Makale

Dindarlık Üzerine/Prof. Dr. Bahattin Akşit ile Söyleşi

SÖYLEŞİ

Dindarlık Üzerine

Prof. Dr. Bahattin Akşit ile Söyleşi
Söyleşi: Mehmet Yüksel • Fotoğraf: A. Rüştü Kişi

Dindarlığı nasıl tanımlarsınız?
Sosyolojide direk tanımlar yapmayız. Biliyorsunuz, din konusunda sosyolojinin iki farklı yaklaşımı var. Birincisine klasik din sosyolojisi diyoruz. Bu 19. yy. sosyologlarının dine bakışlarıdır. İkincisi ise yeni din sosyolojisi dediğimiz yaklaşımdır. Bunlar da 1950-60’lardan sonra sosyologların dindeki canlanmayı gördükten sonra yeniden geliştirdikleri kuramlardır. Klasik din sosyolojileri 19. yy.’dan sonra şehirleşme, sanayileşme ile birlikte dinin özel alana çekileceği ve dinî faaliyetlerin de giderek azalacağı yönünde bir öngörüde bulundular. Marks, Durheim, Weber buna benzer şeyler söylediler. 20. yy.da İkinci Dünya Savaşı ve özellikle 70’lerden, 80’lerden sonra din yeniden sosyologlar ve kamuoyu tarafından ele alınmaya başladı. Çünkü dinin özel alana çekilmediği gözlendi. Esasında dinin özel alana çekileceği öngörüsü Hristiyanlıktaki Protestanlığa bakılarak yapılan bir öngörü idi. Oysaki mesela İspanya’da uzun zaman Katoliklik kamusal alandan çekilmedi. Ne zaman çekildi? Ne zaman ki Katolik din adamları devleti kontrol etmekten vazgeçtiler ama bunun karşılığında kamusal alanda var olmaları sağlandı ve o zaman daha normalleşmiş bir duruma geldiler.
Bütün bunlardan hareketle normatif bir tanım vermek istemiyorum ama en genel anlamıyla dindarlık, bir kutsal alanın, bir kutsal metnin ya da kutsallıkla ilgili inancın insanın hayatını anlamlandırırken dikkate alınmasıdır. Dindar insan, dindarlık derecelerine göre bu kutsal alanı/metni ya da kutsallığı daha az veya daha fazla dikkate alıyor. Dindarlık bunun dikkate alınma derecesidir. Öyle dindarlar oluyor ki hayatını tamamen buna vakfediyor. Hristiyanlıkta manastırlara çekilen din adamlarını, 16. 17. yy.’larda yaşayan dervişleri düşünecek olursak hayatlarını tamamen dine vakfediyorlar. Aşağı yukarı bütün toplumlarda bu kutsal alan var. Ve insanlar bu kutsal alanla ilişki kuruyor, birbirleriyle aralarındaki ilişkileri ile kutsal alanı yeniden inşa ediyor, yeniden anlamlandırıyorlar. Dünyayı anlamlandırma biçimlerinden birisi de kutsallık. Bununla etkileşim ve gerilim içinde olan bir diğer süreç de dünyevilik. Ekonomik, siyasi, kültürel ilişkiler, bütün bunlar hayatı anlamlandırırken işin içine giriyor.
Dindarlığın toplumsal hayata aksi nasıl olmaktadır? Dindarlığın belirgin belli başlı yansımalarından söz edebilir miyiz?
Dinin toplumsal hayatta yaşanışından mesela ekonomik hayattaki yaşanışını ele alalım. Belki burada üç grubu ele almamız lazım. Bir kısım insanlar diyor ki modern hayatta ekonomi öylesine karmaşıklaşmıştır ki, ekonomi ile ilgili davranışlarımızı ekonomik verilere göre değerlendirmemiz gerekir. İkinci bir grup diyor ki ekonomi ile ilgili davranışlarımızı kutsal metinlere göre düzenlememiz gerekir. Her ne kadar modern ekonomilerde bankalara varmadan, kredi almadan çalışma yapmak zor ise de mümkün olduğunca bankalara müracaat etmememiz, faiz almamamız ve bunlardan bağımsız yaşamamız gerekir diyorlar. Bunun için de büyük zorluklara katlanan kişilere de rastladık. Mesela bir şey sattım, külliyetli bir para aldım. Bunu bankada faizsiz yatırırım, vakti geldiğinde bekletmeden hemen çeker, böylece mümkün olduğu kadar bankada az tutarım diyor. Üçüncü grup ortada bir grup… Evet, faize ya da bir nevi tefeciliğe bulaşmamamız lazım ama ekonomide artık bu sistemden bağımsız yaşamak mümkün değil. Öyle ise zaruri durumlarda kredi çeker, bankayı kullanırız, diyor. Biz işteki başarı, ekonomi ve dinî inanç üzerine bir çalışma yaptık ve dinî inanç işteki başarıyı etkiler mi, diye sorduk. Cevap verenler evet dinin olumlu etkisi vardır, dindar olan insan düzgün yaşar ve hayatta da başarılı olur diyor. Bazıları da dini hayatında kullananlar da var, o kadar dindar değil ama dindar gibi davranıp müşteri çekenler de var, diyor. Bazıları da işteki hayat çalışmaya bağlıdır, dinin etkisi yok diyor.
