aile içindeki geçimsizlikler, ihmal ya da istismar da çocukların intihar girişimleri için risk faktörleri arasında yer almaktadır. (Dilsiz, a.g.y., 366-369, 1992)
- Ayrıca, aile içi şiddet, ayrılık ve kayıp, intihar riskini artıran ögeler arasındadır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda, çocuk ve ergen intihar girişimlerinde sıklıkla aile içi sorunlar ve geçimsizliğin gözlendiği bildirilmiştir. (Dilsiz, a.g.y., 366-369, 1992)
Yukarıda sözü geçen intihar girişimlerine ilişkin risk faktörleri üç ana başlık altında toplanabilir. Bunlar; sosyal bütünleşme, saldırgan davranış/şiddet ve duygusal sorunlar (depresyon, içe çekilme ve benzeri) olarak tanımlanmaktadır.
Durkheim’in (Durkheim, E., Suicide (Çev. A. Spaulding ve G. Simpson 1951) The Free Press, New York, 1897) sosyal bütünleşme teorisine göre, insanların grup yaşamına bağlılık geliştirebilmesi intihara karşı bir koruyucu etken olarak düşünülmektedir. intihar girişimi bir arkadaş grubuna, sosyal ya da spor amaçlı bir kulübe bağlı olan kişilerde, yalnız ve arkadaşsız olan çocuklara göre daha az görülmektedir.
Dinî görüşlerle intiharın yakın ilişkisi olduğunu gösteren çalışmalar da bu görüşe destek vermektedir. (Erden, a.g.y., 6 (1), 41-51) Birçok din ise intiharı yasaklamaktadır.
Sosyal bütünleşmenin intiharı önleyici iki özelliği bulunmaktadır. Birincisi, sosyal grup ya da kurumlara dahil olma ve grup normlarına uyma, ikincisi de yaşamın anlamını kavrama ve yaşama bağlanmayı sağlamasıdır. Ancak olumsuz etkilerin yaşandığı, bireyi uyuşturan ve gerçeklerden uzaklaştıran grup ya da bütünleşmelerin ayrı bir risk faktörü olduğu unutulmamalıdır.
Çocuk ve gençte birini öldürmenin, en tutarlı ve güçlü ilişki gösterdiği değişken aile içi şiddete maruz kalma ya da tanık olmaktır.
Son yıllarda öğrenim çağındaki çocukların intiharlarına yönelik olarak başka etkenler de söz konusu edilmektedir. Çocuklar, 9 yaş ve üzerinde, ölümün geri dönülmezliğini ve evrenselliğini anlamaktadırlar. Aynı zamanda, bu yaşlardaki çocuklar gelişimsel olarak zorlu bir dönem olan ergenliğe adım atmaktadırlar. Ağır yaşam koşulları, kişisel etkenler ve beklenmedik olaylar bu yaş çocuklarının üzerindeki baskıyı artırmakta ve onlar risk grupları içinde ön sırayı almaktadırlar. (Erden, a.g.y., 6 (1), 41-51) Ülkemizde erken yaşlardan itibaren çocukların sınav hazırlıkları içine sokulmaları belki de hiç hazır olmadıkları bir yarışın bayrağını taşımak zorunda kalmaları da bu baskıyı artıran etkenler arasındadır. Okullarda bu baskıyı hiç değilse azaltabilecek sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerin yerini yine yüksek ortalama tutturma ya da okuldaki düzeyi koruma ve test çözme telaşı aldığında çocuklar ve gençler okul, dersler, aile, başarı ve başarısızlık kıskacı içinde kalmaktadırlar. Bu baskı ve sıkışma koruyucu önlemlerle mutlaka rahatlatılmalıdır. Burada ailelere önemli görevler düşmektedir.
Gençlerin yaşadığı akademik başarı ve eğitime ilişkin baskıya lise yıllarında iyi bir üniversiteyi kazanamama korkusu ve kaygısı da eklenmekte; bir yandan geleceklerine ilişkin önemli bir karar verme zorunluluğu, diğer taraftan kendi istek ve beklentilerine belki de hiç uymayan koşullanmalar arasında kalan gençler kendilerini zorda hissetmektedirler. Yaşamlarının bu özel çağında, en güzel yıllarında kimlik ve kendilik arayışlarının getirdiği sorunlar, arkadaş, aile ilişkilerindeki sarsıntılar ile gelecek kaygısı ve korkusu birleşmektedir. Bu durumda yardım alabilecekleri, sorunları, duygu ve düşüncelerini paylaşabilecekleri kendilerini eleştirmeden, yargılamadan, tarafsız dinleyebilen ve anlamaya çalışan güvenebilecekleri yetişkinlere ihtiyaç duyarlar. Okullarda, devam ettikleri kurslarda ve evlerinde anlayış, kabul ve desteğe her zamankinden daha fazla ihtiyaçlarının olduğu yadsınamaz. Bu nedenle, çocuk ve gençleri içinde bulunulan durum, kişisel özellikler, çevresel etkenler ile bir bütün olarak ele alarak, gerekli yardım ve destek zamanında sağlanmalıdır.
