Makale

EL EMEĞİ GÖZ NURU BİR GELENEK: Çeyiz

EL EMEĞİ
GÖZ NURU
BİR GELENEK:
Çeyiz

Zeynep KAYSERİ UZUN

“Geçmiş yabancı bir ülkedir. Orada her şey farklı yapılır.”
L.P.Hartley

Hartley’in bu zarif ifadesi, geçmişin bizden ne kadar uzak ve gizemli olduğunu hatırlatarak zamanın yarattığı yabancılığı derinlemesine hissetmemize olanak tanır. Çocukluğumda, annemi her yıl çeyiz sandığını açıp yerleştirirken seyreder, huzurlu ama bir o kadar da melankolik bir hisse bürünürdüm. Annemin sandığın içine özenle yerleştirdiği her bir parçaya bakarken sandığın içindekinin kumaşlar ve örtülerden ibaret olmadığını düşünür, çok daha değerli bir şeyler olduğuna inanırdım. Onun bu yıllık ritüeli, evdeki eşyaların yalnızca havalandırılması gibi basit bir işlem değil de âdeta kutsal bir emanetin, bir hazine kutusunun titizlikle açılıp yeniden düzenlenmesini andırıyordu. O sandık, geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir köprü, zamanın ötesine uzanan bir hatıraydı. Zamanla fark ettim ki meğer çeyiz sandığı yalnızca bir kutu, bir eşya yığını değil; annemin geçmişinden aldığı tüm duyguları, değerleri ve anıları içine sığdırdığı çok kıymetli bir hazineymiş. Her bir kumaş, takı ve örtü yalnızca bir eşya olmanın ötesinde uzun bir öyküymüş. Atalardan yadigâr, yıllarca süren mücadelelerin ve hayallerin ördüğü geçmişin bir taşıyıcısı. Seneler geçip kendi sandığımla aynı bağı kurdukça bana miras kalan tüm bu değerleri annemin yıllar önce anneannemden aldığını hatırlar, çeyiz sandığının ne kadar kutsal bir anlam taşıdığını derinden hissederim.
Pek çok değeri içinde barındıran çeyiz geleneğinin köklerine baktığımızda tarihinin çok eski olduğunu görürüz. Kadim kültürümüzde, Orta Asya’nın sonsuz bozkırlarından Osmanlı İmparatorluğunun görkemli saraylarına uzanan, zamanla şekillenmiş bir mirasın yankısıdır âdeta… Göktürkler ve diğer Orta Asya Türk topluluklarında çeyiz, bir kadının evlilik için yaptığı hazırlığın ötesinde, tüm bir ailenin geçmişini, kültürünü ve kimliğini geleceğe taşıdığı önemli bir aktarıcıdır. Her bir parça, bir kadının yaşadığı yılların ruhuyla örülü manevi bir semboldür. Kadınla özdeşleşen çeyiz, onun iç dünyasındaki değerleri ve toplumdaki yerini başkalarına anlatan deruni bir dildir. El yapımı halılar, ipek kumaşlar, dantel işçiliği olan parçalar derin bir bağlılığın, aileye ve geçmişe duyulan minnettarlığın, sevdanın ve saygının sembolüdür. Bu gelenek, Osmanlıda zengin ailelerin çeyizlerinde zirveye ulaşır; sadece maddi bir değer taşımakla kalmaz aynı zamanda toplumsal hiyerarşiyi, ailenin gücünü, prestijini gösteren bir araç olur. Çeyiz, tüm bir ailenin geçmişinin, kültürünün ve varlığının görsel bir temsilidir. Özenle hazırlanmış çeyizler, toplumun gözünde sadece bir düğün hazırlığı değil aynı zamanda o ailenin kalitesinin, gücünün, zaman içinde kazandığı saygınlığının bir yansımasıdır.
