Makale

Sorunlar Yumağında Gençliğimiz

Sorunlar Yumağında Gençliğimiz
Dr. Ali Çiftçi
Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü Uzmanı
insan hayatının en dinamik, en hareketli olduğu dönemdir gençlik dönemi. Gençlikte insanın kanı hep deli deli akar. O nedenledir ki genç insana atalarımız çok yerinde bir kavramlaştırma ile “delikanlı” demiştir. ileri yaşlarda da kendisini delikanlı hissedenler olduğundan dolayı gençlik çağını yaş dilimi ile sınırlandırmak çok kolay olmamakla beraber yine de ergenlik, ceza ehliyeti, iş hukuku vs. bakımlardan yaş dilimi ayrımına gidilmiştir. Konumuz gereği biz burada yaş sınırını çok belirleyici olarak almıyoruz. Gençlik dönemi, kabaca 13-14 yaşından başlatılabilir ve ingilizcede kullanılan “teenage” (13-19 yaş) grubunu da kapsayacak şekilde 25-30 yaşına kadar olanlar genç kabul edilebilir.
insan, delikanlılık çağında kendini çok enerjik hisseder. içinde âdeta durduramadığı bir akarsu vardır. Bir volkan kaynar içinde. Bir çağlayandır onun duyguları. Genç insan yerinde duramaz. Bir şeyler yapmak ister. Kendisini bir şeylerle meşgul etmezse rahat edemez. Kendisini kanıtlama isteği çok güçlüdür bu dönemde. Genç insan; yetenekleri, iş gücü bakımından da en yüksek potansiyele sahiptir. Üretme, başarma azmi ve gücü zirvededir.
Gençlik çağının bir özelliği de yapıp ettikleriyle çevresinin dikkatini çekme isteğidir. Çevrede kendisinden bahsedilmesi, kendisinin gündem olması onun hoşuna gider.
Yaratılış özelliği olarak insana gençlik çağında cesur, keskin ya da bir başka deyişle radikal kararlar alma özelliği verilmiştir. ileri ve olgun yaşlarda cesaret edemeyeceği işlere girişme, kararlar alma özelliği bu dönemde rahatlıkla kendini gösterir. Genç, içindeki potansiyel enerjiyi hareket enerjisine dönüştürmede bu dönemde çok isteklidir. Kimse onun önünde duramaz. Onun planlarına kimse engel olamaz. O, kafasına koyduğunu mutlaka yapmalıdır. O, kendisiyle beraber dünyayı da değiştirmeye adaydır. Aristo’nun yaklaşık 2300 yıl önce ifade ettiği gibi henüz parayla işleri olmadığı için onura ve başarıya paradan daha çok değer verirler. Henüz aldatılmadıkları için çabuk güvenir ve çabuk bağlanırlar. Koşulların sınırlayıcı etkisini henüz görmedikleri için yüksek amaç ve hayalleri vardır.
Buraya kadar sayılan gençlik çağı özellikleri herkes için genel olan özelliklerdir. Bu sayılan özelliklere sahip olan insan ne yapacaktır? Hangi yönde gidecektir? Kendisini hangi alanda gösterecektir? içinde yaşadığı toplum ve çevresi ondan hangi özellikleriyle söz edecektir? O genç insan içindeki potansiyel enerjiyi nasıl uygulama alanına dökecektir? işte bu noktadan itibaren sorunlu alan başlıyor.
Bilindiği gibi genç nüfus oranı çok yüksek olan bir toplumumuz var. Büyük kentlerimiz gençlerle dolu. Bununla ilke olarak gurur duyuyor ve övünüyoruz. Ancak sayısal olarak büyüklüğü ile övündüğümüz genç kitlelerin nitelikleri ile de övünebilmekte miyiz? Toplum olarak, gençliğe ihtiyacı olan eğitimi, kültürü, insani-ahlaki erdemleri, iş imkânlarını verebiliyor muyuz? Özetle gençliğimize sahip çıkabiliyor muyuz?
Bu sorunun cevabı maalesef kocaman bir “hayır”dır. Aslında bir ülkenin genç nüfusa sahip olması büyük bir değer ve bir fırsattır. Bu hem toplumsal psikoloji, hem ekonomik ve kültürel-sanatsal üretim, hem de uluslararası rekabet açısından çok iyi değerlendirilebilecek bir demografik veridir. Ancak önemli olan genç nüfusun eğitim, üretim, kültür-sanat ve benzeri alanlarda nasıl yönlendirildiğidir. Bu alandaki ulusal hedefler, ülke vizyonu çok önemlidir.
