Makale

Aile Birliğinin Parçalanması: Boşanma

Rahime Beder Şen
Aile ve sosyal Araştırma Uzmanı

Aile Birliğinin Parçalanması:
Boşanma

18. yüzyılın ikinci yarısında Batı Avrupa’da başlayan ve giderek bütün dünyaya yayılan sanayi devrimiyle, teknolojik ve ekonomik alanda hızlı bir gelişim ve değişim sürecine girilmiştir. Bu değişim, toplumsal ve kültürel hayatı da büyük ölçüde etkilemiştir. Bu değişimden en çok etkilenen sosyal kurumlardan biri de ailedir.
Göç, hızlı kentleşme ve sanayi devriminin sunduğu yeni hayat biçimleri ve yeni değer yargıları, aile kurumunu bir şaşkınlık sürecine iterek temel fonksiyonlarını (kültürel, biyolojik, psikolojik, dini, sosyal statü, koruyuculuk, eğlenme ve dinlenme) yerine getiremeyecek derecede zayıflamasına yol açmıştır. Ayrıca aile kurumu bazı özelliklerini de (cinsellik ve neslin devamı, çocukların bakımı ve yetiştirilmesi, yeni nesillere kültürel kimliğin iletilmesi, dini ve ahlâki değerlerin kazandırılması, tarihsel ve toplumsal bilincin aktarılması, sevgi, saygı ve hoşgörü esasına dayanan tutum ve değerlerin yerleştirilmesi) yitirmeye başlamıştır. Bunun sonucunda ailenin bölünmesi, parçalanması, tek ebeveynli ailelerin giderek artması, boşanma oranlarının ve evlilik dışı beraberliklerin artması (evlilik dışı beraberliklerden nesebi gayri sahih çocukların doğması), kültürel ve ahlâki yozlaşma, toplumsal anomi, suç oranlarının artması, uyuşturucu kullanımı, şiddetin yaygınlaşması, kimlik bunalımı, milli ve manevi değerlerden yoksunluk, psikolojik rahatsızlıklar, tatminsizlik gibi insanı ve dolayısıyla toplumu tehdit eden sorunlar başgöstermiştir. Bu sorunlar batı ülkelerine oranla ülkemizde daha düşük oranlarda görülmekle beraber; giderek yükselen bir eğilimin varlığı da dikkati çekmektedir.
Toplumu tehdit eden sorunlardan biri olan boşanma, aile birliğinin yıkılması ve yerine yeni bir düzen kurulması anlamına gelen zor bir süreçtir. Toplumsal değişimin aileye yansıması bazı durumlarda eşler arasında aşılması güç sorunlar doğurur. Söz konusu sorunların aile içinde çözümlenememesi ve evliliği kurtarmaya yönelik gayretlerin sonuçsuz kalması, aileyi temelden sarsmaktadır. Sonuçta, boşanma yoluyla aile parçalanmakta ve aile bireyleri yeni sorunlarla baş başa kalmaktadır.
Ülkemizde aile bağlarının sağlamlığı, evliliklerin sürmesinin önemli ve kabul gören toplumsal bir kural olması ve boşanmanın İslâm dinince yasaklanmasa da hoş görülmeyen bir olgu olarak değerlendirilmesi nedeniyle, boşanma bugüne kadar çok önemli bir sorun olarak algılanmamıştır. Dünyanın birçok ülkesiyle karşılaştırıldığında Türkiye’deki boşanma oranlarının hâlâ çok düşük düzeylerde olması sevindirici bir durum iken, son yıllarda boşanma oranlarında olağanüstü bir yükseliş trendinin ortaya çıkması da düşündürücüdür. Türk toplumunda modernleşme, kentleşme, kadının çalışma hayatına katılımının artması, ekonomik krizler gibi sosyal olgular, boşanma oranlarını yükseltmektedir. Türk toplumunun gücünün aile yapısı ve aile bağlarının sağlamlığından kaynaklandığı gerçeği göz önüne alındığında, boşanmaların artması ve aile yapısının hızlı değişimi, toplumumuzu tehdit eden önemli bir sorun olarak algılanmalıdır
Boşanma olayı; sebepleri, gerçekleşme şekli ve sonuçları yönünden; dini inançlardan, geleneklerden ve hukuki düzenlemelerden etkilenmektedir. Bazı toplumlarda boşanma asla kabul görmemiş, buna karşılık özellikle modern çağda bazı toplumlarda olağan ve hatta sıradan bir durum olarak algılanmıştır. Boşanmaya karşı olumsuz tutumda kültürel değerlerin önemli bir etkisi vardır. Boşanmış kişi, bir evliliği sürdüremeyecek ve karısını ya da kocasını idare edemeyecek kadar beceriksiz olmakla itham edilmektedir. Ancak bu baskı diğer yandan boşanmayı önleyen bir durum da oluşturmaktadır. Boşanmış kadının toplumsal baskıdan zarar göreceği endişesi yanında, varsa çocukların da boşanma nedeniyle bir anlamda anne ya da babasını kaybedecek olması, boşanmaya ilişkin olumsuz tutumların başlıca sosyal kaynakları durumundadır.