Gençlerin intihar girişimlerinde ailenin çocuk sayısının fazlalığı çocuklarına yeterince sevgi ve ilgi gösterememesi nedeniyle etkili olabilmektedir. Bazı araştırmacılar böyle ortamlarda büyüyen çocukların istenmedikleri duygusuna kapılmalarına bağlı olarak intihara kalkışabildiklerini belirtmektedirler. Toplumsal değişmenin hızı da ailelerin ve gençlerin uyumunu zorlaştırmaktadır. Bu değişmelere ayak uyduran gençlere ailesinin ayak uyduramaması da genci sıkıntıya düşürmektedir. Yine kitle iletişim araçları ile gelen yoğun mesajların içselleştirilememesi sonucu karamsarlığa kapılarak intihar etme davranışı gözlenebilmektedir. insanlar içinde bulundukları güç koşulların gün gelip sona ereceğini ve birçok şeyin düzeleceğini umut edebildikleri sürece yaşamlarını sürdürmek için çaba gösterirler. Gençlerle iletişimde ve intihar girişimlerinin önlenmesinde bu durumun da önemli olduğu düşünülmektedir.
Türk toplumunda Batılı değerlere doğru hızlı bir değişimin yaşanmasına karşın Türk kültürü, misafirperverliği, hoşgörüsü, dost canlılığı, çocuklara ve yaşlılara karşı duyarlılığı, dindarlığı gibi kolektivist yapısını ön plana çıkaran özelliklerini korumaya çalışmaktadır. Sürekli devam eden ekonomik bunalımlar Türk halkını strese sokmaktadır, buna rağmen halkın büyük bir çoğunluğu herhangi bir profesyonel yardım almadan bu stresle birlikte yaşayabilmekte ve kendince başaçıkma yöntemleri geliştirebilmektedir. Yapılan araştırmalara göre bunu sebebi Türk insanının büyük bir çoğunluğunun sıkı bir inanç ve bağlılık geliştirme yeteneğidir. Yaratıcıya inanç, kadere inanç, devlete ve yönetenlere, orduya, aileye inanç ve bağlılık Türk insanı için önemlidir. Bu bağlılıklar bazen dinî bilgi olarak bazen de kültürel değer olarak öne çıkmakta ama intihar girişimlerindeki önleyici etkisi üzerinde ayrıca model çalışma yapılması gerekmektedir.
intihar ve intihar girişimleri genç ve yakınlarıyla sınırlı kalmayıp geniş bir çevreyi de etkilemektedir. Bunda günümüzde kullanım ve etki alanları bir hayli artmış olan kitle iletişim araçlarının (basın, televizyon, telefon, internet-web siteleri vb. gibi) payı büyüktür. intihar haberi aktarımında toplumun doğru bilgilendirilmesi, gerekli kuralların ve kriterlerin oluşturulmasında kitle iletişim araçlarını elinde bulunduran kurum ve kuruluşlarla işbirliğine yönelmek intiharları önleme faaliyetlerinde izlenecek temel stratejilerden biri olmalıdır.
Son yıllarda çocukların ve gençlerin toplumsal ve yaşamsal deneyimleri oldukça değişmiştir. Ailelerin üzerindeki sosyal ve ekonomik baskının artması, toplumsal değişimin gençlerin sosyal, duygusal ve ahlaki gelişimlerini zayıflatması ve medyanın, bilgisayarın ve internetin gençlerin hayatına girmesiyle sağlığa ve davranışlarına zarar vermesi bu değişimlere örnek olarak gösterilebilir. Bu anlamda Batıdaki değerleri almanın getirdiği uyum süreci gençler arasında bazı sorunların artmasına yol açabilmektedir. Genelde önleme çabaları yaşam ya da güvenlik tehdit altına girdiğinde ortaya çıkmaktadır. (Beder Şen, R., Şen, E., “Sakarya-Karasu’da Gerçekleşen intihar Girişimleri Üzerine Bir inceleme ve Saha Çalışması” V. Aile Şurası “Aile Destek Hizmetleri” Bildirileri 5-7 Kasım 2008, Ankara) O nedenle, risklerin sorunlara yol açmasını beklemek yerine, ailede ve toplumda önleme çalışmalarına başlamak akılcı bir yol olarak görülmektedir. Araştırmacılar ve uygulamacılar “önleme” çalışmalarının önemi üzerinde durmakla beraber bu konuda gerçekçi çalışmalar ancak son zamanlarda yapılmaktadır. “Önleme” psikoloji, halk sağlığı, eğitim, psikiyatri, sosyal hizmetler, tıp, hemşirelik, sosyoloji, ekonomi gibi disiplinler tarafından benimsenen disiplinler arası bir bilim haline gelmiştir. Türkiye’de de bu tür girişimler başlatılmış ama geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Sonuç olarak, çocuk ve gençlerin intihar ya da şiddete yönelme davranışlarının önlenmesinde, içinde yaşadıkları şartların yanı sıra duygusal ve sosyal desteklerden yoksunluk, depresyon, sevdiği birini kaybetme, bir yere ait olamama, saldırganlık, şiddete eğilim ile mükemmelliyetçi, güvensiz ve çabuk kırılabilir olma gibi özelliklerin bilinmesi oldukça önemlidir. Çocuk ve gence ondan gelen uyarıları dikkate alarak, izin verdiği ölçüde ancak güvenini kazanarak yardımcı olunabilir.