Makale

Günümüz Eğitiminin Sorunları ve Eğitimde Yeni Paradigmalar

Yard. Doç. Dr. Veli Öztürk
DEÜ ilahiyat Fak.

Günümüz Eğitiminin Sorunları ve
Eğitimde Yeni
Paradigmalar

Türkiye zor bir coğrafyada, zorlu badireleri aşarak bugünlere gelmiştir. Petrol gibi tabii zenginliklere sahip olmadığı halde, kendi ayakları üzerinde durmayı başarmıştır. Hatta, Sovyetler Birliği’nin parçalanmasının akabinde yeniden yapılanan dünyada, stratejik mevziler kazanmıştır. Önüne çıkan tarihi fırsatlarla Türkiye, büyük bir bölgesel güç ve dünya dengeleri içinde vazgeçilmez bir ülke haline gelmiştir. Artan önemi ile paralel olarak ciddi tehditlerle de karşı karşıya olan Türkiye’nin önü alabildiğince açıktır; irade ve insiyatifle kendisi için emin bir gelecek inşa edecek potansiyele sahiptir, içinde yaşadığımız dünya süratli bir biçimde bilgi toplumuna dönüşüyor. Dünyada yaşanan iletişim devrimi ülkemizi de etki menziline almıştır. Globalleşmenin dinamikleri, Türkiye’yi dünya ile entegrasyona zorlamaktadır. Globalleşme tek başına işleyen bir süreç değildir; aynı zamanda yerel kültür de bir atılım gücüne kavuşmakta, kendisini yenileyerek dünyaya açılmaktadır. Dünyada yaşanan bu dönüşümle her ülkenin gücünü, potansiyelini ölçmek için yeni kriterler geliştiriliyor. Fert başına düşen milli gelir, kalkınma veya büyüme hızları, sanayi üretimi gibi kriterlerin önüne konan yeni kriterler o ülkedeki yetişmiş insan gücüdür. Kısaca her ülke, eğitim alanındaki gücü ile değerlendiriliyor. Bilgi toplumunun gereği bu kriterdir. (Türkiye Eğitim Alternatif Perspektif, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1996, s. XIII)
Türkiye yeniden kurulan dünyada kendisine emin bir yer bulacaksa, bu öncelikle eğitim alanındaki potansiyel gücü ile olacaktır. Türkiye’nin bağımsızlığına ve sağlıklı geleceğine kafa yoranların hiç unutmaması gereken durum budur. Türkiye tarihi üzerine yapılacak genel bir inceleme, nitelikli insan gücüne sahip olduğumuz dönemlerde milletimizin yükseldiğini, insan gücümüzün kalitesinin düştüğü dönemlerde ise büyük bunalımlarla karşılaştığımızı gösterecektir.
Günümüzde finansal yetersizliklerden bürokratik aksamalara; kalabalık sınıflardan üniversite önündeki yağılmalara kadar bir dizi zorlu sorun yumağı ile karşı karşıya bulunan Türk Eğitim Sistemi, sorunlar yumağını bilimsel, coşkulu ve katılımcı bir eğitim seferberliği ile çözmek ve eğitimini çağın standartlarına uygun hale getirmek mecburiyetindedir. Türk Eğitim Sistemi’nin bugün yaşadığı sorunlar, dünyada yaşanan eğitim sorunlarından bağımsız değildir. Dünyada öğrenme teknolojisi alanındaki yenilikler ve öğrenme kuramları ilgili gelişmeler eğitimde bireyselleşme- yi hızlandırırken, Türkiye bu eğitimin dışında kalamaz. Çağın icapları ne ise, Türkiye bu icaplara uymalı; bilgi toplumuna ve toplumsal yapısına uygun bir eğitim sistemini kurumlaştırmalıdır. Türkiye için hayati bir önem taşıyan eğitim reformu gerçekleştirilirken siyasi-ideolojik kamplaşmaların kavga alanı haline getirilen din eğitimi tolumun din eğitimi ihtiyaçları ve demokratik toplumun icaplarına göre yeniden yapılandırılmalı, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Anayasamızın 24. maddesinde yer alan zorunlu din kültürü ve ahlâk bilgisi öğretimi ile seçmeli din eğitimi işlevsel hale getirilmelidir.