İslâm dininde boşanma yasaklanmış değildir. Boşanmış erkek ve kadının hukuki durumu ile ilgili çeşitli hüküm ayetleri vardır. Ancak evlilik ve aile kurumunun toplumun temeli olarak algılanması ve bu yönüyle bir anlamda kutsal kabul edilmesi nedeniyle, mümkün olduğunca devamından yana bir tavır konulmuştur. İslâm dininin temel kaynaklarından biri durumunda olan Peygamberin sünnetinde de boşanma hoş karşılanmamaktadır. "Allah’ın katında mubahların en sevilmeyeni boşamadır", "Evlenin, boşanmayın, çünkü Allah, zevkine ve keyfine düşkün erkek ve kadınları sevmez", "Kadınlarınızı ancak zina töhmetiyle boşayabilirsiniz" mealindeki hadisler, İslâm dininin Peygamberinin konuya bakışını özetlemektedir. Türk toplumunda boşanmaya karşı gösterilen tepkide bu bakış açısının önemli bir katkısının olduğu açıktır. Boşanma ciddi sosyal sorunları ortaya çıkarma potansiyeli olan; aynı zamanda boşanma vakalarının nedenlerinin bilinmesi ve uygun önlemlerin alınmasıyla da azaltılabilme imkânı olan bir sorundur. Bu nedenle boşanmalardaki son yıllarda ortaya çıkan hızlı yükselişin nedenlerinin tespit edilmesi oldukça önemlidir. Çünkü ancak bu tespitlerle boşanmaların azaltılabilmesine yönelik alınabilecek önlemler için sağlıklı bir zemin oluşturulabilecektir. Boşanmaya yol açan faktörler ortadan kaldırılmaya çalışılırken, diğer yandan da boşanmadan sonraki dönemde, aile fertlerinin boşanma nedeniyle uğrayabilecekleri psikolojik ve sosyo-ekonomik zararları önleyebilecek çözümler bulunmalıdır.
Boşanma olayının gerçekleşmesine neden olan çok sayıda sosyal, kültürel, ekonomik ve psikolojik faktör bulunmaktadır. Boşanma ile ilgili yapılan araştırmalarda geçim sıkıntısı, kocanın karısını dövmesi, içki ve kumarı, evlilik dışı ilişkisi, çocukları dövmesi, kıskançlığı, cinsel sorunlar, çocuk bakımı ve yetiştirilmesi, akrabalarla ilişkiler, kadının bedensel rahatsızlığı, kocanın fuhuşa zorlaması, kocanın ruhsal hastalığı, kocanın bedensel hastalığı, kadının ruhsal hastalığı, uyuşturucu, ilgisizlik, suç işleme, terk, boşanma sebepleri olarak gösterilmiştir. Bu sebepler sağlıksız evliliklerde karşılaşılan sorunlarla örtüşmektedir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan, Boşanma Sebepleri Araştırması’nın sonuçlarına göre, sağlıksız bir evliliğin sebepleri altı gruba ayrılmıştır. Bunlar sırası ile eşlerin doğrudan diğerine yönelmeyen ve önemli toplumsal tepki de doğurmayan genel nitelikli yanlış davranışları, eşlerin diğer eşe ya da çocuklara yönelen ve fakat yoğun toplumsal tepki doğurmayan yanlış davranışları, eşlerin birbirini yeterince tanımadan evlenmesinin sonucu olarak ortaya çıkan çeşitli türde uyumsuzluk hâlleri, eşlerin kusurundan kaynaklanmayan ancak evliliğin yürümesini zor hatta imkansız hâle getiren hâller, eşlerin önemli toplumsal tepki doğuran ve ahlâksızca sayılan davranışları, eşler arasında temelde geleneksel rol dağılımının reddinden kaynaklanan ve çeşitli konularda kendisini gösteren otorite tartışması hâli (beklendiği ölçüde yüksek oranda birinci öncelikli boşanma sebebi olarak karşılaşılmamıştır). Görüldüğü gibi evliliklerin boşanma ile sonuçlanmaması için sağlıklı bir şekilde kurulması gerekmektedir. Bunun için, eş adayları öncelikle doğru bir eş seçimi yapabilmelidir. Bu amaçla eşler verimli bir nişanlılık dönemi geçirmeli, birbirlerini iyi tanımalı, çevrenin bilgisine ve yardımına başvurmalı ve gerekirse bu aşamada evlilikten vazgeçebilmelidir.
Eşler birbirine denk olmalı, aile hayatının nasıl yürütüleceği konusunda önceden birbirlerinin fikrini almalı, temel konularda anlaşabilmeli ve bir tür gelecek planı yapmalıdır.
Ayrıca doğru tercihlere dayanan ve böylece baştan sağlıklı kurulmuş bir evliliğin, bu şekilde devam edebilmesi için de eşlerin duygusal olgunlukta olmaları, karşılıklı anlayış ve fedakârlıkla birbirlerini her zaman desteklemeleri gerekmektedir. Yakın akraba ve arkadaş çevresinin de evliliğin sağlıklı devamına katkısı önemlidir. Dikkatli ve ölçülü bir biçimde ve sadece problemleri çözmek amacıyla aileye müdahale edilmelidir.
Ailenin sağlıklı devamı için devlete de önemli görevler düşmektedir. Devlet alacağı sosyal ve ekonomik tedbirlerle aileyi güçlendirici çalışmalar yapmalı ve mevcut çalışmaları geliştirmelidir. Bu kapsamda, aileler için sosyal hizmetlerin verildiği aile danışma merkezlerinin sayı ve kalitesinin arttırılması ile ailenin ekonomik olarak desteklenmesi acil tedbirlerdir.