UBADE B. SAMİT
KUDÜS’ÜN
İLK KADISI
Enbiya YILDIRIM
İslam’ın ilk yıllarında Müslüman olmak, her türlü riski göze almak demekti. Bu sahabilerin bir özelliği de her durum ve şartta Allah Resulü’nün yanında bulunmalarıydı. Çünkü onlar, bir beklenti olmaksızın son hak dine inanmıştı. Ubade b. Samit de bunlardan biriydi.
İslam’ın öncülerinden
586 yılında Medine’de doğdu. Ensarın Hazrec kolundandır. Peygamberimizin davetinin on birinci yılında otuz beş yaşındayken annesi Kurretül Ayn ile birlikte hac mevsiminde Mekke’ye geldi. Resulullah ile buluşup Müslüman oldular.
Nübüvvetin on ikinci yılında bu sefer İslam’a gönül vermiş on iki Medineli Müslümanla birlikte gelerek Birinci Akabe Biatı’nda bulundu. Allah Resulü burada onlardan söz aldı. Onlar da Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık etmemek, zina yapmamak, çocukları öldürmemek, iftira etmemek, iyi ve doğru bir işte Hz. Peygamber’e karşı gelmemek hususunda ant içtiler. Ardından Resulullah onlara şöyle buyurdu: “Eğer sözünüzde durursanız sizin için Cennet vardır. Şayet bunlardan bir şeyi örtbas eder de yapmazsanız işiniz Allah’a kalmıştır; dilerse azap eder, dilerse affeder.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 22754.) Zor şartlarda hem de nefse ağır gelecek vaatlerde bulunmak çok değerlidir. Bu da Allah Resulü’ne biat eden sahabilerin ihlasını göstermektedir.
Yılmadan Medine’de İslam davetini sürdüren Ubade ve arkadaşları, bir sonraki yıl İkinci Akabe Biatı’nda tekrar buluştu. Bu sefer yetmiş küsur Müslümanı temsilen gelmişti. Toplantı sonunda seçilen on iki temsilciden biri oldu. Demek oluyor ki Medine’de müminlerin sayısı hızla artmaktaydı. Bu toplantıda Efendimize verdikleri sözü, kendisi şöyle anlatmaktadır: “Biz Resulullah’a darlıkta, varlıkta, neşeli ve kederli zamanlarımızda keza başkası bize tercih edildiğinde dinleyip itaat etmeye, emirlik hususunda ehil olanla kavga etmemeye ve nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize, Allah yolunda hiçbir kınayıcının azarından dolayı geri adım atmayacağımıza biat ettik.” (Müslim, Sahih, 41, 1709.) Görüldüğü gibi Allah Resulü, aralarındaki birliği güçlendiriyor ve her zaman ahlaklı yaşamaları gerektiğini öğretiyordu. Böylece dönecekleri şehirde halkı yaşantılarıyla etkileyecekler, birbirleriyle dayanışma içinde olarak da muhtemel saldırılara mukavemet edeceklerdi. Öyle de oldu ve Medine’de İslam’ı anlatmak için çeşitli sıkıntılara maruz kaldığından dolayı “ensarın muhacirleri” diye anılanlardan oldu.
Medine’de davet çalışmaları
Ubade, Allah Resulü’nün hicretine kadar annesiyle beraber o kadar gayretli çalıştı ki pek çok insanın hidayetine vesile oldular. Tebliğ çalışmaları sırasında ilginç bir olaya da imza attı: Yakın arkadaşı Ka’b b. Ucre’yi ısrarla İslam’a davet etti ancak bir türlü ikna edemedi. “Nasıl bir formül bulayım?” diye düşünürken Hz. İbrahim’in yöntemini uygulamaya karar verdi. Evde yokken Ka’b’ın evine girip putunu paramparça etti. Evine dönen Ka’b manzara karşısında müthiş öfkelendi ancak yapılanı yorumlamaya çalışınca putun kendisine bile bir faydası olmadığını anladı. Kısa süre sonra da İslam’ı kabul etti.
Resulullah’ın gelişinden sonra
Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettikten sonra -diğer sahabiler arasında yaptığı gibi- onunla Ebu Mersed el-Ganevi arasında kardeşlik tesis etti. Böylece hem ona göz kulak olacak hem de geçimini temin etmesine destek sağlayacaktı. Hayber fethedilene kadar Müslümanlar arasındaki bu dayanışma devam etti. Buranın fethinden sonra elde edilen geniş arazileri Hz. Muhammed (s.a.s.) müminler arasında paylaştırdı ve böylece herkesin kendi ayakları üzerinde durması sağlandı.
