İstanbul Bağcılar Yunus Emre Camii Kur’an Kursu Öğreticisi
Meryem ÖZDEMİR
İstanbul Bağcılar Yunus Emre Camii Müezzin Kayyımı
Halil İbrahim ÖZDEMİR
“Her gün kapı kapı açılan bir yolculuğun içerisinde bulduk kendimizi. Kur’an’ı ve ona dair ilimleri öğrendikçe bu yolculuktaki gayretimiz arttı.”
Görme engelinize rağmen azmederek Kur’an-ı Kerim’i ezberlediniz ve hafız olup din hizmetinde görev aldınız. Sizi bu yola teşvik eden ve gayretinizi artıran hususlardan söz edebilir misiniz?
Halil İbrahim Özdemir:
Ben ve ablam halk arasında tavukkarası olarak bilinen, tıbbi literatürde ise “Retinitis Pigmentosa” olarak adlandırılan genetik bir hastalıktan ötürü önce gece körlüğü yaşadık. Zaman içinde de görememeye başladık. Benim çocukluk dönemimde görme kaybım daha da arttığı için dünya, gözümün önünden perde perde kapandı gitti. Hafızlıkla başlayan ilim yolculuğuna bizi sevk eden ve bu yolculukta kahrımızı en çok çeken, rahmetli annemdir. İlkokula kaydım yapıldı ancak bu çocuk göremiyor diye beni okuldan gönderdiler. Ailem de beni bir Kur’an kursuna götürüp kaydettirdi. Orada dinleyerek Kur’an öğrensin, diye düşünmüşler. Önce yavaş yavaş Kur’an öğrendim ve sureleri ezberlemeye başladım. Hocalarım da bendeki ışığı görünce beni hafızlığa başlattılar. Tabii bu esnada beni 2 yıl boyunca her gün kursa getirip götüren annem aslında hafızlığımın asıl kahramanıydı. Onun gayretleri bizim Kur’an’a daha sıkı sarılmamızı sağladı ve o zamanlar çok da idrak edemediğimiz, her gün kapı kapı açılan bir yolculuğun içerisinde bulduk kendimizi. Kur’an’ı ve ona dair ilimleri öğrendikçe bu yolculuktaki gayretimiz arttı.
2012 yılında engelliler okulunda bir öğretmen bana, “Senin zihnin bayağı açık, sen neden ilkokul ve ortaokulu halk eğitimden tamamlamıyorsun?” deyince ilkokul ve ortaokulu birlikte bitirdim, akabinde liseyi açıktan tamamladım. Liseyi bitirdikten sonra da ilahiyatı okudum ve müezzin kayyım olarak atandım.
Gerek hafızlık yaparken gerek din eğitimi tedrisinde gerekse şu an için yapmış olduğunuz din hizmeti görevinde karşılaşmış olduğunuz zorluklar nelerdir ve bu zorlukları nasıl aşıyorsunuz?
Halil İbrahim Özdemir:
Benim hafızlık yaptığım zamanlar gözüm görmüyordu ancak ablamın görüyordu. Dolayısıyla hafızlık yaparken ben biraz daha zorluk yaşadığımı söyleyebilirim. Aslında bu zorluklar da şimdiki teknoloji ve yayın imkânlarının olmayışından kaynaklıydı, diyebilirim. Çünkü o zaman şimdiki gibi ne Braille alfabesiyle yazılmış bir Kur’an-ı Kerim ne hafızlığa yönelik uygulamaların yer aldığı tablet ya da akıllı telefon vardı. O yüzden ezber yapacağım sayfayı boş kasetlere kaydettikten sonra sessiz bir ortama çekilip dinleye dinleye ezberledim. Elbette benim için çok zorlayıcı oluyordu. Ancak sonraki ilim öğrenme sürecinde teknolojinin daha da ilerlemiş olması, bu yöndeki zorluğu azalttı. Yine de bir yerden bir yere gidip gelmek sıkıntı veriyordu. Onun dışında din hizmetini ifa ederken gidip gelmek zor olacağı için caminin yakınında bir ev kiraladık ki vazifede herhangi bir aksaklık olmasın. Ezcümle şunu söyleyebilirim ki her zorluğun yanında Rabbim bir de kolaylık veriyor. Bunu hem ilim tahsilinde hem din hizmetinde bulunurken hem de hayatın her merhalesinde bizzat yaşayarak tecrübe ettim.
Sizin hafız olmanızda ve ilim yolculuğunuz sırasında ailenizin sizlere göstermiş olduğu desteklerden ve bugüne gelmenizdeki öneminden kısaca bahsedebilir misiniz? Ailenizin yanı sıra kardeşler olarak birbirinize nasıl destek oluyorsunuz?