Çeyiz kültürü, Anadolu’nun köy, kasaba ve coğrafi bölgelerinde farklı izler taşır. Güneydoğu Anadolu, özellikle Gaziantep, Urfa ve Mardin gibi illeriyle çeyiz geleneğinde el sanatlarının ve geleneksel işçiliklerin en yoğun olduğu bölgedir. Burada bakır işçiliği, oya işlemeleri, el yapımı halılar ve ipek kumaşlar çeyizin başlıca öğelerindendir. Özellikle Urfa ve Gaziantep’te çeyizlerin içinde bakır tava ve tepsiler, gelinin yeni hayatına hem işlevsel hem de kültürel bir değer katar. Bu tür eşyalar, bölgenin zanaat kültürünün bir yansıması olarak sadece gelinin değil ailesinin de sosyal statüsünü pekiştirir. Çeyizde bulunan el yapımı oya ve işlemeler, kadının geçmişten günümüze taşıdığı mirası, ailenin sosyal bağlarını simgeler. Bu bölgedeki çeyizler, aynı zamanda İslam geleneğinin izlerini taşır ve geleneksel motifler, şehitlik ve kahramanlık hikâyeleri gibi değerlerle süslenir. Karadeniz Bölgesinde ise özellikle Trabzon ve Rize gibi illerde, bölgenin yeşil doğası ve denizle iç içe yaşam tarzını yansıtır. Yemeni, başörtüsü, el dokuması kilimler ve organik malzemeler bu bölgenin çeyizlerinde sıklıkla yer alır. Ayrıca Trabzon halıları, çeyizlerde yer alan ve bölgenin el sanatlarını yansıtan önemli eşyalardır. Motiflerde yer alan deniz kabukları ve doğal taşlar, yeşil ve mavi tonlarındaki renkler, Karadeniz’in doğasıyla örtüşen bir estetik anlayışını yansıtır. Her bir el emeğinde bölgenin tabiatıyla uyumlu bir zarafet bulunur. İç Anadolu Bölgesi’yse özellikle Konya, Nevşehir ve Aksaray gibi illerdeki el işçiliği ve işlemeciliği ile tanınır. Bu bölgede çeyizler daha sade ve fonksiyonel olsa da iğne oyası ve dantel işçilikleri gibi geleneksel el sanatları önemini korur. İç Anadolu’nun çeyizlerinde çoğunlukla yatak örtüleri, el yapımı halılar ve geleneksel takılar bulunur. Bu takılar, çeyizde genellikle altın, gümüş ya da bakır gibi değerli metallerden yapılır ve ailenin sosyal konumunu gösterir. İç Anadolu’nun çeyizleri, geleneksel Türk evleri ile örtüşen bir estetik anlayışı taşır. Zarif ama sade olan bu çeyizler, kadınların ailedeki yerini ve toplumsal rolünü belirleyen unsurlar içerir. Doğu Anadolu’da çeyiz sergilemek, büyük bir sosyal etkinliktir. Çeyiz açma törenleri, özellikle köylerde ve kasabalarda tüm köyün veya mahalle halkının bir araya geldiği, çeyizlerin sergilendiği önemli bir ananedir. Bu törenler, gelinin ve ailesinin maharetlerini, sosyal konumlarını ve aile bağlarını gözler önüne serdiği anlar olarak kabul edilir. Eskiden, çeyizler kırk gün boyunca sergilenirken günümüzde bu süre çok daha kısa, bazen sadece bir günle sınırlıdır. Çeyiz sergisi, kızın ve ailesinin topluma karşı gösterdiği övgüyü ve saygıyı simgeler. Sergilenmesi sırasında çeyiz ne kadar beğenilirse, kızın annesine övgüler yağar; “Kızı okumuş, anası dokumuş.” gibi sözler dile getirilir. Ancak, çeyiz beğenilmediğinde ise, “Kızı büyümüş, anası uyumuş.” gibi eleştirilerle gelinin ailesine toplum içinde utanç yaratılmaya çalışılır. Bu gelenek, çeyizin toplum içindeki kimlik ve kadınların rolü açısından ne kadar belirleyici bir yere sahip olduğunu gösterir.
Eski dönemde Anadolu’da yapılmış işlemelerin, motiflerin farklı anlamları bulunur. Örneğin halı ve kilimlerden bildiğimiz “eli belinde motifi” dişiliği ve bereketi sembolize eder. Gül ve bülbül işlemeleri ise evlenmek isteyen kızın sevdiğine bunu ifade etmesi anlamına gelir. Yıllarca özenle hazırlanan çeyizler, naftalinler ve lavanta torbalarıyla sandıklarda muhafaza edilir, bir kızın mürüvvetini bekler.