Muhafazakârlık kavramı ne ifade etmektedir?
Muhafazakârlık, dindarlığı da içine alan ama onun dışına çıkan alanları da kapsayan, insan hayatıyla ilgili birtakım değerlerin muhafaza edilmesi, muhafaza edilerek yaşanması ile ilgili bir tutum, bir yöneliştir. Muhafazakârlığın esasen siyaset sosyolojisinde ortaya çıkışı liberalizme karşı muhafazakârlık şeklinde olmuştur. İngiltere’de, Fransa’da Fransız Devrimi ve liberal laik dünya ve buna karşı muhafazakâr bir kesim çıkmıştır. Muhafazakârlık, geçmişteki toplumsal hayatımızda da çok değerli şeyler vardı, onları koruyalım, düşüncesi ile çıkmıştır. Mesela İngiltere’de bir uçta muhafazakâr parti, diğer uçta işçi partisi, ortasında da liberal parti vardır.
Türkiye’deki muhafazakârlık ya da dindarlık sizce nasıl tanımlanabilir?
Türkiye için farklı bir anlam kazandı muhafazakârlık. 1980 öncesinde muhafazakârlık solculuğa karşı sağcılık olarak algılandı, hatta sağcılık/muhafazakârlık ile solculuk/laiklik şeklinde bir tasnif ortaya çıktı. Seksenlerden sonra bu akslar değişti. Liberallik işin içine girdi. Muhafazakârlık ile dindarlık sanki çakışma düzeyleri birbirine çok yakınmış gibi bir izlenim oluştu. Kamusal algılamada böyle bir şey oluştu, muhafazakârlık denince dindar demek gibi algılandı. Şu sıralar sanki muhafazakârlık ve dindarlık ayrışıyor gibi görünüyor. Ancak burada da çok katı sınırlardan söz edemiyoruz, değişkenlik var.
Günümüzde dindarlık denildiğinde anlaşılan şey ile geleneksel dindarlığı karşılaştırdığınızda neler söylersiniz?
Geleneksel toplumlarda din, toplumun genelini anlamlandıran sembolik, kültürel bir sistemdir. Her alan dinin şemsiyesi altındadır. 19. yy. öncesi Osmanlıyı düşünün. Padişah hem sivil/devlet otoritesini kullanırken hem de halifedir, dinî otoritenin başıdır. İkisi birleşmiş durumda. Toplumsal hayatta da durum böyledir. Dünyevilik ve dindarlık iç içe geçmiş durumda, gerilim de az hissediliyor. Zira dünyevilik, dindarlığa tabi olmuş durumda. Fakat modern hayat, dinin ekonomi alanından, siyaset alanından, bilim-teknoloji alanından farklılaşmasıdır. Modernleşmenin en temel unsurlarından birisi, alt sitemlerin ve alanların birbirinden ayrışması ve özerkleşmedir. Modern toplumun bu karmaşadan çıkabilmesi için 17. yy.’dan itibaren ekonomi özerkleşip ayrıldı. Artık ekonominin kanunları, devletin kanunlarından ayrı kanunlardı. Siyaset yönetimi için siyaset bilimi ortaya çıktı. Toplum, sivil toplum olarak devletten bağımsızlaştı. Sanat hem devletten, hem ekonomiden bağımsızlaşıp kendi alanını ortaya çıkardı. Bilim bütün bunlardan bağımsızlaşıp kendi mantığı ile işleyen disiplinler hâlini aldı. Bütün bu alanlar birbirlerini etkiler ama hepsinin özerk mantığı vardır. Bu anlamda modern toplumlarda dindarlık daha karmaşık, daha çok kafa yorulması gereken bir alandır.
Türkiye açısından baktığımızda modern zamanlardaki dindarlık ile post modern zamanlardaki dindarlık arasında ne gibi farklılıklar var hocam?
