Makale

Ümmetin Hira’sı Camiler, Hz. Peygamber’in Vârisi İmamlar

Ümmetin Hira’sı Camiler, Hz. Peygamber’in Vârisi İmamlar

Yunus Özdamar
Vaiz / Bafra - Samsun

Peygamber Efendimiz, kırk yaşına yaklaştığı dönemde dedesi Abdülmuttalib’in yaptığına benzer, senenin belirli aylarında Mekke’ye yaklaşık 5 km. mesafedeki Hira dağında inzivaya çekilirdi. Efendimiz (s.a.s.), günlerce burada kalır, Hz. Hatice anamız ona Mekke’den yemek taşırdı. Hz. Peygamber, o vakte kadar henüz Kur’an ile tanışmamıştı. Allah’ın kelamıyla tanışması ancak kırk yaşında, ramazan ayında, Hira’da gerçekleşti.

Vahiy meleği Cebrail aracılığıyla Kur’an’ın nüzulü Hira’da başladı. İlk vahye burası şahit oldu. Bu şahitlik, Hira dağının Nurdağı olarak bilinmesine, anılmasına vesile oldu. Hira, Efendimiz (s.a.s.) için Kur’an’la tanışma, vahye alışma, risalete geçiş yeri olmuştu.
Hira dağı, çevresindeki dağlardan daha dik ve yüksek olup çıkılması zor çıplak ve kaygan kayalardan meydana gelir. Fiziksel görüntü olarak bu hâlde bulunan Hira dağını, Hira Nurdağı olarak vasıflandıran sebep, vahyin inişine şahitlik etmesi, Kur’an ile şereflenmesidir.
Hz. Peygamber’in risalet döneminin başlangıcı ve en önemli aşaması Hira dağında gerçekleşti. İlk ayetlerin (Alak, 96/1-5.) gelişi ve vahiy sürecinin Efendimiz (s.a.s.), açısından en sancılı dönemi burada gerçekleşmiştir. İnen vahiyle Efendimiz’in risalet sorumluluğu artırıyor fakat gelen her ayet aynı zamanda onu rahatlatıyordu.
Peygamber Efendimiz, Kur’an’la Hira’da tanıştı. Onun ümmeti bizler de Allah Teala’nın yeryüzündeki evleri diye tarif olunan camilerde, mescitlerde Kur’an’la tanışır, oralarda Kur’ani bir hayat yaşamaya alışırız. Daha küçükken mahallemizin merkezindeki caminin etrafında oyunlar oynamaya başlarız. Gün gelir büyüklerimiz kolumuzdan tutarak camiye girmemize rehberlik eder. Namazı tadil-i erkâna uygun şekilde kılmayı, usulünce Kur’an tilavetini dinlemeyi ilkin camide tadar, âdeta dinimizi güzel yaşamanın provasını camilerde yapmış oluruz. Dinimizi anlatan imamı orada tanır, saf ve temiz niyetle imanın lezzetine camide varırız.
Efendimiz (s.a.s.), “Kur’an okunmayan ev harabe evdir.” (Tirmizi, Fedailü’l-Kur’an, 18.) buyurmuştur. Kur’an, ilk okunduğu Hira’yı harabe bir mekân olmaktan kurtarmış olduğu gibi, okunduğu meclisleri, mescitleri de nurlandırmış, biz Müslümanların hayatına nüfuz edince ömrümüzü daha da anlamlı kılmıştır. Bu sebeple camilerimiz İslam kültüründe geçmişten günümüze yapılması adet hâline gelen yapılar olarak telakki edilmeyip birçok dinî vecibeyi hayata daha iyi aktarmaya vesile olacak mabetler olarak görülmüştür.
Camilerimizi harabelikten kurtarmaya yönelik çalışmada en önemli görev din görevlisine, daha çok da imam-hatiplere düşüyor. Efendimiz, “Alimler, peygamberlerin vârisleridir.” (Buhari, İlm, 10.) buyuruyor. Söz konusu alimler, topluma iyilik konusunda ışık tutan, onları güzele sevk eden din görevlileridir. Kur’an tarafından “Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan men eden bir cemaat olsun.” (Al-i İmran, 3/104.) şeklinde tarif edilen zümreyi temsil eden imamlar, camilerimizin asıl imar edicisidir. “Allah’ın mescitlerini sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekât veren ve ancak Allah’tan korkan kimseler imar eder.” (Tevbe, 9/18.) ayetinde geçen “imar eder” ifadesi sadece inşa eder anlamı ifade etmeyip daha çok cami hizmetlerinin toplumda sürekliliğinin sağlamasına işaret eder. Bu organizeyi sağlayan cemaate önderlik eden imamlar, camileri imar ve muhafaza edenlerdir.
On dört asır önce, Allah Rasulü daraldığında Hira dağına çıkarak rahatlıyor, inen ayetlerle ferahlık buluyordu. Onun ümmeti bizler, modern dünyanın sıkıntılarıyla karşılaşmadan camilerde dinin tavsiyeleriyle muhatap olur, bu bilgilerle şarz oluruz. Hayatımızın devam eden aşamasında da camileri huzur mekânları olarak görür, bazen evlerimizde bulamadığımız o manevi tatlı havayı, camilerimizde teneffüs etmeye çalışır, camilerimizi Efendimiz (s.a.s.)’in Hira’sı, camilerin mihrabındakileri de Allah Rasulü’nün vârisleri olarak görürüz.