ÇEVRE
SORUNLARI VE
RUH SAĞLIĞI
Şule TÜZÜN
Hepimiz fark ediyoruz. Küçük toprak parçalarının üzerine hunharca yükselen gökdelenler, aslında topraktan koparılan insanın dramıyken şatafatla onu örtmeye çalışıyor. Hava artık eski hava değil. Eskiden dört mevsimi doya doya yaşardık, şimdi ne kış kışa benziyor ne de yaz yaz gibi. Bir bakıyoruz yaz ortasında dolu yağmış, bir bakıyoruz kış aylarında çiçekler açmış. Kuruyan dereler, azalan yağmurlar, kavuran sıcaklıklar artık hayatımızın sıradan bir parçası hâline geldi. Oysa bu alıştığımız sıradanlık, aslında sessiz bir alarm.
Fakat mesele sadece dış dünyamızda olan değişimlerle sınırlı değil. Bu kriz, içten içe bizim ruhumuzu da yaralıyor. Kaygılarımız artıyor, geleceğe dair umutlarımız gölgeleniyor. Hatta bazı insanlar için bu durum psikolojik bir yük hâline geliyor.
Gelecek Kaygısı
Çevre sorunlarının sonucuyla ilgili haberler her gün ekranlarımızda. Yanan ormanlar, sular altında kalan şehirler, eriyen buzullar, yok olan canlı türleri… Bunlar yalnızca doğanın değil insan ruhunun da yaralanmasına neden oluyor. Özellikle genç nesiller, geleceğe dair büyük bir belirsizlik hissediyor. “İleride nasıl bir dünyada yaşayacağız?”, “Çocuklarımız neyle karşılaşacak?”, “Kaynaklarımız tükenirse ne olacak?” gibi sorular, zihnimizi kemiriyor.
Bilim insanları bu durumu “ekolojik kaygı” veya “iklim kaygısı” olarak adlandırıyor. Yani iklim değişikliğiyle ilgili düşünceler, kişilerde stres, korku ve çaresizlik duygusu yaratıyor. Aslında burada umut veren bir nokta var; yaşanan bu kaygı, insanları harekete geçmeye teşvik ediyor ve olumlu değişimlere öncülük ediyor.
Ruh Sağlığı Üzerindeki Sessiz Baskı
Yaşadığımız çevreyle ruh sağlığımız arasında sandığımızdan daha güçlü bir bağ var. Aslında her ne kadar şehir yaşamının cazibesi hepimizi kendisine yönlendirse de huzuru tabiatla iç içe olduğumuzda hissediyoruz. Yemyeşil bir ormanda yürümek, deniz kıyısında dalgaların sesini dinlemek, serin bir dağ havasını solumak ruhumuza iyi geliyor. Peki doğa zarar gördüğünde ne oluyor? İç dünyamız da sarsılıyor.
Çalışmalar gösteriyor ki sıcak hava dalgaları ruh sağlığımızı da olumsuz etkiliyor. Aşırı sıcak günlerde kaygı bozuklukları ve depresyon oranları artış gösteriyor. Sel, yangın gibi afetlere maruz kalan insanlar travma sonrası stres bozukluğu yaşayabiliyor. Hatta afetlerden doğrudan etkilenmeyen bireyler bile bu olayların haberlerini izledikçe psikolojik bir yük hissedebiliyor. Yani, tabiata yönelik tehditlerin her biri ruhumuzda derin izler bırakabiliyor.
Dayanışmanın Gücü
Böylesi zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri dayanışma. İnsan, sosyal bir varlık ve zorluklarla başa çıkarken en çok toplumsal destekten güç alır. Tabiatta meydana gelen düzensizliğin yarattığı ruhsal yükü hafifletmek için yalnız olmadığımızı bilmek büyük önem taşır. Toplum olarak bir araya geldiğimizde hem çözüm üretme kapasitemizi artırıyor hem de bireysel kaygılarımızı azaltıyoruz.
Çevremizdeki insanlarla birlikte fidan dikmek, geri dönüşümle ilgili projelere katılmak gibi küçük adımlar bile bu dayanışma hissini güçlendiriyor. Çevremizle bir araya gelmek, ortak bir amaç için çaba göstermek, kendimizi daha güçlü ve umutlu hissetmemizi sağlıyor.
Umut ve Değişim Mümkün
Şunu unutmamak lazım: Çevresel sorunlara karşı yapılacak her şey, aynı zamanda ruh sağlığımız için bir yatırımdır. Küçük adımlar bile iyi hissetmemiz için yeterli olabilir. Evde enerji tasarrufu sağlamak, tek kullanımlık plastikleri azaltmak, yerel üreticileri desteklemek gibi basit alışkanlıklar hem gezegenimizin hem de ruhumuzun iyiliği için önemlidir.
Doğayla bağımızı güçlendirmek de ruh sağlığımız üzerinde pozitif bir etki yaratır. Her fırsatta doğaya çıkmak, toprağa dokunmak, açık havada vakit geçirmek stresi azaltır, zihni rahatlatır. Bu tür basit ama etkili yöntemlerle ruhumuzu besleyebilir, şehir yaşamındaki umutsuzluğun yerine harekete geçmenin huzurunu koyabiliriz.
Evet, çevreyle ilgili yapılan her mücadele büyük bir meydan okuma. Ama aynı zamanda bu kriz, bize düşünme ve yeni bir başlangıç yapma fırsatı da sunuyor. Daha dengeli ve tabiatla uyumlu bir yaşam hepimiz için mümkün. Unutmayalım ki doğayı korumak kendimizi korumaktır. Dünyamızla olan ilişkimizi iyileştirdiğimizde kendi iç dengemizi de buluruz. Çevre sorunlarının olumsuz etkileri karşısında karamsarlığa kapılmak yerine, küçük ama kararlı adımlarla değişimin parçası olabiliriz. Çünkü her fidan, her temizlenen sahil, her tasarruf edilen enerji damlası sadece doğaya değil ruhumuza da iyi gelir.
Çevresel kaygıları samimi olarak taşıyan bizler tabiatı koruma söylemiyle süslenen girişimlerin arka planını inceleyerek kapitalist düzenin oyunlarına gelmemeliyiz. Gerçek bir çevreci duruş, bilinçli ve uyanık olmayı gerektirir.
Sonuç olarak çevre sorunlarıyla mücadele etmek yalnızca bilim insanlarının, politikacıların veya aktivistlerin görevi değil. Herkesin elinden geleni yapması bu mücadeleyi güçlendirir. Ve her birimiz, bu büyük hikâyenin birer kahramanı olabiliriz. Önemli olan birlikte hareket etmek ve tabiatı korumak için üzerimize düşeni yapmak.