Makale

Gençliğin Toplumsallaşmasında Ailenin Rolü

Gençliğin
Toplumsallaşmasında
Ailenin Rolü


Semra Demirkan
Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü Uzmanı


Aile, insanlık tarihi boyunca var olan ve değişmeler karşısında sürekliliğini her zaman koruyan bir kurumdur. Bugüne kadar kurulmuş bütün medeniyetlerde, hukuk sistemlerinde ve dinlerde toplumsal hayatı, birlik ve bütünlüğü sağlamaya yönelik düzenlemelerin esas objesi aile olmuştur. Ekonomi, siyaset, din vb. temel kurumlar gibi aile kurumu da toplumsal yapıda yerine ikamesi olmayan bir nitelik göstermektedir. Çeşitli zamanlarda aile kurumuna yönelik bütün zihin karışıklıklarına rağmen aileyi ikame edecek herhangi bir toplumsal hayat sözkonusu olamamıştır. Aile kurumunun yerine konulamayan yegâne kurum olmasının temelinde bireyle toplum arasında köprü olmasını gerektiren görevlerinin bulunması gelmektedir.
Aile evrensel olarak iki farklı bireyin biyolojik, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik temelli bazı temel işlevleri yerine getirmek amacıyla, aynı çatı altında yaşamalarıyla başlayan bir kurumdur. Aile, topluma hazırlanma sürecinin belli bir ölçüde ilk ve etkili biçimde oluştuğu, eşler ve ana-babalarla çocuklar arasında belli bir ölçüde içten, sıcak güven verici ilişkilerin kurulduğu, yine içinde bulunulan toplumsal düzene göre ekonomik etkinliklerin az ya da çok bir ölçüde yer aldığı bir toplumsal kurumdur. Her kurum gibi ailede belli bir toplumsal düzen bütününün bir parçasıdır ve çağlar boyunca değişime uğramakla birlikte temel görevlerini muhafaza ederek kendini idame ettirmiş olan bir kurumdur.
Ailenin hem evrensel hem geleneksel görevleri sekiz ana grupta toplanmaktadır:
1. Biyolojik görev: Bu görevle ailenin varlığı korunmakta, neslin devamı sağlanmaktadır.
2. Ekonomik görev: Üyelerinin ihtiyaçlarını aile içinde karşılamaya çalışır. Ekonomik iş bölümü vardır.
3. Koruyuculuk görevi: Koruyuculuk özellikle dıştan gelebilecek her türlü maddi ve manevi zararlara karşı kişinin korunmasıdır.
4. Psikolojik görev: Aile üyelerinin birbirine karşı duygusal bir bağ geliştirmelerini sağlar. Gerek eşler, gerek çocuklar ve gerekse ailedeki diğer üyeler arasında sevgi bağının kurulması ve güven hissinin oluşumu aynı zamanda ailenin diğer görevlerinin gerçekleşmesinde de bir temel unsur olmaktadır.
5. Eğitim görevi: Eğitim ve öğretim tamamen ailenin sorumluluğudur. Her türlü eğitim aile içinde verilir.
6. Dinî görev: Üyelerine dinî bilgileri vermekle, din eğitimini sağlamakla beraber aynı zamanda dinî bir kurum görevini yüklenerek üyelerinin ibadet ve dinsel pratiklerini organize eder.
7. Boş zamanı değerlendirme görevi: Üyelerini eğlendirme görevi de ailenin sorumluluğudur.
8. Prestij sağlama görevi: Üyelerin toplum içindeki statüleri aileleri tarafından belirlenir.
Ailenin evrensel nitelik taşıyan fonksiyonlarını makro ve mikro olmak üzere iki boyutta ele almak mümkündür. Makro boyutunu; neslin devamının sağlanması yoluyla toplumun devamının sağlanması ve kültürün kuşaktan kuşağa aktarılması oluşturur. Mikro boyutunu ise ailenin varlığını ve devamını sağlayan üreme işlevi; çocuğun toplumsallaşmasını sağlayan eğitim işlevi, aile üyelerini her türlü tehlikelere karşı siperleyen koruyuculuk işlevi; aile üyelerinin duygusal doyumu ve dengesinin oluşmasına imkân veren psikolojik işlevi ile üyelerinin bakımını ve geçiminin sağlandığı ekonomik işlevi oluşturur. Yaşam döngüsü içinde her bir evre, anlamını aile bütünlüğü içinde kazanmaktadır. ister geleneksel geniş aile ister modern çekirdek aile olarak; aynı çatı altında ortak bir yaşam mücadelesi veren bireyler pek çok açıdan birbirini tamamlayıcı rol ve statüler ifa ederler.
