Makale

Tâ Uzakta Dostluğun Kolları Hem de Çok Yakında

Nadiye Sevinç
Bursa Esenevler Kur’an Kursu Öğrt.

Tâ Uzakta Dostluğun Kolları
Hem de Çok Yakında

Geleceğe umutla bakmak, geçmişi geleceğe bağlamak, geleceği bugünde bulmak, insanların birbirlerine sevgiyle bakmaları, saygı göstermeleri, yaptıklarımızı karşılıksız yapmanın tek yoludur sevgi... Sevgi olmadan dostluk, dostluk olmadan aşk, aşk olmadan da muhabbetin oluşması mümkün değildir.
"Eğer seni yaratmasaydım, bu alemi de yaratmazdım" buyuran Rabbim, fıtratımızı aşk ve muhabbet hamuruyla yoğurmuş, alemi aşkla yaratmış, aşkla Habibini aleme rahmet olarak göndermiştir. Öyle bir rahmet ki, gönüllerimiz aşkı Muhammed (s.a.s.) ile doldu. Öyle bir aşk ki, gönüller onunla sükun buldu. Eğer gönüllerimizdeki aşk ve muhabbet olmasaydı, dünya buz gibi olur, gönüller hissiz bir taş gibi, hatta taştan daha katı yürekler oluşurdu.
Bütün kainat aşkla dönmekte, aşkla gönüller yanmakta, aşkla Rabbini bulmaktadır. Bizler de aşkla dönen bu alemde misafirlik etmekteyiz. Mümin olan canlara ne gevşeklik ne de ümitsizlik yaraşır. Cenab-ı Allah (c.c) "Üzülmeyin, gevşemeyin eğer gerçek müminler iseniz üstün gelecek olan sizsiniz" buyuruyor.
Yanmak zaman ister
Zaman, yanacak insan ister.
insan, koklayacak gül ister.
Gül, ötecek bülbül ister.
Bülbül, İbrahim gibi ateş ister.
Ve ateş de uğrunda yanacak sevdalı bir yürek ister.
Öyle bir yürek ki, davası uğruna her şeyini feda edebilen sevdalı bir yürek ve bu yolda seninle birlikte olan sevdalı dostlar bul ki, Rabbani yolun yolcuları olarak, dostun seni Dost’a götürsün. Nasıl bir dost olmalı ki bu? Bir Ebubekir, bir Ömer, bir Osman, bir Ali (r.a.) gibi.
Dört halife diye bildiğimiz Hulafa-i Raşidin, dostluğun en güzel örnekleri olarak karşımadadırlar. Dostları olan Re- sulullah’ı öyle tutmuşlardır ki ayağına bir diken batması şöyle dursun, üzülmesini dahi istemeyen Aşk Meşaleleriydi onlar. Seve seve canlarını feda edebilecek derecede aşıktılar Resulullah’a. Bizler Ebubekir gibi sıddıki Yar,"Seni anamdan, babamdan ve kendi nefsimden daha çok seviyorum Ya Resulullah", diyen bir Öme- rul Faruk, Osman Zinnureyn gibi Kur’an’ın hadimi gözünü kırpmadan,ölümü göze alarak, Resulullah’ın yatağına uzanan bir Ali olabilir miydik?
Hatice anamız gibi fedakarlık eder miydik? Bir Fatıma, bir Aişe olabilir miydik? Uhud’da Resulullah’ın zor durumda kaldığını görünce eline kılıcı alıp O’nun koruyucusu olan Nesibe gibi yapar mıydık? Uhud’da üç şehit vermiş, Resulullah’ı sağ görünce her şeyi unutan bir Sümeyra olabilir miydik? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Her can bu soruları kendine soracak, cevaplarını da yine kendinde bulacaktır.
Dostlar hep beraberdir, ayrılmazlar. Bedensel beraberlikten ziyade gönül beraberliği daha önemlidir. Hangi diyara giderseniz gidin, gönül diyarınızdaki dostlar hep sizinle beraberdir. Uzaklıklar sevgileri azaltmaz, aksine çoğaltır. Gönüller birse ayrılık düşünülür mü hiç?
Ömür ne kadar uzun olursa olsun, eğer yakınlarınızın ve dostlarınızın kalbinde değilseniz, ömrünüz çok kısadır demektir. Uzun ömürlü olmak için kalplerde olmak lazımdır. Kalpleri fethetmek, bir yeri fethetmekten daha zordur. İnsanlarda yaşama sevinci ve ümidi varsa, bizlere ümitsizlik yaraşmaz. Resulullah hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemiş, karşılaştığı bütün sıkıntılarda "Onlar bilmiyorlar Ya Rabbi! Onlar bilmiyorlar. Bilselerdi yapmazlardı." diyordu.
