Makale

İslam ve Kadın

islam ve Kadın
Prof. Dr. Ejder Okumuş
Osmangazi Üniv. ilahiyat Fak.
islam genel eşitlik anlayışına uygun olarak kadınla erkek arasında eşitliği esas almıştır. islam, insanı olduğu gibi görür. Kadına da erkeğe de insan olarak bakar. islam, toplumun oluşumu ve bütünleşmesinde, sevincinde ve üzüntüsünde kadın ve erkeğe adalet temelinde roller verir.
islam’da kadının insan olarak değerini ve erkekle eşit düzeydeki konumunu Kur’an’dan ve sünnetten hareketle ele almak ve anlamak en iyi yol olarak görülmektedir.
Denememizde eşitlik, adalet çerçevesinde anlaşılmalıdır. Genel anlamda eşitlik adalet demek değilse de biz burada adalet anlamında kullanmaya çalışmaktayız.
Burada kadın-erkek eşitliğinden bahsederken aynı zamanda paradoksal olarak kadın-erkek eşitsizliğinden de bahsediyoruz demektir. Zira kadınla erkek arasında birtakım farklılıklar olduğuna göre, bu farklılıkları da aynı çerçevede ele almak ve farklılıkların korunmasının da kadın-erkek eşitliği açısından önemli olduğunu düşünmek durumundayız.
Kur’an ve Kadın
Kur’an’ın insan olmak bakımından kadına yaklaşımı, erkeğe yaklaşımından farklı değildir. Bazı ayetler vererek konuyu ayrıntılarıyla ifade etmeye çalışabiliriz.
“Ey insanlar, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız takvaca üstün olanınızdır.” (Hucurat, 13)
Ayette yaratılışta kadın ve erkeğin eşit statüsünden bahsedilmekte ve zımnen millet ve kabileleri de kadın ve erkeğin eşit olarak birlikte oluşturduğundan söz edilmektedir.
“Rahman, Kur’an’ı öğretti. insanı yarattı ve ona beyanı öğretti.” (Rahmân, 1-4; Ayrıca bkz. Alak, 5)
Bu ayet, hem yaratılışta hem de Allah’tan öğrenme konusunda cinsiyet ayrımını çağrıştıracak hiçbir şey içermemektedir.
Şu ayetler de konuyu iyi anlamak bakımından son derece önemlidirler:
“Allah’ın ayetlerinden biri de, size kendi nefislerinizden (kendilerinizden veya cinsinizden) kendileriyle sükun bulacağınız (kendilerine cezbedileceğiniz) eşler yaratması ve aranıza sevgiyi ve şefkati yerleştirmesidir. Şüphesiz bunda düşünen insanlar için dersler vardır.” (Rum, 21)
Aşağıdaki ayet, kadın erkek eşitliği düzleminde yaratılışı ele almaktadır:
“insanı bir sudan yaratıp da onu nesep ve sıhr kılan O’dur. Senin Rabbin güç yetirendir.” (Furkan, 56)
Bu ayette nesebiyyet (soy veya doğum-ilişkisi) ve sıhriyetin (evlilik-ilişkisi) insanların birbirini tanıması için şart olduğunu anlayabilmekteyiz.
Ve şu ayetler de Kur’an’ın kadın erkek ayrımı yapmaksızın insanın yaratılışına dair yaklaşımını sergilemektedirler:
“Hani Rabbin meleklere ‘Ben çamurdan bir beşer yaratacağım; onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim vakit, onun için hemen secdeye kapanın’ demişti.” (Sad, 71-72)
Kur’an, ana konularını insana sunarken kadını erkeğin bir türü olarak mütalaa etmez. “Erkek ve kadın, kendilerine aynı veya eşit itibar verilmiş ve aynı veya eşit potansiyelle teçhiz edilmiş insan türünün iki kategorisidir. Kur’an, kadın olsun erkek olsun bütün insanları, inançlarını fiiliyata dökmeye teşvik eder ve bunun için onlara büyük bir vaatte bulunur.
Gerçekten de islam dini, gerek ontolojik düzlemde gerekse dinî sorumluluk, hukuki ehliyet, temel hak ve hürriyetler noktasında eşitliği savunur. islam, sosyal hayatta dil, renk, cinsiyet, ırk, servet, güç vs. farklılıklarını olduğu gibi onaylayıp meşrulaştırmakta, ancak onların istismar edilmesine, kötüye kullanılmasına, bir kısım insanların bir kısım insanlara karşı üstünlük kurmada vesile edinmelerine vs. karşı çıkmaktadır. Burada dinin, toplumsal uzlaşma ve entegrasyonu sağlamaya yönelik tedbir aldığı anlaşılmaktadır. (Okumuş, Ejder, “Toplumsal Eşitsizliklerin Meşruiyet Kazanmasında Din”. C.Ü. Sosyoloji Tartışmaları Dergisi. Sayı: 1, Eylül, 2003, ss. 58)
Şu ayet, islam’ın kadın ile erkeği, nasıl sosyal hayatta çalışma konusunda eşit olarak ele aldığını göstermektedir:
“ister erkek, ister kadın olsun, çalışanlardan hiç kimsenin çabasını (amele âmilin) boşa çıkarmam.” (Al-i imran, 195; Ayrıca bkz. Nahl, 97)
Ayetten anlamaktayız ki kadın ve erkek insanlıkta birleşmekte, erkekte insan olarak var olan bütün özellikler kadında da görülmekte ve kadın ve erkeğin çalışmada birbirinden üstünlüklerinin olmadığı belirtilmektedir.
