İnsan, kendisine ihsan edilen ömür nimetini, iyilik ve güzellik yolunda değerlendirebileceği gibi kötülük ve günahın içinde de harcayabilir. Bu çerçevede Yüce Rabbimiz iyilik yapan kimseyi, yaptığı iyiliklerden hissedar kılacağını, kötülük yapanı da işlediği günahlardan sorumlu tutacağını haber vermektedir: “Kim güzel bir (işte) aracılık ederse ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Nisa, 4/85.) Bu ayetten, güzelliklere ve iyiliklere kılavuzluk edenin ecir ve sevabını alacağı, kötülüğe rehberlik edip onun yaygınlaşması için gayret edenin de vebalini yükleneceği anlaşılmaktadır.
Hayat serüveninde, insanların bir kısmı hayrın ve iyiliğin öncüsü olurken bir kısmı da kötülüğe ve kötülere liderlik etmektedir. Kötülüğe öncülük edenler, kendi günahlarından sorumlu olduğu gibi aynı zamanda yanlış yönlendirip saptırdığı kişilerin günahlarından da sorumlu olmaktadırlar. (Nahl, 16/25.) Allah Resulü, kötülüğe öncülük eden kişilerin yüklendikleri günah ve sorumluluğu, bize Kâbil örneğiyle anlatmıştır. Onun bildirdiğine göre, “Bir can haksız yere öldürüldüğünde onun günahından Hz. Âdem’in ilk oğluna (Kâbil’e) mutlaka bir pay düşer. Çünkü öldürme âdetini ilk kez başlatan odur.” (Müslim, Kasame, 27.)
Hayrın ve güzelliğin öncüsü olmaya gayret edenler, Allah’a ve ahiret gününe samimi bir şekilde iman edip hesap günü için hazırlık yaparlar. Onlar, yalnız kendilerini kurtarmayı düşünmekle kalmayıp diğer kardeşlerinin kurtuluşu için de var güçleriyle çalışırlar. Bu bağlamda onları daima hayra ve iyiliğe çağırır, salih amel yapmalarına yardım eder, kötülük yapmalarına da engel olurlar. Hayrın ve iyiliğin öncüleri olan bu kimseler, verdiklerini de kalpleri ürpererek ve korkarak verirler. Çünkü onlar, Rablerinin huzuruna kesin olarak varacaklarını bilmekte ve O’nun azametinden korkmaktadırlar. (Müminun, 23/57, 61.) Ayrıca onlar, peygamberlerin ortaya koymuş olduğu örnek yaşayışı takip eden insanlardır. Zira Allah’ın emirlerine itaat etmek, yasaklarından kaçınmak, insanların hayrına olan işleri yapmak ve hayırlı işlerde yarışmak peygamberlerin en önemli özelliklerindendir. (Enbiya, 21/90.)
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) güzide ashabı, iyilik öncülerinin en güzel örneğidir. Zira onlar, hayır ve güzellikte yarışıp öne geçmeye çalışırdı. Bu hususun en güzel örneklerinden birisi, fakir sahabilerin zengin Müslümanların yaptıkları hayırlarla öne geçtiğini düşünerek bu konudaki üzüntülerini Allah Resulü’ne aktarmalarıdır. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi, onlara sevabı çok olan zikirler öğretti. Bugün bizim de namazlardan sonra yaptığımız bu zikir ve tesbihatlar, fakir sahabilerin hayırdaki yarışlarının neticesi olarak Hz. Peygamber’in (s.a.s.) mübarek ağzından dökülmüştür. (Buhari, Ezan 155; Deavat 18.)
Sınırlı imkânlarına rağmen Sevgili Peygamberimizin seçkin ashabı, her daim iyilik kervanına öncü olmaya gayret etmiştir. Bu bağlamda Hz. Ömer’in (r.a.) anlattığı şu hadise dikkat çekicidir: “Resulullah bir gün bize sadaka vermemizi emretti. Bu (emir) paramın olduğu bir zamana rastladı. ‘Bir gün Ebu Bekir’i geçebileceksem işte bugün geçerim!’ dedim ve malımın yarısını getirdim. Resulullah, ‘Ailene ne bıraktın?’ dedi. Ben de, ‘Bu kadarını (yarısını).’ dedim. Ebu Bekir (r.a.), malının hepsini getirdi. Sonra Resulullah ona da, ‘Ailene ne bıraktın?’ dedi. O, ‘Onlara Allah ve Resulü’nü bıraktım.’ diye cevap verdi. Bunun üzerine, ‘Bundan sonra seninle hiçbir şeyde asla yarışmam!’ dedim.” (Ebu Davud, Zekât, 40.)
Bir gün Mescid-i Nebi’ye yoksullukları, her hâllerinden belli olan bazı kişiler geldi. Onları gören Allah Resulü’nün yüzü hemen değişti. Namazdan sonra herkesin sahip olduğundan sadaka vermesini emretti. Bunun üzerine, sahabilerden her biri imkânı nispetinde ne bulabildiyse getirdi. Kısa bir zaman zarfında, mescidin ortasında iki tane yiyecek ve giyecek yığını oluştu. Bu manzara karşısında, gönlü sevinçle dolan Allah’ın Elçisi, infakta yarışan ashabına şu müjdeyi verdi: “Kim İslam’da güzel bir davranışa öncülük ederse hem (kendi yaptığının) sevabını, hem de kendisinden sonra o işi yapanların sevaplarını alır. Üstelik onların sevaplarından da bir şey eksilmez. Kim de İslam’da kötü bir davranışa önayak olursa hem kendi günahını, hem de kendisinden sonra onu yapanların günahını alır. Yine onların günahından da bir şey eksilmez.” (Müslim, Zekât, 69.)
Kulun yaptığı her şeyi gören Yüce Yaradan’ın huzuruna varıldığında ve herkes dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükleri önünde hazır bulduğunda (Âl-i İmran, 3/30.) hayrın öncülerini, dünyada iken yapıp gönderdikleri iyilikler ve hayırlı ameller karşılayacaktır. (Bakara, 2/110.) Allah rızasını kazanmak amacıyla hayır ve iyilikte bulunanların, ihtiyaç sahiplerine yardım edenlerin, hayırlı ve güzel işlere öncülük edenlerin karşılığı tastamam verilecektir. Hatta hazırlayıp gönderdiklerinden ve yapmış olduklarından daha güzeliyle mükâfatlandırılacaklardır. (Müzzemmil, 73/20.)
Sonuç olarak hayra ve iyiliğe öncülük etmek, hem bu dünyada hem de ahirette insana huzur ve saadeti kazandırır. Bu sebeple imkân nispetinde hayra öncülük etmeye çalışmalı, hayırlı işlerde ilk olmaya gayret edilmelidir. Allah’ın izniyle hayır ve güzel işlerde öncülük edenler, cennete girişte de önde olacaklardır. Onlar, yüce derecelere ve yüksek makamlara ulaşacaklardır. Çünkü bu hususta ilahi ferman şöyledir: “(İman ve amelde) öne geçenler ise (ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir. Onlar, Naîm cennetlerindedirler.” (Vakıa, 56/10-12.) İşte yarışacak olan, hayırlı işlerde yarışsın, cennete önce girmek için gayret etsin. Ya Rabbi! Bu bahtiyar kullar zümresine bizleri de dâhil eyle. Âmin.)