Makale

ÖLÇÜP BİÇİP YARATAN el-Hâlık

ÖLÇÜP BİÇİP YARATAN
el-Hâlık

Fatma BAYRAM

Hâlık her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri tayin ve tespit edip ona göre yaratan demek olduğundan “takdir ve icat” yönleri olan bir isimdir.

Her bir şeyi, yerince, miktarınca takdir edip yaratan... Hiçbir şeyin haddini ötekine geçirmeden eşsiz bir düzen kuran... Kendi katında bir taslak hâlinde sırasını bekleyen mahlukata, zamanı geldiğinde esmasıyla tecelli edip “kün” emriyle hayat veren, en büyük acı olan yokluktan nimetlerin başı olan varlığa çıkaran…
Hâlık her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği hâlleri tayin ve tespit edip ona göre yaratan demek olduğundan “takdir ve icat” yönleri olan bir isimdir. Buna göre Hâlık “bir amaca göre planlı, şuurlu ve ahenkli bir şekilde yaratan”dır. Böyle olunca bu isim bir yönüyle insanı hiçbir şey yaratmaya gücü yetmeyen başka varlıklarda tanrılık vehmetmekten yani şirkten korurken, diğer yönüyle de Allah’ın takdiriyle var olan her şeye razı olmayı kolaylaştırır. Herhangi bir şeyin var olmasının O’nun yaratmasına bağlı olduğunu bilmek, var olsun diye uğraştıklarımız olmayınca arzumuz hilafına var kılınana razı olmayı kolaylaştırır. Bizi yaratılıştaki düzen ve amaçlılığı görmeye teşvik eder. Allah’ın her işinin bir ölçüye ve hesaba göre olduğunu bildirerek o nizama zıt düşmek suretiyle varlığını ziyan etme tehlikesine karşı uyarır.
Kur’an’da Cenab-ı Hakk’ın “Hâlık” oluşu O’nun Rablığına en önemli delil olarak gösterilir (Zümer, 39/62; Mü’min, 40/62; Fatır, 35/3.) ve her şeyi yaratmasının neticesi olarak kulluğun yalnızca O’na hasredilmesi gerekirken (En’am, 6/102.) hiçbir şey yaratmaya gücü yetmeyenlere neden kulluk edildiğine şaşılır. (Ra’d, 13/16.) Yine Kur’an’a göre yaratma işi olmuş bitmiş değildir. O her an yaratmaya devam etmektedir (Rahman, 55/29; Nahl, 16/8 vb.). Rabbimizin yaratıcılığının çeşitli yönlerini vurgulayan başka isimler de vardır: Bâri’, Musavvir, Muhyî, Mubdi’, Bedî’ gibi... On yedi ilahî ismi peşpeşe zikreden Haşr suresinde yaratmanın birbirini takip eden üç safhasına işaret eden Hâlık, Bâri’ ve Musavvir isimleri peşpeşe zikredilmiştir. Esma-i hüsnada eş anlamlılık kabul etmeyen Gazali, bu üç ismin fonksiyonunu anlatabilmek için Hâlık’ın projelendiren mimara, Bâri’in projeyi uygulayan mühendise, Musavvirin de tezyinatçıya tekabül edebileceğini söyler.
Hicr, 15/86 ve Yasin, 36/81. ayetlerinde geçen Hallâk ismi de Rabbimizin sürekli ve mükemmel bir şekilde yaratan olduğunu ifade eder. Allah Teala’nın eşsiz yaratıcılığını ve bir kez yaratmakla bırakmayıp yarattıklarını her daim yeniden var etmeye devam ettiğini idrak etmek insanı daimi şükür makamında kılar. Zaten -kâinattaki yaratılışın sürekliliği bir tarafa- bedenlerimiz, zihinlerimiz ve bilinçlerimiz bir anlığına kesintisiz yaratılışın dışında kalsalar neler olacağını hayal etmek şükreden bir kul olmak için kâfidir.