Eğitim sistemlerinde sorunlar ağı
Türkiye’nin de içinde bulunduğu mevcut eğitim sistemlerinin sorunlar ağında şu konular yer almaktadır:
Talebin çeşitlenmesi:
Sadece talebin artışı değil, aynı zamanda hızla çeşitlenmesi eğitim sistemlerini zor durumda bırakmaktadır. Bilgi toplumunda iş hayatında geçerli olan becerilerin çoğu ortadan kalkarken, her geçen gün yeni beceri ihtiyaçları ortaya çıkmaktadır. Okulların ihtiyaç duyulan insan gücünü yetiştirmediği artık eğitimciler dahil, herkes tarafından kabul edilmektedir. (Yüksel Özden, Eğitimde Dönüşüm, Pegem, Ankara, 1998, s. 1)
Öğrenci kalitesindeki düşüş:
Eğitim sistemleri toplumun %20 - 30’unu eğitmek zorunda oldukları dönemlerde, en kolay eğitilebilir olanlarla yüz yüze geliyorlardı. Toplumun çoğunluğunun eğitimi sözkonusu olduğunda, öğrencilerin eğitilebilirlik düzeyleri düşmektedir. Bu durumda eğitim sistemi istenen kalitede eğitim üretmekte zorluk çekmektedir. Modern eğitimin söz konusu sorunu konusunda Jose Ortega Y Gasset şunları söylemektedir: "Ortaçağ üniversitesi ile karşılaştırılırsa, çağımız üniversitesi, onun ancak bir tomurcuk halinde verdiği mesleki eğitimini son derece karmaşık hale sokmuş ve ona araştırmayı eklemiş; kültür öğretimini ya da aktarımını ise hemen hemen tümüyle ortadan kaldırmış bulunuyor. Ve şimdi Avrupa onun uğursuz ceremesini çekmekte. Avrupa’nın bugünkü felâket durumunun nedeni sıradan İngiliz’in, sıradan Fransız’ın, sıradan Alman’ın kültür fukarası olmaları, çünkü dünya ve insan üstüne çağlarına yakışır bir fikir dizgesinden yoksunlar. Bu sıradan adam "yeni barbar" dır, sorunlarının ivediliğine ve korkunç güncelliğine kıyasla, çağının gerisinde kalmış, köhnemiş ve ilkel durumdadır. Bu yeni barbar serbest meslek sahibidir, her zamankinden daha bilgili, ama her zamankinden daha kültür fukarası bir mühendis, doktor, avukat, bilim adamıdır." (Jose Ortega Y Casset, Üniversitenin Misyonu, çev:N. Gül Işık, Cogito, İstanbul, 1998, s. 39)
Eğitim maliyetlerinde artış:
Maliyetler çok arttığı verimlilik düşük olduğu için gelişmiş -sanayileşmiş ülkelerde bile eğitim sistemleri çok önemli kaynak sorunlarıyla yüz yüzedir. Bunun en önemli göstergesi, öğretmen ücretlerindeki gerilemedir. Öğretmenlik mesleğindeki statü kaybı, öğretmen kalitesini, dolayısıyla eğitim seviyesini düşürmektedir. Amerikan Öğretmenler Federasyonu, 1984 yılında New York eyaletindeki Rachester’da kent yönetimiyle yaptığı sözleşmede, performans standartları yüksek olan ve yükselmeye devam eden öğretmenlerin ücretlerinin artmasını, sözleşme, performans standartlarına uymayan öğretmenlerinse işten çıkarılmasını kabul etmiştir. (Peter F. Drucker, Yeni Gerçekler, T. I. B Kültür Yay, Ankara, 1996, s. 241)
Eğitimin bireyselliği:
Geleneksel eğitim sistemleri sınıflarındaki öğrencilerin birbirine benzer niteliklere sahip olduklarını varsayar. Bu varsayım her zaman problem olmuştur; sınıf ortalamasının altında ve üstünde olan öğrencilerin başarı düzeyleri düşmüştür. Öğrencilerin özel çevreleri farklılaştığı için öğrenciler arasında farklılıklar büyümektedir. Dolayısıyla sistemin ihmal ettiği öğrenci sayısı artmaktadır. Ortalamadan daha iyi olanlar diğer iyi arkadaşlarını umutsuzca izleyerek ziyan etmek zorunda kalmaktadır.
