BİR İHTİDA ÖYKÜSÜ
Ayşenur GÜNDÜZ
Cezaevi Vaizi
Medrese-i Yusufiye’den cezaevi mescitlerine… Kapalı, açık, denetimli serbestlik, cezaevi kavramları altında cezaevi mescitleri personelinden mahkûmuna kadar herkesi kucaklayan, rahatlatan, yaratıcısıyla hemhâl eyleyen secde mekânları...
Rabbin karşısında belini bükerken günahların, suçların, yanlışların; ‘karşısında daha önce neden eğilmedim’ diyerek günahlarından arınma, yine Rabbin karşısında secdede ona en yakın hâlde iken ‘nasıl oldu da bu yakınlığı zamanında yakalayamadım’ demenin pişmanlığını yaşama yeri mescit.
İbadetin tadını alanlar, salavat halkalarına katılanlar, cemaatle ikindi namazı kılmak için birbiriyle yarışanlar, her duada âminlerini gözyaşlarına katanlar... İşte çeşitli sebeplerle cezaevlerine yolu düşenlerin pişmanlıklarını yaşadığı bu ulvi mekânlar: Cezaevi mescitleri.
Bir manevi rehber olarak bütün faaliyetlerimizi mescitlerde yapıyoruz. Her türlü eğitim, temizlik, edep-adap, görgü kuralları, namaz, ilmihâl bilgileri bazen de kültürfizik hareketleri, ilahiler... Hepsi mescidimizin duvarlarında yankılanıp mahkûmların yüreklerine nağme nağme işleniyor.
Mahkûm hakkında hükmedilen ve duvarların arasında kesilen cezanın bitmesini bekleyen, bilsin veya bilmesin Allah’ın kulunu yine yeniden Allah’a kul eden, onu suçlarından, hatalarından, günahlarından arındırarak tertemiz yapan hatta ondan hafız çıkartan, secde mekânıdır mescit.
“Mescitleri imar edenler onaranlar, temizleyenler, ihya edenler…” hakkındaki müjdeleri duydukça orada yıllarını geçiren mahkûmlara da bir nebze olsun huzur ve inşirah veren yer değil midir, cezaevinde mescit?
Çeşitli milletlerden gelen mahkûmların cehalet ve yalnızlık karanlığında kalanlarını kucaklayan, sarmalayan, tanıştıran, kelime-i şehadeti söyleyip ihtida etmesine vesile olan, insan olduğunu, yeryüzünde “Allah’ın halifesi” sıfatıyla yaşadığını idrak ettiği sığınaktır cezaevinde mescit.
Allah’ın kelamıyla buluşup Kur’an’ın kelime kelime öğrenildiği, ezberlendiği, okurken gözyaşlarına boğularak titrek sesle, “Allah’ım, beni affet!” denildiği yerdir cezaevinde mescit.
Mescide gidiyorum. Uzunca bir koridor, revir, müşahede odası, disiplin odası ve boş bir odayı geçtikten sonra beklenen manevi terapi odası, mescit… O koridor aynı zamanda sağlı sollu uzunca kuyrukların oluştuğu yol, dertliler kuyruğu... “Geçmiş olsun hanımlar.” diyorum, benden dua isteyen, hasta olduğu için mescide gelemediğini bildiren, revir sırası bekleyen hanımların yanından geçerken.
Ve mescitteyim. “Ey secde edilen yer! Nerede olursam olayım, Rabbimin beni göreve çağırdığı güzide mekân!” Mescide sağ ayağımla girmeye çok ama çok dikkat ediyorum. Hanımlara, “Mescide sağ ayağınızla girin, bu sünnettir.” dedikten sonra herkes birbirini kollar oldu. Özellikle de beni dikkatle izliyorlar. Bakalım hoca söylediğini kendisi yapıyor mu, diye. Bütün imtihanlarımız keşke böyle kolay olsa.
Mescidimiz cezaevinin en büyük odasıdır. Ben dâhil herkesin rahatladığı, birbiriyle kaynaştığı, güldüğü, ağladığı, el açıp yalvardığı müstesna mekân… Saf saf olup hep beraber namaz kıldığımız, arındığımız, âdeta muvahhidliğimizi temessül ettirdiğimiz kutlu mekân…
Bir mahkûm vardı. Onu da bu mescitte tanıdım. Uzun boyuyla ve kocaman yüreğiyle mescide gelişini, ateş gibi gözleriyle pürdikkat Rabbimin kelamını dinleyişini, yarım Türkçe ile sorular soruşunu hiç unutamıyorum. Ah, diyorum… “Ne zaman Müslüman olacaksın?” diye soruyorum, gözlerini benden kaçırıyor ama gözlerindeki ışıltıyı görüyorum. Kur’an kursuna yazılıp Kur’an okumayı öğrendiği haberleri geliyor bana. Dua ediyorum onun için, Müslüman olsun istiyorum. Ona, “Müslüman mı oldun yoksa?” diye soruyorum, “Yok, rahatlıyorum böyle.” diyor. Tamam, peki, diyorum. Oysa o bir bilse içimde kopan fırtınaları, özlem ve isteğimi, onun için ettiğim duaları!
Nihayet bir gün dualarım kabul olmuştu.
Bir hafta izinliydim, cezaevine de gidememiştim. O ise bir hafta boyunca beni beklemiş. Meğer Müslüman olmaya karar vermiş ama bu kararını kimseye söylememiş. “Önce Ayşenur Hocama söyleyeceğim, onun da çok sevineceği bir karar bu.” demiş. Bir hafta kimseyle konuşmadan öylece yolumu beklemiş. İznim bitti, cezaevine gittiğimde hocam nerede kaldın, arkadaşımız seni bekliyor, dediler. Allah’a sonsuz hamdüsenalar olsun.
Ey mescit, ey kutsal mekân! Sen nelere şahit oluyorsun! Şimdi de onun İslam’a girmesine, Müslüman olmasına şahitsin!
Karşımda ağlıyor ama gözleri yine çakmak çakmak… “Ben Müslüman oldum, hocam.” diyor. Hep beraber kelime-i şehadet ve tekbirler getiriyoruz. Bütün kelimeler tükeniyor, gözyaşları sel olup akıyor. Ne mutlu, Allah’ın mescitlerini dolduranlara! Kalpten kalbe, gönülden gönüle sevgi yolları döşendi. Bu yolların sonunda bir Hristiyan kendi hür iradesiyle, araştırarak, mukayese yaparak, İslam’ı seçerek Müslüman olmaya karar verdi.
Onun için çok güzel bir program hazırladık. Müftü Bey bir ihtida belgesi hazırlayıp getirdi. Cezaevinin yönetim kadrosu, personelden bazıları, mahkûmlar ve duygu dolu anlar… Mutlulukla ve huzurla bakıyorum etrafıma, “Ey secde edilen yer! Nerede olursam olayım, Rabbimin beni göreve çağırdığı güzide mekân!” diyorum yine. “Buna da şahit oldun ya, güzelliklerin sığınağı olan ey güzel mekân!”