Yoktan var etmekten farklı olarak yaratma bazen mevcut bir ana maddeden gerçekleştirilir. Mesela Âdem’in topraktan, insan soyunun nutfeden yaratılışı böyledir. Bu anlamda yaratıcılık Kur’an’da Hazreti İsa’nın mucizevi olarak çamurdan bir kuş yaratması örneğinde de geçer. Bu olay Âl-i İmran, 3/49 ve Maide, 5/110’da anlatılırken kullanılan “halk/yaratma” ifadesi de mevcut bir ana maddeyi başka bir kalıba dökerek şekillendirmek olarak anlaşılmıştır. Esasen Hz. İsa’ya atfedilen halk fiili de ayetlerde daima “Allah’ın izniyle” ifadesiyle sınırlandırılmıştır. Kur’an’da iki âyette yer alan “ahsenü’l-hâlikîn (yaratanların en güzeli)” terkibi de vardan var etmenin Allah’ın kullarına da lütfedilmiş bir yetenek olduğunu gösterir. Kur’an’daki bu iki örnekten yola çıkarak Gazali yaratmanın mecaz yoluyla kula da nispet edilebileceğini söyler. Çünkü Allah ona yaratıcılığın temelini oluşturan ilim ve kudret yeteneklerini vermiştir. İnsanda yaratıcı becerilerin değerinin hayatın her alanında giderek artan bir öneme sahip olduğu günümüzde Rabbimizin bize lütfettiği bu ihsanı O’na sığınarak sonuna kadar kullanmayı başarmak ve yaratıcı zekâyı tehdit olarak gören dar gönüllerin etkisinden kurtulmak genç zihinlerin eğitiminde öncelikle gözetmemiz gereken en ciddi toplumsal görevlerimizden biridir. İbn Arabi’ye göre de insan kararlarında isabetli olabilmek için bu ismin tecellisine muhtaç olduğu gibi nefisle, şeytanla, toplumla mücadelesinde ve kulluk hayatını en güzel bir dengede sürdürebilmek için de yaratıcılık vasfına haiz olmalıdır. Allah’ın ilminde en mükemmel bir şekilde, en güzel bir surette ve benzersiz bir konumda ibda edilen varlıkların insan eliyle icat edilerek ortaya çıkarılması da bu ismin tecellisi iledir. Bizler bu manadaki yaratıcılığı çeşitli sanat ve ilim dallarının ürünleri olarak görürüz. Bu yolla ortaya konan eser ne kadar harikulade olursa olsun hem kullanılan malzemenin hem de o malzemeyi dönüştüren akıl ve yeteneğin asıl yaratıcının ikramı olduğundan gaflet edildiğinde ise şirk baş göstermeye başlar.
İnsandaki yaratıcılık konusunu araştıranlar yaratıcı kişiliği tarif ederken onların başkalarına kıyasla kendileriyle daha barışık (rıza makamı) olduklarını, insanların kendileri hakkındaki değerlendirmelerinden daha az korktuklarını (Maide, 5/59.), başkalarına daha az ihtiyaç duyduklarını (Ganî isminin tecellisi) ve hayatın çelişki ve zıtlıklarındaki birliği daha kolay görebildiklerini (varlıkta tevhit prensibi) söylüyorlar. Bu da yaratıcılıktaki yapıcılık ve bütünleştiriciliğin kişinin içsel bütünlüğünden kaynaklandığı anlamına gelir. Kendini gerçekleştiren yaratıcılık sorunlarımızdan etkilenmeksizin hayatın tüm yönlerine gün ışığı gibi yayılır, her yöne etki eder, gelişime açık her şeyin gelişmesini sağlar. Ne yazık ki gelişime kapalı yerlerde bu kapasite tamamen boşa gider.
Bu isimden kendi payına düşenle ahlaklananlar daima üretkendirler. Verilenlerden verilmeyenlere ulaşmak için yollar arar, ilim, kudret ve hikmetten kendi paylarına düşeni yaratıcı yetenekleriyle birleştirerek nice nice eserler üretirler. Bunu yaparken de rastgele ve gelişigüzel davranmazlar. Her sözleri, her işleri düşünülmüş, ölçülmüş, biçilmiş, yerli yerine konmuştur. Hilkat nasıl yaratılışımızdaki ölçü ve ahengi vurgularsa aynı kökten gelen ahlak da insanoğlunun karakterindeki ölçü ve dengeyi ifade eder. Bu manada “ahlaklı olmak” Rabbimizin yaratılışımıza koyduğu ahenk ve güzelliğin bizler tarafından bilinçli bir çabayla davranışlarımızda ortaya konmasıdır.