Meryem Özdemir:
Anne ve babamız her ne kadar ilim tahsil eden kimseler olmasa da evimizde Kur’an-ı Kerim sürekli okunurdu. Bu sofranın mimarları, kalpleri Kur’an aşkıyla çarpan annem ve babamdı. Özellikle annem Kur’an okumayı bilmezdi ve okuyamamanın vermiş olduğu sıkıntıyı çocuklarım çekmesin diye bizleri okuttu. Dolayısıyla evimizde sürekli Kur’an okunur. Kardeşimin de belirttiği üzere bizimle en çok ilgilenen ve kendisini bizim ilim öğrenmemize vakfeden, rahmetli annemizdi. Kardeşimi kursa bırakır gelir, sonrasında beni götürürdü. Çünkü her geçen gün görme duyum daha da azaldığı için benim kursa gidip gelmelerim daha da zorlaşmıştı. Bu süreç annem hastalanıncaya kadar devam etti. Ablalarımızdan biri Arapça öğretmeni, diğeri Kur’an kursu hocası ve bir abim de imamdı. Dolayısıyla onlar bizim de ilim öğrenmede yolumuzu açan ve bizi destekleyen en önemli kişilerdi. Onlar bizlerden yaşça büyük olduklarından biz daha kursa başlamadan pek çok sureyi onların vesilesiyle ezberlemiştik. Kur’an’la ve ilimle daha da pekişen ve kuvvetlenen aile bağımız, hafız olmamız ve ilim tahsil etmemizde önemli bir rol oynadığı gibi hayat mücadelesinde de kopmadı ve hâlâ devam etmekte.
Toplumun temel yapı taşı ve bireylerin ilk sığınak yeri olan aile, herhangi bir engeli olan kardeşlerimizin hayata tutunabilmeleri açısından neden önemlidir? Ailelere çevreleri ve toplum nasıl destek olmalıdır?
Meryem Özdemir:
Herhangi bir engeli olan insan kendisinin eksik olduğunu düşünür ve hayata karşı herhangi bir uzvundan ziyade zihnine engel perdesini çekiverir. Bu engelli olma ve bir şey yapamama düşüncesini ortadan kaldıran ilk olarak ailedir. Çünkü engelliler için aile çok önemli bir sığınaktır. Aile, onlara kendilerini değerli hissettirdiğinde ve bir şeyleri yapabilme, başarabilme düşüncesini aşıladığında zihinlerdeki engel bir anda kalkıverir. Anne babanın çocukları için yapmış olduğu o yönlendirmeler ve teşvikler sadece onların yararına değil toplumun yararına da yapılmış bir hizmettir. Toplum da engelli bir çocuğa sahip ailelere elinden gelen desteği sağlamalı. Çünkü o ailelerin ne kadar zor bir görev üstlendiğinin farkında olmalı. Bir engelli ailesinin her ne kadar çocuklarına yansıtmamış olsa bile hüzün dolu bir gönle sahip olduğunu düşünerek onların yüklenmiş oldukları ağır yükü hafifletmek adına bir sorumluluk almalı.
Her çocuğun ve gencin, engelli olsun ya da olmasın, hayata kazandırılmasının topluma bir hizmet olduğunun bilinciyle hareket etmeli. Kısacası toplum kendinin özü ve yapı taşı olan aile unsuruna sahip çıkmalı ve onu kuvvetlendirmeli.
Hayatınızda ailenizle yaşadığınız belki de hiç unutamayacağınız bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Halil İbrahim Özdemir:
Hafızlığa başlamadan önce ben Kur’an kursunda gündüzlüydüm. Sabah gider akşam gelirdim. Tabii beni rahmetli annem yürüyerek getirir götürürdü. Bir gün dışarıda çok yağmur yağıyordu. O gün ben yağmurdan ıslanacağımızı da düşünerek gitmek istemedim. Annem de dersimden geri kalmayayım diye beni götürmek istedi. Annem ısrar edince mecbur kaldım ve o sağanak yağmurda yola düştük. Ancak yağmur sele dönüşmüştü. Rahmetli annem, sırf benim ayaklarım ıslanmasın diye beni sırtına alıp kursa götürmüştü. O günü ve annemin o günkü çilesini hiç unutamıyorum. Onun Kur’an aşkı ve bizlere olan sevgisini o zaman çocukluk hâliyle pek anlayamasam da şimdi çok daha iyi anlıyorum. Rahmet olsun…
ÖZ GEÇMİŞ
Meryem Özdemir
12 Kasım 1977’de İstanbul’da doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Kur’an kursunda hafızlığı tamamladı. 2016 yılından itibaren açıktan okuyarak ortaokulu ve imam hatip lisesini bitirdi. 2023 yılında sınavları kazanarak Kur’an kursu öğreticisi olarak atandı.
Halil İbrahim Özdemir
20 Kasım 1982’de İstanbul’da doğdu. İlkokulu görme engelinden ötürü okuyamayınca kursa gittiğinde Kur’an’ı kasetten dinleyerek 1997’de hafız oldu. 2013 yılında ilkokul ve ortaokulu; 2017’de de liseyi açıktan tamamladı. Akabinde Anadolu Üniversitesi Açıköğretim İlahiyat bölümünü bitirdi. 2023 yılında sınavları kazanarak müezzin kayyım olarak atandı.