Post modern dünyanın özelliklerinden birisi sanat, ekonomi, siyaset gibi bütün alanların her birinin bir anda küresel dünyanın içinde erimesi, öbür yanda birbirlerinden farklılaşarak kopmaları, parçalanmaları. Küresel çapta böyle bir şey yaşanıyor. Bir yandan küresel olarak her şey birbirinin içerisinde birleştiriliyor, bir yandan da dışlanıyor, farklılanıyor. Tabii özellikle modernizmin hâkim olduğu dönemlerde bilim ve teknoloji ve onun mantığı hâkimdi bütün alanlara. Şimdi post moderniteyle birlikte bilim bu hâkim durumunu kaybetti. Nasıl ki geleneksel dünyada din hâkim görülebilirse, modern dünyada da bilim hâkim durumdaydı. Post modern dünyada, şimdi ne din hâkim ne de bilim hâkim. Yani bütün bu alanlar, sanat alanı, ekonomi alanı, siyaset alanı bunların her birisi kendi mantıklarıyla işlemeye devam ediyor.
Türkiye’ye özgü bir dindarlıktan söz edebilir miyiz?
Bir dönem Kırgızistan’da kalmıştım. Orada bir Türk üniversitesi var; Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi. Orada da gözlemledim. Mesela, Türki dünyada ve Türkiye’de Hanefi mezhebi daha yaygındır. Türki dünyadaki ve Türkiye’deki dindarlığın diğer ülkelerdeki dindarlıktan farkı bu mezhep farklılığıyla tarif edilir. İkinci olarak da 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun tecrübesi var. 19. yüzyıldan itibaren başlayan reformlar var. Cumhuriyetin kuruluşu ve cumhuriyetle birlikte yaşanan laiklik deneyimi var.
Dışa dönük dindarlıkta dindarlığın içi boşalmakta mıdır? Dışa dönük dindarlık hakkında neler söylemek istersiniz?
Bizim dindarlıkla ilgili yaptığımız (Türkiye’de Dindarlık, İletişim Yayınları, 2012) araştırmada çıkan bulgulardan bir tanesi de laik kesimin dindar olmadığı yönündeki algının yıkılması oldu. Gerçekten dokuz farklı şehirde derinlemesine görüşmeler yaptık, bu illeri kısaca sayayım isterseniz: doğudan batıya, doğuda Diyarbakır ve Erzurum, kuzeyde Trabzon, içeriye doğru gelince Çorum, Kayseri, güneyde ve batıda Adana, Denizli, İzmir ve İstanbul. Bu illerin her birinde 25-30 civarında derinlemesine görüşme yaptık. Görüştüğümüz kişilere sorularımızı sorduğumuz zaman kendine göre dindarlık anlayışlarının olduğunu gördük. Yani ben kendime göre dindarlık yaşıyorum, kendime göre dinî inancım var ve ibadetlerimi yapıyorum, işte orucumu tutuyorum, evde namazımı kılıyorum ama bunu gösterişe dökmüyorum şeklinde çok ifade oldu. Bütün bu şehirlerde hem inançlarını hem de ibadetlerini ifade eden çok sayıda kadın, dindarlığı sadece tesettürlü olmak olarak algılamıyor. Bu başını örtmeyen kadınların önemli bir kısmı dindar olduğunu söylüyor. Kendine göre de ibadetlerini yerine getirdiğini söylüyor. Bu önemli bir bulguydu. Bunu özellikle belirtiyoruz kitapta.
Dışa dönük dindarlık dönüp dolaşıp kadınlar üzerine geliyor. Ama dışa dönük dindarlık deyince mesela ramazan ayındaki iftarlar, iftar sofraları da akla gelebilir. Dışa dönük dindarlığın göstergelerinden bir tanesi de o. Hakikaten fakir olan insanlar o sofrada yer bulabiliyor. Belediye kocaman tabelasını asıyor ya da isim afişi yer alıyor orada hayır sahibinin. Bu hoş bir şey değil. Reklam edilmemesi gerekiyor. Evet, esasında soru şu: Küresel kapitalizmle dindarlık nasıl birlikte oluyor, nasıl ayrışıyor? Modern kapitalizmle dindarlık nasıl birlikte var oldu, olamadı onu biliyoruz. O geçmişteki bir dönemdi. Şimdi yeni dönemi yaşıyoruz. Küresel kapitalizmle dindarlık nasıl bir arada olacak? Küresel kapitalizm ve post modern parçalanmışlıklar ile dindarlık nasıl bir arada olacak? Bunun görüntüleri neler olacak? Bunu hem Türkiye’de, hem dünyanın geri kalanında gözleyeceğiz. Din sosyologları için çok zengin bir çalışma alanı bu.