Makale

SİTTİ MÜKRİME HATUN Mütevazı Bir Sultan Eşi

SİTTİ MÜKRİME HATUN
Mütevazı Bir Sultan Eşi

Meryem DALĞIÇ
DİB Türk İslam Sanatları Daire Başkanı

Aile olmak; hayatın yükünü birlikte omuzlamaktır, sevinçte ve kederde. Her insanın hayat yolculuğunda farklı imtihanları, sorumlulukları olsa da her bir mükellefiyet kendi içerisinde hem rahmeti hem de zahmeti getirir. Hele de bir ömrü birlikte yürüyeceğiniz hayat arkadaşınız bir cihan padişahı ise. Bir çağ kapatıp bir çağ açan kutlu fethin Fatih’i olan Sultan II. Mehmet’in zevcesi Sitti Mükrime Hatun… Savaşlarda, fetihlerde, yönetimde, siyasi krizlerde can yoldaşına destek olan akıllı, vefalı, cesur kadın.
Anadolu’da güçlü bir Türkmen beyliği olan Dulkadiroğlularının (1337-1522) hükümdarlarından Süleyman Bey’in kızı Sitti Mükrime Hatun, Elbistan’da dünyaya gelir. Bir bey kızı olarak en güzel şekilde yetiştirilir. Tarihin sayfalarına, “hatun” unvanıyla anılan en meşhur kadınlardan biri olarak geçer. Elbette onun böyle anılmasında aldığı terbiye, asaleti, zarafeti ve hükümdar soyundan gelmesinin yanı sıra devlet işlerinden anlaması ve yeri geldiğinde yönetimde söz sahibi olması etkendir. O, hatun ünvanını son kullanan hanedan kadınlarından biridir aynı zamanda. Zira Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren civar beyliklerinin Osmanlı çatısı altına alınması ve şehzadelerin saraydaki cariyelerle evlenmesiyle hatun ünvanı yerini “haseki” ve “hanım sultan”a bırakır. (Abdülkadir Özcan, “Hatun”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 1997, c. 16, s. 499-500)
Beylikler arasında çatışmaların, savaşların, siyasi krizlerin yaşandığı dönemlerdir. Bu karmaşada Dulkadiroğullarının, Osmanlı Devleti ile birlikte hareket ettiği vakitlerdir. Neticede söz konusu müttefiklik, şehzade II. Mehmet ve Sitti Mükrime Hatun’un izdivacıyla zirveye taşınacaktır. Elbette bu izdivaç iki taraf için de siyasi menfaatleri gözetmek için gerçekleşecektir. Diğer taraftan, İslam hukukuna göre bir yuvanın sağlam temeller üzerine kurulabilmesi adına evlenecek eşler arasında dinî, ekonomik ve sosyal konum açısından denkliğin aranması hakikatidir.
Sultan II. Murat, henüz çocukken zekâsını, askerî dehasını fark ettiği oğlu II. Mehmet’in eğitimine son derece ihtimam gösterir. Askerlik, devlet yönetiminin yanı sıra şahsiyet olarak da en mükemmel şekilde yetiştirir. Göz bebeği olan evladı; bir sanatkâr, şair, bilim insanı, devlet adamı, komutan ve hatta bir mühendistir. Küçük yaşta askerî eğitimler alan şehzade II. Mehmet, babasıyla birlikte seferlere katılır. Kosova zaferinde sağ kolda cengâverce savaşır. Arnavutluk seferine de katılır ancak bu sefer hezimetle sonuçlanır. Arnavutluk yenilgisinin ardından babası, onu dönemin güçlü beyliği olan Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızlarından biriyle evlendirmek ister. Bu düşüncesini veziriazam Halil Paşa ve yakın dostlarıyla istişare eder. Neticede, Amasya beyi Hızır Ağa’nın eşi riyasetinde bir heyet Elbistan’a görücü olarak gönderilir. Süleyman Bey’in beş, bazı rivayete göre üç kızından en büyükleri ve en güzeli olan Sitti Mükrime Hatun nitelik ve denklik açısından uygun görülür. Tarihî kayıtlarda tafsilatlı bir şekilde anlatılan, dillere destan olan düğünün hazırlıklarına başlanılır. Elbistan’dan mükemmel bir çeyizle çıkan gelin, Beyliğin ileri gelenleri tarafından Bursa’ya kadar uğurlanır. Bursa’da ise Osmanlı beyleri, kadılar, âlimler, toplumun önde gelenleri coşkuyla karşılarlar Sitti Mükrime Hatun’u. Bir müddet burada istirahat eden düğün alayı Bursa’dan Edirne’ye hareket eder. Edirne’de yapılacak olan düğün merasimine başta Anadolu’daki beyler olmak üzere komşu hükümdarlar, komutanlar, âlimler, fakir fukara davet edilir. Gelinin düğün yolculuğu da dâhil olmak üzere Sultan II. Murat, Sitti Hatun ve oğlu Mehmet için üç ay süren muhteşem bir düğün yapar. (1450) Düğünden sonra yeni evli çift Şehzade Mehmet’in görevi dolayısıyla Manisa’ya geçerler.
Düğünden bir yıl sonra Sultan II. Murat’ın vefat haberini almaları üzerine Fatih Sultan Mehmet tahta geçer (1451) ve Edirne’ye dönerler. Sitti Mükrime Hatun bu tarihten sonra vefatına kadar hep Edirne’de yaşar. İstanbul’un fethinden sonra dahi buradan ayrılmaz, kendisi için mütevazı bir hayatı tercih eder. Rivayetlere göre evladı olmayan Sitti Mükrime Hatun, kendisini hayır işlerine adar. Edirne’de bir saray ve kendi adıyla anılan Sittişah Sultan Camii’ni yaptırır. Mahkeme Bayırı’nda bulunan bu cami, banisini temsil edercesine zarif, tek minareli, tek kubbeli şadırvanlı ve oldukça mütevazıdır.
Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmet’le bir ömrü paylaşan Sitti Mükrime Hatun, 1486 yılında Edirne’de vefat eder, Sittişah Sultan Camii haziresinde medfundur. Mezarı, camisinin kıble tarafındadır ve Edirne için bir ilk olma özelliği vardır. Zira Osmanoğullarının erkek ve kadın bireylerinden Edirne’de ölenler de dâhil kentte gömülenlerin ilki Sitti Mükrime Hatun’dur. O, aynı zamanda Osmanlı tarihinde ilk resmi yapılan kadındır.
Dünyanın hırslarından, iktidar kavgalarından uzak durmayı tercih eden, kendini hayır işlerine adayan Sitti Mükrime Hatun, kendisi hakkında tarihî kayıtlarda çok fazla bilgi olmasa da yaptığı hayırlı hizmetlerle gök kubbede hoş bir seda bırakır. (Necdet Sakaoğlu, Bu Mülkün Kadın Sultanları, Alfa Yayınları, 2015, s.151-157)