Eğitim teknolojisinin yetersizliği:
Dünyanın her yerinde eğitim okullarda üretilir. Bugün anladığımız anlamdaki okul, son 150 - 200 yılın ürünüdür, eğitimin fabrikasıdır, imalat işleri evlerden fabrikalara taşınırken, eğitim işi de okulların görevi olarak tarif edilmiştir. Kitle üretim aracı olarak yüksek başarı gösteren modern okul, son yirmi yılda yoğunlaşan gelişmeler, bütün sektörlerde kitle üretiminin sorgulanmasına yol açmıştır. Başta imalat sektörü olmak üzere, birçok sektörde, kitle üretimine alternatif teknolojiler geliştirmiş ve büyük başarılar kazanılmıştır. Eğitimde ağırlaşan sorunların önemli bir bölümü, diğer sektörlerde görülen gelişmelere paralel bir gelişme yaşamamasının sonucudur.
Eğitimde yeni paradigmalar
20. yüzyıldan 21. yüzyıla girdiğimiz dönemde eğitime olası etkileri açısından özellikle bilgi toplumu, küreselleşme ve demokrosi, üzerinde en fazla konuşulan ve tartışılan konular olarak öne çıkmaktadır. Bu yeni anlayışların ışığında; eğitimde çok dilli ve çok kültürlü olma, çok kanallı eğitim ve bilişim teknolojilerinin kullanılması, hayat boyu eğitim, öğretme yerine öğrenme veya öğrenen merkezli eğitim üzerinde durulan konular olarak dikkati çekmektedir. Bunlar bilgi toplumu eğitim sistemlerinin yeni paradigmalarıdır.
Eğitimde yeni anlayışlara yol açan yeni paradigmalar (düşünme biçimleri), toplumsal yapıdaki "inanç, değer ve teknik" lerin değişmesi sonucu ortaya çıkan yeni anlayış ve yaklaşımlardır. Bu farklı anlayışların ortaya konup tartışılması gerekmektedir. Bu yeni paradigmalar, yapı ve işleyişi ile pozitivist felsefe ve geleneklerin egemen olduğu eğitim sisteminde topyekûn bir değişimi, yani dönüşümü zorunlu kılmaktadır. Mevcut eğitim paradigmalarının geçerliliklerinin ciddi bir biçimde sorgulanmaya başladığı, mevcut yaklaşımların sorunları çözemediği anlarda yeni eğitim paradigmaları ortaya çıkar.
Bu anlamda, eğitim sisteminin içine düştüğü çıkmazın yarattığı bunalım ve tehditler, yeni vizyonların geliştirileceği fırsatlar olarak görülmelidir. Yani, eğitim sisteminin tıkanıklığı umutsuzluk ve çürümüşlük olarak değil, yeni vizyonların geliştirilmesi için iyi bir fırsat olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Bir sistemde mevcut yapı ve işleyiş mekanizmaları sorunları çözmeye yetmiyorsa, yapılması gereken nitelikli eğitimcilerin katılımıyla yeni bir vizyon geliştirmektir. Kısır tartışmalara girmek ve çürümüşlük edebiyatı yapmak sorunların çözümüne herhangi bir katkıda bulunmaz. Eğitim sisteminin tıkanmasının sorumluluğunu hep başkalarının üzerine atarak eğitim kurumlarının etkisiz ve verimsiz kalışını seyretmek eğitimcilere yaraşmaz. Eğitimin her kademesindeki yetkili ve görevliler eğitime yeni bir yön ve rol bulmak zorundadırlar. Mevcut yönün tıkandığı, yeni rollere gerek duyulduğu dönemler, ancak yeni bir vizyonla aşılabilir.
Eğitim anlayışında ve okulların varlık nedenlerine ilişkin olarak ortaya çıkan yeni paradigmaların bazıları şunlardır:
Bilgi tabanı ve bilginin eğitimdeki yeri değişmiştir
Pozitivizm sonrası oluşan bilimsel gelenek bilginin değerine ilişkin olarak aşağıdaki soruları gündeme getirmiştir:
Bilgi, kesin ve değişmeyen değerler midir, yoksa psiko-sosyal çevreye göre anlam kazanan geçici bir birikim midir?
Dersler ansiklopedik bilgileri mi yüklemeli, yoksa konuları ve olayları derinliğine anlamayı, eleştirel düşünmeyi mi esas almalıdır?