Eğitim faaliyetleri başlıyor
Bilgeliği yanında okuryazar da olan Hz. Ubade, Resulullah hayattayken Kur’an’ın tamamını ezberleyen Medineli beş sahabiden biriydi. Bu kabiliyetinden dolayı Allah Resulü Medine’ye gelir gelmez onu vahiy kâtibi yapmıştı. Ardından Resulullah’ın emri üzere Abdullah b. Said b. As ve Hafsa bint Ömer gibi sahabilerle beraber halka okuma yazma öğretmeye başladı. Bir anlamda kurslar düzenledi. Görev çerçevesinde Suffe’de okuma yazmayı özellikle de Kur’an okumayı öğretiyor, bunun yanında öğrencilerin her türlü sorunuyla da ilgileniyordu. Buradaki öğrencilerin sayısının yüz civarında olduğu ve bunların devamlı değiştiği biliniyordu.
Yiğitliği
Resulullah’ın Bedir, Uhud, Hendek, Beni Kurayza ve benzeri bütün gazvelerine iştirak etti. Bedir Savaşı’nın ardından Hz. Peygamber, Müslümanlara bilenen, arkalarından işler çeviren ve mümin hanımları rencide edici faaliyetlerde bulunan Beni Kaynuka Yahudilerinin Medine civarındaki kalelerinden ve yerleşim yerlerinden sürülmesi emrini verdi. Bu hususta da Hz. Ubade’nin komutasındaki Müslümanları görevlendirdi. Onu tercih etmesi hiç şüphesiz hikmetler barındırmaktaydı.
Bunun yanında Müslümanların her hususta Peygambere itaat edeceklerine ve onun emrinden çıkmayacaklarına dair ant içtiği Rıdvan Biati’nde ve Hudeybiye Antlaşması’nda Resulullah’ın yanında bulundu. Huneyn Savaşı’nda büyük yararlılıklar gösteren Hz. Ubade, Mekke’nin fethi sırasında ise ensar birliğinin kumandanlığını yaptı. Tebük Gazvesi’ne de malı ve canıyla destek oldu. Veda Haccı’nda da Sevgili Peygamberimizin yakınındaki sahabilerden biriydi. Velhasıl Kutlu Elçi’nin (s.a.s.) hep yanındaydı.
Kendisine tevdi edilen bazı görevler
Allah Resulü, kabiliyetinden ve güvenilir olmasından dolayı onu çeşitli yerlere elçi olarak gönderdi. Ayrıca hukuki meselelerdeki birikiminden dolayı da zekât memuru olarak görevlendirdi. Bir defasında yola çıkacağı zaman Hz. Peygamber, son derece dikkatli olmasını, milletin verdiği zekâtı olduğu gibi getirmesini tembihleyip “Ebu’l-Velid! Kıyamet gününde bağıran bir deveyi, böğüren bir ineği, meleyen bir koyunu omzuna yüklenmiş hâlde Allah’ın huzuruna gelmekten sakın.” diyerek uyardı. Mali işin ahiret boyutundan korkan Ubade de böylesi bir görevi bir daha üstlenmeyeceğini ve bundan uzak duracağını söyledi. (Humeydî, 919.)
Resulullah ile yakınlığının bir başka penceresi
Hz. Ubade, Resulullah’ın süt teyzesi Ümmü Haram bint Milhan ile evlendi. Evleri de Kuba bölgesindeydi. Allah Resulü bu bölgeye geldiğinde öğle vaktinde uyumak ve ikindi vakitlerinde dinlenmek için onların evlerini zaman zaman ziyaret ederdi. Bu da aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunun bir başka delilidir.
Resulullah sonrası
Ubade (r.a.), Hz. Peygamber’in vefatından sonra cihad yanında ilmî ve idari faaliyetleri bir arada yürüttü. Hz. Ömer zamanında Suriye seferlerine katıldı. Fetihlerden sonra Suriye valisi Yezid b. Ebu Süfyan’ın kendilerine İslam’ı, Kur’an’ı ve fıkhı öğretmek üzere hocalar göndermesini isteyen mektubu üzerine Hz. Ömer, onunla birlikte Ebu’d-Derda ve Muaz b. Cebel’den oluşan üç kişilik bir heyet oluşturup Suriye’ye gönderdi. O da görevi çerçevesinde Humus’ta çalıştıktan sonra yeni fethedilmiş olan Filistin’e geçerek burada muallimlik yaptı. Bu görevi sırasında Kudüs kadılığına atandı. Böylece şehrin ilk kadısı oldu. Bu görevi esnasında Kur’an ve hadis eğitimi ile vaazlar vermeyi sürdürdü. Çünkü Hz. Ubade aynı zamanda dava adamıydı.