Gençlik çağı aynı zamanda eğitim çağıdır. Eğitim sistemimizin gençliğimizi, kendi medeniyet köklerimize bağlı ama bütün insanlığın bilim-kültür-tarih birikimine vakıf bir modelde yetiştirebildiği söylenemez. Kendi tarihimizde de yüzlercesi bulunan bilim adamı, filozof, devlet adamı, sanat adamı örneklerini gençlere rol model olarak sunamamaktayız. Onlara köklü bir tarih-medeniyet birikimine sahip bir geleneğin mirasçıları olduğu özgüveni yerine bilim-kültür-sanat adına her şeyin Batı Avrupa’da 14. yüzyıldan sonra gelişen bilimsel-sanatsal atılımlarla başladığı, bizim aslında hiçbir şey olmadığımız duygusu verilmesi gençlerin cesaretini kırmaktadır. Yine eğitim sistemimiz, maalesef, idealleri olan gençler yetiştirememektedir. Gençlere ideal kazandıracak yönlendirmelerden, onlara ufuk-vizyon aşılayacak niteliklerden yoksun bir eğitim sistemine sahibiz. En yetenekli gençlerimizi bile bilimsel icatlar yapma yolunda değerlendirebildiğimiz söylenemez. Hatta tam aksine, genç yeteneklerimizin ezberci eğitim sistemi içinde köreltildiği yönünde eleştiriler dikkat çekmektedir.
Gençleri hayata hazırlamada da eğitim sistemimizin ciddi sorunları bulunmaktadır. Eğitim sistemimiz, gençleri işe-mesleğe hazırlama amaçlı meslekî eğitim ile yüksek öğretime hazırlama amaçlı lise eğitimi arasında sağlıklı bir denge ve sistem kurabilmiş değildir. ilköğretimin ikinci kademesinden itibaren öğrencilerin yeteneklerini ve meslekî eğilimlerini ölçerek onları buna göre yönlendiren bir mekanizma geliştirilemediği için ortaöğretimi bitiren gençlerin bile önlerinde nasıl bir yol izleyeceklerine dair belirsizlikler bulunmaktadır.
Toplumun önemli bir kesimini oluşturan genç nüfusumuzun kimlik ve kültürel değerler konusunda da önemli sorunları bulunmaktadır. Kendi kültürünü ve toplumsal değerlerini yaşatıp üretemeyen toplumlar çözülmeye mahkûmdurlar. Güçlü toplumlar, kültürel değerlerinin ve kimliğinin bilincinde olan ve bunlara sahip çıkan insanlardan oluşan toplumlardır. Küreselleşme ve iletişim kanallarının yaygınlaşması, bazı faydalı etkilerinin yanında kültürel yozlaşmaya yol açarak olumsuz etkilerde de bulunmaktadır. Farklı kültürlere özenti, onları taklit hastalığı gençlikte önemli bir yabancılaşmaya yol açmaktadır. Genç kitlelerde kendisini, okuyup yazarak, çalışıp-üreterek, yeni bilimsel ve teknolojik buluşlar peşinde koşarak kanıtlama yerine üretmeden tüketme, eğlenceye düşkünlük, kendisini birtakım isimlerle (şarkıcı, oyuncu, müzik grubu, vs.) ve sembollerle ifade etme hastalığı yaygınlaşmaktadır. Son dönemlerde gençlik kültürü içinde kullanılan kavram ve semboller içinde bulunulan durumu anlatmaya yeterlidir herhalde.
Ulvi değerlerle yetiştirilmeyen, ulvi amaçlara yönlendirilmeyen, kültürel köklerinden kopmuş olan ve üstelik de işsiz olan gençlerin içine düştüğü boşluk onları aileleri ile çatışma durumuna getirebilmekte, aile geçimsizlikleri ve aile cinayetleri daha sık duyulur olmaktadır. Bu ortamda şiddet ve vahşet üreten sıra dışı akımlar kolayca üreyebilmekte ve kendisine taraftar bulabilmektedir. Kendisini başarılarıyla, üretimiyle kanıtlayamayan gençler, kendilerini başka başka yollarla göstermeye yönelmektedirler. Tüketim kültürünün esiri haline gelen gençler çok tüketerek ve marka kullanarak dikkat çekmeye çalışmaktadırlar.
Ülke nüfusumuzun büyük kesiminin genç yaştaki insanlardan oluşması aslında ekonomik üretim açısından da bir üstünlüktür. Bunca genç nüfusa sahip bir ülkenin üretim düzeyinin çok daha yüksek olması beklenir. Ancak bugünkü duruma bakıldığında bunun böyle olmadığı, genç nüfus oranına paralel bir ekonomik üretim gücüne sahip olmadığımız görülmektedir. Bunda, genç nüfusun önemli bir kesiminin eğitim çağında olması gibi nesnel bir etken rol oynamakla birlikte eğitim ve istihdam planlamasındaki yetersizlikler, toplumsal-psikolojik motivasyon eksikliği gibi etkenleri de dikkate almak gerekir.