Makale

Editörden...

Editörden...

Yaşadığımız çağın bariz özelliklerinden biri, sekülerleşme veya dünyevileşme olarak adlandırılan "dünyaya aşırı düşkünlük" tutkusunun bireylerde yaygınlaşmasıdır. Bu tutku, modernlik tecrübesinin yoğun olduğu ülkelerin fertlerinde daha yaygın olmakla birlikte, hızla global/küresel bir saha da bulmaktadır.
Bir tür habis ur gibi süratle yayılan ve insanları aşkın/yüce değerlerden uzaklaşma sürecine götüren dünyevileşme problemini Diyanet Aylık Derginin bu sayısında gündeme aldık.
ilk defa işittiğimizde bize yabancı gibi gelen sekülerleşme veya dünyevileşme kavramı aslında tarihi kökeni itibarıyla belki de insanlık ailesiyle yaşıttır, insanoğlunun adeta ahireti yok sayarcasına davrandığı, Allah’ın varlığını ve aşkın/müteal değerleri inkar ettiği dönemleri bütün olarak dünyevileşme dönemleri olarak görmek mümkündür. Bu bağlamda yüce kitabımız Kur’an’ın yerdiği "dünyaya aşırı düşkünlüğü" de bugün dünyevileşme kavramıyla izah edebiliriz. Ne var ki dünyevileşmeyi günümüzde bir tür "insanlık sendromu/hastalığı" olarak görmemizi sağlayan, gerçekte bu sürecin fertleri bugün daha çok "sinsice" istila etmesidir. Oyle ki inanan bazı insanlar dahi, farkına varmadan hayatı anlamlandırmada sapmalarla yüz yüzedir.
Dünyevileşme olgusunun tahrip edici ve değer yıkıcı bir süreci beraberinde getirmesi karşısında din, "değer koruyucu" ve daha yaşanılabilir İnsanî ve ahlakî bir dünyayı imar edici role sahiptir. Dünyevileşme riski karşısında, dünya ve ahiret dengesini korumayı hedefleyen Islâm dini, insanın orta yolu bulmasını sağlayan ve ölçüleri aşmasını engelleyen bir işleve sahiptir. Geleneğimizde şöhret bulan "hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız" sözü, iki cihan saadetine ulaşma yolunda nasıl bir anlayışın takip edileceği yönünde bize ipucu vermektedir.
Dinimizin temel kaynağı olan yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, insanı bir beşer olarak görmekte, onun zaman zaman nefsine uyabileceğini ve bir takım yanlışlara sapabileceğini kabul etmektedir. Ancak kitabımız, aynı zamanda insanlara doğru yolu göstermekte, nefsinin bitmek tükenmek bilmeyen arzularına karşı onu uyarmaktadır. "Kadınlardan, oğullardan, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten, (otlağa) salınmış atlardan, davarlardan ve ekinlerden gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü gösterildi. Bunlar sadece dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer Allah’ın yanındadır." (3/Ai-i Imran, 14) ayeti, inananları dünyevileşme tehlikesine karşı açıkça uyarmakta ve asıl varılacak yerin Allah katında olduğunu belirtmektedir.
inanan insan için ahirete giden yol, dünyada yapılan hayırlı işlerden geçmektedir. İşte bu noktada güzel dinimizin tavsiye ettiği ve inananlardan beklediği davranış, hem bireyin kendisi, hem de aile çevresi ve insanlık için hayırlı işler yapmaktır. Bireysel olarak kendi hırslarımızı tatmin etme peşinde koşmaktansa, ihtiyacı olan insanlara el uzatarak hayatı birlikte yaşanılır hale getirmek mü’minin tercihi olmak durumundadır. O halde şimdi, kendisine bir elin uzanmasını belki bir yaşlılar yurdunda, belki bir kimsesizler evinde, belki bir hastane köşesinde ve belki de bir köprü altında bekleyen insanlara el uzatma zamanıdır...

Yüksel Salman