Yukarıda anılan temel görevlerini icra edebilen aile bebeklikten yaşlılığa doğumdan ölüme bireyin en önemli yaşam kaynağıdır. Aile üyeleri arasındaki ilişkiler ve aile ortamı, psiko sosyal yönden gelişen bireyin en çok etkileşime uğradığı yerdir. Aile bağları içerisinde gelişen ilişkiler, her birey için yalnız fiziki ihtiyaç ve beklentilerle tarif edilemeyecek kadar geniş, derin ve anlamlıdır. Bu ilişkiler bireyin kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma adaptasyon sürecini olanaklı hale getirir. Aile birliğinde, aileyi oluşturan bireyler birbirinden etkilenir. Bu durumu aynı vücutta bulunan organlara benzetebiliriz. Her yönden etkileşim içerisinde, bir bütün olarak, aileyi yaşayan organizma saymak yanlış olmaz. Organların birindeki arıza, diğer organların ritmini, işleyişini ve fonksiyonelliğini etkiler. Ailenin kendi içerisinde etkileşen bir sitem oluşu, bu yapı içerisinde, bu yapıyı oluşturan bireylerin bazı kurallara uyma zorunluluğunu getirir. Bu yapı içerisindeki her üye kurallara uymak, karşılıklı olarak rolleri üstlenmek ve mevcut yetkileri paylaşmak durumundadır.
Hangi çağa nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın, insanı insan yapan ailedir. Aile bireyin sosyalizasyon sürecindeki ilk basamağı oluşturan birincil grup olma özelliği taşır. Özellikle gencin yetiştirilmesi ve sağlıklı bir birey olarak topluma kazandırılmasında anne ve babanın birlikte olduğu bir aile ortamına ihtiyaç vardır. Gencin toplumsallaşmasının ve sağlıklı bir birey olmasının temelleri ilk altı yılda atılmaktadır. 0-6 yaş insan gelişiminin en hızlı olduğu ve çocukta zihinsel ve duygusal gelişimin yüzde 80’inin tamamlandığı bir dönemdir. Çocuğun bir birey olarak kendini ispatlamaya ve karakterini oluşturmaya çalıştığı ve dolayısıyla geri kalan tüm hayatını etkileyecek bir dönemdir. Bu nedenle anne babaların bu dönemdeki tutum ve davranışları önem kazanmaktadır. Gençlik dönemi insan hayatında en önemli dönemdir. Bu dönem insan hayatının gelecekte alacağı durumu büyük bir ölçüde etkileyen ve biçimlendiren kararların alındığı, insan kişiliğinin büyük ölçüde tamamlandığı bir dönemdir. Gencin aile, okul, iş ve yakın çevresiyle sürdürdüğü faaliyet ve ilişkileri sonucu edineceği davranış, tutum, düşünce ve bilgi birikimi, hem kendisinin, hem de toplumun geleceğini biçimlendirecektir.
Teknolojik gelişmelerin yaşam biçimimizde yarattığı değişmeler, boş zamanların artışı, kentleşme, artan toplumsal hareketlilik, bilginin yayılması, kültürler arası alışverişin hızlanması gibi gelişmelere bağlı olarak toplumsal değişme süreci içinde kuşakların farklı biçimde toplumsallaşması, ebeveyn ile genç arasında farklılaşmalara yol açmaktadır. Bu farklılaşmalarla birlikte ailede bazı sorunların yaşandığı da dikkat çekmektedir. Hızlı değişmelerin yaşandığı ülkemizde toplumun temeli olan aile yapısının ve bireylerinin etkileneceği her zaman hatırlanmalıdır. Bu etkilenme kendini en çok nesiller arasında göstermektedir. Ebeveynin benimsediği değer ve normlar, uygun gördükleri davranış ve tutumlar, kabul ettikleri fikirler ve dünya görüşleri ile gençlerin bu noktalarda benimsedikleri arasında şüphesiz farklılıklar söz konusudur. Bu farklılıkların çatışma boyutuna ulaştırılmamasında ebeveyn ve genç önemli bir role sahiptir. Burada her zaman değişme potansiyelini yoğun bir şekilde üzerinde taşıyan gencin bu özelliği göz önünde bulundurulmalıdır. Dünyada ve ülkemizde ailenin gencin toplumsallaşmasındaki yegâne güç olduğunun farkına varıldığı bu zaman diliminde aileyi destekleyen her türlü plan ve programın, geleceğe yapılan en anlamlı yatırım olduğu bilinmelidir.