Kadına Şiddet Uygulanması
Nisâ, 34. ayetin devamında kadının dövülmesini emreden bir anlam çıkarmada delil olarak getirilen ifadeler bulunmaktadır. Önce ayetin devamına bakalım, ardından gerçekte ne anlama geldiği üzerinde duralım:
Dürüst ve erdemli kadınlar, Allah’ın koruduğu (veya kendilerini korumasına karşılık) ğaybı (mahremiyeti) koruyan (ihanet etmeyen) sadık ve itaatkâr kadınlardır. Kötü niyetlerinden (şirretlik veya isyan etmelerinden) korktuğunuz kadınlara gelince, onlara öğüt verin, yataklarından ayrılın ve (bunlarla yola gelmezlerse ancak) dövün. Eğer bundan sonra size itaat ederlerse onları incitmekten kaçının. Çünkü Allah gerçekten yücedir, büyüktür.
Dikkat edilirse burada dövme en son aşamada, yani aile düzeni yıkılmakla karşı karşıya kalındığında ancak başvurulabilecek bir yöntem olarak zikredilmektedir. Kur’an’ın böyle bir durumda hedeflediği asıl şey, aileyi korumaktır. Nitekim bu ayetten hemen sonraki ayet bunu açıkça beyan etmektedir. Bu ayet (Nisâ, 35), evli çift arasında anlaşmazlık çıkmasından korkulması durumunda, erkek ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edilmesini, iki tarafın da işi düzeltmesini istemeleri durumunda Allah’ın onları uzlaştıracağını belirtmektedir. Kur’an’ın fiilen ve öncelikle indirildiği toplumsal ve kültürel şartlarda kadına çok az bir değer verilmekteydi. Cahiliye döneminde kız çocukları diri diri toprağa gömülebiliyordu. Bu şartlar içinde ayet iniyor ve dövme olayını âdeta imkânsızlaştırıyor. Dövmeyi son aşamada zikretmekle Kur’an, aslında kadını dövmeyin diyor. Esasen bu açıdan bakıldığında Kur’an’ın dövmeyi, fiilî gerçekliğe uygun olarak tasvir ettiği ve dövmeyi emretmediği anlaşılır. O halde ayet, dayak için bir izin değil, var olan aşırı uygulamalar için bir sınırlamadır. (Vedûd-Muhsin, Amine, Kur’an ve Kadın. Çev. N. Şişman. istanbul: Yöneliş Yayınları, 1997, 132) Kur’an anlamsal olarak açık bir metin olarak kabul edilirse, son tahlilde dövmenin olmadığı bir toplum tasarladığı anlaşılabilir. Nitekim Hz. Peygamber’in sünnetinde eşe vurma, kadını dövme diye bir şey yoktur. Peygamber yaşayan Kur’an ise, o halde Kur’an ayetlerini Peygamber’e göre anlamak durumundayız.
Sünnet ve Kadın
Kur’an’ı en iyi şekilde anlamış ve en güzel bir biçimde yaşamış bir insan olarak Hz. Peygamber, Müslümanların kadınlara yaklaşımında en güzel örnekliği ortaya koymuştur. O güzel insan o büyük Peygamber, bir hadisinde şöyle demektedir:
“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır.”
Nitekim Hz. Muhammed, bu hadisinin gereğini, en iyi şekilde hayatında sergilemiş ve bize en güzel ailenin, en güzel kadın-erkek ilişkisinin nasıl olacağını en iyi şekilde göstermiştir.
Kadına kötü yaklaşımların tamamı, islam’a aykırıdır. Hz. Muhammed’in hayatı, kadına karşı sergilediği tutum ve tavır, Müslümanların kadına nasıl bakacakları konusunda en iyi modeldir.
Hz. Peygamber’in kadınlara hakaret ettiği, şiddet uyguladığı veya dövdüğü vaki olmamıştır. Hz. Aişe’nin verdiği bilgilere göre Rasulüllah, eşlerini katiyen dövmemiştir. (ibn Mâce, “Nikâh”, 51)
Kısaca Kur’an ve sünnet, bize kadının erkek karşısında kötü bir konumda olmadığını öğretmekte, erkeklerin kadına şiddet uygulamasını son tahlilde yasaklamakta, sevgiye dayalı aile ve toplum yapısı içinde erkeklerle kadınların yardımlaşmasını istemektedir. islam, kadın ve erkeğe cinsiyet temelinde değil, insanlık temelinde bakmaktadır. islam’a göre, kadın ve erkek eşittir ve birbirlerini tamamlayan varlıklardır. islam’ın anlayışında ne kadın kadın olduğu için ikinci sınıftır, ne de erkek erkek olduğu için birinci sınıftır.
Bu bakımdan Müslüman bir toplumda kadın, töre, gelenek, din vs. adına hiçbir surette şiddete, zulüm ve ölüme maruz bırakılamaz. insanların suçları varsa, onunla ilgilenecek olan hukuktur. islam adına veya başka bir şey adına kadına yapılan zulüm hiçbir şekilde meşru görülemez. Kadın toplumun inşasında temel rolü icra eder ve bu anlamda da statüsü çok yüksektir.