Sonrasında Suriye valiliği görevine getirilen Hz. Muaviye ile birlikte Bizans seferlerine katıldı. Bu seferlerden birinde, ticari bir meselede maslahatı gözeterek hüküm verdiğini söyleyen Muaviye’ye karşı bu işlem türünün faiz olduğunu söyledi ve aralarında bir anlaşmazlık oldu. Sefer tamamlandıktan sonra da Medine’ye geri döndü. Lakin Hz. Ömer ona, kendisi gibi insanların bulunmadığı toprakların hayırsız olacağını söyleyerek onu geri dönmeye ikna etti. Bu arada valiye de mektup yazarak o meselede Ubade’nin haklı olduğunu, ayrıca üzerinde otorite kurmaya çalışmamasını tavsiye etti. Böylece birikiminden ve ihlasından istifade etmesini, onun Suriye bölgesinde bulunmasının bir bereket olduğunu gösterdi. Çünkü o sadece emr-i bi’l-maruf nehyi ani’l-münker görevini yerine getiriyordu.
Bir süre sonra, İslam’ın bölgede yeni olması nedeniyle hem dinin öğretilmesi hem de sıkı bir düzen kurulması amacıyla Hz. Ömer tarafından Humus’a vali tayin edildi. Bu görev sırasında Lazkiye’yi oldukça ilginç şöyle bir yöntemle fethetti: Şehrin kalesi son derece muhkemdi. Kale kapısı da geçilecek gibi değildi. Şehri fethetmelerinin imkânsız olduğunu anlayan Ubade, ordusuna çekilme emri verdi. Gece karanlığında ise geri gelip hendeklere saklandılar. Durumdan habersiz olan Lazkiyeliler sabah kale kapısını açtı. İnsanlar hayvanlarını otlatmak için dışarı çıkarmaya başladı. Bunu fırsat gören Müslümanlar kapıyı kapatmalarına imkân vermeden içeri girdiler. Fetihten sonra ilk yaptığı şey ise bir cami inşa etmek oldu. Bugüne kadar yenilenerek ayakta kalan Pazarbaşı Camii onun eseridir.
Hz. Ubade, Lazkiye’nin ardından Cebele’yi fethetti. Tartus ile İskenderiye’nin fethinde de komutan olarak görev aldı. Fetihler yanında kazanılan yerlerin imarında da vazife üstlendi. 28 (648-49) yılındaki Kıbrıs seferine de eşi Ümmü Haram’la birlikte katıldı. Karaya çıktıktan sonra eşine binmesi için bir binek yanaştırıldı lakin 86 yaşındaki validemiz hayvana biner binmez katır onu üzerinden attı. Yere düştü ve boynu kırılıp şehit oldu. Ubade, ilerleyen süreçte Mısır’ın fethinde de büyük yararlılıklar gösterdi.
Ömrünün son demleri
Hz. Ubade hayatının son döneminde görevlerden uzaklaşıp Filistin’de uzlete çekildi. Hastalanıp yatağa düşünce bütün aile efradını ve komşularını çağırarak ölmek üzere olduğunu, bugünü geçiremeyeceğini söyleyerek hepsinden helallik istedi. Ardından onlara, vefatından sonra cenazesini bekletmemelerini ve dua etmelerini vasiyet etti. (Hayâtu’s-Sahâbe, IV, 58.) Oğlu Velid’e ise ayrıca Allah’a ve kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmasını öğütledi ve bunu Resulullah’tan işittiğini söyledi. (Tirmizi, Sünen, 2155.) Böylece ona, hayatın zorluklarına dayanmayı, isyan etmemeyi hatırlatmış oldu. En son olarak işittiği bir hadisi rivayet etmeden ölmekten çekindiğini belirterek Allah Resulü’nün, “kelime-i şehadet getirerek ölenin ebedî cehennemde kalmayacağını” buyurduğunu aktardı. (Müslim, Sahih, 47, 29.) Muhtemelen insanların gevşeklik göstermelerinden çekinerek o güne kadar bu hadisi rivayet etmemişti.
34/654 yılında yetmiş iki yaşındayken vefat etti ve Remle’ye defnedildi. Bütün kaynaklar onu uzun boylu, geniş omuzlu, koyu esmer tenli, yakışıklı, güzel giyinmeyi seven, zengin olmasına rağmen zahidane yaşamayı tercih eden, ihtiyaç sahiplerini özellikle de muhacirleri gözeten biri olarak anlatır. Allah Resulü’nden 181 hadis rivayet etmiştir. Radıyallahu anh…