Okullar, öğrencileri gelecek için gerekli bilgiyle mi yüklemeli, yoksa okulda verilen bilgilerin hayat boyu yetmeyeceğini kabul ederek öğrenmeyi mi öğretmeli?
Bilgi, öğrencinin dışında gerçekleşen ve formal disiplin alanlarının öğretmen tarafından öğrenciye yüklenmesi ile mi, formal disiplinlerin ışığı altında etkileşim ile mi elde edilir?
Eğitim, sadece sözel ve sayısal zekâyı geliştirme midir? Görsel, kinestik, ritmik ve benlik gelişimini vs. içine alan çok yönlü zihinsel gelişmeyi mi hedeflemelidir?
Yukarıdaki sorulara verilecek cevaplar öğretimin esasını belirleyecektir. Bu sorulara verilen cevaplar bilginin sabit, kesin ve öğrencinin dışında olduğu; sözel ve sayısal zekâyı geliştirerek gençleri gelecek için ayaklı kütüphaneler olarak yetiştirmek şeklinde özetlenebilecek geleneksel yaklaşım içerisinde ise eğitimde yeniden yapılanmaya yönelik tüm çabalar boşa gidecektir. Çünkü, bu şekildeki bir eğitim anlayışı, eğitim sistemini yeniden yapılandırma fırsatı vermeyecektir.
Eğer, bilginin geçici olduğu, ansiklopedik bilgiden çok olayları derinliğine kavrama, eleştirel düşünme yetenekleri ile "öğrenmeyi öğrenme" nin vurgulandığı; öğrenmede öğrenci-öğretmen etkileşimine önem verildiği ve çok yönlü zihinsel gelişimin hedeflendiği yeni eğitim anlayışı, eğitim sistemini iyileştirme çalışmalarında egemen olursa sistem yeniden yapılandırılabilecektir. Böyle bir yaklaşım öğretimin özüne ilişkin yeniden yapılanmanın esaslarını ortaya koyacak ve öğrencilere potansiyellerini maksimum düzeyde geliştirebilme imkânı sunabilecektir. Söz konusu eğitim-öğretim anlayışında öğretmen hangi konuyu anlatırsa anlatsın öğrencilerin birtakım yeteneklerinin gelişmesinde yardımcı olmayı amaçlayacaktır. Bu tür öğretimde öğrencinin bilgiyi ezberlemesi değil, kullanması ve yeni bilgi üretmesi, yani düşünmesi amaçlanır.
Bilgiyi kullanma ve yeni bilgiler üretme en etkili güç haline geldi
A. Toffler, Power Shift (Yeni Güçler) adlı kitabında günümüzde bilginin yeni doruklara ulaşmasını ve en önemli güç kaynağı haline gelmesini anlatmaktadır. Bundan böyle toplumlardaki iktidar kavgasının merkezini bilginin denetimi oluşturacaktır. Bu bağlamda, modern eğitimin en önemli aracı olan kitabın yerini almaya başlayan internetin hem bilgi üretimi, hem de dağıtımında oynadığı rol, bilgiye yatırım yapanların ürünlerini çoktan almaya başlamalarının en güzel örneğidir, ikibinli yıllarda üretim ve dolayısıyla servet yaratmanın makineye değil, bilgiye dayalı hale geldiği iyice anlaşılmıştır. Çağımızda gelişmiş ülkelerde modern toplumun saygın çalışanları kabul edilen mavi gömleklilerin yerini bilgi işçilerinin aldığı ve bunlara yüksek ücretlerin ödendiği bilinen bir gerçektir.
Bu çerçevede, ders programlarının içerik ve sunumları yeni paradigmalar ışığında değiştirilmekte, öğrenciye bilgi yüklemeyi değil, planların bilgiyi zevkle öğrenmesini ve kullanmasını hedef alması beklenmektedir. Alışılmış biçimiyle geleneksel okuldaki öğretim çoğunlukla bir dizi bilgi parçasının öğrenciye aktarılması ve bunların ezberlenmesi ile sınırlı kalmaktadır. Müfredat, düşünme, bilgiyi kullanma ve problem çözme yeteneklerini geliştirici bir içerik taşımamaktadır. Düşünme yeteneği gelişmeyen bir öğrencinin en büyük zihinsel etkinliği depoladığı bilgiyi geri çağırmak olacağından, dağarcığındaki bilgiyi nasıl kullanacağını dahi bilememektedir.