Dünyada ise çeyiz geleneği, özellikle Orta Çağ’da ve Rönesans Dönemi boyunca önemli bir yer tutmuştur. Orta Çağ’da, çeyiz çoğunlukla gelinin aileden aldığı değerleri ve gelenekleri simgelerken evlilikle birlikte finansal geçiş sağlayan önemli bir araç olmuştur. Çeyiz, genellikle gelinin yeni hayatına başlarken ona verilecek maddi eşyaların ötesinde toplumdaki yerini ve ailelerin prestijini simgelemiştir. Fransa ve İtalya’da yatak örtüleri, gümüş eşyalar gibi lüks eşyalar çeyizlere dâhil edilmiştir. Bu, özellikle soylu sınıflar arasında toplumsal statüyü yansıtan bir gösterge hâline gelmiştir. Zengin bir çeyiz, gelinin ailesinin prestijini artırırken yoksul bir çeyiz evlilik için engel olmuştur.
Hindistan, çeyiz kültürünün en derinlemesine kök saldığı ülkelerden biridir. Hindu toplumunda çeyizler evlilikte çok önemli bir yere sahiptir ve gelinin ailesi, genellikle erkek ailesine çeyiz verir. Çeyiz, çeşitli eşyalar dışında altın takılar, para ve değerli eşyalar gibi yüksek maddi değeri olan öğeler içerir. Bununla birlikte Hindistan’da çeyiz kültürü bazı toplumsal ve ekonomik sorunlara da yol açarak özellikle kadınlara karşı şiddet ve sosyal baskıları ortaya çıkarabilmektedir.
Afrika’nın farklı bölgelerinde de çeyiz geleneği yaygındır ve her toplumun kendine özgü âdetleri vardır. Batı Afrika’da çeyiz genellikle kadınların ve erkeklerin birbirine vereceği eşyalarla şekillenir. Geleneksel olarak Afrika’da çeyiz, kadının ailesi tarafından erkeğe sunulur ve evlilikle ilgili anlaşmaların temelini atar. Çoğunlukla geleneksel tekstil ürünleri, takılar, geleneksel zanaatlar ve bazen de sığır gibi hayvancılık ürünlerinden oluşur. Bu, sadece ekonomik bir geçiş değil aynı zamanda bir toplumun kültürel mirasını ve değerlerini yansıtan bir öğedir.
Çeyiz, tarihsel olarak sadece bir kadının evliliğe hazırlanışının değil; toplumun kültürel yapısının, değer sistemlerinin ve geleneksel normların somutlaşmış hâli olarak toplumlarda varlık göstermiştir. Modernleşme süreci, özellikle sanayileşme, kentleşme ve küreselleşme ile geleneksel toplumdaki pek çok yapıyı dönüştürmüştür. Çeyiz geleneği de bu dönüşümden nasibini almış, yerel değerlerle bağları kopmaya başlamıştır. Köyden kente göç, kadınların sosyal rollerindeki değişim, modernleşmenin getirdiği yeni toplumsal normlar ve tüketim kültürünün yükselmesi, çeyizin anlamını ve işlevini değiştirmiştir. Çeyiz, modern toplumda sosyal sınıf ve toplumsal prestijin belirleyicisi olmaktan çıkmış, daha çok bireysel tercihler ve estetik değerlerle şekillenen bir gelenek hâlini almıştır.
Son olarak, bir çeyiz sandığı… Dışarıdan bakınca sadece tahta, kumaş ve dantelden ibaret görünür. Oysa içinde bir ömür biriktirilmiş sevgi, emek, umut ve vedalar gizlidir. Her bir iğne oyası, anne eliyle işlenmiş bir dua gibidir. Her dantel kenarı, bir kız çocuğunun büyüme hikâyesine iliştirilen sabırla örülmüştür.
Çeyiz, sadece evlilik hazırlığı değildir; bir annenin, kızına verebildiği en kıymetli mirastır. Birlikte geçirilen gecelerin, “Bak bu da senin için.” denilen anların sessiz şahitliğidir. Sandığa konan her parça, aslında bir vedaya hazırlanırken sarılmaya çalışılan zamandır. Anne, her ilmeğe sevgisini işlerken kızının mutluluğunu diler. Kimi zaman gözyaşlarıyla kimi zaman kahkahalarla dolan o sandık; bir evi değil iki kuşağı birbirine bağlar. O sandığın kapağı her açıldığında geçmişten geleceğe görünmez bir el uzanır: “Sana hep yanındayım demek istedim, işte bu yüzden ördüm…” Çeyiz, bir kadının yüreğini nakış nakış anlatma biçimidir. Ve her sandığın içinden bir ömür çıkar.