Makale

ŞÜKREDEN KUL OLMAYALIM MI?

ŞÜKREDEN KUL OLMAYALIM MI?


Dr. Halil KILIÇ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı


الطَّاعِمُ الشَّاكِرُ بِمَنْزِلَةِ الصَّائِمِ الصَّابِرِ

“Yiyip şükreden kimse (sevap yönünden) oruç tutarak açlığa sabreden kimse gibidir.”

(Tirmizi, Sıfatü’l-kıyame, 43.)


“Andolsun, Allah’ın Resülü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21.) ayetini en iyi bilen Hz. Peygamber’in güzide arkadaşları, örnekliği doğrultusunda hayatlarına yön vermek için ailesine müracaat ederlerdi. İşte bir gün yine bu maksatla sahabeden birkaç kişi Hz. Aişe validemize gider, “Onda seni en çok etkileyen şey neydi?” diye sorarlar. O an bir süre sessiz kalır, gözleri dalar, hatıralarında dolaşır ve şöyle anlatmaya başlar Hz. Aişe (r.anha):
Bir geceydi… Hz. Peygamber (s.a.s.) “Ey Aişe! Bana izin verirsen bu gece Rabbime kulluk edeyim.” dedi. Ben de “Vallahi, ben sana yakın olmayı da seni sevindirecek şeyi de severim.” diyerek izin verdim. Abdest aldı, namaza durdu. Uzun uzun secdelere kapandı, gözyaşları sakalına, göğsüne ve secde yerine damladı. Sabah ezanı vakti Bilal-i Habeşi içeri girdi, onu bu halde görünce hayretle sordu: “Ey Allah’ın elçisi! Yüce Allah senin geçmiş ve gelecek tüm günahlarını affettiği hâlde neden ağlıyorsun?” Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) gönülleri sarsan şu cevabı verdi: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” (İbn Hıbban, Sahih, c.2, 386.)
Bu söz, şükrün yalnızca bir kelime olmadığını, hayatın her zerresine işlenen bir hâl olması gerektiğini ne güzel anlatır! Zira Rabbimiz, Hz. Davud ve ailesine: “Ey Davud ailesi şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır!” (Sebe, 34/13.) buyurarak şükrün bir azınlık erdemi olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü şükür, yalnızca bir sözden ibaret değil, bir yaşam biçimidir; nimeti idrak etmek, onu verenin farkında olmak, bu bilinci yaşamına yansıtmaktır. İşte Peygamber Efendimiz, şükredenler içinde olmayı seçmiş ve bizlere de bu kutlu yolu işaret etmiştir.
Peki, şükür neden bu kadar önemlidir?
Şükür, nimetin farkına varıp onu vereni unutmamaktır
Düşünelim… Yokluk âleminden varlık âlemine getirilmişiz. İnsan olarak yaratılmışız. Mümin olma şerefine erişmişiz. Akıl, sağlık, sevdiklerimiz, huzurumuz… Fakat çoğumuz bu nimetleri kanıksamış, değerini unutmuşuz. Şükür, işte bu nimetleri fark etmenin, onları vereni hatırda tutmanın önemli bir yoludur.
Şükür amellerin arkasındaki muharrik güçtür
Kendisine verilen nimetlerin farkında olan kişi, hiç şüphesiz bu nimeti verene minnettarlığını şükür ile ifade edecektir. Bu şükrün sadece dille “hamd olsun”, “şükürler olsun” demekle yerine gelmeyeceği aşikârdır. Zira dille yapılan şükür, şükrün sadece bir çeşididir. Gerçek manada şükür ise nimetin kendi cinsi ile olur. Sağlıklı bir bedene sahip olanların namaz, oruç gibi bedenî ibadetlerle; maddi imkâna sahip olanların sadaka, zekât gibi mali ibadetlerle şükrünü eda etmeye çalışması gerekir. Bu yönüyle şükür, salih amellere giden kapıyı açan bir anahtardır.
Şükür nezaketin asgari bir gereğidir
Düşünün ki biri size değerli bir hediye sunuyor. Siz ise onu alıyor, teşekkür bile etmeden arkanızı dönüp gidiyorsunuz. Ne kadar kaba bir davranış değil mi? İşte, Allah’ın bizlere sunduğu nimetleri görmezden gelmek de bundan farksızdır. “Hâlbuki Allah’ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız” (Nahl, 16/18.) denilecek kadar pek çok nimet verilen insanın bu nimetleri veren Yüce Allah’a şükretmemesi ve O’na kulluktan yüz çevirmesi nankörlüktür.
Şükür azaba karşı kalkandır
Kur’an-ı Kerim’de “Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size niye azap etsin ki? ” (Nisa, 4/147.) buyurulmaktadır. Yine yaptıkları çirkin fiilin bir neticesi olarak helak olan Lut kavminden kurtarılan az sayıdaki kişi hakkında “Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız.” (Kamer, 54/35.) denilmiştir. Bu ayetler de açıkça göstermektedir ki nimetlerin farkında olup Allah’ı unutmayan kulların yaptığı şükür, onları azaba karşı koruyacaktır.
Şükür nimetin artmasını sağlar
Şükür ile nimet arasında güçlü bir bağ vardır: Şükreden kulun nimeti çoğalır. Rabbimiz, “Andolsun eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artırırım.” (İbrahim, 14/7.) buyurarak bu hakikati açıkça dile getirmiştir. Bu ayette Arapça’da var olan tekit üslubu vurgulu bir şekilde kullanılmıştır. Ayette böylesine kuvvetli bir tekidin yapılması, şükrederek nimetlerin artacağı hususunda zerre kadar şüphe duyulmaması amacına matuftur. Öte yandan böylesine kuvvetli bir tekit, şükür konusunun ne kadar önemli olduğunu da göstermektedir. Zira önemli hususların altı kalın çizgilerle çizilir.
Şükür kulun kanaat etmesini ve mutlu olmasını sağlar
Şükreden insan, elindekinin kıymetini bilir, Allah’ın lütuflarını daha çok hisseder ve sahip olduklarıyla huzur bulur. Şükür, kişiyi tatmin eden, ona huzur veren bir sığınaktır.
Sonuç olarak şükretmek, bir gün değil, bir ömür sürdürülmesi gereken bir ibadettir. Günümüzü, anımızı ve yarınımızı şükürle bezediğimizde, hem dünya hayatımız huzur bulur hem de ahirette bahtiyar kullar arasına dâhil oluruz. Allah bizleri, şükrü sadece dilimizde değil, kalbimizde ve amellerimizde taşıyan kullarından eylesin.