Makale

İsveç’in Sınavı

İsveç’in Sınavı

Fatih Mehmet KARACA
Stockholm Din Hizmetleri Müşaviri

Müslümanların Endülüs’teki varlığının sona ermesinden sonra, Avrupa ile kurduğu ilişkileri maalesef istenilen bir ortamda gelişmemiştir. İslâm’a karşı içten içe beslenen negatif düşüncelerin sonuçları geçmişte haçlı seferleri şeklinde ortaya çıkarken, günümüzde din hürriyeti ihlalleri şeklinde gerçekleşmektedir. Bu durumun müsebbibi bir yönüyle Batı olsa da, diğer bir yönü ile Müslümanların inançlarındaki ahlaki ilkeleri Batı’ya doğru bir şekilde anlatamama olarak da gösterebiliriz.
Bu veya daha bir çok sayabileceğimiz etkenler kendi ile birlikte Batı’da İslamafobia dediğimiz, holiganik bir din düşmanlığı anlayışını tevarüs ettirmiştir. İslâmofobi bugün bir karabasan gibi Avrupa üzerinde gezinmektedir. Maalesef, bu algı Avrupa’daki Müslümanların hayatını da ciddi manada tehdit etmektedir.
Ayrıca İsveç gibi özgürlüklerin bayraklaştırıldığı bir ülkede özellikle son yıllarda İslamofobinin şiddete dönüşen tezahürlerinin sıklıkla görülmeye başlanması da ayrıca dikkatlerden kaçmamaktadır.
İsveç ve Avrupa’daki Müslümanlar, maalesef nefret, yıldırma, ayrımcılık ve önyargıya maruz kalmaktadır. Camilere ve dernek merkezlerine saldırılar olmakta ve pek çok Müslüman gündelik hayatında ırkçılıktan mustarip olmaktadır. Başörtülü kadınlar sözlü tacize maruz kalmakta ve bazen de örtüsünü almak isteyenler tarafından fiziksel saldırıya uğramaktadırlar.
İsveç, son birkaç hafta içinde ülke çapında camilere yönelik saldırılarla sarsılmakta ve bir türlü kimliği tespit edilemeyen saldırganlar tarafından Müslümanların ibadethaneleri olan camilere yönelik ardı ardına kundaklama eylemlerine maruz kalmaktadır.
Tüm bu durum bu şekilde olsa da, aslında Avrupa’nın iki ucunda yer alan Türkiye ve İsveç, 17. yüzyılda başlayan ilişkilerini zamanla ittifak ilişkilerine dönüştürmüş iki dost ülkedir. Pek çok bakımdan hasletleri birbirine benzeyen iki necip millettir.
Çok kültürlülük ve hoşgörü bakımından zamanının çok ilerisinde uygulamaları hayata geçiren Osmanlı İmparatorluğu ve İsveç Krallığı, Baltıklar ve Orta Avrupa’ya yönelik Çarlık Rusyası yayılmacılığına karşı da birlikte mücadele etmişlerdir. İsveç halkının en varoluşsal mücadelelerinde, Türk devleti ve halkı her zaman İsveçli dostlarının yanında olmuştur. Kuşkusuz bunun en müşahhas örneği, İsveç Kralı XII. Karl’ın (Demirbaş Şarl) 5 yıl süreyle Ruslara karşı mücadelesini o tarihlerde Osmanlı toprağı olan Bender Kalesi’nden ve bilahare Edirne’den yürütmesidir.
Bundan 300 yıl önce Kral XII. Karl’ın kız kardeşine yazdığı mektupta ifade bulan Türk ve İsveç halkları arasındaki kadim dostluk, çeşitli imtihanlardan geçmiş bir dostluktur.
Anadolu’da nereye gidersiniz gidin karşınıza ayrı bir tarih, ayrı bir medeniyet izi çıkmaktadır. Bu öyle bir mirastır ki çok kültürlü yaşam Türkiye’de yaşayan insanların hayatının doğal bir parçası haline gelmiştir. Bu anlayışla, ülkemizin öz evlatları olan dini azınlıkları Türkiye’nin zenginliği olarak görmekteyiz. Dün Engizisyon’dan, Holokost’tan kaçan Musevilere, Bolşevik ihtilalinden kaçan Beyaz Ruslara, Halepçe’den kaçan Kürtlere topraklarını açan halkımız, bugün de Suriye’deki iç savaşın mağduru yüz binlere kucak açmaktadır.
Bu bağlamda, İsveç ile benzer hasletlere sahibiz. Zira, 180 farklı ülkeden gelen insanların nüfusun yüzde 15’ini oluşturduğu İsveç, bu renkli mozaiği, demokrasisi, ekonomisi ve toplumsal barışı ile dünyada örnek alınması gereken bir anlayışın öncülüğünü yapmaktadır.
Avrupa’nın din hürriyetini söylemden eyleme geçirmede, siyasi irade ve stratejik vizyona belki de her zamankinden daha çok ihtiyacının olduğu bir süreçte bulunmaktayız.
Son dönemde yaşanan olaylar, ciddi kriz ve türbülansları beraberinde getirdiği gibi, daha iyi bir yönetim için tarihi fırsatlar da sunmaktadır. Bu dönemlerin ortaya çıkardığı ‘yaratıcı imha’ sürecinden layıkıyla yararlanarak, din hürriyetinin işlemeyen yönleri her açıdan reforme edilebilir ve çok daha sağlıklı bir küresel yönetime ulaşmaya vesile kılınabilir. Bu nedenle her zaman olduğundan daha fazla dayanışmaya ve daha geniş düşünmeye çalışarak, sorunları birlik ve beraberlik içinde kalıcı bir şekilde çözme fırsatını heba etmeyelim.