Öğrenme ve öğretme sürecine ilişkin yeni, paradigmalar
Öğrenme ve öğretme hakkındaki yeni bilgiler öğrenmenin parmak izi kadar kişiye özgü bir olgu olduğunu, herkesin öğrenme tür, hız ve kapasitesinin farklı olduğunu, uygun öğrenme imkânı sağlandığında öğrenemeyecek birey olmadığını ortaya koymaktadır.
Eğitimde ilgi odağının öğrenmeden yana kaymasında etkili olan etmenler yeni öğrenme teknolojisi (bilgisayar, televizyon, video kasetleri vs.) ve toplumsal yapıda meydana gelen değişmelerdir. Küreselleşme, demokrasi ve insan hakları akımları öğrenmenin de demokratikleşmesine, kişinin ilgi, yetenek ve tercihlerinde odaklanmasına, alternatif eğitim programları ve okul çeşitliliğinin artmasına ve öğrenmenin bireyselleşmesine yol açmıştır. Bu durum geleneksel müfredat ve ölçme-değerlen- dirme araçlarının etkisiz kalmasına neden olmaktadır.
Ders konuları ve işlenişi güncel olmayan düşünme kalıplarına göre yürütüldüğünde yeni düşünme biçimleri okullara girmemektedir. Aklın ve mantıksal analizin tüm sorunları çözebileceği bir dünyaya göre programlanmış olan eğitim programları zekanın yeni biçimlerini dışlamaktadır. Düşünsel etkinlikler sözel ve sayısal zekâyla sınırlı kalmakta, çok yönlü zeka gelişimi ihmal edilmektedir. Ders konuları, bir düşünme biçiminin yansıması veya düşünce sistemi olarak değerlendirilmeyip, yüzeysel olarak ele alındığından entelektüel gelişme hiç olmamakta veya sınırlı kalmaktadır. Liseyi, hatta üniversiteyi bitiren adayların yorumlama, veriler arasında ilişki kurma, sınıfalama ve sıralama gibi becerilerden yoksun olduğu görülmektedir. Eğitim sisteminin öğrencilere potansiyellerini geliştirme fırsatı vermesi ve ülke kalkınmasında etkin rol oynayabilmesi için öğretimin içerik ve yöntemleri eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, bilimsel düşünme, ilişkisel düşünme ve akıl yürütme gibi becerileri kazandıracak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Sonuç yerine
Eğitimin amacına, öğrenmenin doğasına, bilimsel bilginin değerine, okulların yapı ve işleyişine ilişkin olarak ortaya çıkan yeni paradigmalar eğitimin çağdaş bir yorumunu zorunlu kılmaktadır. Eğitim sisteminin ikibinli yıllar için yapılandırılmasına yönelik değişik ülkelerde yapılan çalışmalar incelendiğinde, temelde "Eğitimin çağdaş bir yorumunun" yapılmaya çalışıldığı dikkati çekmektedir. (M. Hesapçıoğlu, "Bilgi Toplumunda Eğitim ve Okulun Geleceğine İlişkin Düşünceler", Yeni Türkiye 2 (7), s. 21-28)
Bilgi toplumunda en saygın ve yüksek ücret alan personelin mavi gömlekliler değil, bilgi işçileri olduğunu belirten Peter Drucker, yönetenler ve liderler durumuna gelecek bilgi işçilerinin nitelikli bir ahlâk eğitimi almalarını da önererek yeni eğitim sistemlerinin moral değersiz olmayacağını vurgulamıştır. (P. Drucker, A.g.e, s. 243)
Barış, müsamaha, doğruluk, adaletten ayrılmama, hakkı teslim etme gibi ilkelere yer veren Kur’an, insanı insan yapan bütün ahlâki erdemlerin odaklandığı bir şahsiyet olan Hz. Muhammed (s.a.s.)’in davranışları çağımız insanlığının ihtiyaç duyduğu ahlâki beklentileri karşılayabilecek mükemmelliktedir. Bizim ana meselemiz yeni eğitim paradigmalarını da göz önünde bulundurarak eğitim felsefemizin ve ahlâk anlayışımızın kaynakları olan Kur’an ve sünneti hakkıyla incelemek, bu bilgi ve davranışlarla insanlığa örnek olmak olmalıdır.