Madem dünya denilen aleme misafir olarak geldik, kiriyle, pasıyla, sevinciyle, üzüntüsüyle sevmeliyiz hayatı. Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine tam iman eden insan sevmenin güzelliğini keşfeder iyi ile kötünün aslında Bir olduğunun farkına varır ne çok sevinir, ne de yerinir. Mümin olan gerçekçidir, zan üzere bulunmaz, yaptığını Allah rızası için yapar, yapmadığını da Allah rızası için terkeder. Mümine yakışan, ümidini hiç yitirme- mesidir. Aydınlık günler yakındır. Aydınlık, karanlığın en koyu anından sonradır hep. Mümin önce kendisiyle barışık olmalıdır. Kendisiyle barışık olmayanın, başkalarıyla dost olması zordur. Her mümin kendisini gözden geçirmeli özeleştiri yapmalı, içindeki karanlıkları yine kendisi aydınlığa çıkarmalıdır. Bu da ancak Rahmani yoldan geçer. "Kendini bilen Rabbini bilir." denmemiş midir?
Arkadaşlıkla dostluk arasında fark vardır. Dostlar felaket ve musibet anlarında ortaya çıkarlar. Karşınızdaki insan gerçeği anlamak istemiyorsa, siz de yalana hazırsanız, güzel bir dostluğun oluşması mümkün değildir. Ne zaman ki ben deme yerine biz demeyi öğrenirsek, dostluğun uzun kollarını yakalarız. Sanmayın ki böyle dostlar çoktur; nadir ve nadidedir onlar.
İşte böyle dostlar ancak sizi gerçek Dost’a ulaştırır. Yüce Allah "Rabbinizden size ulaştırılana uyun. Ondan başkasını dost edinip de kendilerine uymayın. Ne kadar az öğüt dinliyorsunuz" buyurarak, dostluğun nasıl olması gerektiğini bize anlatıyor.
Şu hikaye dostluğu ne de güzel anlatır.
Bir adam, atı ve köpeği ile giderken, bir ağacın altında üçüne birden yıldırım çarpmış. Hikaye bu ya... Adam öldüğünün farkına varamamış. Atı ve köpeği ile uzun yolda, güneşin yakıcılığı altında yollarına devam etmişler. Hem yorulmuş hem de çok susamışlar. Yollarının üzerinde çok güzel yeşil bir alana gelmişler, ileri de çok güzel, mermerden yapılmış bir kapının bir bahçeye açıldığını görmüşler, içeride de bir pınar; o kadar çok sevinmişler ki; kapıda bekleyen bekçiye "iyi günler" diyerek selam vermiş yolcu.
- Burası ne güzel! Harika bir yer! Neresi burası?
- Burası cennet.
- Ne iyi, cennet’e gelmişiz demek, çok da susamıştık.
- İçeriye girip dilediğiniz kadar içebilirsiniz.
- Atım da köpeğim de var onlar da çok susadı.
- Kusura bakmayın buraya hayvanlar giremez. Siz içeri geçip içebilirsiniz.
Yolcu çok üzülmüş, çok susamış olmasına rağmen, yanından hiç ayrılmayan vefakar dostları olmadan su içmeyi düşünmemiş bile. Bekçiye teşekkür edip yollarına devam etmişler. Nice zaman sonra harebe olan bir yere gelmişler. Bir kapı yanında da bir bekçi, selam vermiş yolcu.
- Atım köpeğim ve ben çok susadık.
-(Bekçi eliyle işaret ederek) Şu taşların arasında bir pınar var, istediğiniz kadar içebilirsiniz.
Yolcu atıyla, köpeğiyle beraber kana kana su içmişler susuzluklarını gidermişler. Yolcu bekçiye teşekkür etmiş.
- istediğiniz zaman tekrar gelebilirsiniz.
- Burası neresi?
- Cennet
- Cennet mi? Nasıl olur? Aşağıda o güzel yerin bekçisi cennetin orda olduğunu söylemişti bize.
-Orası cennet değil cehennemdi.
(Yolcunun aklı karışmış.)
-Cehennem mi dediniz? Neden sizin adınızı kullanmalarına izin veriyorsunuz. Karışıklığa neden olmaz mı?
- Hiç de öyle değil. Onlar aslında bize büyük iyilikte bulunuyorlar. En iyi dostlarına sırt çevirenlerin hepsi orada kalıyor. Gerçek dost olanlar ise buraya geliyorlar.
Siz ise dostluğunuzu gösterdiniz. Cennet sizin hakkınız. Buyurun cennete.
Evet, gerçek dost sırt çevirmez, iyi günde de, kötü günde de bizimle olandır.
Bir yari sıddık anlar halden Aşk dersini alır gülden Hiç riyasız tam gönülden Sevenlere selam olsun Dostlara selam olsun